En Sıcak Konular

Şeyh Şamil (İmam Şamil)

17 Şubat 2008 15:23 tsi
Şeyh Şamil (İmam Şamil) İmam Şamil, Kuzey Kafkasya halklarının, Avar kökenli politik ve dini önderi. Kafkas Savaşı'nda Anti-Rus direnişin lideri ve Dağıstan'la Çeçenya'nın 3. imamı ( lideri ). Şeyh Şamil olarak da anılır.

Kuzey Kafkasya'nın efsanevi lideri ve "devletleşme" çabalarının en kayda değer ismi İmam Şamil, 1797 yılında Dağıstan'da Gimri (Genu) köyünde dünyaya geldi. Babası bölgenin yerli halklarından Avarlara mensup Dengau Muhammed'dir. Annesi Aşiltalı Bahu Mesedo, Avar beyi olan Pir Budah'ın kızıdır.

İlk eğitimini Said Harekani'den ikmal ettti. Daha sonra kayınpederi olan Nakşibendi Şeyhi Cemaleddin Gazi Kumuki Efendi'den ders aldı.

Genç yaşında, Rus yayılmacılığına karşı Kuzey Kafkasya'da halkı "gazavat"a çağıran Nakşibendi tarikatına dahil oldu.Şamil ciddi çalışmaları, spor aktiviteleri ve kahramanlıkları ile adından sözettirdi. İmam Hamzat'ın 19 Eylül 1834 Cuma günü Hunzah Camii'nde şehadetinden sonra, 2 Ekim 1834'de Aşilta'da yapılan toplantıda oy birliği ile imamlığa getirildi.

Şamil'in katı İslam tutumu; Rus işgal güçlerine karşı, farklı dil ve soylardan gelen Kafkas halklarını tek çatı altında birleştirmek isteği sebebiyle gelişmiştir.Nakşibendi tarikatında aldığı eğitim onda Rus aleyhtarlığı ve İslam birlikçi düşüncelerin gelişmesine yardımcı olmuştur. Rus Çarlığına karşı Dağıstan'da başlattığı savaşını Çeçenya'da sürdürdü. Hatta bir dönem savaş Kuzeybatı Kafkasya'da Çerkesya'sının tamamını da içine aldı.Bir avuç mücahitle Koskoca Rus ordusuna karşı koyduğu için büyük beğeni toplayan Şeyh Şamil gerçekten vaktin büyük mücahitlerindendi.

Şamil sadece asker kişiliği ile tanınan biri değildi. Uyguladığı başarılı harp taktiklerinin yanısıra adli, idari ve sivil bir devlet mekanizması geliştirdi. Medreselerdeki tedrisata ehemmiyet verdi, fikir ve san'at sahasında büyük adımlar attı.

Bir ara Hacı Murat olarak bilinen o dönemin 2. imamıyla arası bozulsa da bu kavgadan da başarılı olarak çıkmıştır. Kendisini Kafkasya'nın özgürlüğüne adamış olan Avar liderin doğduğu Dağıstan'da, Kafkasya'da ve tüm İslam ülkelerinde hala büyük bir şöhreti vardır. Yirmibeş yıl sürdürdüğü savaş ile onu izleyenlerin benimsediği ideoloji Müridizm bugün de Kafkas halklarını derinden etkilemektedir.

İmam Şamil, muhtelif zamanlarda beş defa evlendi. Fatimat, Cevheret, Zahidet, Emine ve Şovanat ismindeki zevcelerinden Ahmed Cemaleddin (küçük yaşta öldü), Muhammed Gazi, Muhammed Said, Muhammed Şefi, Cemaleddin ve Muhammed Kamil isimli altı oğlu ile Fatimat, Nafisat, Necabat, Bahu-Mesedu ve Safiyat isimli beş kızı oldu. Yaygın olarak bilinenin aksine, Şamil asla bir "şeyh" değildi; "siyasi otorite" yi temsil eden "imamet" makamında bulunuyordu. Şamil'in ruh ikliminde Molla Cemaleddin'in yeri büyüktü. Hocasının yanında Şamil, baştan beri büyük bir disiplin ile çalışmış, Arap edebiyatını öğrenmiş, mukayeseli ilim dalları üzerinde çalışmıştı. Büyük yerleşim birimlerinde halkı teşkilatlandırıp, aydınlatmaya çalışan Şamil, Aşilta köyüne yerleştiği yıllarda (1837) Ruslar Hunzah, Gimri ve diğer önemli yerleşim birimlerini zaptedip kaleler yapmışlardı.

