En Sıcak Konular

EKOBALON

12 Eylül 2012 13:01 tsi
EKOBALON Hakkındaki övgülerin ardı arkası kesilmeyen, Avrupa krizle boğuşurken "göz kamaştırdığı" söylenen Türkiye ekonomisi, son dönemlerde birer birer ortaya çıkan sorunlarla S.O.S veriyor.

Ekonomide çizilen pembe tablolar yerini endi, balon giderek sönüyor!

EkoBalon

Hakkındaki övgülerin ardı arkası kesilmeyen, Avrupa krizle boğuşurken "göz kamaştırdığı" söylenen Türkiye ekonomisi, son dönemlerde birer birer ortaya çıkan sorunlarla S.O.S veriyor. Siyasi iktidarın şişirmeye uğraştığı "ekonomi balonu", açıklanan verilerle giderek sönüyor, patladı patlayacak hale geliyor.


Kriz öncesi atmosfer gibi
Hükümetin bakanlarının bile kötü gidişatı dillendirmeye başladığı ve açıklanan verilerin de bu durumu teyit ettiği bir ortamda, ekonomi önümüzdeki dönem için hiç de iyi sinyaller vermiyor. Ayyuka çıkan sorunlar olarak bütçedeki açığın derinleşmesi, yavaşlayan ve daha da yavaşlaması mukadder ekonomik büyüme, bir türlü çözülemeyen yapısal sorunlar, kredi ve kredi kartı borcu katlanan hane halkı ve iflas bayrağını çekmek üzere olan tarım sektörü başlıca sorunlar olarak görünüyor. Ekonomi bu haliyle tam bir "kriz öncesi" atmosferi yaşıyor.

Sorunlar çözülmüyor, artıyor
Bütçe dengesinin tutturulamaması yeni zamlara, vergilere ve borçlara davetiye çıkarırken, cari açığı azaltmak uğruna uygulanan "yumuşak iniş" senaryosu, ekonomiyi durma noktasına getirdi. Açıklanan 2. çeyrek büyümesine göre iç talep eksiye düşerken, bu duruma hükümetin bakanları bile isyan eder hale geldi. Öte yandan, toplumun önemli bir kesimi kredi ve kredi kartlarına bağımlı, dolayısıyla da bankalara borçlu şekilde yaşamaya çalışırken, tarım ve hayvancılıkla uğraşan kesimler de yanlış politikalar neticesinde iflas bayrağını çekmek üzere. Bir zamanların "tarım ülkesi", artık hayvan yemi olan sap ve  samanı bile ithal eder hale geldi.

Yapısal sorunlar dağ gibi duruyor
Türkiye ekonomisi, gelişmekte olan ülkelerin karakteristik özelliği olan yapısal sorunlarla uzun zamandır mücadele ediyor. Bu sorunlar yüzünden Türkiye, bir türlü "gelişmiş ülke" kategorisine geçemiyor. Bu 3 yapısal sorun; tasarruf açığı, bütçe açığı ve cari açık. Türkiye, bugün bu 3 sorundan da çok muzdarip. Tasarruf oranı yüzde 12'lerde seyreden ve OECD içinde en düşük orana sahip olan Türkiye, büyümesi, gelişmesi ve kalkınması için gerekli olan sermayeyi yurtiçi kaynaklardan değil de dışarıdan borçlanarak temin etmek zorunda kalıyor. Bir bakıma taşıma suyla dönen bir değirmen durumu söz konusu oluyor.

Bütçe açığı konusu, hükümetin bakanlarının bile kabul ettiği bir mesele ve onu da kapatmanın yolu zamlardan, vergilerden veya yeni borçlardan geçiyor. Son olarak ise, cari açık meselesi var. Düşürmek adına alınan tedbirler ekonomik faaliyeti ve iç talebi yavaşlatıyor, ekonomiyi durma noktasına getiriyor. İthalatı kısmak, kısa vadede cari açığı azaltsa da orta ve uzun vadede ihracata da olumsuz etki edeceğinden büyümeyi düşürmeye sebep oluyor. Tam bir açmazın içinde şu anda Türkiye ekonomisi.

Açık bütçe, yeni zamlar ve borçlar demek
Memur maaş zamları görüşülürken, memura verilecek her 1 puan zammın bütçeye getireceği 1 milyar liradan bahseden ve bunu karşılamak için de zamların gündeme gelebileceğini söyleyerek bütçedeki kırılgan durumu ifşa eden hükümetin bakanları, bugün bütçe hedefinin tutmayacağından ve açık verileceğinden açıkça bahsediyorlar. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, hem genel ekonomide, hem de bütçe dengelerinde yaşanan sorunlar ve artan risklerden yakınarak, "bütçe hedeflerini tutturamayacağız" diyor. Gerekçeler ise özelleştirme gelirlerindeki düşüklük, memur maaş zamlarıyla bütçeye eklenen 4.5-5 milyarlık ilave yük, ulaştırma ve sağlık giderleri gibi faktörler gösteriliyor. Bir tarafta ihtişamlı bir "başarı hikayesi" konuyor toplumun önüne, öteki tarafta ise en ufak sallantıda tökezleyecek gibi duran bir ekonomik yapı var. Bütçe açığını kapatmanın yolunun da yeni vergilerden, yeni zamlardan veya yeni borçlardan geçtiğini söylemeye gerek bile yok.

