En Sıcak Konular

BAHÇELİ: ''SANKİ TÜRK MİLLETİ SAVAŞTADIR''

17 Eylül 2012 17:58 tsi
BAHÇELİ: ''SANKİ TÜRK MİLLETİ SAVAŞTADIR'' Bahçeli: ''Sanki Türk milleti savaştadır da açılan cephelerden vatan evlatlarıyla ilgili kara haberler peşpeşe gelmektedir'' dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli Parti Genel Merkezinde son günlerde  ülke gündemini meşgul eden konularda  basın toplantısı yaptı. 

Bahçeli'nin yaptığı toplantının tam metni şöyle: 

"Değerli Basın Mensupları,

Muhterem Dava Arkadaşlarım,

Bugün sizlerle ülke gündemini had safhada meşgul eden bazı konularla ilgili düşüncelerimi paylaşmak, görüş ve önerilerimi dile getirmek istiyorum.

Bu amaçla düzenlemiş olduğumuz basın toplantımıza hoş geldiniz.

Sözlerimin başında hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Şu an itibariyle ülkemizin en önemli meselesi bölücü terör ve kalleş saldırılarıdır.

Müteessir bir ruh haliyle söylemeliyim ki, şehitlerimiz arkası arkasına gelmeye devam etmektedir.

Daha ne kadar şehit vereceğimiz, daha ne tür acılarla karşılaşacağımız belli değildir.

Her gün, ama her gün kayıp haberleri, bayrağa sarılı şehit tabutları doğup büyüdükleri baba ocaklarına gözyaşları içinde gelmektedir.

Şu an da bile vatanımızın bir yöresinde bir evladımız belki şehit düşmüş, belki de düşmek üzeredir.

Sanki Türk milleti savaştadır da açılan cephelerden vatan evlatlarıyla ilgili kara haberler peşpeşe gelmektedir.

Kaybettiğimiz canlar hepimizi kedere sevk etmekte, yüreklerimizi yangın yerine çevirmektedir.

Dün Bingöl'ün Karlıova ilçesinde, çevik kuvvet ekiplerini taşıyan servis aracının geçişi sırasında, hain ellerce yola döşenen mayının uzaktan kumandayla patlatılması neticesinde 8 polisimiz şehit olmuş, 7 polisimiz de yaralanmıştır.

Gökhan Kuzu, Fatih Celayir, Cuma Mercimek, Samet Kırcalı, Ümit Yıldırım, Murat Toprak, Osman Küçükdilan ve Şeyhmus Karakut girdikleri vatan nöbeti esnasında şehadet şerbetinden içmişlerdir.

Önceki gün de Hakkâri'nin Çukurca ilçesi Oğul Köyü yakınlarındaki arazi arama-tarama faaliyetleri sırasında, daha önce yola döşenen mayının uzaktan kumanda ile patlatılması sonucu Uzman Çavuş Mehmet Çiftçi, 
Uzman Çavuş Hikmet Güler, Er Erhan Bulut, Er Harun Çakar olmak üzere 4 Mehmetçiğimiz şehit olmuş, 5'ide yaralanmıştır.

Ayrıca Şemdinli ve Beytüşşebap'ta her gün tekrarlanan fitne saldırılar sonucunda aramızdan ayrılan; Afyonkarahisar'da izahı mümkün olmayan bir patlamayla şehit düşen evlatlarımız da milletimizi derin bir üzüntüye sevk etmiştir.

5 Eylül Çarşamba gecesi Afyonkarahisar'da yerleşik bulunan Şehit Uzman Çavuş Mete Saraç Kışlasındaki patlamada aramızdan ayrılan evlatlarımızın aziz naaşları son yolculuklarına uğurlanmak üzere memleketlerine gönderilmiştir.

Erzurum, Kırıkkale, Balıkesir, Ordu, Kastamonu, Çorum, Manisa, Zonguldak, Gaziantep, Kırıkkale, Isparta, Tokat, Adana, Erzincan, Trabzon, Zonguldak, Eskişehir, Iğdır, Ankara; Aksaray, Çorum, Konya, Kastamonu şehitlerini kucaklamış ve vatan topraklarına emanet etmiştir.

Geçen hafta da İstanbul Sultangazi Polis Karakoluna düzenlenen canlı bomba saldırısında Bülent Özkan isimli polisimiz şehit, 4'ü polis olmak üzere 7 kardeşimiz yaralanmıştır.

