En Sıcak Konular

VATAN TÜRK'ÜN HARİM-İ İSMETİYDİ ARTIK DEĞİL

9 Mayıs 2012 15:48 tsi
VATAN TÜRK'ÜN HARİM-İ İSMETİYDİ ARTIK DEĞİL Vatan, namustur, atalarımızdan bize kalan, bizim de torunlarımıza emanet edeceğimiz kutsal bir parçamızdır.

Vatan Türk'ün harim-i ismetiydi, artık değil

Duyduk ve okuduk ki Hükûmet, yeni bir kanunla yabancılara kişi başına toprak satışını 2,5 hektardan 30 hektara çıkarıyormuş. Yani savaşla, şehit kanlarıyla elde ettiğimiz ve bize ait kıldığımız kutsal vatan toprakları yabancılara para ile satılıyor. Bu son derece şuursuz, ruhsuz, millî bilinçten yoksun bir anlayışın ürünüdür. 
"Vatan sevgisi imandandır" inanışının çocuklarının böyle bir gaflete yol vermesi kabullenilemez. 
Vatan sıradan, kuru bir toprak parçası değildir. Vatan, bizim üzerinde gezip dolaştığımız, yeyip içtiğimiz, yatıp uyuduğumuz, eğlenip geğirdiğimiz bir ekonomik kaynak değildir. Parayla alınıp satılan bir meta değildir. Vatan, namustur, atalarımızdan bize kalan, bizim de torunlarımıza emanet edeceğimiz kutsal bir parçamızdır. 
Hele biz Türkler için vatan, manevî değeri oldukça yüksek bir unsurumuzdur. Biz, tarih boyunca kendimize özgü yüksek seviyede özgün bir Türk-İslam kültür ve medeniyetini üretip geliştirerek yaşattıysak, bu tamamen bizim bağımsız siyasi irademizin hâkim olduğu vatan topraklarımızda gerçekleşti. Biz, Türkçemizin rengârenk çiçekleri olan büyük Türk edebiyatını, şiirlerimizi, masallarımızı, hikâyelerimizi, manilerimizi, türkülerimizi hep kendimize ait ve bizim haremimiz olan vatanımızda ürettik. 
Evet vatan bizim haremimizdir, evimizdir, namusumuzdur, özel yaşama alanımızdır. Vatan topraklarımız parayla satılarak harim-i ismetimize nâ-mahremler ortak ediliyor. Hiçbir Müslüman Türk evladının midesi bunu kaldıramaz. Vatanımız, bizim duygu ve düşüncelerimizi özgürce ifade alanımızdır. Vatan, bizim için geleneklerimizi, kültürümüzü, âdetlerimizi, düğünümüzü, bayramımızı icat ve ihya ettiğimiz, yaşatıp geliştirdiğimiz bir kutsal yerdir. Vatan, bizim bize özgü yerleşme, köy, kasaba, şehir kurma ve buralarda insanî ve İslamî manada bir özge toplumsal hayat inşa ettiğimiz millî hayat alanımızdır. 
Vatan bizim ezanımızı özgürce ve en gür sadâ ile okuduğumuz, bayrağımızı gururla, nazlı nazlı dalgalandırdığımız hür semamızdır. 
Biz vatanımıza hem geçmişe dönük olarak hatıralarımızla, hem de geleceğe dönük olarak tahayyül ve tasavvurlarımızla bağlıyız. 
Vatan bizim için atalarımızın mezarlarının, bize bıraktıkları eserlerin, hatıraların, ruhlarının, kokularının, seslerinin, görüntülerinin özel, dokunulmaz, mahremiyetine müdahale edilemez bir odasıdır. Yine aynı vatan, bizim gelecekte bizi devam ettirecek olan torunlarımıza bırakacağımız bir nazlı beşiktir. 
Vatanın kutsal mahremiyetinin farkında olan soylu Türk beyleri, tam bir millî sorumluluk duygusuyla yüzyıllar boyunca vatan topraklarımızı özenle korumaya ve gâvura kaptırmamaya çalıştılar. Bırakın paraya satmayı, savaş yoluyla bile vermemekte direndiler. 
Bu cennet vatanın hiçbir şekilde yabancılara verilmemesi gereği ile ilgili olarak tarihimizden millî duyarlılık içeren şu olaylara yer verelim. 
Büyük Türk hakanı Mete, bir seferinde Çinliler karşısında zor durumda kalınca barış ister. Çinliler barış karşılığında atını isterler verir, şahsına ait her şeyi isterler hepsini verir, sonunda bunlarla yetinmeyip sınırda küçük bir arazi de isterler. İstedikleri bu yer, işe yaramaz, kurak, kumlu bir toprak parçasıdır. Mete buna öfkeyle ve şiddetle karşılık verip şöyle der: "Benden ne istedinizse verdim, çünkü onlar benim malımdı. Ama bu toprak benim değil, milletimindir. O toprağı korumak için savaşır, canımı veririm." 
Yine bu konuyla ilgili olarak Fatih Sultan Mehmet'e dair bir hikâye var: 
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u alınca Bizans imparatorunun "İstanbul fethedilecek" dedi diye hapse attırdığı keşişi zindandan çıkartır ve ona "İstanbul'un Türkler'in elinden çıkıp çıkmayacağını" sorar... 
Keşiş şu cevabı verir: "İstanbul, Türkler'in elinden savaşla çıkmayacak. Lakin öyle bir zaman gelecek ki ellerindeki toprak ve gayrimenkul azalacak, İstanbul Türkler'in olmaktan çıkacak." 
