Ahmet Yesevî, geçimini tahta kaşık, kepçe ve kâse yontup satarak geçinen bir adamdı. Hiçbir müridini sömürmedi. Günümüz sahte şeyhlerinin, cemaat, tarikat şeflerinin ve siyasi parti liderlerinin Yesevî'den alacakları çok dersler var.[1]
Ahmet Yesevi'de Türk-İslam devlet felsefesi -II
Gerçek şeyhlik, gerçek liderlik, almakla değil vermekle olur. Gerçek liderlik ve önderlik, fikir, proje, iş üretmekle, ekonomik değer elde etmekle ve üretilen değerleri halka dağıtmakla olur. Yesevî şöyle der:
"Derviş olmayıp neylesin, evde yapacak işi yok
Dervişim der durur da halka verecek aşı yok.
Ah vah eder de gözünde damla yaşı yok
Görünüşün derviş de asla Müslüman olmadın."
Bugün milletimizin kangrene dönüşmüş sorunlarından birisi, İslam adına ortaya çıkan birçok cemaat ve tarikatın ya da hoca, şeyh, yazar-çizer, kanaat önderi diye ortada dolananların gerçek İslam'la alakasının olmamasıdır. Bunların İslam'ı kendi hayatlarında yaşamamaları, peşine taktıkları iyi niyetli masum Türkleri siyasi ve ticari anlamda sömürmeleridir. Bu mesele yeni bir durum değildir, tarihin her döneminde değişik şekillerde var olmuştur. Ahmet Yesevî, hikmetlerinde bu konu üzerinde fazlaca duruyor ve Müslümanları uyarıyor.
Sadece sahte din adamlarını, ya da cahil veya kişisel çıkarları için İslam'ı çarpıtan din adamlarını eleştirmiyor. Aynı zamanda toplumu yönetme mevkiinde olan ya da toplum hukukuyla ilgili yetki sahibi olanların haksız kazanç sağlamaları, yanlış karar vermeleri ve hatalı uygulamalarının da vebalinin ve sorumluluğunun büyüklüğü üzerinde duruyor. Bu bağlamda şöyle diyor:
"Molla, müftü olanlar, yalan fetva verenler
Akı kara kılanlar cehenneme girmişler.
Kadı, imam olanlar, haksız dava kılanlar
Eşek gibi olarak yük altında kalmışlar.
Rüşvet alan hâkimler, haram alıp yiyenler
Parmağını dişleyip korkup durup kalmışlar.
Tatlı tatlı yiyenler, türlü türlü giyenler
Altın tahta oturanlar toprak altında kalmışlar."
Yesevî'nin bu mısralarda dile getirdiği hususlar, maalesef bugün de yaygın olarak maruz kaldığımız durumlardır. Düzgün bir toplumsal hayat ve iyi işleyen hakkaniyetli bir devlet yapısına tekrar kavuşabilmemiz için bu uyarılara hepimizin kulak vermesi gerekiyor.
İnanç ve düşünce baskısı ya da laiklik de siyasi ve toplumsal hayatta çok önemli bir meseledir.
Eski zamanların olduğu gibi modern zamanların da temel sorunlarından biri, insanların inançları ve düşünceleri üzerinde dış baskı ve kontrolün var olmasıdır. Bu durum, insanın insan olma hakkına, temel insan haklarına, insanın özgürlük alanına, iradesini özgürce kullanabilme alanına bir dış müdahaledir. Bunu hem insan doğası, hem de İslam kabul etmiyor. İnsan, yaratılıştan getirdiği fıtrî yapısı itibariyle inançlar, düşünceler, anlayışlar, felsefeler arasındaki tercihi tamamen hür iradesiyle, özgürce yapmak ister. Kimsenin baskısına, herhangi bir dış etki ve müdahaleye maruz kalmak istemez. Çünkü inanç ve düşünce tamamen gönüllülük esasına dayalıdır ve hür arzuya bağlıdır. Zorla düşünce ve inanç dayatılamaz. Düşünce ve inanç mahalle baskısını, cemaat kontrolünü, tarikat kıskacını, siyasi parti disiplinini kabul etmez.
Nitekim İslam da zaten bu anlamda düşünce, inanç, yaşama tarzı tercihi konusunda insanların hür bırakılmasını, baskıya ve zorlamaya tabi tutulmamasını istemiştir. Eğer laiklik, bu anlamıyla algılanırsa İslam'ın da bir emridir. Nitekim şu ayetlere bakalım:
"Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündeki insanların hepsi iman ederdi. Öyle ise sen, inanmaları için insanları zorluyor musun?" (Yunus, 99)
"Sizin dininiz size, benim dinim bana" (El-Kafirun, 6)
"Dinde zorlama yoktur." (Bakara, 256)
Dinde zorlama yoktur, sadece tavsiye vardır, tebliğ vardır, öğretme, bildirme, uyarma, ikaz, irşad vardır, tercih de insanlara bırakılır. İslam'da imtihan denilen şey, insanların kendilerine Hakk'ın tebliğinden sonra cüzi iradeleriyle serbestçe karar verebilme imkânıdır.
