En Sıcak Konular

AMERİKAN BÜYÜKELÇİSİNİN ELİNİ ÖPMEK

4 Temmuz 2013 23:17 tsi
AMERİKAN BÜYÜKELÇİSİNİN ELİNİ ÖPMEK Amerika, özellikle Tanzimat’tan bu yana İslam dünyasına hâkim olmak, bu dünyayı kontrol altında tutmak için Türkiye’yi kendisi için sömürge üssü olarak seçmiş gibidir.

Amerikan Büyükelçisinin elini öpmek

Amerika, özellikle Tanzimat'tan bu yana İslam dünyasına hâkim olmak, bu dünyayı kontrol altında tutmak için Türkiye'yi kendisi için sömürge üssü olarak seçmiş gibidir. Bu bölgeye bir sürü misyoner, diplomat, eğitimci, sağlıkçı, şu bu adı altında özel görevli adam gönderip duruyor.
ABD Başkanı Barack Obama, iyi Türkçe bilen Ricciardone'yi özel yetkiyle 30 Aralık 2010 tarihinde büyükelçiliğe atamış. Bu kişi daha önce 1999-2001 arasında ABD'nin "Irak'ta Geçiş Döneminden Sorumlu Özel Temsilcisi" olarak görev yapmış. Orada yaptığı iş de "Irak muhalefetinin Saddam Hüseyin'e karşı faaliyetlerini" koordine etmekmiş.
Mevcut Türkiye başvekilinin bir süre önce kendisi için "Acemi Elçi" sıfatını kullandığı Amerika'nın şimdiki büyükelçisi, işini gücünü bırakmış, Güneydoğu'muzdan çıkmıyor. Oralarda halk arasında dolaşıyor, bir kısım kişilerce kurtarıcı genel vali gibi karşılanıyor. Bazı vatandaşlar, toplanıp karşılama yapıyorlar, ellerine kapanıp öpüyorlar, o da gülücükler saçarak sömürge genel valisi gibi pozlar veriyor. 
27 Haziran 2013 günlü gazetelerde şu türlü haberler yayınlandı: "Molla kıyafetli adam ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone'nin elini öpmeye kalktı. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, Batman'dan sonra Diyarbakır'a geçerek tarihî ve dinî mekânları gezdi. Bu sırada elini öpmeye kadar abartılan sevgi gösterileri karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Ricciardone, çözüm sürecine destek verdiğini de açıkladı…"
Bir iç meselemiz olan açılım saçılım politikalarını denetlemek, bu konularla ilgili fikir beyan etmek, ne zamandan beri yabancı bir devletin büyükelçisinin görevleri arasına girdi?
Biz, ileri demokrasi, küreselcilik, liberalizm, uygar dünyayla birlikte hareket etmek adına Atatürk'ün emperyalizmle savaşarak, Haçlı Batıya karşı mücadele vererek kurduğu istiklâlci millî Türk devleti projesinden vazgeçersek, vatanımızı, devletimizi, milletimizi Amerika'nın her türlü emperyalist operasyonuna açık hale getirirsek, elin oğlunu neden suçlayalım. Sen ülkeni uluslararası müdahaleye açık hale getirecek gevşek politika zemini döşersen, o da gelir, senin ülkende ameliyat yapar.
Bu durum, yeni olan bir hadise değildir. Nitekim 19. yüzyıl sonlarında da Osmanlıda batıya taparlık, Haçlı Batılıyı tanrılaştırma, ondan akıl ve yardım alarak ilerleyeceğini, gelişeceğini sanma mankurtluğu o zaman da vardı. Dönemin süper gücü İngiltere'nin desteğini alırsak, ona kendimizi sevdirirsek, ona yalakalık yaparsak işlerimiz düzelir zannediliyordu.
O dönemde II. Abdülhamid'i yıkıp yerine meşrutiyet yani bugünkü gibi demokrasi getirmek isteyen batıya tapıcı Jöntürkler ya da mankurt Türkler, şimdikilerin Amerika'ya taptığı gibi o zaman da İngiltere'ye tapıyorlardı. Şimdiki ileri demokratların, Türk düşmanlarının, Kürt ırkçılarının, şunun bunun yaptığı gibi o zaman da Osmanlı Devleti'ni ve padişahı Avrupalı devletlere şikâyet etmek modaydı.
Meşrutiyet ilânının ilk haftasında İstanbul'da ülkenin kalkınıp gelişmesi, mutluluğa ermesi için "hür ve medenî" olarak gördükleri İngiltere'ye tapınan Jöntürkler, İngiliz elçisi Sir Gerard Lowther'in İstanbul'a gelişi sırasında insanlıktan çıkıp şebekleşme ya da eşekleşme dediğimiz bir hadise yaşadılar.
Büyükelçi şerefine Sirkeci garında toplanıp görkemli bir karşılama töreni düzenlemişler. Tören sonunda mankurt gençlerden bir kısmı tam bir gönüllü köle ruhuyla elçinin arabasının koşumlarını çözmüşler ve atların yerine kendileri geçip arabayı çekmişler. Servet-i Fünûn dergisi sahibi Ahmet İhsan Tokgöz, bu hadiseyi hatıratında şöyle anlatır:
