En Sıcak Konular

ÇOK DİLLİLİK BÖLÜCÜLÜKTÜR

9 Ekim 2013 14:08 tsi
ÇOK DİLLİLİK BÖLÜCÜLÜKTÜR Anadilde eğitim hakkı üzerine Basın'da tartışmalar giderek artıyor. Çözüm Süreci'nin temelinde anadilde eğitim hakkının tanınmasının yattığı ileri sürülüyor.

ÇOK DİLLİLİK BÖLÜCÜLÜKTÜR

Anadilde eğitim hakkı üzerine Basın'da tartışmalar giderek artıyor. Çözüm Süreci'nin temelinde anadilde eğitim hakkının tanınmasının yattığı ileri sürülüyor. Öncülüğünü Doç. Dr. İlhan Kaya'nın yaptığı bu girişim "Adil olmayan bir sistemin, farklılıkları bir arada yaşatması imkânsızdır." görüşüne dayanıyor. Bu görüşe göre Türkçe dışında anadili olan topluluklara anadili ile eğitim hakkı verilmezse ülke bütünlüğü korunamaz, ülke bölünür. Tartışmanın ikinci ayağını ise Türkçe dışında başka dillerle eğitime izin verilirse ülke asıl o zaman bölünür, düşüncesi oluşturuyor. Çünkü dille başlayan ayrılık, başka ayrılıkların önünü açar: Bayrak gibi, marş gibi, birlikte yaşamama isteği gibi, farklı dünya görüşü benimseme gibi, ayrı vatan isteği gibi...
Öncelikle belirtilmesi ve üzerinde durulması ve ilgililere yöneltilmesi gereken soru şudur: Anadille eğitim hakkını kim istiyor? Bölücüler mi; yoksa Türk milletini oluşturan Türkler dışındaki topluluklar mı? Adı üstünde bölücüler derseniz tartışmayı baştan kaybedersiniz. Çünkü bölücülerin asıl amacı ülkeyi bölmektir. Kanıtı da "Dört parçalı Kürdistan" söylemidir. Bölücüleri Kürtlerin temsilcisi gibi görmek gerçeklerden habersizliktir. Kürtler istiyor derseniz, gerçeği göz ardı etmiş olursunuz. Bu konuda bölücülerin görüşü biliniyor. Anadilde eğitimi, çözüm sürecinin vazgeçilmez şartı olarak ileri sürüyorlar. Ama Kürt halkının düşüncesi üzerinde durulması bizi en doğru çözüme götürecektir.
Kürt halkının düşüncesi bir bakıma seçimlerde kullandığı oyla kendini ortaya koymuştur. Hele bölücü baskısı ortadan kalkınca, halkın demokratik hakkını kullanması güvence altına alınınca bu oyların ülkenin bölünmez bütünlüğünden yana tavır koyanlara kayacağı da yabana atılacak bir öngörü değildir. Şu andaki duruma göre Kürtler, ülkenin bölünmez bütünlüğünden yana tavır almışlardır. Çözüm süreciyle Kürtçeye tanınan seçmeli ders olma hakkına da itibar etmemişlerdir. Diyarbakır'da 9. sınıflara tanınan seçmeli Kürtçeyi seçme oranı % 10'dur. Ülke genelinde ise %1,2'dir. Burada üzerinde durulması gereken ana nokta Kürtlerin konuşma dillerinin durumunu bilmeleridir. Onlar gerçeklere bağlıdır, duygulara değil. İşte yüksek öğrenimli bir Kürt gencinin basına yansıyan tesbitleri:
Tunceli-Pülümür Kınku (Çobanyıldızı) köyü doğumluyum. Yedi yaşımıza kadar Türkçe bilmezdik. Okula başladığımızda hem Türkçe öğrendik, hem de eğitim ve öğretim gördük. Zazaca, Tunceli'nin tümü ile Bingöl, Erzincan, Muş, Diyarbakır, Elazığ gibi illerin genellikle kırsal ve dağlık bölgelerinde konuşulur. Tunceli'de "Zazaca" kelimesini hiç duymadık. İstanbul, Ankara gibi Batı illerine geldiğimizde bu kelime ile karşılaştık. Tunceli halkı konuştuğu dile "Kırmançki", başkalarının konuştuğu Kürtçeye ise "Kırdaçki" diyor. Bu "Kırdaçki" kelimesini tamamen mezhepsel ayrımcılık maksadıyla kullanıyor. Bölgenin Alevi olması nedeniyle; "Kırdaçki" konuşanlar onların anlayışına göre genellikle Sünni veya Şafi Kürt demektir. Zazalar Türkçe'ye de "Tırki" derler... Tarihçi Norman Stone'nun "Türkiye - Kısa Bir Tarih" adlı kitabında, 1514'te Yavuz Sultan Selim ve Şah İsmail arasındaki Çaldıran Savaşı'nı anlattığı bölümde şöyle der: "... Bunlardan kırk bin kişi kılıçtan geçirildi. Canlarını kurtarabilenler dağlara kaçtı. Bazıları ıssız ve geçit vermez bir bölge olan Dersim'e ulaştılar ve orada Zaza ("kekelemek" anlamına gelen Farsça bir kelime) Kürtçesini benimsediler. 
