En Sıcak Konular

MERKEZİYETÇİLİK VE ADEM-İ MERKEZİYETÇİLİK

12 Haziran 2012 22:36 tsi
MERKEZİYETÇİLİK VE ADEM-İ MERKEZİYETÇİLİK 1921 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası) ile yeni ve millî bir Türk devleti kurulduğunda Türkiye’de nasıl bir devlet idaresi olacaktı? Bu konuda TBMM’nin önünde iki yol vardı...

Merkeziyetçilik ve Adem-i merkeziyetçilik

1921 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası) ile yeni ve millî bir Türk devleti kurulduğunda Türkiye'de nasıl bir devlet idaresi olacaktı? Bu konuda TBMM'nin önünde iki yol vardı: 
1) Merkeziyetçi (bütünlükçü) bir devlet idaresi. 
2) Adem-i merkeziyetçi (özerk bölgelere ayrılmış) bir devlet idaresi. 
Türkiye, bir vatan, bir millet ve bir egemenlik esasına göre kurulmuştu. Devlet içinde devlet yapılanmasını onaylayamazdı. Doğal olarak merkeziyetçi/bütünlükçü bir devlet yapısını hedeflendi. 
Aslında asırlar boyu hüküm süren Osmanlı Devleti de son derece merkeziyetçi bir yönetim sistemine sahipti, bütün ülke başkentten yönetilirdi: 
"Osmanlı devlet örgütü, merkezci bir niteliğe sahipti. Ülkenin tüm yönetimi başkentten sağlanırdı. Osmanlılar her yönetim işlemini belgelemişlerdir. Merkezde düzenlenen belgelerin suretlerini defterlere işlemişler, merkeze gelen belgeleri de titizlikle saklamışlardır. Yüzlerce yıl çalışan bu mekanizma bize büyük bir belge hazinesi bırakmıştır."(1) 
Osmanlı Devleti büyük devletlerin müdahalesiyle zamanla adem-i merkeziyetçiliğe kaymış, eyalet yönetimlerinin merkeze olan bağlılığı azalmıştır. Bu durum Osmanlı Devleti'nin dağılmasının altyapısını hazırlamıştır. 
Burada büyük devletlerin Osmanlı'ya karşı sürdürdükleri adem-i merkeziyetçilik ısrarı ile ilgili bir örnek vermek gerekmektedir. Yusuf Hikmet Bayur'un verdiği bilgilere göre altı büyük devletin 1880 yılında Osmanlı Devleti'ne gönderdiği notada Doğu Anadolu'da ıslahat/ reform yapılması talep edilmiştir. Yalnız istenen şudur: "..bir taraftan Ermeniler ve icap ederse Ermeniler ve Türkler ve öbür taraftan Kürtler için ayrı ayrı nizamlar yapılmalıdır". Şikayet edilen husus ise şudur: "..fazla merkeziyetçilik vardır." Yusuf Hikmet Bayur büyük devletlerin diğer taleplerini de sıraladıktan sonra şu önemli tespitleri yapmaktadır: 
"Görüldüğü veçhile büyük devletler bilhassa tefrika [ayırma] siyaseti gütmektedirler. 
"a) Islahat mahalli olsun; 
"b) Muhtelif unsurlara başka başka usüller tatbik edilsin; 
"c) Memur, subay ve jandarmalar tâyin ve seçiminde bu başkalıklar gözden kaçırılmasın; 
"d) Buna hizmet edebilecek bir merkeziyetsizliğe [adem-i merkeziyetçiliğe] doğru gidilsin."(2) 
Yusuf Hikmet Bayur 1880 yılı talepleri için "tefrika siyaseti" tanımını kullanmıştır, Sevr projesinde de "Türkiye'den tefrik olunan [ayrılan] arazide.." denilecektir. (Sevr, md.123) 
İşte acı tarihi olaylardan ders alınarak 1921 Anayasası'nda adem-i merkeziyetçi değil, merkeziyetçi/ bütünlükçü bir devlet yapısı hedeflenmiştir: 
1921 Anayasası'nda vilayetlerin İÇ VE DIŞ SİYASET, ŞER'İ, ADLÎ VE ASKERİ KONULAR, ULUSLARARASI İKTİSADİ İLİŞKİ, HÜKÜMETİN GÖREVLERİ VE BİRDEN FAZLA VİLAYETİ İLGİLENDİREN KONULARDA YETKİLERİNİN OLMADIĞI açıkça belirtilmiş, vilayetlerin bu konuların dışında ve ancak kanunlarla verilen yetkilere sahip olacakları vurgulanmıştır. (1921 Anayasası, md.11) Vilayetlere herhangi bir egemenlik devri veya TBMM'nin yetkilerinde herhangi bir sınırlama yapılmamıştır. Vilayetlerin muhtarlığı, yani kendi kendilerine yapabilecekleri işler, TBMM'nin kanunlarla vereceği yetkilerdir ve sınırlı konulardadır; sözgelimi vilayetlerin uluslararası iktisadi ilişki kurmaları 1921 Anayasası'nın 11. maddesine göre açıkça yasaklanmıştır, dolayısıyla bu konuda vilayetlere hiçbir yetki verilemeyecektir. (Bugün yerel yönetimler uluslararası iktisadi ilişki kurabilmekte, yurtdışından borçlanabilmektedir! Sadece uluslararası petrol anlaşması imzalayamamaktadırlar.) 
Nitekim 1921 Anayasası'na göre milletin yegâne ve hakiki mümessili TBMM'dir. (md.2) Millet kavramında ve milleti temsil konusunda hiçbir ayrım yapılmamıştır. Bilindiği üzere özerk bölge kavramı için özerk halk kavramı da gerekir, oysa başlangıcından itibaren halkımız bir bütün olarak kabul edilmiş, hukuki metinlerde de hep "Türkiye halkı" ve "Türk milleti" denilmiştir. 
Yine 1921 Anayasası'na göre Türkiye, coğrafi olarak vilayetlere ayrılmış, vatan toprakları üzerinde hiçbir siyasi bölge oluşturulmamıştır.(md.10) Hatta özerk bölge oluşturulması ihtimalini de önleyecek şekilde birden fazla vilayeti ilgilendiren konularda vilayetlere yetki verilmesi yasaklanmıştır. (md.11) 
Kısacası, 1921 Anayasası'nda idarenin bütünlüğü sağlanmaya çalışılmıştır. Kaldı ki Amasya Tamimi'nden itibaren sürekli olarak "vatanın tamamiyeti" denilir iken, "vatanımız hiçbir sebeple ayrılması mümkün olmayan bir bütündür" diye kararlar alınırken 1921'de vatanın özerk bölgelere ayrılmasının/ adem-i merkeziyetçiliğin kabul edildiği iddia edilemez. 
Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da merkeziyetçi/ bütünlükçü bir devlet yapısı öngörülmüştür. 1924 Anayasası'na göre Türkiye illere ayrılmıştır. (md.89) 
1961 Anayasası'nda; "merkezden yönetim ve yerinden yönetim esasları" kavramı getirilmiştir. Yalnız "İdarenin bütünlüğü" kuralı vardır. (md.112) 
1982 Anayasası'na ise "idari vesayet" kavramı girmiştir; merkezi idare, mahalli idarelerin "vasisi" konumuna getirilmiştir.(md.123 ve 127/5) 
AB'nin 2005 yılı İlerleme Raporu'ndaki ifadeler gidişatı daha net göstermektedir: 
"Belediyeler Kanunu, Büyükşehir Belediyeleri Kanunu ve İl Özel İdaresi Kanunu olmak üzere geriye kalan üç yasa, Temmuz 2005'te kabul edilmiştir. 
"Türkiye Cumhuriyeti, ekonomik kalkınmada katılımcı yaklaşımlar konusunda sınırlı deneyimi olan, oldukça merkeziyetçi bir devlettir. Sözkonusu kanun paketi, kamu idaresinin en alt kademelerindeki makamlara yetki devri sağladığı ve bölgesel düzeyde yerel demokrasiyi işler hale getirdiği cihetle memnuniyetle karşılanmaktadır." (http://www.abgs.gov.tr 26.04.2008) 
2006 yılı AB İlerleme Raporu'nda ise "yetki devri"nin devam etmesi talep edilmektedir: 
"2004'de Cumhurbaşkanınca veto edilen Kamu Yönetimi Reformu Çerçeve Yasasının kabulü konusunda ilerleme kaydedilmemiştir. Bunun sonucunda, merkezi idareden yerel yönetimlere yetki devri gerçekleşmemiştir."( http://www.abgs.gov.tr 26.04.2008) 
Kamu Yönetimi Reformu sonraki dönemlerde kabul edilmiştir. Hatta kalkınma ajansları söylemiyle 12 "bölge birimi" kurulması da. Bütün bu yasal düzenlemelerin merkeziyetçilikten adem-i merkeziyetçiliğe gidiş olduğuna şüphe yoktur. AB bunu istemektedir. 
Aslında Türkiye'ye yönelik adem-i merkeziyetçilik/ özerk bölge talepleri en açık şekilde Sevr projesinde dile getirilmişti. Sözgelimi Sevr projesinin 62. maddesinde; "Türkiye'yi Suriye ve Elcezire'den tefrik eden [ayıran] hat-tı hududun şimalinde Kürt unsurunun adeden faik bulunduğu havalinin muhtariyet-i mahalliyesi [özerk bölgesi].." denilmekteydi. 
Adem-i merkeziyetçilik/ özerk bölge talepleri Lozan'da tartışma konusu bile yaptırılmamıştır. Bugün de tartışma konusu yapılamaz ve ülke içinde siyasi bölgeler oluşturulamaz. Çünkü TBMM'nin siyasi bölgeler oluşturma ve Türk milletinin egemenliğini paylaştırma yetkisi yoktur. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. 
Üstelik Türkiye'nin önünde siyasi bölge oluşturan bir komşusu da vardır; yeni Irak! Hatta bu bölge o kadar özerktir ki ABD ve İngiltere ile masaya oturup petrol anlaşmaları imzalamaktadır! 

Av. Gülseren Aytaş - Yeni Mesaj

Dipnotlar: 
(1) Prof. Dr. Coşkun Üçok- Prof. Dr. Ahmet Mumcu- Prof. Dr. Gülnihal Bozkurt; Türk Hukuk Tarihi, Turhan Kitabevi, Ankara 2010, s .197 
(2) 7/9/1880 tarihli nota; Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, Cilt I- Kısım I, Türk Tarih Kurumu Yay., Ankara 1991, s. 21-22 

 

Kaynak: YENİ MESAJ GAZETESİ http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12001918/merkeziyetcilik-ve-adem-i-merkeziyetcilik/av-gulseren-aytas



Bu haber 733 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,770 µs