Keşişin söylediklerine çok üzülen Fatih Sultan Mehmet, ellerini gökyüzüne kaldırır ve, 'İstanbul'da ellerindeki yerleri yabancılara satanlar Allah'ın gazabına uğrasın' diyerek beddua eder..." 
Mete'nin ve Fatih'in torunlarından büyük milliyetçi Türk önderi II. Abdülhamit Han da Filistin topraklarını parayla satın alıp orada İsrail Devleti kurmak isteyen Theodor Herzl'e şöyle diyecektir: 
"Benim bir karış toprak vermem söz konusu olamaz. Zira istenen toprak bana ait değildir. O milletime aittir. Bu devleti kuran ve kanıyla besleyen milletime… Herhangi birisine vermek veya bizden koparılmasına razı olmaktansa yeniden kanımızla yıkamayı tercih ederiz. Benim Suriye ve Filistin'den gelen iki alayım Plevne'de son neferlerine kadar şehit oldular. Türk imparatorluk toprakları bana değil, Türk milletine aittir. Bu imparatorluğun hiçbir parçasını hiçbir kimseye veremem. Yahudiler şimdilik milyarlarını biriktirsinler. Kim bilir bir gün bu imparatorluk paylaşılırsa onlar da istediklerini belki de bir şey ödemeden elde edebilirler. Fakat ancak kadavramız paylaşılır. Canlı vücuttan parça koparılmasına müsaade edemem." 
Bu sözler karşısında Herzl'in hatıralarına kaydettiği satırlar çok dikkat çekicidir: "Sultanın gerçek bir devlet adamı büyüklüğü yansıtan bu sözleri, her ne kadar o an için bütün ümitlerimi söndürse de bana tesir etti ve heyecanlandırdı." 
Yahudiler, Filistin toprakları üzerinde bağımsız bir devlet kurmak için çok uğraştılar. Osmanlı Devleti'nin o zamanki büyük dış borçlarını ödemek ve ayrıca o kadar para vermek karşılığında Filistin topraklarından bir parça arazi istediler. Yahudilerin bu isteğine son derece öfkelenen Sultan Abdülhamit, onlara şu karşılığı vermişti: 
"Şehid kanlarıyla sulanan topraklar parayla satılmaz! Defolun!" 
Sultan Abdülhamit, bu olaya dair şunları söyler: 
"... Kan beynime sıçramıştı. Düşün ki, yüzbaşı, makam-ı saltanatımızda bu iki Yahudi (Teodor Hertzel ve Emanuel Karaso), rüşvet teklifi cesaretinde bulunmuşlardı. 'Terk edin burayı, vatan para ile satılmaz!' diye bağırmıştım. İçeri giren saray adamlarına da, her ikisini almalarını söylemiştim. İşte bundan sonra, Yahudiler bana düşman oldular. Şimdi burada Selanik'te çektiklerim, Yahudilere yurt göstermeyişimin cezasıdır!.." 
Ayrıca işgal döneminde Atina Bankası, İstanbul'daki yerli Rumlara kredi açarak Türklerin mülklerini yüksek fiyatlar teklif ederek almaları talimatını verdi. Âkif, dünyaları alsan da bu cennet vatanı verme diye bunun için diyordu. 
Son büyük Türk lideri Atatürk de emperyalist işgalci batılılara vatanı satmamak, çiğnetmemek, sömürge yaptırmamak için "ya istiklal ya ölüm!" parolasıyla millî bir mücadeleye girişti. 
Hadi Mete Han'ı geçelim; onu Müslüman olmayan Türk diye kaale almazlar. Peki Fatih Sultan Mehmed'i, İkinci Abdülhamit Han'ı ve Mehmet Akif'i çok sevdiklerini söyleyen, her vesileyle onları kaynak ve dayanak gösteren arkadaşların vatan hassasiyetlerinin yok olmasını nasıl anlayalım. Uzun zamandan beri Türk'ün millî ruhu ve değerleri bir proje kapsamında kademe kademe tasfiye ediliyor. Türk çocuklarının milliyet ruhu yok ediliyor. Demek ki bir alan temizliği ve zemin döşemesi yapılıyor muş ki vatanın bütün değerleri kolayca satılabilsin ve kimseden de bir tepki gelmesin, milliyeti yok edilerek mankurtlaştırılmış ahali, bu durumları küreselleşmenin bir gereği olarak normal karşılasın. Hâsılı emperyalist proje çok hesaplı ve akıllı gidiyor. O zaman Müslüman Türk milleti de aklını başına alacak. 
Vatan topraklarımızın satılması demek, yatak odamızın bir köşesinde yabancı birinin ek yatakla yerleşmesi ve yorganının altından bizi dikizlemesi demektir. Midesi kaldıran buyursun. 

Prof. Dr. Nurullah Çetin - Yeni Mesaj

Kaynaklar: 

Erol Güngör, Tarihte Türkler, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1993, s.18. 

Muzaffer Gökman, Fatih İstanbul'un Kapılarında 

Ergun Göze, Siyonizmin Kurucusu Theodor Herzl'in Hatıraları ve Sultan Abdülhamid, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1995, s.14-15 

Halil İbrahim İnal, Millî Mücadele Tarihi, Nokta Kitap, İstanbul 2008, s.148). 



 

Kaynak: YENİ MESAJ GAZETESİ http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12001522/vatan-turk-un-harim-i-ismetiydi-artik-degil/prof-dr-nurullah-cetin


Bu haber 792 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,168 µs