Zazacanın yapısı, kelime hazinesi nedir? Aynı soru Kırmanci, Soranî gibi genel olarak birbirlerine yakın olan lehçeler için de geçerlidir. ..Cumhuriyete kadar, Tunceli tamamen kapalı bir ekonomiye sahip. Ekilebilen toprağı çok az, yamaçlar veya çok az düzlük olan yerler halkın karnını doyurmuyor. Hayvancılıkla beraber zar zor geçinebiliyor. Rahmetli Turhan Olcaytu'nun deyimiyle: 'Hasatı hacatına yetmiyor.' Böyle bir toplumda kullanılan kelime sayısı çok kısıtlıdır. Bu nedenledir ki Zazacada kullanılan kelime sayısı 1500-2000'i geçmez.Yaptığım tespite göre bu kelimelerin yüzde 50'si Farsça, yüzde 30'u Türkçedir. Geriye kalan yüzde 20'sini anlayabilmek için de eski veya bazı komşu dilleri ( Akatça, Asura, Ermenice,Süryanice vb.) bilmek ve araştımak gerekiyor.Türkçe ve Farsça'da yoğun bir şekilde kullanılan "Ş" harfi Zazacada "S" ye dönüştürülüyor. Örneğin, Paşa'ya "pasa","iş" e "is" ,"köşe"'ye "kose" derler. Gurbete gidip köylerine geri dönenler, orada gördükleri eşyaların isimlerini bir veya iki harfini değiştirerek, kendi şivesine uydurarak Zazacaya sokuveriyor. Kitap görüyor, bunu "kitav", soba görmüş bunu da "sova" şeklinde telaffuz ediyor. Zazacanın hiç bir zaman alfabesi olmadığı için yazı dili de olmamıştır. Durum böyle olunca ortaya kuralsız bir dil çıkmıştır.
Kürtçe- Zazaca eğitimde ısrar eden emperyalistlerin tek amacı var. Kürtler ve Zazalar bilimsel eğitim ve öğretim almasınlar, cahil ve geri kalsınlar, bana muhtaç olsunlar. Bugün gerek Türkiye'de gerek Türkiye dışında bölücülük yapan Kürt kardeşlerimiz bilimi, bilgiyi ve teoriyi Cumhuriyetin okullarında ve Türkçe olarak öğrendiler. Ama Kürtçe eğitim görselerdi, bugünkü bilgi düzeyinde olmaları mümkün olamazdı.
Zazalar ve Kürtler için en zor eğitim ve öğretim dili Zazaca ve Kürtçedir. Çünkü dil bilgisi ve kelime hazinesi bakımından yetersizdir. Kendisini ifade etmek için kelime bulmada zorlandığı zaman dili, hemenTürkçe'ye kayıyor. Bunun ana nedeni de yüzyıllardır beraber yaşanan ekonomik, sosyal ve kültürel birlikteliktir. Tarihe baktığımız zaman binlerce yıl yaşamış olan diller (Hititçe, Asurca, Akatça, Sümerce) bugün ölmüştür, kaybolmuştur. Tarihi süreç içinde coğrafyamızda öncelikle ölmeye mahkûm Zazaca, Kürtçe, Süryanice ve benzeri diller olacaktır. Emperyalistlerin Kürtçe eğitim dilinde ısrar etmelerinin nedeni; Türkiye'yi bölmek, Kürdümüzü kendine esir etmek, ilerde kendi dili olan İngilizceyi ona dayatmaktır. Bitişik komşu dururken, kilometrelerce uzaktaki sahte dostunun desteği ve yardımı olamaz. Bu coğrafyada Kürtlerin bütün komşularıyla birlikte barış ve ekonomik refah içinde yaşamaktan başka seçenekleri yoktur. (Konuşan Musa Tanrıkulu, yayımlayan Doğu Perinçek-Aydınlık )
Doğu Perinçek de şöyle diyor: Ancak okullarda Kürtçe öğretim sisteminin getirilmesi, hem mümkün değildir, hem de Kürt yurttaşlarımızın gelişmelerine hizmet etmez. Çünkü Kürtçe öğretim için, önce bütün Kürt yurttaşlarımızın bildiği ortak bir Kürt dilinin yaratılması, sonra bu Ortak Kürtçenin geliştirilmesi ve öğretilmesi gerekir. Kabul edileceği varsayılan "Ortak Kürtçe", Kürt yurttaşlarımızın çoğunluğu açısından, anadil olmayacağı gibi, toplum hayatında da işlevsel olmayacaktır. Çünkü Türkiye'de Kürtçenin herhangi bir lehçesiyle iş hayatına katılmak, kamu hizmetinden yararlanmak ve kamu görevi yapmak, bugün için de yarın için de mümkün ve mantıklı değildir. PKK'nin kendi eğitim dili dahi Türkçe iken, bunu bölgesel veya ülke düzleminde uygulama olanağı yoktur. Okullarda Kürtçe öğretim, ancak ayrı devlet amacıyla açıklanabilir. Bu gerçekler ışığında, "okullarda Kürtçe öğretim" talebi, aslında en azından yarım yüzyılı aşacak bir süre "Ortak Kürtçe" yaratma ve yaratılacak "Ortak Kürtçe"yi okullarda öğretme amacından başka bir şeye hizmet etmez. Bu çaba da, tarihi durdurmak anlamına gelir ki, mümkün değildir. Buna rağmen, böyle bir çaba içine girmek Kürt yurttaşlarımızı kuruluşuna asli unsur olarak katıldıkları Türkiye Cumhuriyeti'nden ayırmaya ve emperyalizmin güdümünde ayrı bir devlet kurmaya yöneltmekten başka bir anlam taşımaz.