Yumuşak iniş dendi ama ekonomi durmak üzere
Ekonomideki gidişatın iyi olmadığının açık bir beyanı da Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'dan geldi. Merkez Bankası'na yönelik olarak, "Büyümeyi daraltıcı politikaların yumuşatılması gerekiyor. Sürekli ayağı frende olan bir aracın yol alması mümkün değil" diyen Çağlayan,  beklentilerin altında gerçekleşen 2. çeyrek büyümesinden sonra da aynı söylemini tekrarladı. Çağlayan, "Fren balatalarından koku geldiğini", daha fazla fren yapmanın ekonomiyi iyice durduracağını söyledi. Çağlayan, "Türkiye mutlaka yüzde 4'ün üzerinde büyüme performansını her zaman gerçekleştirmek zorundadır. Tedbir olsun ama yolumuza da devam edelim. İnşallah dereye su gelene kadar kurbağanın gözü çıkmaz" dese de, açıklanan büyüme rakamlarından sonra yıllık yüzde 4 büyümenin hayal olduğu görülüyor. Özellikle de, büyüme oranının daha da aşağı düşmesini önleyen ihracatın katkısının 3. çeyrekte daha da düşeceği göz önüne alınınca, ekonominin iyice "stop edeceği" görülüyor.

"Bir karttan çekip diğerine öde"
Kişi başına milli geliri 10 senelik iktidarları döneminde 3 misline çıkardığını söyleyen siyasi iktidar, hesaplamada yapılan değişikliklerle sahte bir zenginleşme tablosunu toplumun önüne koydu. İnsanların gerçek gündemi olan "geçim meselesi"nde, geçen 10 sene zarfında sıradan insanlar adına gözle görülür bir iyileşme olmadığı gibi, çarkı çevirmeye çalışan insanların birçoğu kredi ve kredi kartlarıyla iyice bankaların bağımlısı haline geldiler. 2010 senesinde bireysel kredi borcu olanların sayısı 142 bin 546 iken, 2011'de 220 bin 297 ve 2012'nin 7 aylık döneminde 264 bin 222'ye ulaştı. Aynı artış trendi, kredi kartı borçlularında daha da belirgin olarak gözlendi ve 2010'da 249 bin 521 olan borçlu sayısı, 2011'de 301 bin 303 ve 2012'nin ilk 7 ayında ise büyük bir artışla 393 bin 651'e ulaştı. İnsanların, geçimlerini devamlı ve artan surette borçlanmaya dayandırdıklarının açık bir örneği olan bu verilere göre borçlu sayısı daha da artacağa benziyor. İnsanlar, "bir karttan çekip diğerine ödeme yapıyor", yani borç batağına iyice saplanıp kalıyor.

Türkiye, tarihinde ilk kez sap ve saman ithal ediyor
BİR zamanların kendi kendine yeten ve tarımdan ciddi bir gelir elde eden Türkiye, sağlandığı "gelişmekte olan ülke" kategorisinin bir açmazı olarak, tarım sektörünün ekonomideki ağırlığını her geçen yıl daha da azalttı. Bunun gerçekleşmesinde, sanayileşmenin getirdiği bir sonuçtan ziyade tarımın ve hayvancılığın kaderine terk edilmesi ve üreticilerin, çiftçilerin geçim koşullarına ezdirilmesi etkili oldu. Günümüzde önemi daha da artan tarım ve hayvancılık, Türkiye'de "geri kalmışlık" gibi algılandı. Bugün, Türkiye'deki bir süt üreticisi 1 litre süt satarak 1.5 kg yem alamaz bir halde ve yem parası bulamayan üreticiler hayvanlarını mecburiyetten kesime gönderiyorlar artık. Dünyanın yedinci, Avrupa'nın bir numaralı tarım ülkesi olan Türkiye, hayvan yemi olarak kullanılmak üzere Cumhuriyet tarihinde ilk kez sap ve samanı ithal edecek duruma geliyor.

Hayvan ithalatı besiciyi iflas ettirdi
Hayvancılık konusunda sözümona iddialı olan Türkiye, geçen sene de artan et fiyatlarını düşürmek üzere canlı hayvan ithalatı yapmıştı. Kısa süreli olarak düşen fiyatlar dışında bu ithalat yurt içine hayvancılık yapanları daha da zora soktu, besicilerin çoğu iflas etti. 2 milyar dolar ithalata para harcandı. Benzer durumun sap ve saman ithalatı için de geçerli olduğu uzmanlar tarafından dile getiriliyor. Bu noktada sözü tarım konularında uzman bir isim olan Ali Ekber Yıldırım'a verelim:

"İklimi her türlü tarımsal üretime uygun olmasına karşın toprakları boş kalan, insanları işsiz ve yoksul olan Türkiye, ot ve saman ithal etmek zorunda kalıyorsa, hayvancılık politikasının ciddi olarak sorgulanması gerekmez mi? Asıl sorunun yüksek girdi maliyetleri olduğu hep gözden kaçırılıyor. Günübirlik politikalarla üretim değil ithalat destekleniyor. Hayvanı ithal edeceksiniz. Hayvana yedireceğiniz ot ve samanı ithal edeceksiniz. Kurbanda keseceğiniz kurbanlık hayvanı bile ithal etmeye mecbur olacaksınız. Yetmedi halkınıza ithal et yedireceksiniz. Sonra da, 'Türkiye dünyanın yedinci, Avrupa'nın bir numaralı tarım ülkesi' diyeceksiniz. Hadi oradan." (Burak Kıllıoğlu - Milli Gazete)


Kaynak: MİLLİ GAZETE http://www.milligazete.com.tr/haber/eko-balon-249610.htm


Bu haber 577 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,773 µs