Sık sık yer değiştirmek zorunda kalan Şamil, düşmanın uzanmayacağı bir yerde yerleşmeyi önerenlere “sağlam bir yere çekilelim, kendi yurdumuzda düşmanla çarpışalım" diyerek çok güç zaptedilir bir yer olan Ahulgoh'a yerleşti. Henüz daha bir yıl olmuştu ki; Ruslar bütün kuvvetleriyle 1838'de Ahulgoh'u ablukaya aldılar. Cesaretin mükemmel örneğini Gimri müdafaasında gösteren Şamil, imamlığının ilk büyük imtihanını ve kumanda üstünlüğünü Ahulgoh ve Surbay savaşlarında da ispat etmişti. Ahulgoh'ta günlerce mücadele eden İmam, buradan kuşatmayı gizlice aşarak Ruslara esir düşmeden Çeçenistan'a gitmeyi başardı. Ruslar bu kuşatmada İmam'ın bir avuç askeri karşısında 3 bin kayıp vermişti. Başına ödül konmuş olan İmam'ın Rus Çarı'na meydan okuyan mektupları ünlüdür.

Şeyh Şamil davasına son derece sadık bir insandır bu uğurda çok sevdiği annesi ile arasında geçen diyalogda tarihe geçmiştir bu olay şudur:

Savaş dönemlerinde halktan bazıları artık teslim olalım anlaşma yapalım diye hayıflanmaya başlamıştır bunun üzerine Şeyh Şamil teslim olmaktan bahsedene kırbaç cezası vermeyi uygun görmüştür tabii bu durumda çekinen halk çareyi Şeyh Şamil'in annesine gitmekte bulmuştur ve annesini ikna edip çok sevdiği annesini kıramayacağını da düşünerekten konuyu bu vesile ile annesinin açmasını sağlamışlardır annesi Şeyh Şamil’e teslim olma teklifini sununca Şeyh Şamil koymuş olduğu kanundan taviz vermemiş aynı cezayı annesine uygulamış sonra annesi cezasını çektikten sonra onu çok üzgün bir şekilde sırtında taşımıştır ve böylece davasının ciddiyetini görenler bir daha teslim olmak barış gibi kelimeleri kullanmamışlardır.

25 Ağustos 1859'da, Gunip kuşatmasında silah bırakıncaya kadar aralıksız mücadeleyi sürdürdü.Bu tarihte o dönemin süper güçlerinden Rusya'ya karşı, ülkesinin gücünün tükenişini gördü. Savaşı sürdürmesinin intihardan farksız olduğunu anlayan Dağıstanlı önder, Çarlık yetkilileriyle görüşmeler yaparak, onurlu bir silah bırakma yolunu seçti. Sürgüne gittiği çeşitli Rus kentlerinde korkuyla karışık belli belirsiz bir sempatiyle günlerini geçirdi. Rusların gözünde o kadar korkulan biridir ki, Şeyh Şamil'in kılıcını Rus Çarı dahi almaya cesaret edememiştir.  Rus Çarı ile yaşamış oluğu şu diyalog meşhurdur

Birgün Rus Çarı esaret altındayken Şeyh Şamil'i yemek yemek için karşısına alır Şeyh Şamil'in iştahlı bir şekilde yemek yediğini görünce yanındakilere;'' korkarım bu adam bizide birazdan yer'' diye söylenir Şeyh Şamil bunu duyunca;" Korkmayın dinimizde domuz eti yemek haramdır" cevabını verir.

1869'a dek Kaluga'da ikamet eden Şeh Şamil'in aradan geçen on yıl sonrasında hacca gitmesine Çar tarafından izin verildi. Ancak, çar bir tedbir olarak oğlu Muhammed Şefiyi alıkoyarak,haccı ifa ettikten sonra derhal Rusya’ya dönmesini şart koştu. Şamil, 1870 yılında maiyetindeki adamları ile birlikte Rusya’dan ayrılıp önce İstanbul’a uğradı.. Sultan Abdülaziz tarafından karşılanarak sarayda ağırlandı. Şamil’in İstanbul’a uğradığı haberi duyulduğunda şehirde yer yerinden oynadı, halk bu büyük kahramanı görebilmek için saray kapılarına akın etti.

Şeyh Şamil, aşkına düştüğü son menzile bir an evvel varmak için Sultan’ın kendisine tahsis ettiği gemi ile yola koyuldu. Cidde limanında Mekke Emiri, şehrin ileri gelenleri ve mahşeri bir kalabalık tarafından törenlerle karşılanarak Mekke’de Şürefa dairesinde misafir edildi. Hac sırasında orada bulunduğunu duyan, dünyanın dört bir yanından gelmiş yaklaşık yüz bin müslümanın onu görmek için sebep oldukları izdiham sonucu, hükümet makamları İmam Şamil’i Kabe’nin üstüne çıkarmak suretiyle bu hayran kalabalığının arzusunu tatmin edebildi. Şamil, hac farizasını yerine getirdikten sonra Medine’ye geçti. Medine günlerinde son derece takatten düştü, çektiği büyük ızdırap artık tahammül edilmez bir hal alıdı ve hastalanarak yatağa düştü.