İşte Ahmet Yesevî, bu konuda da günümüze ışık tutan hikmetler söyledi:
"Sünnet imiş kâfir de olsa incitme sen
Gönlü katı gönül kırıcıdan Allah şikâyetçi
Böyle kullardır asıl cehenneme gidici
Bilginlerden işitip söylüyorum bu sözü." [2]
Ahmet Yesevide insan
Dünyada her varlığın, her değerin, her kurumun üç aşaması vardır: İcat, inşa, ibda. Dünyada var olan her şey, önce Allah tarafından yaratılır, yani icad edilir. Sora insanlar ondan biyolojik ihtiyaçlarını gidermek üzere inşa yaparlar. Bununla yetinmeyip estetik, bediiyyat, güzel duyu denilen duyusal ihtiyaçlarını gidermek için de ibda yaparlar. İşte estetik, insanın ibda faaliyetinin bir karşılığıdır. Canlı cansız varlıklar arasında sadece insanlar, estetik değere ihtiyaç duyarlar ve güzellik duygusu, sadece insanda vardır ve bu güzellik insanî bir ihtiyaçtır.
Estetik değer, sadece belagat anlamında edebiyatla, sözle ilgili bir iş değildir. Estetik değer, insanın sözünden giyimine, davranışlarından, evine, şehrine kadar hayatının her alanını kapsar.
İslamın da temel kavramlarından biri güzelliktir. Kainâtta tabii olarak güzellik vardır. Somut varlıkların kendisinde ve aralarındaki düzende hüsn-i mücerred, soyut güzellik vardır. İnsan kainâtta münderic olan bu soyut güzelliği bulup keşfedecek ve hayatına uyarlayacaktır ki o zaman mükemmel insan olsun.
Ahmet Yesevi bu anlamda da zengin bir kaynaktır. Günümüz Türk milletinin estetik değer ihtiyaçlarını karşılamada, estetik meselesini halletmede kendisine dönülmesi gereken önemli bir hikmet deryasıdır. Şöyle der:
Ahir zaman ümmetleri süslerler evlerini;
Nefslerine kapılıp bozarlar huylarını;
Şan ve şevketler ile dik tutarlar boylarını;
Aslan Babam sözlerini işitiniz teberrük.
Pahalı, lüks, süslü, şatafatlı evler, villalar, apartmanlar maddi anlamda zenginlik gösterisi olabilir, ama estetik değildir. Mekan estetiği, insanın göz zevkini okşadığı gibi sadeliğin zarafeti ile, mütevazı yapısı ile insanların hasetlik duygularını değil, gıpta ve hayranlık duygularını uyandırmaktır.
Davranış estetiği de insanların nefislerine kapılmayıp huylarını bozmamasıdır. Yani kibirlenmek, büyüklenmek, kötü söz söylemek, kırıcı olmak, zulmetmek, haksızlık etmek, hakaret etmek gibi huy bozuklukları davranış estetiğini yok eder. Yesevi de işte tam bu noktada uyarısını yapmaktadır.
Şan ve şevketler ile boylarını dik tutmak da davranış estetiğini yok eden bir tutumdur.
Söz estetiği, kainâttaki ilahî güzelliklerin farkına varıp bunları en güzel şekilde ifadeye dökmektir. Bu da sanattır, edebiyattır. Bu anlamda Türk edebiyatı çok zengin bir estetik birikime sahiptir. İslamî Türk edebiyatı, bu söz estetiğini mazmunlara dönüştürüp yüzyıllarca çok güzel şiirlerle dile getirmiştir. Yesevî bir hikmetinde şöyle der:
Gül aşkının sokağında bülbül oldum;
Türlü türlü diller ile nâle kıldım;
Bütün işlerden âşıklığı ben zor bildim;
Her ne kılsan, âşık kıl sen perverdigâr,
Bu yazı dizimizin sonunda şu toplu değerlendirmeyi yapıyoruz: Hoca Ahmet Yesevî, Türklerin Müslümanlığı öğrenmesinde, eğitilmesinde etkisi büyük olan seçkin bilgelerimizden, din ve tasavvuf büyüklerimizden biridir. Özellikle hikmetleriyle bize yüzyıllar boyu yol göstermiş, yolumuzu aydınlatmış, bizi doğru yola çağırmıştır.
Kötülük yapmış, günah işlemiş ya da işleme durumunda olan Müslüman Türkleri etkili, kısa, veciz hikmetleriyle arınmaya, tevbe etmeye, temizlenmeye, kötülüklerden vazgeçmeye, mükemmel insan olmaya çağırmıştır. Onun arınma yöntemleri arasında kendi varlığını Allahta eritmek, kibirlenmemek, ağlamak, tevbe etmek, büyük bir Allah aşkı duymak, nefsi terbiye etmek, iyilik yapmak çok önemli bir yer tutar. Bütün bu yöntemler, bize bizi hatırlatan yani insan olduğumuzu hatırlatan, bizi insanî özümüze dönmeye davet eden yöntemlerdir. Bu bakımdan özellikle bugünkü modern zamanlarda materyalizmin, dünyaya taparlığın, yüzeysel, görünen değerlere önem vermenin arttığı bu zamanda arınmaya çok ihtiyacımız var ve bu konuda bize Ahmet Yesevî en iyi örneklik yapacak bilgelerimizden biridir.[3]
Prof. Dr. Nurullah Çetin - Yeni Mesaj
Kaynak: YENİ MESAJ GAZETESİ
[1] http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12008515/ahmet-yesevi-de-turk-islam-devlet-felsefesi-i/prof-dr-nurullah-cetin
[2] http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12008530/ahmet-yesevi-de-turk-islam-devlet-felsefesi-ii/prof-dr-nurullah-cetin
[3] http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12008542/ahmet-yesevide-insan/prof-dr-nurullah-cetin
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle