En Sıcak Konular

HALİMİZİN İKRARI

21 Haziran 2013 22:42 tsi
HALİMİZİN İKRARI Müslüman Türk milleti olarak bizim tabii, yerli, millî, İslamî bir dünyamız vardı.

Halimizin ikrarı

Müslüman Türk milleti olarak bizim tabii, yerli, millî, İslamî bir dünyamız vardı. Gelenekli zamanlarımızın kendi değerlerimizle ördüğümüz bize özgü güzellikler, mutluluklar, huzur dolu, uyumlu, ahenkli bir âlemimizdi o. O dünyayı tamamen biz inşa etmiştik. Bağımsız irademizin ürünüydü o güzellikler, iyilikler dünyası. Ferdî ve millî hayatımızı, insanlararası ticarî, kültürel, toplumsal ilişkilerimizi, törenlerimizi, geleneklerimizi, üretim araç ve ilişkilerimizi, yeme içme, giyinme, dinlenme, seyahat şekillerimizi, mekân oluşturma anlayışımızı, bilgi, kültür üretme yayma şekillerimizi, zamana tasarruf anlayışımızı; yani hayata ve dünyaya dair her şeyimizi planlayan, üreten, kuran, işleten irade sadece bizimdi. Müslüman Türk milletinin bütün varlığına hükmeden irade, sadece Türk’ündü. Belirleyen, karar veren ve uygulayan bizdik. 
Sonra batıdan esen bir modernizm kara yeliyle âlemimizin havası değişti ve bozuldu. Tabii olan her şey sunileşmeye, yerli olan her şey yabancılaşmaya, İslamî olan her şey İslam dışı bir şekle bürünmeye, millî olan her şey ne idüğü belirsiz bir kozmopolit kılığa dönüşmeye, sıcak olan her şey soğuklaşmaya, cıvıl cıvıl neşeli olan her şey donuklaşmaya başladı. 
Köylerimiz, şehirlerimiz hayvanlarıyla, börtü böceğiyle, otuyla çöpüyle, çiçeğiyle, ağacıyla kendi tabiî ortamında idi. Biz onlarla tabii bir birliktelik halinde yaşıyorduk. Sonra modernizmle birlikte tarlalarımızı ilaçlarla çürüttük, toprağımız, havamız, suyumuz zehirlendi. Büyükşehirlere yığıldık. Tabiatımızın neşesi olan hayvanlarımızı hayvanat bahçesine, rengi olan çiçeklerimizi saksılara ittik. İçine doğduğumuz tabiattan yalıtıldık. Elektriğimizi ve enerjimizi akıtacağımız topraktan uzaklaşınca yıpratıcı bağlamda birbirimize aktarmaya başladık ve huzurumuz kaçtı. Ruh ve sinir hastalıklarıyla malul hale geldik. Kuru, soğuk, donuk beton duvarlar arasında doğal ortamından koparılmış, kafese tıkılmış kuşlar gibi şaşkın şaşkın, ümitsiz, fersiz, neşesiz, manasız boş gözlerle kuyudan bakar gibi bakmaya başladık.
Bereket kaynağımız olan ihtiyarlarımızı huzur evlerine tıktık. Onlar bizim evlerimizin bereket tılsımıydı, çocuklarımıza tecrübelerini, hatıralarını, millî kültürümüzü, dilimizi, dinimizi aktaran, nesiller arası Türk millet varlığını lehimleyen, tecrübeleriyle biz acemilerin çıkıntılarını törpüleyen, fazlalıklarını yontan, taşkınlıklarını nizama sokan, toyluklarını terbiye eden, öfkelerini yatıştıran, cahilliklerini telafi eden bilgelik kaynağımızdı. Onları huzur evlerine atınca çiğ acemiliklerimizle, bencilliklerimizle, öfkelerimizle, hırçınlıklarımızla, tahakkümlerimizle, ihtiraslarımızla, dallı budaklı pişmemiş kişiliğimizle öylece kalakaldık. Nesiller boyu millî devam zincirinin kopup oraya buraya savrulmasıydı bu.
Bizim veli delilerimiz vardı. Velilikle deliliğin arasında çok ince bir perde olduğu söylenirdi. Sokaklarımızda, caddelerimizde, köyümüzde, mahallemizde, bağımızda bahçemizde, kahvehanelerimizde, dükkânlarımızda dolaşırlar, duruşlarıyla, hareketleriyle, kıyafetleriyle, bakışlarıyla, yürüyüşleriyle, kelimeleriyle bize ders verirlerdi. İbret alırdık onlardan, hayatı doğru anlamamızı ve kıymetlendirmemizi sağlayan bir işlevleri vardı. Hayata dair körlüklerimizi telafi ederlerdi. Bilgece sözler ve hareketlerle bize bir şeyler ima etmeye, hatırlatmaya, ikaz etmeye çalışırlardı. Onlardan çok şey öğrenirdik. 