Tarihteki en büyük gerilla lideri sayılan Şamil 4 Şubat 1871'de yetmiş dört yaşında Medine'de vefat etti. (Vefat yılı kesindir fakat gün ve ayda itilaf vardır. 17 şubat ve Mart 1871  olarak da kaynaklarda geçmektedir.) Medine'de peygamber Efendimiz  Hazret-i Muhammed'in  de (s.a.v) defnedildiği mezarlıkta defnedi.

Not : İmam Şamil ya da meşhur ismiyle Şeyh Şamil hakkında aydınlatıcı bilgileri, Muhammed Tahir'in vesikaları vermektedir. Tahir, Şamil'in vefakar bir maiyeti ve sekreteriydi. Şamil, esaret yıllarında hayatına ilişkin  bilgileri kendisine dikte ettirmişti. Bu tarihi vesikalar Arapça yazılmıştır. Tahir'in 1882'de ölümünden sonra, oğlu Habibullah eserin yazım işini sürdürdü.

Kaynak:  biyografi.net , tr.wikipedia.org ve  kolkhoba.org


*****

BİR DİRENİŞ HAREKETİ OLARAK "MÜRİDİZM"

Müridizm, Kafkaslar’da 16. yüzyılda etkin olarak başlayan Rus sömürgeciliğine karşı Kafkas halklarının imamlar önderliğinde sürdürdüğü direnişi besleyen dini harekettir. Yaklaşık 70 yıl süren bu hareket nedeniyle, Kuzey Kafkasya’da tam hakimiyet kurmak isteyen Çarlık Rusyası, 1864’teki büyük sürgüne değin etkin bir direnişle karşılaşmıştır. Hareketin en güçlü imamlarından Şeyh Şamil’in anlatılagelen kahramanlıkları, mücadelenin İslami boyutunu temellendirmesi açısından Çeçen mücadelesini halen besleyen güçlü bir unsurdur.
» İmamlar Öncülüğünde Direniş Söz konusu yayılmacı politikalarını sürdüren Çarlık Rusyası, Kuzey Kafkasya'da büyük bir direnişle karşılaşmıştır. Bu direniş, müridizm hareketini başlatan imamların öncülüğünde yürütülmüş ve başarılı olmuştur
» Tetikleyici Güç: Rus Sömürgeciliği Rusya'nın Kafkasya'ya yönelik sömürgecilik faaliyetleri, Avrupalı devletlerin dünyanın dört bir tarafında izlediği sömürgecilikle eşzamanlı olarak 19. yüzyılda hız kazanmış ve yüzyılın ikinci yarısında Kafkas halklarının yaşadıkları topraklardan acımasızca sürülmesiyle sonuçlanmıştır.
» Şeyh Şamil İmamlar arasında Kafkasya tarihinde en çok iz bırakan İmam Şamil’dir. Rus işgaline karşı en başarılı direniş onun önderliğinde gerçekleştirilmiştir. Şamil’in imam olduğunu açıklamasından kısa bir süre sonra bağımsız bir devlet olarak Şamil İmamatlığı ilan edilmiş ve bu devlet yaklaşık otuz yıl varlığını sürmüştür.

Kaynak.:Ayşen Baylak- cecenistan.ihh.org.tr.