"1908 inkılâbında aydınların ruhunda derin bir İngiliz sevgisi vardı ve bu o kadar yüksekti ki 1908 Temmuzunun 23'ünde (30 Temmuz'da) İstanbul'da bulunmayan İngiliz elçisi Malett (Gerard Lowther) şehrimize döndüğü zaman, Sirkeci istasyonunu baştanbaşa doldurmuştuk. Elçiyi candan ve gönülden alkışlıyorduk. Sonunda coşkun gençler elçinin arabasını çeken atları söktüler, arabayı kendi kollarıyla çektilerdi!." (Matbuat Hatıralarım, 1930-31)
Aynı hadiseyi İngiliz elçinin "yakın dostu" olan Midhat Paşa'nın oğlu Ali Haydar Midhat Bey de şöyle anlatır:
"Halk, İngiliz Sefiri Sir G. Lowther'in arabasının hayvanlarını sökerek, arabayı ta sefarethaneye kadar bizzat çektikleri zaman…" (Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Hatıralarım, 1946) 
O zaman bir kısım kişiler "Yaşasın İngiltere, Yaşasın Osmanlılar, Yaşasın Hürriyet!" diye bağırarak elçiye tezahüratta bulunmuşlar. Şimdi de milliyetini kaybetmiş bir kısım Türkler ya da Türk düşmanları, "Yaşasın Amerika, yaşasın Türkiyeliler, yaşasın özgürlük ve demokrasi!" diye bağırıyorlar.
Meşrutiyet'in ilanından sonra seçimler yapılır. İngiltere büyükelçisi Sir Gerard Lowther, Meclis'in açılışına katılır ve Sultan Abdülhamid'den daha fazla alkış alır. Fakat sonra Jöntürkler ve İttihat ve Terakki, İngiltere'den tam istedikleri desteği göremezler. 
İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey, 31 Temmuz 1908 günü Sir Gerard Lowther'a "özel" damgalı bir talimat gönderir ve şöyle der: 
"Şayet Türkler anayasayı tam olarak ayakta tutar ve kendileri de kuvvetlenirse bunun sonuçları bizim şimdi göremeyeceğimiz kadar uzaklara gidebilir. Bu hareketin Mısır'daki tesiri inanılmayacak kadar büyük olacaktır; kendisini Hindistan'da da hissettirecektir… Şayet Türkiye'de anayasa iyi işler ve Türkiye'de işler iyi giderse Mısır'da ayaklanmalar olacaktır. Bu vaziyette bizim durumumuz çok garip kaçacaktır… Bu hususun haricinde bütün reform hareketlerini tutuyor gibi görünün ve bana bilgi verin." (Ali Kemal Meram, Belgelerle Türk-İngiliz İlişkileri Tarihi, İstanbul 1969)
Demek ki Haçlı Batı için mesele meşrutiyet, reform, meclis, demokrasi falan filan değilmiş. Onlar için önemli olan, Türklerin fayda görmemesi, zarar görmesi imiş. Şimdiki Amerika'nın da derdi de açılım, barış marış değildir. Hele Kürt kavmi hiç umurunda değildir. Onun derdi, bu açılım saçılım süreci denilen durumdan Türklerin nasıl zararlı çıkacağıdır. Amerika, daima bizim kötülüğümüzü istemiştir. Yani emperyalist Batı, her zaman "reform hareketlerini tutuyor gibi görün"meye çalışır, ama arkadan başka işler çevirir. Bu durumu mankurt Türkler bir anlayabilselerdi?
O zaman Jöntürkler, İngiltere'nin desteği ve yardımı ile, akıl vermesi ile bütün sorunlarına çare bulacaklarını, düzlüğe çıkacaklarını zannediyorlardı. Ama o İngiltere'nin Birinci Dünya Paylaşım Savaşı'nda ve Millî Mücadele döneminde Türkleri nasıl yok etmek, bu coğrafyayı nasıl Türksüzleştirmek için uğraştıklarını tarih uzun uzun yazıyor. Şimdiki mankurt Türkler de aynı şekilde Allah'a ve kendilerine değil de, Amerika'ya güvenerek her meselemizin çözüleceğine inanıyorlar. Ama tarihten ders almadıkları için aynı akıbetin başımıza geleceğini hesap edemiyorlar. Amerika da Türkiye'yi bölüp parçalama operasyonunun içinde, ortasında kıyısında, köşesinde değil; tam başındadır.
O halde, Avrupa'nın ve Amerika'nın aklıyla, yardımıyla sorun çözmeye çalışan Türk milletinin kendisini yönetme görevi verdiği arkadaşlara büyük Türk, dahi Türk Atatürk'ün şu sözünü hatırlatalım:
 "Efendiler! Avrupa'nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanmıştır. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa'dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa'nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa'dan almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki hangi istiklâl vardır ki, ecnebilerin nasihatleri ile ecnebilerin planları ile yükselebilsin. Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir." (6 Mart 1922 tarihinde TBMM'de yaptığı konuşmadan).

Prof. Dr. Nurullah Çetin - Yeni Mesaj

 

Kaynak: YENİ MESAJ GAZETESŞ http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12006386/amerikan-buyukelcisinin-elini-opmek/prof-dr-nurullah-cetin


Bu haber 724 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,603 µs