Buradan tüm şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyor, ailelerine, silah arkadaşlarına ve milletimize başsağlığı ve sabır temenni ediyorum.

Hala tedavi altında bulunan yaralıların ise şifa bulmalarını niyaz ediyorum.

Sayın Basın Mensupları,

Alışagelmiş sözlerin anlamını yitirdiği, ezbere dayalı yorumların ve sıklıkla müracaat edilen klişe ifadelerin iflas ettiği bir dönemden geçmekteyiz.

Her sorun karşısında hemen devreye sokulan kalıplaşmış mazeretlere rağbet azalmakta, inandırıcılığı ve iddiası zaten tartışmalı olan şabloncu değerlendirmelere itibar sıfıra yaklaşmaktadır.

Türkiye'nin kıskaca düşerek sıkıştığı ağır ve kaygı verici hal bize bunları göstermekte, bunları işaret etmektedir.

Maalesef hem iç hem de dış alandaki problemler üst üste yığılmakta ve aynı zamanda da iç içe geçerek kördüğüme dönüşmektedir.

Türk milleti huzurlu, güvenli ve istikrarlı bir güne uyanmanın özlemini çekmektedir.

Acının, ağıdın ve kanın olmadığı günleri gözlemekte ve bunu beklemektedir.

Yalanın olmadığı, riyanın bulunmadığı ve imtiyaz sahibi iktidar devşirmelerinin kalmadığı dönemleri aramaktadır.

Elbette bunları istemek ve dilemek aziz milletimizin an tabii hakkıdır.

Görüyor ve işitiyorsunuz ki, bugün tehditler artmış, tehlikeler haddinden fazla yoğunlaşmıştır.

Emniyet ve asayiş bozulmuş, kaos ve karışıklık kabından taşmıştır.

Ülkemizin neresine bakarsak bakalım karşılaştığımız manzara dengesizlik ve düzensizliktir.

Felaketler birbirini takip etmekte, kayıplar sabır çizgisini geçmekte ve sıkıntılar fazlalaşmaktadır.

Türk bayrağı Beytüşşebap'ta asılı bulunduğu askeri lojman balkonundan ahlaksızca indirilmekte ve gelgelelim ülkeyi yöneten Başbakan bunu normal karşılamaktadır.

Bayrak tahrik unsuru olarak gösterilmekte, bölücü odaklar rahatsız olmasın diye mütecaviz bir müdahaleye konu olmaktadır.

Türk bayrağının inmesi Türk milletinin şeref ve asaletine vurulan en büyük darbelerdendir.

Bayrak ancak işgal altında ve teslimiyet şartlarında yere düşecektir.

Bayrağın varlığından kim rahatsızsa, inmesine kim çanak tutmuşsa Yunan işgalinin, Ermeni mezaliminin ve hainlerin artığı ve kalan bakiyesi olduğunu bilmelidir.

Türk bayrağını hakir ve hor görenler, ille de rahatsız olacak bir şey arıyorlarsa kendi süt ve hamurlarındaki lekeleri görmeleri bizim en samimi tavsiyemizdir.

Beytüşşebap'taki bayrağı indirme emrini kim ya da kimler verdiyse, örgütün paçavralarını askeri araçların üstüne çıkarılmasına kimler sessiz kaldıysa cezasız kalmamalı ve peşleri bırakılmamalıdır.

Bayrağın onurunu çiğnetenler, buna bahane bulmaya yeltenenler en az bayrak hazımsızı ve düşmanı fesat simalar kadar milletimizin karşısındadır.

Diyorum ki, kim ne yaparsa yapsın bayrak inmeyecek, ezan susmayacak, vatan bölünmeyecek, millet dağılmayacak ve şehitler ölmeyecektir.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Türkiye Cumhuriyeti kuşkusuz açık ve vahşi bir terör saldırısının altında ve hedefindedir.

Karşı karşıya olduğumuz bu asimetrik tehdit millet ve devlet bekasını üst düzeyde olumsuz etkilemektedir.

Öyle ki bugünkü şartlarda gayri nizami harbin tüm faktör ve özellikleri ortaya çıkmıştır.

Adeta ülkemiz gayri nizami bir savaşın tam ortasındadır.