4 Eylül 2013 tarihli Zaman gazetesinde de dört parçalı Kürdistan'ın sanat dünyasını oluşturma çalışmaları çerçevesinde Erbil'de düzenlenen ses yarışmasına Türkiye'den katılan yarışmacıların Soranice konuşan Kuzey Irak Kürtleri ile anlaşamadıkları, sunucunun bütün sorularına SPAS (teşekkür) diye karşılık verdikleri, onlar gibi giymedikleri, Türk müziği formları ile parçaları seslendirdikleri bir doktora öğrencisinin yazdığı iç sayfa yazısında anlatılmaktadır. Yazar, Türkiye Kürtlerinin DAHA ÇOK ARALARINDA TÜRKÇE KONUŞTUKLARINI da sezdirmektedir.
Aynı gazetede 29 Ağustos'ta İLHAN KAYA ise "anadilde eğitim hakkı" nın çözüm -çözülme- süreci için şart olduğunu, buna karşı Türkmenistan dönüşü basına açıklama yaparken anadille eğitimin gündemlerinde olmadığını söyleyen Başbakan'ı eleştirdiği görülüyor. Başbakan'ın " Biz zaten okullarda anadil öğrenme imkânı sağladık. Ama anadil ile eğitimin önünü açarsanız resmî dili zedelersiniz." sözlerini yeterli bulmuyor ve "Kürtlerin anadilde eğitim konusunda talepleri çok net ve hiçbir planlaması yapılmamış Kürtçe seçmeli dersleriyle geçiştirilecek bir talep değil." diyor. Yeniçağ gazetesinde Aslan Tekin, Bir Anadil Tartışması(1,2,3...) başlıklı yazısında İlhan Kaya'nın Uluslar Arası Kültürel Araştırmalar Merkezi Başkanı olarak Şubat 2013'te "Türkiye'de Anadilde Eğitim Sorunu: Zorluklar, Deneyimler ve İki Dilli Eğitim Modeli Önerileri" başlıklı bir raporu yayınladığından söz ediyor. Bu raporun girişi şöyle: "Klasik ulus-devletler, özünde dışlayıcı ve ötekileştiricidir. Ulus tasavvurları, genelde tek tipçidir. Farklılıkları yadsır, çeşitlilikten ürker, farklı kültürel ve siyasi talepleri bölücülük olarak algılar ve şiddetle bastırırlar. Fransız Devrimi ile kurulan ulus-devletlerin birçoğu, imparatorlukların bakiyesi olarak miras aldıkları çok kültürlü yapıları dışlayarak ulus bilincini oluşturma çabasına girdiler. Ulus-devlet kurucuları, kendi tasavvurlarına uygun bir ulus kimliği inşa ederek bunu ulus-devletlerle ete , kemiğe bürümeye çalıştılar." Ulus devleti olumsuz bulan bu sözlere bir bakın. Bir milletin içinden başka bir millet çıkarmanın telaşını taşıyor. Yani yeni bir ulus-devlet oluşturma düşüncesi ile söyleniyor bu sözler.
Arslan Tekin yazımızın başında belirttiğimiz görüşünü neye dayanarak savunduğunu İlhan Kaya'ya sorduğunda şu açıklama yapılıyor kendisine: UKAM'a rapor hazırlarken bütün dünyada eğitim sistemlerine baktık. Kanada'da nasıl yapıldı, Fransa'da nasıl yapıldı, İspanya'da nasıl yapıldı, ABD'de nasıl yapıldı, İngiltere'de nasıl yapıldı, benzer tartışmalar. Meselâ İngiltere'de Galler'le ilgili tartışmalara baktığınızda, "Galce eğitim olur mu?" diye tartışmalar var. Belli bir yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra ilk başta büyük ilgi gördüğünü görüyoruz. Müthiş bir anadilde eğitim talebi oluyor. İnsanlar kendi dillerinde eğitim almak istiyorlar. Bu İspanya'da Bask bölgesinde de böyle, Katolanya'da da böyle. İlk başlarda yoğun ilgi oluyor, sonra bu ilgi giderek düşüyor. Meselâ Galler'de ilgi yüzde 3'e geriledi. Yasaklı durum, inanılmaz derecede bir ilgiye, bir talebe dönüşüyor. Zaman geçince insanlar rasyonel düşünmeye başlıyorlar. Ticareti, uluslar arası ilişkileri, diğer eğitim olanakları falan olunca insanlar anadillerini yine önemsiyorlar, yine öğreniyorlar ama egemen dili öne çıkarıyorlar. Bu her yerde böyle, Fransa'da da, ABD'de de... ABD'de Arizona'da Meksikalıların talepleri var, sonra bu talebin büyük ölçüde düştüğünü görüyorsunuz. Aynı şekilde Türkiye'de de olabileceğini düşünüyorum.