******
İmam Şamil ve Müridizm   

Karadeniz ile Hazar Denizi arasında bir köprü gibi uzanan Kuzey Kafkasya yerli (otokton) halklarıyla dünyanın en eski medeniyet merkezleri arasında yer alır. Yüzlerce arkaik dilin konuşulduğu bu topraklar, insanlık tarihinin geçmişi ile ilgili bilinmeyenlere ulaşmak isteyen filologların, arkeologların uğrak yeri haline almıştır. Araştırmacılar insanlık tarihinin köklerini bu topraklarda aramışlardır. Bu toprakların insanları çok değil, 200 yıl öncesine kadar, sözlü kültürü yaşayan ve yaşatan ozanları ile binlerce yıl öncesinden günümüze sayısız değerler taşımışlardır. Kuzey Kafkasya, özgürlüğe düşkün, esareti kabul etmeyen kavimlerin sığınağı olmuş, emperyalist ve zalim güçlerden kaçan ve canını kurtaran küçük nüfuslu kavimlere, Kafkas dağlarının zirveleri her zaman koruyucu olmuştur.
    Bir çok küçük kavim, Kafkasya'nın, bilhassa Dağıstan'ın bulutlarla öpüşen en yüksek zirvelerinde kültürlerini ve varlıklarını özgürce devam ettirme imkanı bulmuşlardır. Binlerce yıldır oturdukları topraklarla özdeşleşen Kafkas halkları, kendilerine özgü oluşturdukları devlet yapıları ile asırlarca barış içinde yaşamışlardır. Devlet tanımını kendi algısına göre yapan insanlar ya da toplumlar, Kuzey Kafkasya'da var olan yapıyı devletsiz, ilkel bir yaşam olarak izah etmeye çalışmışlardır.
    Çok yakın bir tarihe kadar ilkel bir yaşam süren, Kafkasya'ya saldırdıkları tarihte bile medenilikleri tartışma götüren Ruslar sözüm ona Kafkaslara medeniyet ulaştırmak için gelmişlerdir.
     Devletin en basit tanımı. "Milletin teşkilatlanmış biçimidir." şeklinde ifade edilir. Bu ifadeden hareket edersek, Kuzey Kafkasya insanındaki teşkilatlanma yapısını incelediğimizde mükemmel bir devlet yapısıyla karşılaşırız. Hapishaneleri, korkunç zindanları olmayan bu ülkede hayrete şayandır ki çok az suç işleme oranı görülmüştür. Milat öncesi Avrupa'da görülen site devletlerine benzeyen, belki onun daha küçüğü olan kabile devlet şeklinde izah edilebilecek bir yapı Kuzey Kaf kasya toplumlarında var ola gelmiş, en güçlü anayasalardan daha güçlü olan binlerce yıllık örf toplumu bir arada tutmayı başarmıştır.
   Kuzey Kafkasya'da her halkın, her kabilenin hükümranlık alanına giren toprak parçaları mevcuttur. Bu bölgeler diğer halklar tarafından zımnen kabul görmüş,kimse diğer bir halkın ya da kabilenin toprağına tecavüz etmemiştir. 19. yüzyılın başlarında bölgeyi gezen bir çok batılı seyyah. Kafkasya'daki düzen, güvenlik ve medeni yaşamı görerek hayranlıklarını ifade etmişlerdir.
   Kuzey Kafkasya insanı, kendi coğrafyasında, gelenek ve göreneklerin şemsiyesi altında oluşturduğu kendine özgü, yazılı olmayan yasalarıyla idare ettiği devletinde özgürce yaşamını sürdürürken, dünyada önemli olaylar cereyan ediyordu. Avrupa'da başlayan Rönesans ve Reform hareketleri sonucunda büyük değişimler ve dönüşümler yaşanıyor, Avrupa hızla ulus devlet modeline doğru ilerliyordu.
   1789 Fransız İhtilali ile ulus devlet ideali zirveye çıkıyor, bütün küçük halklar kendi milli devletlerini kurmak için harekete geçiyorlardı. Kuzey Kafkasya halkları, batıda olu şan devlet fikri ve modeline ihtiyaç hissettikleri zaman çok geç kalmışlardı.İşgalci güç sınıra dayanmış, Kafkasya'yı yutmaya hazırlanıyordu.
   Kuzey steplerinde yaşayan Slav toplulukları, Knez adı verilen küçük prenslikler halinde yaşarken, aralarında meydana gelen uzun savaşlar sonucu Moskova Knezliği diğer prensleri idaresi altına alıyor ve Slav birliğini oluşturuyordu. Kuzeyde oluşan Slav birliğinin doğal olarak en büyük genişleme sahası güney bölgeleri idi.