PKK karakollarımıza, üst ve sınır birliklerimize saldırı düzenlemekte; askerimizin, polisimizin ve korucumuzun kanını dökmektedir.

Şehirlerimize musallat olmakta ve alan hâkimiyeti kurmaya çalışmaktadır.

Demiryollarını, boru hatlarını sabote etmekte, iş makinelerini yakmakta, şantiyeleri ve barajları basmaktadır.

Hükümet binalarına örgüt paçavralarını asmayı, devlet görevlilerini ve vatandaşlarımızı sindirmeyi hedefleyerek öncelikle dar bir alandan başlayarak egemenlik kurma çabası içindedir.

Şemdinli provokasyonun, Beytüşşebap tuzağının özünde bu yatmaktadır.

Bilhassa PKK'nın siyaset kolu tarafından, Şemdinli'de 400 kilometrekarelik bir alanın örgüt tarafından kontrol altına alındığına dönük beyanatlar her şeyden önce bir temenniyi ve dileği açığa vurması bakımından oldukça manidardır.

Bölücü hainlerin 1992 yılından sonra neredeyse ilk defa cephe savaşı verir bir duruma gelmesinin arkasında bu hıyaneti gerçekleştirme ümidi yer almaktadır.

PKK; öğretmen, imam, kaymakam, polis, asker, siyasetçi, korucu ve sivil vatandaş kaçırarak bölgesel arındırmanın ve kontrolü altına alacağı yerler oluşturarak devlet görevlilerini sindirmenin arayışındadır.

Paralel bir devlet yapısı inşa etmek amacıyla sonuçsuz ve beyhude girişimlere tevessül ve cüret etmektedir.

Bunlar arasında vergi adı altında bölge vatandaşımızı haraca bağlamak, anlaşmazlıkları gidermek maksatlı sözde mahkemeler kurmak bulunmaktadır.

KCK bu çerçevede teşkil edilmiş, bunların gerçekleşmesi için planlanmıştır.

Bölücü örgüt, terör eylemlerini büyükşehirlere taşımakla korku ve panik havasını diri tutmanın, canlı bomba alçaklıklarıyla da bölücülüğün zorbalıklarına toplumun boyun eğmesinin peşindedir.

Yılgınlık yaratarak, gözdağı vererek ve şiddet uygulayarak taleplerine rıza gösterilmesini dayatmaktadır.

PKK terör örgütü ve yandaşları şehit haberleriyle Türk milletini ayrılmaya ve dağılmaya ikna etmeye çalışmaktadır.

Bu minvalde, "Yeter artık, bitsin artık, ne olacaksa olsun, ne istiyorlarsa verilsin, inceldiği yerden kopsun, nasıl bitecekse bitsin" feryat ve sızlanmalarının çoğalması bölücü terör örgütünün stratejik hedeflerine bir adım daha yaklaştıracaktır.

Terör birlikte yaşama ruhunu anlamsızlaştırmak ve bin yıllık kardeşlik hukukunu boşluğa düşürmek istemektedir.

Devletin hükmi şahsiyetini zaafa uğratmak, millet fertleri arasında güvensizliği ve şüpheyi derinleştirmek çabasındadır.

Bu kapsamda kardeş kavgasının fitilini tutuşturmak, Türk-Kürt kavgasının ortaya çıkmasını sağlamak için her iğrençliği yol ve yöntem olarak kullanmaktadır.

Gaziantep'te aralarında küçük yavrularımızın da bulunduğu ve 10 vatandaşımızın hayatına mal olan bombalı saldırı bu ahlaksız gayenin uzantıları arasındadır.

Ayrıca hükümetin terörle mücadeledeki yavaşlığı, yavanlığı ve isteksizliği bu süreçte kaygıları beslemekte ve belirginleştirmektedir.

Bölücü terör kardeşliğimizin bitmesi ve Türk milletinin etnik kimliklere bükülerek anlam ve ruhunu kaybetmesi mecrasında haince adımlar atmaktadır.

Barbarlığın ve eşkıyalığın her metoduna bu yüzden müracaat etmektedir.

PKK'yı hedefe götürecek ara istasyonlar olan "Uzun Süreli Halk Savaşı" zırvasının üçayağını oluşturan "stratejik savunma", "stratejik denge", "stratejik saldırı" konsepti aşama aşama uygulanmaktadır.