Modernizmle birlikte onları tımarhaneye doldurduk, hayatımızın ve toplumumuzun bir tarafı eksik kaldı. Bizim yaşadığımız hayatı ve dünyayı tersinden algılayarak anlamamıza yarayan veli delilerimiz hayatımızdan çekilince sıradanlaştık. Ortaya çıkan dümdüz, kupkuru bir hayat algısı bizi sıktı ve boğdu.
Gelenekli zamanlarımızda dünyaya taparlık bağlamındaki ihtiraslarımızı dizginleyen mezarlıklarımız vardı. Şehirlerimizin tam ortasına yapılırlardı. İşimize gücümüze, evimize, eşimize dostumuza gider gelirken, sokaklarda caddelerde dolaşırken, mezarlıkları ister istemez görür ve ölümü hatırlardık. Sürekli koşuşturma içinde geçen ihtiraslarla dolu hayatımızda bir mola vermemize sebep olurlardı mezarlıklar. Durup öleceğimizi, yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan hesap vereceğimizi düşünür, ona göre ayağımızı denk alırdık. Mezarlıklar, uyarılarıyla bizi nizama sokar; ecdadımızla, ölülerimizle devam zinciri kopmayan bir uzun ve geniş millet algımız diri kalırdı. 
Modernizmle birlikte mezarlıklarımızı şehir dışına ittik ve azgınlığımız had safhaya ulaştı. Hiç ölmeyeceğimizi zannederek birbirimizi tepelemeye başladık. Bu didişme ve tepişmenin nerede duracağı da belli değil. Ayrıca millî devam zincirinin bir unsuru olan atalarla var olma algısı da kayboldu.
Gelenekli zamanlarımızda sonsuz huzur kaynağımız ve ruhumuzun teneffüs mekânı olan camilerimiz, şehrimizin tam merkezindeydi. Önce ulu cami yapılır, sonra etrafına medreseler, aşhaneler, hastaneler, iş alanları, evler yapılırdı. Şehir tasarımında kurucu ve yönlendirici merkez camiydi. Ulu camiydi. Cami uluydu. Cami hayatımızı idare eden bir merkezdi. Hem ferdî, hem de toplumsal anlamda yaşanacak doğru bir hayatın yön tayin edicisiydi, belirleyicisiydi. 
Modernizmle birlikte camilerimizi ayıplı bir şeyi gizler gibi apartman altlarına ittik ve ondan sonra merkezi ve ruhu olmayan, darmadağın, şaşkın bir kalabalığa dönüştük.
Gelenekli zamanlarımızda kalbimizi derinleştiren, ruhumuzu incelten gerçek tasavvuf ve tekkeler vardı. Hakiki ve sahih Allah adamları, erenler, fedakâr kalp ve ruh fedaileri vardı. Onlar bize rehber olurlardı, yolumuzu, yönümüzü aydınlatırlardı. Güven verirlerdi, bizi aldatmazlar, dünyalık ihtirasları için kullanmazlardı.
Yeni zamanlarda gözünü para, dünyalık madde ve siyaset ihtirası bürümüş fırıldak ve fırlama bir kısım (iyilerini ayrı tutuyoruz tabii) şeyh taslakları, cemaat şefleri türedi. Küflü, sahte, karanlık, izbe tarikat ve cemaat yuvalarına doldurdukları Müslüman Türk evlatlarını oralarda çürütmeye, milliyetlerine düşman ederek mankurtlaştırmaya başladılar. 
Ve nihayet sahiliğimizi, samimiyetimizi, insanlığımızı kaybettik. Samimiyetimizin ifadesi olan özgür gülüşlerimizi sahte, yapmacık, suni, menfaat avcısı tebessümlere ittikten sonra kendimizi içinde bulduğumuz ruhsuz, kuru, soğuk, donuk, katı, sırf maddeden, tüketimden, gösterişten ibaret bu modern dünyanın tadı kalmadı. Modernizmle birlikte Türk-İslam vatanımızın ruhu çekildi. İstikbalde yeniden dirilişimizin zemini, göklerdeki köklerdedir.

Prof. Dr. Nurullah Çetin -Yeni Mesaj 

Kaynak: YENİ MESAJ GAZETESİ http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12006207/halimizin-ikrari/prof-dr-nurullah-cetin


Bu haber 559 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,154 µs