   Batılıların Büyük, Osmanlıların ise Deli Pedro adıyla tanıdıkları Çar Pedro ve karısı Katerina'nın Rusya için belirledikleri yeni hedef güneye sıcak denizlere inmekti.Bu hedefin önündeki en büyük engel ise Kuzey Kafkasya idi.
   Kalıcı bir cihan devleti kurmak için Rusya'nın sıcak denizlere yani Akdeniz'e inmesinin şart olduğunu söyleyen Deli Pedro'nun vasiyetini gerçekleştirmek için harekete geçen Rus Çarları, önlerine çıkan Kuzey Kafkasya engelini aşmak için, tarihin gördüğü en kanlı, en vahşi katliamlarını gerçekleştirdiler. Kuzey Kafkasya'da o zamana kadar kendi aralarında savaşmayan, dışarıdan gelen tehlikelere karşı geçici ittifaklar oluşturan otokton halklar, kalıcı birliktelikler oluşturmak zorundaydılar.
   Asıl mevzuumuz olan müridizm hareketinin dinamiklerinin daha iyi anlaşılması için yukarıdaki uzun girizgahı yapmak zorundaydık. Slav yayılmacıları Kafkasya sınırına dayandıklarında, Kuzey Kafkasya insanını Rus halkından ayıran en önemli faktör din idi. Ortodoks hristiyan olan Ruslara karşı Kuzey Kafkasya insanı Müslüman idi. İslam'ın Dağıstan'a çok erken yıllarda VI. Yüzyılda girmiş olmasına karşın, Batı Kafkasya'nın İslamlaşma süreci çok sonraları olmuştur.
   Batıdaki Adige halkı arasında İslam'ın yayılması kabileler bazında değişiklikler olmakla birlikte 1500'lü yıllardan başlayarak 1800'lü yılların baş larına kadar devam eder. Etnik birlikteliği olmayan Kuzey Kafkasya 19. yüzyılın başlarında dini birlikteliğini sağlamış bulunuyordu. 1783 yılında İmam Mansur Ruslara karşı cihat ilan ettiğinde, Karadeniz'den Hazar'a kadar Kafkasya'nın yüzde doksanı İslam'ı kabul etmiş vaziyetteydi.Burada bir hususa açıklık getirmek gerekir. Kuzey Kafkasya halkları İslam öncesi dönem de dahil olmak üzere hiçbir zaman başkalarının topraklarına işgal amaçlı saldırmamışlardır. Din, mezhep, ırk kavgası gibi durumlar Avrupa'yı göz önüne alırsak bu topraklarda yaşanmamıştır. Dağıstan 6. yüzyılda İslamı kabul etmişken, onun yanı başında yaşayan kavimlerin 15. asırdan sonra Osmanlı tesiriyle İslamlaşması dikkate şayandır.
   Daha önceki ifadelerimizde belirttiğimiz gibi Rusların ulus-devlet haline gelip Kafkasya sınırlarına dayandıkları sırada, Kuzey Kafkasya'da bu kadar büyük bir güce karşı koyacak teşkilatlı bir güç mevcut değildi.
   Bir tehlike anında hızla bir araya gelen, atlı silahlı birlikler oluşturan Kuzey Kafkasyalılar, tehlike geçtiği zaman günlük işlerine dönerlerdi. Kapıya dayanan ise, büyük bir tehlike ve uzun soluklu bir mücadeleyi
gerektiriyordu.
   İmam Mansur, Kuzey Kafkas halklarını bir araya getirecek tek unsurun İslam olduğunun farkına vararak, Aldı köyünde başladığı vaazlarıyla, önce Çeçenistan, ardından Dağıstan'ı etkisi altına alarak büyük bir mücadele başlattı.
   1783 yılında başlayan İmam Mansur'un mücadelesi 1791 yılında Osmanlı ordusuna yardım maksadıyla gittiği Karadeniz kıyısındaki Anapa önlerinde Ruslarla giriştiği savaşta yaralanarak esir düşmesiyle son buldu. Batılıların müridizm hareketi olarak adlandırdıkları bu savaşla ilk kıvılcım çakılmış oldu.
   İmam Mansur'un Cihad çağrısı, İslamlaşma sürecini yeni tamamlayan batı Kafkasya'da yeterince yankı bulmamış,ayrıca Osmanlıların İmam Mansur hareketine gereken önemi vermemeleri sonucu büyük bir hüsran yaşanmıştır.
   1791 yılında Ruslara esir düşen İmam Mansur'a Osmanlının sonradan sahip çıkmaya çalışması pek bir anlam ifade etmemiş, Ruslar savaş hukukunu çiğneyerek, İmam Mansur'a bir savaş esiri gibi davranmamış, onu işkenceler altında şehit etmişlerdir.
   İmam Mansur hareketinin Ruslar tarafından kan ve gözyaşıyla bastırılması Kafkasya'yı susturamamıştır. İmam Mansur'un şehadetinin ardından Kuzey Kafkasya 35 yıl kadar süren bir sessizlik dönemine girdi.