Muhtemeldir ki, PKK terör örgütünün son hamlesi olan stratejik saldırı sonrasında büyük Kürdistan'ın kurulması için tüm yollar açılacak ve Türk milleti bölücülüğün kanlı oyunuyla tasfiyeye uğrayacaktır.

PKK ile ortaya çıkan tehdit öncelikle binlerce yıldır varlığını sürdürmüş Türk milletinin ve Türk devletinin bütünlüğünü sakatlama, geleceğini belirsizliğe mahkûm etme noktasında toplanmaktadır.

Türk milletini 36 etnik kimlikle tanımlama şuursuzlukları, anadilde eğitim beklentilerine yakılan yeşil ışık, bölücülüğün oksijen çadırında kendine getirme gayretleri ve bu doğrultuda verilen tavizler PKK'nın talep çıtasını oldukça yukarı çekmesine hizmet etmektedir.

Önce Kürt açılımı, sonra demokratik açılım ve bunda da dikiş tutmayınca milli birlik ve kardeşlik projesi adı altında sürdürülen yıkım süreci bölücülüğün umut kapısı ve terörün ikmal kaynağı olmuştur.

Nitekim Habur'daki terörist karşılama törenleri,  Oslo'da kurulan pazarlık masaları ve İmralı canisiyle sürdürülen müzakereler içinde bulunduğumuz karanlık ve kanlı güzergâhın hazırlayıcıları arasında yer almıştır.

Ne kadar büyük garabettir ki, Güroymağa Norşin denilince terörün duracağı zannedilmiştir.

İyi şeyler olacak demekle her şeyin düzeleceği, umutluyum sözleriyle silahların bırakılacağı farz edilmiştir.

Kürt sorunu kabul edilince yangının biteceği, TRT'nin farklı dil ve lehçelerde yayın yapmasıyla ateşin söneceği saflıkla iddia edilmiştir.

Kandil ve İmralıyla kurulan irtibatların, tesis edilen mesaj ve görüşme trafiğinin kanı durduracağı düşünülmüştür.

Milleti etnik kalıplara indirgemenin dağıtmak ve parçalamakla aynı anlama geldiği bir türlü idrak edilememiştir.

Bunlar olurken ne şehit haberleri azalmış, ne saldırılar durmuş ne de terör silahından vazgeçmiştir.

Ve tabii olarak ne anaların gözyaşı dinmiş, ne de gencecik fidanların toprak olması önlenebilmiştir.

PKK terör örgütüne karşı hala Eyüp sabrından bahseden ve şapkaları değişiriz sözleriyle avunan bir Başbakanla Türkiye'nin geldiği felaket tablosunun özeti bu şekildedir.

Ne büyük tesadüftür ki,  Başbakan Erdoğan 2011 yılı Ramazan ayında da sabırdan bahsetmiş, mübarek aylardan sonra her şeyin farklı olacağını ifade etmişti.

 "Bıçak kemiğe dayandı" sözlerinin içi boş olduğu şimdi daha iyi anlaşılmıştır.

"Bir öleceğiz bin dirileceğiz" beyanatlarının zaman kazanmaya yönelik kurnazlıklar olduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştır.

"Bu devran böyle gitmeyecek" diklenmelerinin kuru gürültüden ibaret hamaset nutku olduğu daha iyi görülmüştür.

Hükümet temelsiz ve öfkeleri törpülemeye matuf sözlerle vakit geçirirken PKK ölüm kusmaktadır.

Hükümet suya yazı yazmakla meşgulken, PKK milletin ciğerini dağlamaktadır.

Hükümet 'müzakereye devam mı edeyim, yoksa kararlı mücadele mi göstereyim' ikilemi arasında bocalarken terör kardeşliğimize pusu kurmakta, bin yıllık hukuku bombalamaktadır.

Şayet önlem alınmaz, teröre karşı ricat pozisyonu terk edilmezse milletimiz çok ciddi olaylarla karşılaşacaktır.

Bunun için teröre milletin demir yumruğunu vurmanın, destekçilerini ve muhiplerini etkisiz hale getirmenin vakti geçirilmemelidir.

Hükümet izlediği tüm teslimiyetçi ve tavizvar politikalardan çıkarak Türk milleti gerçeğini idrak etmeli, evlatlarımıza kıyanların başına dünyayı yıkmalıdır.

Ülkemizin bir bölümünü kapsayacak şekilde; olağanüstü hal veya sıkıyönetim ilanı ciddiyetle ele alınmalı ve bu konuda gerekli hazırlıklar süratle yapılmalıdır.

Henüz herşey bitmemişken yıkım projesinden vazgeçilmeli; kimlikçi savrulmalardan sakınılmalıdır.

Artık terörle adı konulmamış bir savaşın içinde olunduğu fark ve kabul edilmeli ve yüksek düzeyde tehditlerle muhatap kaldığımız mutlaka görülmelidir.

Bu çerçevede karşımızdaki birinci tehdit; milletleşme sürecinin alt kimliklere, geri sosyolojik formlara dönüş göstermesi halidir.

Bu durum, doğrudan Cumhuriyetin inşa edildiği milli devlet yapısına beylikler döneminden beri süregelen ve bir devlet çatısı altında olgunlaşan milletleşme cevherinin harabeye çevrilmesidir.

İkinci tehdit; Türkiye'nin önce bir bölgesinden başlayıp sonra diğer yörelerini de yönetemez hale getirecek olan siyasal birliğin parçalanma meselesidir.

Bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerine kurulduğu ikinci ayak olan üniter yapının çözülmesi, siyasal dağılma ve ufalanma kulvarının açılması demektir.

Üçüncü tehdit olarak da, PKK tarafından yıllara yayılarak ilerletilen "Türkiye'nin parçalanma süreci" durdurulamazsa yaşanacak toplumsal çatışma riskidir.

Bu ise birliğimizi vuracak son darbe, millet varlığını ve devlet yapısını bozacak en büyük açmazdır.

Süreç şu anki zaman dilimindeki hız ve temposuyla canlılığını korursa, ortada ne üniter devlet, ne milli devlet, ne Türk milleti kavramı ve birliği kalacak, 1919'larda şekillenen temel yapılanma ve kurucu değerler sistemi, ikazla ifade ediyorum ki, infilak edecektir.

Durum bu kadar alarm verici, gelişmeler bu denli vahim içeriktedir.

Değerli Basın Mensupları,

PKK terör örgütü Türkiye'ye diş bileyen ve husumet besleyen çevrelerin aynı zamanda taşeronu ve tetik çeken kanlı elidir.

Bunun için yıllarca mevcudiyetine göz yumulmuş, mali imkânlara kavuşmasına tepkisiz kalınmıştır.

Kandil adeta PKK'ya tapulanmış, yeri ve zamanı gelince dağdan inip verilen görevleri yerine getirmesi beklenmiştir.

Kimi zaman İran, Suriye, Ermenistan, Yunanistan, İsrail ve Kıbrıs Rum kesimi, kimi zaman da Rusya ve ABD'nin güdümüne giren örgüt, Türkiye'yi barut ve mermi kuşağında tutmuştur.

Aslına bakılırsa terör bir sonuçtur ve gerisinde Türk milletine duyulan nefret ve tahammülsüzlükler serisi bulunmaktadır.

Türkiye'nin sözde terbiye edilmesi ve hizaya sokulması için PKK peydahlanmış, arkasından kullanılmış ve kullanılmaya da devam etmektedir.

Bu itibarla PKK kiralık katil olarak varlığını korumaya, aldığı ölüm emirlerini heves ve heyecan içinde uygulamaya çalışmaktadır.

Bugünkü şartlarda Ortadoğu'nun kaos ve karışıklığından PKK'yı ayrıştırmak ve ayrı değerlendirmek mümkün değildir.

AKP iktidarının komşularla sıfır sorun projesi çökünce; hasım kamplara giren Irak, İran, Suriye ve İsrail PKK kartını anında açmıştır.

Nitekim PKK terör örgütünün saldırılarını analiz ederken geniş bir ölçeğe odaklanmak; Tahran'dan Şam'a, Bağdat'tan Tel Aviv'e kadar müsebbipleri aramak gerekmektedir.

Dikkatinizi çekmek isterim ki, ne zaman bölgesel barış bozulmuş ve gerilimler tırmanmıştır, PKK'nın eylemleri bu ortamda yeşermiş ve artış göstermiştir.

PKK, sözde Arap baharının estirdiği kaos rüzgarından yararlanmak, arkasında duran güçlerin tahrik ve yönetimiyle ülke içinde istikrarsızlık ve isyan kıvılcımı çakmak istemektedir.

