En Sıcak Konular

Tarık Buğra

26 Şubat 2008 15:01 tsi
Tarık Buğra Tarık Buğra, 26 Şubat 1994'de kanser tedavisi gördüğü Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde vefat etti, Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Tarık Buğra,2 Eylül 1918'de Akşehir’de doğdu. İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu. Yatılı olarak okuduğu İstanbul Lisesi’nde Pertev Naili Boratav’ın öğrencisi oldu. Yazar olmaya onuncu sınıfta karar verdi.

1936’da Konya Lisesi ’nden mezun oldu, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne kaydoldu. İki yıl sonra Hukuk Fakültesi’ne, oradan da Edebiyat Fakültesi’ne geçti. Mezuniyet tezini vermeden ayrıldı.

Gazeteciliğe 1947’de Akşehir’de babası Nazım Bey’le birlikte Nasreddin Hoca gazetesini çıkararak başladı. 1951’den sonra Milliyet, Vatan, Yenigün, Yeni İstanbul gazeteleri ile haftalık Yol dergisinde yazdı. Bu gazete ve dergilerin bazılarında yazı işleri müdürlüğü yaptı. Tercüman Gazetesi'ndeki köşe yazarlığından 1976’da ayrıldı, zamanını bütünüyle edebiyata verdi. Devlet Tiyatroları’nda Edebi Kurul Başkanlığı’nda Edebi Kurul üyeliği yaptı.

Tarık Buğra, ilk piyeslerini ve "Yalnızların Romanı"nı askerliği sırasında yazmıştı. 1940’da tamamladığı roman, 1948’de Çınaraltı dergisinde tefrika edilmişti. Ama adı, bir iddia üzerine üç saatte yazdığı “Oğlumuz” adlı hikâyesinin 1948’de Cumhuriyet Gazetesi'nin açtığı yarışmada ikincilik kazanmasıyla duyuldu. 1949’da yayımladığı ilk hikâye kitabı Oğlumuz’u, 1952’de Yarın Diye Bir Şey Yoktur, 1954’te İki Uyku Arasında, 1964’te Hikâyeler izledi. Kasaba yaşantısından, orta sınıf insanların ev ve aile ortamlarından kesitler verdiği hikâyelerinde, yoğun, şiirli bir dille aşk, yalnızlık, uyumsuzluk gibi temaları işledi. Olay örgüsünden çok iç gerçekliğe ağırlık verdi. 1955’te çıkan "Siyah Kehribar"la romana geçti.

Kurtuluş Savaşı’na merkezden değil, bir kasabadan baktığı Küçük Ağa’da (1963) yakın tarihe resmi tarih anlayışının dışına çıkan bir yorum getirdi. Bu romanın devamını 1967’de Küçük Ağa Ankara’da adıyla yayımladı. Firavun İmanı (1976), Dönemeçte (1978), Gençliğim Eyvah (1979), Yağmur Beklerken (1981) adlı romanlarında da Cumnuriyet’in çeşitli evrelerini, demokrasiye geçiş sürecindeki çalkantıları konu edindi. Ortaouyncusu “Komik-i şehir” Naşit’in hayatından yola çıkarak yazdığı İbiş’in Rüyası ile 1970 TRT Sanat Ödülleri Yarışması’nda başarı ödülü, Osmanlı İmparatorluğu ’nun kuruluş yıllarını anlattığı Osmancık’la (1985) Milli Kültür Vakfı Edebiyat Armağanı’nı, Yağmur Beklerken’le Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü’nü aldı. 1991’de Devlet Sanatçısı unvanını aldı. Birey özgürlüğünü savunduğu Ayakta Durmak İstiyorum (1966) ve Üç Oyun (1981) adıyla kitaplaştırdığı piyeslerinin hemen hepsi sahnelendi, romanları TV dizisi haline getirildi. Fıkralarından seçmeleri Gençlik Türküsü (1964), gezi notlarını Gagaringrad (1962), dil ve edebiyat üzerine yazılarını Düşman Kazanmak Sanatı (1979), denemelerini Bu Çağın Adı (1979) başlıklarıyla yayımladı.