   Kuzey Kafkasya tarihinde derin izler bırakan "İmamlar Devri" diye anılan bir dönemin başlangıcına geliyoruz. Emeviler döneminde İslam ile müşerref olan Dağıstan, köklü bir İslam geleneğine sahiptir.Asırlar boyu Orta Asya ve İran kökenli çeşitli işgal hareketlerine maruz kalan Dağıstan, işgalcilerin gelip geçici olmaları sayesinde kısa süreli sarsıntılar geçirse de toparlanma imkanı bulmuş, kadim kültürünü ısrarla yaşatmıştır. Kuzey sınırına dayanan Rusya büyük bir tehlike, aynı zamanda da Kuzey Kafkasya'yı ortadan kaldırıp Rus toprağı haline getirmeye çalışan bir düşmandı. Bu büyük düşmana karşı daha ciddi,daha derli toplu bir mücadele yöntemi belirlemek gerekiyordu.
   İmam Mansur'un şehadeti sırasında doğan, onun kahramanlık destanlarını dinleyerek büyüyen, Dağıstanlı Gazi Muhammed ve arkadaşları Kafkasya'nın geleceği için ciddi ciddi kafa yoruyorlardı. Dağıstan medreselerinde eğitim gören, çağının bilimleriyle donanan, bu yüksek tahsilli gençler, Dağıstan ile birlikte Kafkasya'nın geleceğini de düşünüyorlardı.
   İmam Mansur'un mücadelesini en ince Ayrıntısına kadar etüt ediyorlar, eksik olan noktayı tesbit etmeye çalışıyorlardı. Gazi Muhammed ve arkadaşları, Kuzey Kafkasya bağımsızlık savaşının motor gücü olarak İslam'ı görme noktasında İmam Mansur ile aynı görüşteydiler. Mansur'un eksik bıraktığı yer kadro meselesiydi. Onlara göre İmamMansur savaşı yürütecek kadroları yetiştirmeden cihat bayrağını açmış, taktik hatası yapmıştı.Verilecek mücadele uzun soluklu ve geniş kadrolara ihtiyaç gerektiriyordu.
   Kafkasya'nın geleceğine talip olan, Gazi Muhammed ve arkadaşları o dönemde Dağıstan'ın en teşkilatlı gücü olan Nakşibendiye tarikatı içinde yetişip pişmiştiler. Bağımsızlık savaşını yürütecek kadro birbirini burada tanımıştı. Dostluğu, fedakarlığı, tahammülü, itaati ve daha birçok şeyi öğreniyorlardı. Dünyada yaşarken nefslerinde ölümü tadıyorlardı. İnsanların en korkulu rüyası ecel onların dostuydu.
   17. yüzyılın sonlarından itibaren Orta Asya üzerinden Dağıstan'a giren Nakşibendiye tarikatının Dağıstan'da çok geniş bir tabanı vardı. Cemalettin Kumuki ve Muhammed Yeragi Hazretleri gibi iki büyük şeyh Dağıstan'ın en ücra noktalarına kadar nüfuz etmişlerdi.
   Tarih boyunca düşmana karşı kahramanca savaşırken hayatını kaybeden, ardından destanlar söylenen, türküler bestelenen Kuzey Kafkasya insanı, İslam'la birlikte tanıştığı şehitlik kavramı sayesinde, ölümü daha anlamlı bir hale getiriyordu.
   Gazi Muhammed ve arkadaşları Tasavvuf ve tarikat disiplini içinde ruhunu yıkayan ve nefsini öldüren müritlerden yepyeni bir insan tipi ortaya çıkarmayı hedeflemişlerdi.
   Tasavvuf eğitimi altında, bütün beşeri zevkleri terk ederek, kendini tamamen Allah'a adayan ve onunla bütünleşmeyi ana hedef haline getiren mürit'e Rabbine kavuşmak için için güzel bir fırsat sunuluyordu.
   Gazi Muhammed 1829. yılında neşrettiği küçük risalesinde "Dağlı'nın birinci vazifesi özgürlük uğruna gazavattır. İkinci görev bireyin, ailenin, milletin ve devletin geleceği için cihattır." diyordu.
   Müridizm adıyla anılan ve tarikat disiplini altında yetişen, ölmeden önce ölümü tadan dervişler sayesinde Kafkasya sathına yayılan bu hareket geniş bir kitleyi etkilemiştir.
   Tasavvuf ve tarikat, asırlar boyu ferdin kendi iç dünyasıyla, nefsiyle hesaplaşması, kısaca bireyin kendi imanını kurtarması şeklinde algılanmıştır.
   Tasavvuf, tarih boyu inzivaya çekilen, bir lokma bir hırka anlayışıyla nefs mücadelesi veren bir hareket olarak tanımlanırken Gazi Muhammed, İmam Şamil ve arkadaşları tarikat disiplininden yararlanarak emir komuta zinciri altında kadrolar oluşturmaya muvaffak olmuşlardır.İmam Şamil ve arkadaşları tarikat bünyesinden ordular oluştururken başlangıçta, gelenekçi bazı tarikat önderlerinin tepkileriyle karşılaşmışlardır.
   Gazi Muhammed ve İmam Şamil tasavvufu bir iman ve aksiyon hareketi haline getirmişlerdir. Tasavvuf, onların yorumuyla "Allahın insanlara bahşettiği canı, bedeni insan onuruna yakışır sekilde korumak, ailesi, sülalesi, kabilesi ve toplumuna da insanda bir yaşam sunmak için gerekirse kendini feda etmek" ifade edilmiştir.
   Müridizm Gazi Muhammed ve İmam Hamzat'ın kısa süreli imamet dönemlerinin ardından İmam Şamil ile zirveye çıkmış altın çağını yaşamıştır. İmam Şamil, dergahta pişerek nefs eğitimini tamamlayan, kendini sadece Allah'a adayan, ölümü ona kavuşmak için bir vasıta olarak gören müritlere, dünya hayatına ait vazifeler yüklemeyi başarmıştır. Kişinin kendi imanını kurtarmasının yanı sıra, ailesine ve toplumuna karşı sorumlulukları olduğunu hatırlatarak, dervişlere sosyal ve siyasi misyonlar yüklemiş,yeni bir tarz ortaya koymuştur.
   İmam Şamil imamet makamına gelir gelmez müritlerine değişik vazifeler yükleyerek onları yönetime dahil etmeyi başarmıştır. Naiplik adı verilen bir müesseseyi harekete geçiren İmam Şamil, kendi yetkileriyle donattığı, kendisini tam anlamıyla temsil eden naiplerini ülkenin dört bir yanına dağıtmıştır.
   İmam Şamil'in devlet modelinde, her naibin bulunduğu yer bir idari birimdir. Naipler, direkt olarak İmamın temsilcileridir. Naipler arasında da hiyerarşi ve otorite farkı mevcuttur. İmam, Kuzey Kafkasya' da dini anlamından daha çok,devlet başkanı ya da siyasi önder anlamlarına gelmektedir. İmam Şamil için kullanılan "Şeyh Şamil" ünvanı ona duyulan aşırı sevginin bir tezahürüdür. Şamil bu ünvanı kendisi hiçbir yerde kullanmamıştır. Üç veya dört naiplikten oluşan birim bir baş naibe bağlı ve vilayet konumundadır. Naipler kendi yetki bölgelerinde, adalet, asayiş, yönetim kısacası hayatın her alanını tanzim etmekle görevliydiler. Kafkasya gibi kabile, klan ve soya dayalı üstünlük iddialarının bitip tükenmediği bir ülkede naipler İslam'ın adalet anlayışı sayesinde topluma hükmedebiliyorlardı. Thamada adıyla yaşlıların mutlak bir hakimiyet tesis ettikleri Kuzey Kafkasya coğrafyasında, müridizm sayesindedir ki yaşları 35 civarında olan Gazi Muhammed, Hamzat ve İmam Şamil gibi gençler toplum önderi olarak ortaya çıkmış ve kitleleri peşlerinden sürükleyebilmişlerdir. Kafkasya'da İmam Şamil ve arkadaşlarının önderliğinde gelişen müridizm hareketi sadece dini bir akım olmanın ötesinde sosyal ve siyasi bir hareket olarak toplum hayatına damgasını vurmuştur. Müridizm sadece Dağıstan değil tüm Kuzey Kafkasya'da bağımsız bir devlet kurmayı hedeflemiştir. İmam Şamil Karadeniz'den Hazar'a her yere naibler tayin ederek, Kuzey Kafkasya'yı bir bütün olarak algıladığını ifade etmiştir. Batı Kafkasya'ya tayin ettiği naip Muhammed Emin'in Adige halkı ile birlikte Ruslara karşı verdiği savaş, İmam Şamil'in 1859 yılında teslim olmasından sonra 1864 yılına kadar devam etmiştir. İmam Şamil kendi hükümranlık bölgesini 20 ayrı vilayete ayırmıştı.Her vilayetten sorumlu naip, aynı zamanda bir ordu komutanı idi.
   Naipler yönettikleri vilayetlerde bulunan eli silah tutan insanları ayrı bir defterde kayıt altına alıyorlardı. Savaş zamanı her naip en hızlı şekilde emri altındaki birlikleri savaş alanına sevk etmekle yükümlüydü. Güçlü döneminde İmam Şamil'in askeri gücü 60.000 civarına ulaşmıştı. Olağanüstü durumlarda kadın erkek herkes asker olarak görev alacak, bu sayı yüz binlere çıkacaktı.
   Müridizm, Ruslara karşı bağımsızlık savaşı veren Kuzey Kafkasya insanının savaş disiplininden kopmaması için bazı tedbirler geliştirmişti.
   Müridizm hükümlerine göre ;
-Bir savaşçı ölüm halinde olsa, tedavisini bir Rus doktoruna yaptırmaktansa ölümü tercih edecekti.
- Rus imalatı hiçbir mal satın alınmayacaktı.
- Hangi şartla olursa olsun Ruslarla barış, ateşkes vs. gibi anlaşmalar teklif dahi edilemez, teklif edenin cezası yüz kırbaçtır.
- Tütün içmek de dahil olmak üzere her türlü uyuşturucu kullanımı şiddetle cezalandırılacaktır.
   Bazı maddeleri insan hakları ve birey hukukuna aykırı görülse bile, müridizm, günümüzde olağanüstü hal diye izah edilebilecek bir hukuku uygulayarak, savaş ortamında halk arasında meydana gelebilecek her türlü fitneyi baştan önlemeye çalışmıştır. Çevresindeki insan ların ısrarlarına dayanamayarak aracı olan, oğlu Şamil'e Ruslarla geçici bir ateşkes imzalaması için ricada bulunan annesini kırbaç cezasına çarptırması, hasta ve zayıf olan annesi yerine onun varisi olan Şamil'in kırbaç cezasını bizzat kendisinin çekmesi müridizm kurallarının katılığına tipik bir örnektir.
    Bu sayededir ki İmam Şamil, kendisinden kat kat fazla insan gücüne sahip olan Rus orduları karşısında sayısız zaferler kazanmıştır.
   Kuzey Kafkasya genelinde topyekün bir mücadele başlatmayı başaran İmam Şamil, Osmanlı başta olmak üzere, batıdan gerekli desteği alamamıştır.
    İmam Mansur mücadelesine göre, İmam Şamil'in mücadelesi dünya kamuoyunda daha çok yankı bulmasına rağmen, o zamanın konjonktürü gereği yeterli destek gelmemiştir.
    Osmanlının kendi iç problemleriyle uğraşması, Avrupa devletlerinin kıtalararası yeni sömürgeler elde etme yarışına kalkışması, Rusya'nın Kafkasya'da yaptığı katliam ve soykırımın dünya gündeminde yeterince yer almasını engellemiştir. İmam Şamil ve müridizm hareketi dünyadaki diğer tasavvuf ve tarikat hareketlerini de etkilemiştir.
   Afrika kıtasının Akdeniz kıyısındaki ülkesi Cezayir'deki Kadiri Şeyhi Emir Abdulkadir'in başlattığı bağım sızlık savaşı İmam Şamil'den etkilenmiştir. Emir Abdulkadir İmam Şamil'i Medine'de ziyaret ederek, ona karşı duyduğu hayranlığı bizzat ifade etmiştir. Yine Libya'daki Nakşibendi tarikatına mensup Sunusi hareketinin İtalyanlara karşı verdiği bağımsızlık mücadelesinde de İmam Şamil'in tesirlerini görüyoruz.
   İmam Şamil, içine kapanık bir hareket olarak,asırlar boyu yönetimlerin halkı denetleme vasıtası olarak kullandıkları tarikatı, bir sivil toplum hareketine dönüştürmeyi başarmıştır.
     Tarikat Kuzey Kafkasya'da bir sivil toplum organizasyonu olarak, devlete giden bir araç vazifesi görmüştür. Müridizm Kuzey Kafkasya coğrafyasına has bir hareket olmuştur. Başka ülkeleri etkilese bile birebir Kafkasya'daki etkilerini göstermemiştir.
   Bugün Çeçenistan'da cereyan eden bağımsızlık savaşının temelleri İmam Şamil'in müridizm hareketiyle atılmıştır. 80 yılı aşkın, temeli ateizme dayanan komünist sistemden Kuzey Kafkasya'nın sapasağlam çıkabilmesinin esrarı, köklü tasavvuf geleneğine sahip Kafkasya insanının hala müridizm ruhunu genlerinde taşımasıdır. İmam Şamil, Kuzey Kafkasya halklarının dünyaca tanınan en büyük lideridir. Toplumlar yetiştirdikleri büyük liderlerin manevi şemsiyesi altında kimliklerini bulur ve milletleşirler.
    Kuzey Kafkasya halkları gelecekte devlet olmak istiyorlarsa İmam Şamil ve naiplerinin hareket ve metotlarını çok iyi tahlil etmeli, bu metodu günümüze adapte etmenin yollarını aramalıdırlar. Ölümünün üzerinden 134 yıl geçti. Onun manevi şahsiyeti hala Kafkasya semalarında dolaşıyor. Kafkasya, Bağımsız ve Birleşik Kafkasya yolunda yeni İmam Şamil'ler bekliyor.

Kaynak :Mehdi Nüzhet Çetinbaş- Vuslat Dergisi Mart 206 sayı .57


Derleme: Mir Haber



Bu haber 980 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,948 µs