Bu bölücü terörün son şansı, kanlı bahsinin son raundudur.

Suriye'yle yükselen ihtilaf, İran'la soğuk ilişkiler, Bağdat'la sürtüşmeler ve İsrail'le restleşmeler üzülerek söylemeliyim ki, şehit olarak fatura edilmiştir.

Daha kaç şehit üzerinden pazarlık yapılacağı ise meçhuldür.

Öyle ki, Esad resjimi ile muhalifler arasındaki kanlı boğuşmanın Türkiye'ye sıçramaları ve yansımaları beka düzeyinde tehlikeli olmaya başlamıştır.

Suriye'ye ABD öncülüğünde bir müdahale yaptırabilmek için olmadık kılıklar içine giren AKP, yanıbaşımızdaki bunalım atmosferinin bölücü terör aracılığıyla üzerimize çekilme ihtimalini ya hesap edememiş ya da etmiş, fakat umursamamıştır.

BOP'un peşine takılarak Arap ve Müslüman coğrafyasına okyanus ötesinin telkin ve tavsiyelerini indiren iktidar zihniyeti, Suriye'ye açıktan cephe alarak hem kendisini hem de ülkemizin güvenliğini tesadüflere bırakmıştır.

Görülmektedir ki, Suriye'den kaçan mülteciler sınırlarımıza yığılmakta ve hazırlanan kamplara yerleştirilmektedir.

Hatay başta olmak üzere sınır illerimiz diken üstündedir.

Huzursuzluk ve belirsizlik buraları tesiri ve hâkimiyeti altına almıştır.

Sınır ticareti durmuş, ekonomik ilişkiler askıya alınmış, yapılan anlaşmalar hükümsüz kalmıştır.

Üstelik sınırlarımızda kurulan kamplarla ilgili şayialar, mülteci ve muhalif unsurların çıkardığı olaylar bölge insanımızı tedirgin etmektedir.

Bu kamplar, sinema alanında küresel çapta şöhret yakalamış bazı isimlerin de ilgisini çekmektedir.

İkide bir sınır kentlerimizde kurulu kamplara gelen ve ülkemizde en üst düzeyde ağırlanan iyi niyet elçisi sıfatlı malum bir Hollywood yıldızı ve ekibinin, hangi maksatlarla bölge turları düzenlediği, nasıl bir halkla ilişkiler faaliyeti içinde olduğu aslına bakarsanız bilinmez ve anlaşılmaz değildir.

İnsani görüntü ve makyaj altında yapılan bu ziyaretlerin, küresel emperyal politikalara bilgi akışı sağlama amacı güttüğü güçlü bir ihtimaldir.

İyi niyet elçisi rumuzlu meşhur görevliler, yabancı ajanlar, teröristler, bölücüler ve her neviden üzerimizde hesabı olanlar Türkiye'de adeta cirit atmaktadır.

Ve AKP iktidarı da şuursuzca olan bitenleri izlemektedir.

Maalesef hükümetin yanlış politikaları, komşu coğrafyalardaki kontrolsüz gelişmelere taraf olan aymazlığı ve iç kamuoyunun gözünü boyamaya yönelik omurgası bulunmayan çıkışları doğrudan doğruya terör dalgası olarak yansımaktadır.

Sınırlarımız bugün yolgeçen hanına dönmüş, hiçbir güvenliği kalmamıştır.

Irak'ın kuzeyinde yuvalanan veya Suriye'de konuşlanan terör örgütü kolaylıkla ve istediği zaman ülkemizde menfur suikastlarını gerçekleştirmektedir.

Üstelik bunu, nereden ve kimlerden aldığı bir türlü açıklığa kavuşturulamayan ağır silahlarla sınırlarımızı geçerek icra etmektedir.

İnsansız hava araçları yetersiz, anlık istihbarat paylaşımları çaresiz ve terörist hamisi Barzani'yle yapılan eften püften mutabakatlar sonuçsuz kalmıştır.

Cılız girişimler, basit ve etkisiz tedbirler hainleri caydıramamış, kayıplarımızın önüne geçememiştir.

Silahı kuşanan, bombayı eline alan Türkiye'ye deyim yerindeyse hücum etmiştir.

Sınırlarımızın hemen yanıbaşındaki terör kampları bir türlü yok edilememiş ve Kandil'e tüm çağrılarımıza rağmen Türk bayrağı dikilememiştir.