Görülüyor ki İlhan Kaya'nın öngörüsü akıllıca değil, akla aykırı. Bunu yukardaki alıntıda kendi söylüyor: ...Meselâ Galler'de ilgi yüzde 3'e geriledi. Yasaklı durum, inanılmaz derecede bir ilgiye, bir talebe dönüşüyor. Zaman geçince insanlar rasyonel düşünmeye başlıyorlar. Bir bilim adamı halkına gerçeği söylemek zorunda halbuki. Mademki anadille eğitim rasyonel değil, o zaman sen bunları neden söylüyorsun? Bilme, akla, işlevselliğe aykırı görüşler ileri sürmek, bilerek veya bilmiyerek bölücülüğe hizmet değil midir? Aslan Tekin, yukarda ele aldığımız Kürtçenin eğitim için yetersizliğini hatırlatıyor İlhan Kaya'ya. Kaya şu karşılığı veriyor:-Jim Cummins, Colin Baker gibi araştırmacıların yıllardır yaptıkları çalışmalar var. Ben işlenmiş dil meselesini kabul etmiyorum. Bırakalım ona onlar karar versinler. Aynı tartışmayı Bask bölgesinde de görüyoruz. İngiltere'de Galler'de de görüyoruz. Belli bir aşamada insanlar doyuma ulaşıyor ve sonra normal akışına dönüyor. Yasaklar sürdüğü müddetçe bunun siyasî talepleri oluyor. .. Anadilde eğitimin çeşitli modelleri var. Bunlardan biri ABD'de de uygulanan geçiş modeli. Bunda şunu yapıyorlar: İki dilde eğitim veriyorlar. Önce yüzde 50 Kürtçe, yüzde 50 Türkçe eğitim görülürken sonra bu rakam yüzde 90 Türkçeye dönüyor.
Öte yandan Arslan Tekin, Doç. Dr. Ali Kemal Özcan'ın Kürtçenin yetersizliği konusunda şu sözlerini hatırlatıyor Kaya'ya. "Kürtçe eğitim ancak ilkokulda verilebilir, bilemediniz orta bir iki de... Daha ilerisine gidilemez." Kaya, sözü hazırladığı rapora getirerek şunaları söylüyor: Dil gelişkindir, değildir... İlme, edebiyata uygundur veya değildir... Bunlar tartışmalı konulardır. Hani siz kaynaşma dediniz ya... Biz UKAM için hazırlığımız raporda üç ayrı model önerdik. 2018 yılına kadar seçmeli derslerle devam edilebilir. 2018-2023 arasında geçiş modeli uygulanabilir. 2023'ten itibaren de zenginleştirici bir model dediğimiz model uygulanabilir. Bu model daha çok Kanada'da uygulanıyor. İngilizce öğrenen aynı zamanda Fransızca öğreniyor. Toplumun farklı kesimleri arasında empatiyi geliştirdiği için özellikle bu modeli öneriyoruz.  
Türkçenin, Türk'ün ses bayrağının bu topraklar üzerinde şakımasını, dalgalanmasını savunmak yerine bu ipe sapa gelmez bilim dışı görüşleri kamuoyuna sunanlar, 27 Aralık 1949'da "Fulbright" Anlaşması'nı imzalayarak Türkçenin yanında ABD'lilere İngilizce öğretim için izin ve yetki veren Milli Şef İsmet İnönü'yü asla unutmamalılar. O tarih, Türkçenin ilk kırılma noktası olmuştur. Bugün birçok üniversitemizde öğretim dili İngilizcedir. Biz, üniversitelerde Türkçe Toplulukları kurarak her kademeli eğitim düzeyinde Türkçeyi tek öğretim dili yapmanın mücadelesini verirken bir de anadillerle öğretim hakkı ve diller arası eşitlik düşüncesiyle Türkçenin vatan topraklarından hakimiyetini ortadan kaldıracak görüşlere şiddetle karşıyız. Kaldı ki N. Sami Banarlı'nın deyimi ile bir İmparatorluk Dili olan ve 3 500 yıldır sözlü ve yazılı ürün veren, terim ve deyimleriyle 580 000 dolayında sözcük dağarcığına ulaşan, üç yüz milyon konuşanı ile dünyanın beşinci büyük dili olanTürkçe yerine 1500-2000 sözcüklü dillerle eğitim yapmak, Güney-doğulu çocuklarımızı ve gençlerimizi varlık içinde yokluğa mahkum etmek değil de nedir? 
Bir de Batı'nın anadillere karşı takındığı tavra bakalım: Bir AB üyesi olan Hollanda, 2004 yılından bu yana ilköğretim müfredatından Türkçeyi çıkarmış ve okullarında okutulmasını yasaklamıştır. Halen Hollanda'da ana dili eğitimi hakkı için açılan tarihi dava ile ilgili imza kampanyası devam ediyor. Davada anadili eğitimi hakkı, BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme başta olmak üzere Birleşmiş Millletler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği'nin çeşitli ululararası anlaşma, sözleşme, mevzuat ve içtihatlarına dayandırılıyor. Durum öteki AB ülkelerinde de farklı değildir. Türklerin yoğun olduğu Almanya'da da Türkçeye sınırlandırmalar getirilmekte, birçok eyalette Türkçe okutulmasından vazgeçilmekte, Almanca öğrenmek Almanya'da yaşayan yabancılara zorunlu hale getirilmektedir. Batı'nın kendisi azınlıklara ve mahalli dillere öğrenimde şans tanımazken bizi Türkçe dışında dillerle eğitime zorlayamaz. İşte bu yüzden Batı, bölücülere akıl vermekte, akıl tutulmasına uğrayan bölücüler de Batı'nın direktiflerini -sonunu düşünmeden- olduğu gibi uygulamaya çalışmaktadırlar.
 