Tarık Buğra, 26 Şubat 1994'de kanser tedavisi gördüğü Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde öldü, Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.

2004 yılında Akşehir'e Tarık Buğra heykeli dikildi.

BU ÇAĞIN ADI

Tarık Buğra'nın makalelerinden bir kısmıdır. Aydınlarımız, idârecilerimizi ve bütün akıl sâhiplerini düşünmeye sevkeden konuları içine almaktadır. Politik şarlatanlıklara karşı gerçekleri ve bağımsız kafayı savunan; kısacası şahsiyetli insanlara yakışan bir tavır ve uslûpla millet ve memleket meselelerine bakmayı gündeme getiren bu makalelerin, okuyanlara çok şey ifade edeceği inancındayız.

DÖNEMEÇTE

Türkiye'de çok partili döneme geçiş yıllarını anlatır. Konuya bir Anadolu kasabasından, o çevredeki halkın ve aydınların canlı ilişkileri içerisinde bakar. "Dönemeç" adıyla TV'de dizi filmi yapılmıştır.

OSMANCIK

"Cihan devletini kuran irade; şuur ve karakter". Tarık Buğra, esere ikinci bir başlık tarzında bunları yazmıştır. Konu, Osmancık'ın (yahut Kara Osmanın) Osman Gazi olarak tarih sahnesine çıkışını ve Osmanlı Devleti'nin kuruluşunu anlatmaktadır. osmanlı'yı cihan çapında büyük" yapan bir devlet ve insan anlayışının ilk tohumlarının roman çerçevesinde ele alınışını okuyacağınız bu eser, TV'de "Kuruluş" adıyle dizi film olarak da defalarca yayınlanmıştır.

GENÇLiGiM EYVAH

Tanıtım Yazıları: Türkiye'deki anarşinin otopsisidir. Romanda, yalnız boşa giden gençliklerin hikâyesini değil, içine düşürüldüğümüz kaosun çarpıcı grafiğini de bulacaksınız. Yıllardan beri Türkiye'de bütün görevleri, ödevleri ve sorumlulukları, dolayısı ile de toplum hayatımızı paslandıran kalleş demagojileri sergilemektedir.

KÜÇÜK AĞA

Tanıtım Yazıları: Küçük Ağa, Tarık Buğra'nın en büyük ve en tanınmış eseridir. Kurtuluş Savaşı'nın, küçük bir Anadolu kasabasından görünüşüdür. Konuya ilk d efa resmî olmayan bir gözle, aydın bir Türk'ün hür bakışlarıyle ve değerlendirmeyeriyle bakılmıştır. İnsanımızın ve kültürümüzün tanıdık simalarını ve hususiyetlerini yazarın üstâdâne zevkle okuyacağınız bu eser, Millî Mücâdele'nin gerçekten millîbir romanıdır.

İBiŞiN RÜYASI

Tarık Buğra'nın bu eseri, onun dil, üslûp ve teknik özelliklerini en iyi belirten romanlarından birisidir. Eser, konu bakımından da tiyatro ve sinemanın ilgisin çekmiş, Devlet Tiyatroları'nda sahneye başarıyla uygulanmış, TRT tarafından da -yazarın söyleyişi ile- "akıl almaz şekilde yozlaştırılarak" dizi film yapılmıştır. Biz, romanı okuyanların, bu TV filmi konusunda yazara hak vereceklerine inanıyoruz.

FİRAVUN iMANI

Kurtuluş Savaşı'nın Kuvâ-yı Milliye ve Çerkez Ethem dönemlerini anlatan Küçük Ağa'dan sonra, Sakarya Savaşı öncelerini ve sonralarını ele aldığı bu eserde, tarık Buğra, çıkarcıları, üç kâğıtçıları, vurguncuları, satılmışları ve bunlara karşı eşsiz yiğitleri ile, yeni bir devletin kuruluş günlerini anlatmaktadır.

YARIN DiYE BiRŞEY YOKTUR

Yazarın 1948-49, 1950-52, 1954-64 yılları arasındaki hikâyelerini içine alır. Bu hikâyelerde insanın değişmeyen yanlarını ve eskimeyen bir Türkçe ile duyguları ve düşünceleri zenginleştiren bir anlatım bulacaksınız.

SiYAH KEHRiBAR

Tarık Buğra'nın ilk romanı. Rahmetli Mümtaz Turan bu eser için "Tarık Buğra'nın burada iddiasız görünüşüne rağmen büyük bir tezi, "Yirminci asrın hüznü" dediğimiz hastalığı ele aldığını sanıyorum. Günümüzün trajedisi romandaki maceralara bir fon müziği gibi baştan sona refakat ediyor." diyor.

POLiTiKA DIŞI

Tarık Buğra'nın bu kitabı, siyaset dışı yazılarından oluşmaktadır. Muhtelif tarihlerde ve değişik yerlerde yayınlanmış yazıları ve yazarla yapılmış bazı röportajlar kitaba alınmıştır. Böylelikle, genel olarak edebiyatımızla ve özellikle yazarımızın edebî kişiliği ve görüşleriyle ilgilenenler için lüzumlu bir derleme meydana getirilmiştir.

YAĞMUR BEKLERKEN

Cumhuriyet döneminin muhtelif kesitlerini romanlarına konu yapan yazar, bu eserinde de Serbest Fırka dönemini ele alıyor ve aynı dönemde Türkiye'deki büyük kuraklıkla siyaset arasında parelellikler kurarak, yine bir Anadolu kasabasından, meseleleri ortaya koyuyor.

YALNIZLAR

İnsan ilişkilerinin romanıdır.


 Eserleri: 

Hikâye:

Oğlumuz (1949)
Yarın Diye Bir Şey Yoktur (1952)
İki Uyku Arasında (1954)
Hikâyeler (1964, yeni ilavelerle 1969)

Tiyatro:

Ayakta Durmak İstiyorum
Akümülatörlü Radyo
Yüzlerce Çiçek Birden Açtı – 1979)

Gezi Yazıları:

Gagaringrad (Moskova Notları) (1962)

Fıkra ve Deneme:

Gençlik Türküsü (1964)
Düşman Kazanmak Sanatı (1979)
Politika Dışı (1992).
Roman:

Siyah Kehribar (1955)
Küçük Ağa (1964)
Küçük Ağa Ankarada (1966)
İbişin Rüyası (1970)
Firavun İmanı (1976)
Gençliğim Eyvah (1979)
Dönemeçte (1980)
Yalnızlar (1981)
Yağmur Beklerken (1981)
Osmancık (1983).

Senaryo ve oyunu:

Sıfırdan Doruğa-Patron (1994).

KAYNAK : Wikipedia.org

Hakkında Bir Yorum

Varoluşçu Muhafazakâr

İletişim Yayınları’nın en tanınmış romanı ''Küçük Ağa'' ile başlatıp ''Firavun İmanı'', ''Dönemeçte'' ve ''Yağmur Beklerken'' ile sürdüreceği yeni edisyon, Tarık Buğra’yı gerçek anlamda tanımak, onun duygu ve düşünceleriyle tanışmak için iyi bir fırsat.