Uyarı ve desteklerimize rağmen, AKP şimdiye kadar aciz ve atıl bir vaziyetle yalnızca durumu ve günü kurtarmakla meşgul olmuştur.

Hükümetin kararsız ve çelişkili tutumu, yalpalayan ve gevşeyen politikaları terörle mücadelede üstünlük kuramamanın yegâne nedenleri arasında bulunmuştur.

Bugün, terörle mücadelede lazım olan en önemli husus güçlü ve tavizsiz siyasi iradedir.

Irak'tan kaynaklı terör saldırıları karşısında haklı ve meşru müdahale sağlanamadığından, Kandil PKK'nın güvenli bir sığınağı olmayı sürdürmüş, yapanın yanına kar kalacağı düşüncesini tescillemiştir.

Gelişmelerle sabitlenmiştir ki, bir yandan Irak'ın kuzeyinde yuvalanan ve peşmerge himayesinden yararlanarak Kandil'i Türkiye'ye karşı hareket merkezi olarak kullanan terör örgütü ve kanlı eylemleri vardır.

Diğer yanda yurt içinde siyasal temsiliyet kazanmış bölücü odakların artık dile getirmekten korkmadıkları ve kaçınmadıkları bölünme ve parçalanma senaryoları yer almaktadır.

18 Ağustos günü, PKK'nın Meclis kadrosu olan BDP milletvekillerinin, Şemdinli'ye 15 kilometre uzaklıktaki Güzelkaya Mezrası yakınlarında bölücü militanlarla kucaklaşması edepsizliğin ve meydan okuyan cüretkârlığın en açık kanıtı olmuştur.

Açıklıkla söylemek isterim ki, BDP'lilerle PKK'lıların yanak yanağa poz verdikleri ihanet fotoğrafının Habur kepazeliğinden aşağı kalır hiçbir yanı yoktur.

Teröristler kanlı elleriyle hem AKP'yi sarmışlar, hem de BDP'yle hasret gidermişlerdir.

Ne hazindir ki Türkiye'nin geldiği kara tablo budur ve ihanetin cüssesi bu kadar irileşmiştir.

Meclis'te bulunup da teröristlerle arasına mesafe koyamayanların millet iradesinin vakarına ve asaletine layık olmadıkları açık bir gerçektir.

Bunlara karşı ya Meclis ya Kandil mesajının da bir anlam ve içeriği bulunmamaktadır.

BDP'li hasis ve bedbahtların bir ayağı zaten Kandil'deyken, diğer ayağı İmralı'ya çoktan tutunmuştur.

Sayın Basın Mensupları,

Değerli Dava Arkadaşlarım,

Bildiğiniz gibi, 2012-2013 eğitim ve öğretim yılı bugün başlamıştır.

Yeni öğretim yılı başında, milyonlarca öğrencimiz ve velileri kaygılı, öğretmenlerimiz ise bir hayli sıkıntılıdır.

Derslik miktarındaki yetersizlikler, öğretmen sayısındaki darlıklar, müfredattaki açmazlar ve eğitim politikalarındaki ufuksuzluklar karşı karşıya olduğumuz belirgin problemlerden yalnızca bir kısmıdır.

Ayrıca üç dördün toplamıyla temellenen yeni eğitim sistemi, belirsizlikleri ve keşmekeşlikleri fazlasıyla artırmıştır.

Okula başlama yaşının öne çekilmesi sınıf mevcutlarını katlamış ve bilhassa ilkokul birinci sınıf çağındaki çocuklarımızda yığılma yaşanmıştır.

Derslik sayısındaki büyük açıklar ortadayken, öğrenci sayısındaki çoğalma yalnızca daha fazla sorun ve karışıklığa hizmet edecektir.

Yapılan açıklamalardan, 2012-2013 eğitim ve öğretim döneminde 1 milyon 600 bin evladımızın ilk defa okula başladığı anlaşılmaktadır.

Yeni eğitim sistemi planlanırken, öğrenci ve öğretmen sayısı ile derslik imkânı arasında kurulması gereken denge ve uyum maalesef AKP hükümetinin dikkat kesildiği bir konu olmamış, varsa da yoksa da ideolojik bazlı üç dörtlük yapılanma ön plana çıkmıştır.