Şurası asla unutulmamalıdır: Çok dilli eğitim, kültürel birliğimizi bozar. Kültürel ayrıştırma vatan topraklarının parçalanmasına yol açar. Bunun hak ve eşitlikle bir ilgisi yoktur. Bağımsızlıkla ilgisi vardır. Bölünmüş, zayıf ve güçsüz toplumların güçlülerce sömürülmesi için ortam hazırlanması ile ilgisi vardır. Güney-doğumuzda yaşayan çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğini karartmakla ilgisi vardır. Birlikte güç, birlikte çağdaşlık, birlikte kalkınma, birlikte ilerilik vardır.
KAYNAKLAR: 
1. Kaya, İlhan. Anadilde Eğitim Hakkı ve Yeni Demokrasi Paketi, 29.09.2013, s:18, Zaman gazetesi.
2. Tekin, Arslan. Bir Anadil Tartışması (1,2,3,4...),3,4,5.6... 09. 2013, Yeniçağ gazetesi.
3. Perinçek, Doğu, http://www.tumkoseyazilari.com Aydınlık gazetesi
4. Stone, Norman, Türkiye- Kısa Bir Tarih, Remzi Kitabevi, Birinci basım, Kasım 2011, s.52

Dr. Hüseyin Yeniçeri / Ortadoğu

 

Kaynak: ORTADOĞU GAZETESİ http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?id=14482


Bu haber 732 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,012 µs