YARGININ YIPRATILMASI TOPLUMU GÜVENSİZLİĞE İTİYOR

Ülke yönetiminde 11 yıl boyunca birlikte hareket eden, adeta bir koalisyon görüntüsü veren hizmet hareketi ile hükümet arasında 17 Aralık operasyonu ile ortaya çıktığı sanılan çatışma aslında yıllardan beri vardı ve bu biliniyordu. Sanki dershanelerin kapatılmasının fitili ateşlediği, 17 Aralık operasyonun bardağı taşıran son damla olduğu gibi bir görüntü ortaya çıkmış oldu. Çünkü Ergenekon ve Balyoz davalarının seyri sırasında Başbakan Erdoğan zaman zaman uzun tutuklulukların doğru olmadığını ifade etmişti. Başbakan'ın ya da diğer bazı bakanların bu yolda yaptıkları açıklamalar uzun süre yargıya karşı yöneltilen eleştiri gibi algılandı. Hâlbuki fısıltı gazetesinde bu operasyonların arkasında hizmet hareketinin olduğu söyleniyor ve bunun bir gün açık çatışmaya dönüşebileceğine dikkat çekiliyordu. Gelinen noktada bu tür söylentilerin ilan edilmemiş bir çatışmanın habercisi olduğu ortaya çıktı. Hemen belirteyim ki, bu çatışmada insanın kimden yana olacağını kestirmesi çok zor. Gerçi medya ana hatları ile ikiye ayrılmış, bir taraf hükümete yönelik her gün bir bomba patlatmanın peşinde koşarken, aynı şekilde hükümet yanlısı medya da cemaat medyasından geri kalmıyor. Uzun yıllar öncesine ait bilgiler ve belgeler ortaya dökülüyor. Bir tarafın hamlesine karşı taraftan anında karşılık verilmeye çalışılıyor. Görünen o ki, zaman içinde yargı ve yürütme içinde paralel yapılar oluşturulmuş ve bu paralel yapılar kavganın başlayacağı gün için bilgi ve belgeler biriktirmişler. Kavga tarafları ilgilendirir deyip geçmek mümkün değil. Bu ülkede yaşanan her olay sadece olayın taraflarını değil, toplumun tümünü ilgilendiriyor. Bu bakımdan kimsenin yaşananlara ilgisiz kalması mümkün değil.

Tanıdıklarımızla her karşılaştığımızda ortak bir endişe ve rahatsızlık dile getiriliyor. Kısacası toplum gelişmelerden rahatsız. Çatışan taraflar ise kesinlikle kendilerinin haklı olduğunu, toplumun her kesiminin kendilerinden yana tavır almasını, adaletin bunu gerektirdiğini ileri sürüyor.

Bu konuda herkesin kendine göre bir kanaati olabilir ama bu kanaat sahip olunan bilgiyle sınırlıdır. Bu bakımdan adaletin tecellisi için son sözü adalet terazisini ellerinde tutanların yani yargının söylemesi gerekiyor. Ancak, gelinen noktada yargının da en azından bir bölümünün çatışmada taraf olduğu, hatta iddiaya göre çatışmaya katkıda bulunduğu ileri sürülüyor. Sanıyorum olayların en dikkat çeken ve üzerinde durulması gereken boyutu burasıdır. Çünkü yıllardan beri yürütülen darbe yargılamalarının bile birtakım komplolarla oluştuğu iddiaları ortada dolaşıyor. Bu iddiaların doğru olup olması da pek önemli değil. Çünkü toplum eğer yargıya güvenini yitirirse genel bir güvensizlik oluşacak, böyle bir ortamda ise hiç kimse huzur içinde yaşama imkânı bulamayacaktır. Adalet mülkün temeli olduğuna göre, yargının yıpranması ve toplum nazarında güven kaybetmesi toplumun temelden sarsılmaya başladığını gösterir.

İşte bu noktada Meclis'te temsil edilen ve edilmeyen tüm partiler ortak bir çalışma sergileyerek yargıyı klikleşmelerin dışına çekecek noktaya taşıyacak yasal düzenlemeleri yapmaları gerek. Yoksa toplum giderek sormaya devam edecek, bir kesimde böyle bir soruyu bile sormaya gerek duymayarak, iki taraftan birinin diğerini tasfiye edeceğini, bu gerçekleşene kadar da çatışmanın süreceğini dillendirecektir. Kısacası, toplumda oluşan tedirginlik devam edip gidecektir. Özellikle de yargıyı tarafsız bir alana çekecek düzenlemeler yapılamadığı sürece toplumdaki tedirginlik dağılmak yerine daha da koyulaşacaktır. Toplumu tedirgin etmekten çatışan taraflar nasıl bir yarar umarlar bilmiyorum ama ülke ve toplum zarar görürken kendileri de bu kavgadan yara almadan kurtulamayacaklar. Öyle görünüyor. 

Abdülkadir Özkan - Milli Gazete