Değişik yaş guruplarında bulunup da zihni ve fiziki gelişimleri benzer olmayan evlatlarımızın aynı kategoride değerlendirilmesi hükümetin eğitim politikalarındaki vizyonsuzluğun en bariz göstergesi olmuştur.

Gelecek kuşakların yetişmesi ve şuur havzasından istifade etmesi için vazgeçilmez bir öneme sahip olan eğitim alanımız; deyim yerindeyse bir bozgun hali yaşamakla yüz yüze bırakılmıştır.

Milli olmayan eğitim bakanlığını kurmakla görevli bakan, yapılan eleştiri ve itirazları ucube ve dar bir mantıkla karşılamanın arayışı ve meşguliyetiyle zaman geçirmektedir.

Hatta üç dörtlük eğitim sistemine yönelik itirazları PKK'yla ilişkilendirerek etkisizleştirme basiretsizliğine soyunan bu müflis siyasi anlayışın, milli eğitim felsefesini hercümerç haline getirdiği artık gün gibi meydandadır.

Başbakan Erdoğan'ın yeni eğitim sisteminin risk ve karanlığından dolayı rapor alma yolunu tercih eden aileleri ihanetle suçlaması da tamir ve tarifi olmayan bir ayıp ve edep yoksunu bir beyanat olarak hafızalara kazınmıştır.

Daha vahim bir çürümüşlüğe imza atan AKP hükümeti, ders kitapları ve eğitim araçlarında olması gereken niteliklerden "Atatürk İlke ve İnkılapları"nı çıkararak nerede durduğunu, nasıl bir örümceklenmiş bir kafa yapısıyla hareket ettiğini ispatlamıştır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e sırt çeviren, ama Recep Tayyip Erdoğan'a kucak açan yeni eğitim ve öğretim sisteminin, Türkiye'yi parti diktasının kör kuyularına sürüklediği afaki bir değerlendirme olarak görülmemelidir.

Yeni öğretim yılına öğretmenlerimizin mesleki, ekonomik ve sosyal sorunları çözülmeden girildiği aşikârdır.

Özür gurubu tayinlerindeki açmazlar hala sürmekte, güvenceden yoksun halde çalışan ücretli öğretmenlerin meseleleri ağırlaşmakta, yeni eğitim sistemiyle birlikte başak veren ve özellikle sınıf öğretmenlerimizi pençesine alan norm kadro sorunları devam etmektedir.

AKP hükümeti milletimizin bütünlüğünü önemsemediği gibi, öğretmen ailelerinin bütünlüğünü ve birliğini de umursamamaktadır.

Türkiye'yi felaketler yumağına teslim eden hükümet, vicdansız ve art niyetli eğitim politikalarıyla da yarınlarımızı karartmaya odaklanmıştır.

Ancak Türk milleti bunun farkına varmaya, böyle gitmemesi gerektiğini düşünmeye başlamıştır.

Bu açıkça ümit verici bir gelişme ve yanlışın hüküm sürmeyeceğinin işaretidir.

Bilgiye dayalı yorum, katılımcılığı ve kardeşliği teşvik eden kavrayış, ruhsal, ahlaksal ve fikri gelişmeyi güçlendiren irfan müdahalesi, milli değerleri özümseyen yönlendirme ve doğruluğu kılavuz seçen bir yaklaşımla eğitim sisteminin içinde bocaladığı kısır döngüden kurtulacağını düşünüyorum.

Hala atama bekleyen öğretmenlerimizin elinden tutacak bir samimiyetle, tüm öğretmenlerimizin geçim şartlarını düzeltecek iradeyle ve geleceğin güçlü Türkiye'sinin sahipleri sevgili çocuklarımızı hayata eksiksiz hazırlayacak çok boyutlu milli bir eğitimle her güçlüğün üstesinden gelineceğine yürekten inanıyorum.

2012-2013 eğitim ve öğretim yılının öğrencilerimize, ailelerine ve muhterem öğretmenlerimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, en iyi dileklerimi sunuyorum.

Bu duygularla basın toplantımıza katılan siz değerli basın mensuplarını ve aziz dava arkadaşlarımı bir kez daha sevgi ve saygılarımla selamlıyor, teşekkür ediyorum.

Sağ olun, var olun."

 

Kaynak:  mhp.org.tr  http://goo.gl/tO5N9




Bu haber 648 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,661 µs