A.ÖMER TÜRKEŞ

   ÖLÜMÜNÜN üzerinden neredeyse on yıl geçti Tarık Buğra’nın. Felsefi ve siyasi görüşleriyle onları yansıtan - özellikle yazarlığının ikinci dönemindeki - romanları nedeniyle yaşadığı yıllarda sağ kesimle sınırlı tanınırlığı, yakın zamanlarda romanlarından yine siyasi tercihler gereği senaryolaştırılan televizyon dizileri sayesinde yaygınlaşmış, ne var ki romanlarının arkasındaki felsefenin sığ siyasi söyleme, tarihi olayların kahramanlık destanlarına dönüştüğü bu diziler sanıyorum Buğra’yı da memnun etmemişti. Romanların sinema ve televizyona uyarlanmasının yeni kuşakları edebiyat tarihimizin ustalarıyla tanıştırması açısından olumlu bir yanı var elbette, ancak Tarık Buğra, Nahit Sırrı Örik ya da diğer yazarlarımız hakkında bir karara varmak için bakılmaları değil okunmaları gerekiyor. İletişim Yayınları’nın en tanınmış romanı ''Küçük Ağa'' ile başlatıp ''Firavun İmanı'', ''Dönemeçte'' ve ''Yağmur Beklerken'' ile sürdüreceği yeni edisyon, Tarık Buğra’yı gerçek anlamda tanımak, onun duygu ve düşünceleriyle tanışmak için iyi bir fırsat.

   Parlak bir kariyer

   1918’de Akşehir’de doğan Buğra, edebiyat hayatına genç yaşında yazdığı ''Yalnızların Romanı'' ile başlamış, 1940’da tamamladığı roman, 1948’de Çınaraltı Dergisi’nde tefrika edilmişti. Aynı yıllar içerisinde çeşitli dergilerde yayımlanan hikayelerini ise ilk olarak ''Oğlumuz''da (1949) kitaplaştırdı. Ardından yine hikayelerini derlediği ''Yarın Diye Bir Şey Yoktur''(1952) ve ''İki Uyku Arasında''(1954) geldi. Kitaplaşan ilk romanı ''Siyah Kehribar'', 1955 tarihlidir. Tarihi türe giren ''Abaza Paşanın Rüyası''(1956) da dahil olmak üzere gazetelerde tefrika edilmiş ama kitaplaşmamış pek çok romanı, deneme ve fıkra yazılarıyla sahnelenmiş oyunları da bulunan Tarık Buğra, 1960’tan sonra yayımlanan romanlarıyla sadece edebi değil siyasi ve tarihi tartışmalar da yaratmıştı. ''Küçük Ağa''(1964) ile açılan bu dönem ''Küçük Ağa Ankara’da''(1966), ''İbişin Rüyası''(1970), ''Firavun İmanı''(1976), ''Gençliğim Eyvah''(1979), ''Dönemeçte'' (1980), ''Yalnızlar'' (1981), ''Yağmur Beklerken'' (1981) ve ''Osmancık'' (1983) ile sürdü, ''Dünyanın En Pis Sokağı'' (1989) ile noktalandı.

   O yılların dergi sayfalarını karıştırırken, edebi dünyaya ''Oğlumuz'' (1949) adlı kitabıyla attığı daha ilk adımda ilgi ve beğeni topladığını görebiliyoruz Buğra’nın. Oysa hikayelerinde işlediği; kişinin zaman içinde düştüğü boşluk, hüzün, keder, yarınsızlık, yalnızlık ve isyan temaları kadar dili ve uslubuyla da Ahmet Hamdi Tanpınar çizgisine yakın görünen Tarık Buğra, Samed Ağaoğlu ile birlikte edebiyatımızın son kuşak muhafazakarlarındandı ve 1950’lerin toplumculuğu benimsemiş egemen edebiyat anlayışından ayrı bir yol izliyordu. Tahir Alangu’nun dediği gibi; ‘anlatıları kesin, kuruluşu pürüzsüz cümleleriyle, kılı kırk yararcasına yaptığı karşılaştırmalarla, yeni edebiyatın anlatımına yerleşen o film çabukluğuna kapılmamış, edebiyata has o eski, rahat ve sakin anlatış temposunu kullanmıştı. Zaman zaman durup, olup bitenler üzerinde düşünen, tartışan, açıklayan, bilerek uyarıcı olma çabasını sürdüren bir anlatışı vardı’ Buğra’nın.

   Düşünsel ve yazınsal tercihlerindeki farklılığı bir süre sonra yalnızlaştırdı Buğra’yı. Belki de bu yalnızlığını kırmak amacı da taşıyan ve konusunu Mussolini dönemi İtalyası’nın faşist baskıları altındaki aydın, yazar ve sanatçı insanların hayatlarından alan; faşizmin insanlık ve hukuk dışı uygulamalarının bu insanların ruhlarında yarattığı fırtınaları aydınlarla baskı rejimleri karşıtlığının metaforuna çevirerek İstanbul’a taşıyan ''Siyah Kehribar'' (1955), II. Dünya Savaşı sonrası yazılan savaş romanlarını, mesela Sartre’ın ''Hürriyetin Yolları'' üçlemesini hatırlatır. Antifaşist harekete katılan aydınlardan - muhafazakar Türk üniversite öğrencisi de dahil - kimileri topluma ve vicdanlarına karşı sorumluluk duygularıyla hareket ederler; varoluşçu bir seçim ve duruştur onlarınkisi. Bundan sonra karşılaşacağımız bütün romanlarında Tarık Buğra kahramanlarının ayırdedici özelliği de hayata tavır alışlarındaki işte bu varoluşçu motiflerdir.

   Ne var ki yayımlandığı dönemde eleştirmenlerin ya çok sert saldırılarına uğramış ya da sessizlikle kuşatılmış ''Siyah Kehribar''. Edebiyat çevrelerinin bu abartılı refleksinde Tarık Buğra’nın çizgi farklılığının önemli payı olduğunu düşünüyorum. Sonuçta, yazdıklarıyla değerlendirilmeyen, reklamı bilmediğinden bir türlü hak ettiği ilgiyi bulamayan Tarık Buğra’nın bir küskünlük dönemine girdiğini görüyoruz; daha önce tefrika edilmiş romanlarını kitaplaştırmadan bıraktığı gibi edebiyat yazılarına bile ara verdiği bir döneme...

    ''Küçük Ağa''ların dramı

   Dokuz yıllık bir bekleyişin ardından gelen ''Küçük Ağa'' ile Tarık Buğra’nın dönüşü muhteşem oldu. Edebi beğeniye de hitap ediyordu roman ama tıpkı birkaç yıl sonra yayımlanacak Kemal Tahir’in ''Devlet Anası'' gibi, edebiyattan çok tarihi zeminde yürütülen siyasi tartışmaları alevlendirdi. Aslında uygun bir konjonktür nicedir vardı ve tarihi romanlarda Türk, Osmanlı ve İslam kelimeleri birarada ve uyum içerisinde kullanılmaya başlanmıştı ama Tarık Buğra’nın Türk-İslam Sentezi görüşe uygun biçimde, Kemalizm’e bir muhalefet şerhi düşmek amacı da güderek, Milli Mücadele’de dinin önemini vurguladığı ''Küçük Ağa'', ilk dikkate değer edebi metindi.

   ''Küçük Ağa''nın ideolojisi, İslami temele dayanan Osmanlı düzeninin övgüsüdür, ancak Türkçü motifleriyle daha çok bir sentez arayışındadır. Milli Mücadele’nin Kuvay-i Milliye ve Çerkez Ethem dönemlerini anlatan ''Küçük Ağa'' ve ''Küçük Ağa Ankara'' ile o mücadeleye katılan iyi / kötü her türden insan tipini öncesi ve sonrasıyla Sakarya Muharebesi etrafında canlandıran ''Firavun İmanı'', yazarın din adamlarını ve İslamiyet’i merkezi bir konuma yerleştirerek Milli Mücadele’de dinsel inancın oynadığı role vurgu yapan üçlemesini tamamlarlar. Ancak ''Küçük Ağa'' dışındakilerde biraz da sağ kesim beklentilerine cevap vermek amacıyla ağırlaşan siyasi söylem, o iki romanın edebi dokusunu zedelemiştir.

   Tarık Buğra’nın resmi tarih reddiyesi ne yazık ki sadece içe dönüktür. Rum, Ermeni ve Araplara biçilen roller, 1950’lerden sonra yazılan II. Dönem Milli Mücadele roman ve tarih anlatılarındaki millici ideolojilerle biçilmiştir. Bu anlatıların merkezinde, emperyalistlere ve onun yerli işbirlikçilerine karşı direnen, ırzına, namusuna göz dikilen mazlum Türk insanı tasavvuru vardır. Türklerin insani özellikleri, kendisini ezeli ve ebedi kılmak isteyen her milliyetçi - şoven söylemde karşılaştığımız gibi ‘ırk’ temeli üzerinde yükselirken Türk - Yunan karşılaşması yukarı ve aşağı ırklar arasındaki bir karşılaşmadır. İki toplum arasındaki düşmanlık, Milli Mücadele ile de sınırlı kalmaz. Milliyetçi düşünce, kendisini - insani, siyasi, ideolojik, politik, vd. özellikleri baki kalmak şartıyla - binlerce yıllık bir tarihe yayarken, bu kimliğini belirginleştiren düşmanlarını da unutmaz; düşmanlığın kökleri Bizans’a kadar uzatılır. Ulusçu anlayışın temel ilkesi, ‘ulusun tarih içindeki sürekliliği’, ‘öteki’ne de yansıtılır. Bir hatırlatma yapmakta yarar var; bir ulusal kimlik yaratmak konusunda Milli Mücadele romanlarıyla bütünlük oluşturan popüler tarihi romanlarda da Türklerin tarih sahnesine çıktıkları ilk andan bu yana hep bir ulus fikriyatı taşıdıkları vurgulanmıştır. Tarık Buğra’nın romanlarında bütün bu saydıklarım eksiksiz bir biçimde vurgulanır.

   Gözlerden kaçan asıl önemli nokta, ‘altıyüzyıllık bir devlet geleneği ile sonu meçhul yeni bir kurtuluş umudu arasında tercih yapma noktasında kalan’ İstanbullu Hoca’nın Küçük Ağa’lığa evrilişinin ardındaki varoluşçu motiflerdir. İkna olmasa da vicdanı ve sorumluk duyguları belirleyecektir seçimini. Küçük Ağa, aslında 1950’li 60’lı yılların olumlu aydın tipinin 1920’lere yansıtılmış bir halidir. Olumsuz aydın tipleri ise milletinden kopuk, siyasi ve toplumsal meselelere yanlış bir perspektifle yaklaşanlardır ki, romanda Küçük Ağa’nın ağzından Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemi üzerinden eleştirilirler. ''Küçük Ağa'', Tarık Buğra’nın resmi tarih kadar kendisini dışlayan edebiyat çevrelerine verdiği cevap olarak da değerlendirilmelidir.

   Kasabada siyaset yapmak

   Romanlarının hemen hepsinde - çeşitli - tarihsel dönemlerin muhasebesi, o dönemde yaşamakla birlikte günümüz - ya da yazar için evrensel - aydın insanının halet - i ruhiyesi öne çıkar. ''Yağmur Beklerken''in tarihsel artalanını Serbest Fırka, ''Dönemeç''inkini Demokrat Parti yılları kaplar. Her ikisinde de mekan olarak - meselenin her yerdeki aynılığına vurgu yapacak şekilde - isimsiz birer Anadolu kasabasını seçer yazar. Bu sıradan Anadolu kasabalarında sürüp giden sakin ve tekdüze hayatlar daha geniş bir coğrafyanın temsilini üstelenecek sıradanlıktadır. Kadın erkek, çocuk çoluk bütün ahali; zenginler, yoksullar, çiftçiler, köylüler, memurlar ya da öğretmen, avukat, doktor gibi aydın insanlar yeni bir siyasi düzene geçişin sancılarını hep birlikte yaşarlar.

   Tarık Buğra, bu iki dönemin taşrasını insanlarıyla birlikte hem çok canlı hem de çok derinlikli bir anlatımla kuruyor. Taşra hayatını gelenek ve göreneklerin, törelerin, taş kesilmiş anlayışların yarattığı ‘anonim ruh’u araştırırken ‘değişen yaşama şartlarının, toplum düzeni altüst olmuş bir çağın nesiller arasına koyduğu aşılmaz duvarların, duyguda, düşüncede, davranışlardaki başkalıkların, ayrılış, kopuş ve yabancılaşmaların, iki uçtaki, tek insandaki ve toplumdaki nedenleri üzerinde durmaya’ çalışıyor. Ancak Tarık Buğra romanlarının asıl ışığı yine o tek insanın; topluma yön verecek aydınların duygu, düşünce ve yaşantı biçimlerine yoğunlaştığı anlarda parıldıyor.

   Kasabanın yalnız ve yarınsız insanları ''Yağmur Beklerken''de Avukat Kenan, ''Dönemeç''te Doktor Şerif’tir. Kenan Bey, Serbest Fırka’ya başlangıçta duymadığı inancını süreç içerisinde yeşertse de partinin büyüdükçe ilkelerini koruyacağından şüphe eder. Doktor Şerif ise Demokrat Parti iktidarının getirdiği demokrasi ve hürriyetin havasının bir aldatmaca olduğunu fark edecektir. Ancak ikisi de dünyaya gelmişliğin sorumlulukları gereği katılırlar fırka ve partiye; sırtlanacak taş onların taşıdır..!

   Çok sayıda roman adı verilen bu yazıyı bir özet yaparak bitirmek istiyorum; Tarık Buğra’nın kendine özgü varoluşçu felsefesini ve muhafazakar psikolojisini en iyi 1960 öncesinde yazdığı hikayeleri ve ''Siyah Kehribar'' romanı yansıtır. Muhafazakarlığının bir duruş olmaktan çıkarak siyasi bir tavra dönüştüğü, ancak tavrını bir dünya görüşü, bir felsefe zemininde temellendiremediği ölçüde, huzursuz bir ruh hali sergiler Tarık Buğra... Necip Fazıl’ın hasretini çektiği ‘mesele sahibi insanın romanı’nı yazmaya soyunduğu ''Küçük Ağa'', ''Küçük Ağa Ankara’da'' ve ''Firavun İmanı''nda Cumhuriyet’in öncesi ve sonrasını, resmi tarihin reddiyesi anlamına gelecek bir bakış açısıyla romanlaştırarak yeni dönemin geçmişten kopuk yeniden yapılaşmasını eleştirmesine, Milli Mücadele’nin ‘mana’ya aksetmeyen kurtuluşunu dillendirmesine, ''Yağmur Beklerken''de Serbest Fırka’nın, ''Dönemeçte'' Demokrat Parti’nin, ''Gençliğim Eyvah''ta sol kesimin karşısına dikilmesine rağmen, geçmişten bugüne muhafaza edilecek bir şeyler bulamamış; meselesini kimi zaman milliyetçiliğe, kimi zaman İslam’a ve sonunda Türk - İslam sentezine dayandırmak zorunda kalmıştır. Romanlarında siyasi olana yaptığı vurgu arttığı ölçüde ihmal ettiği estetik değerleri, edebiyat adına bir kayıp olarak kaydetmek gerekir.

Milliyet Sanat - 09 Şubat 2004

   




Bu haber 4,365 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,082 µs