En Sıcak Konular

ZEYBEK: ''7 TÜRK CUMHURİYETİ GECİKMEDEN BİR ARAYA GELİP BİRLİK KURMALIYIZ''

7 Nisan 2012 15:30 tsi
ZEYBEK: ''7 TÜRK CUMHURİYETİ GECİKMEDEN BİR ARAYA GELİP BİRLİK KURMALIYIZ'' Namık Kemal Zeybek, “7 Türk cumhuriyetini süratle, gecikmeden bir araya getirip birlik kurmak gerekir” diye konuştu.

Demokrat parti Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek, Atılım Üniversitesi'nde "Dünden Bugüne Türkiye'nin Dış Politikası" konulu bir konferans verdi.

"7 Türk cumhuriyetini süratle, gecikmeden bir araya getirip birlik kurmalıyız"

DP Genel BaşkanI Namık Kemal Zeybek, Atılım Üniversitesi'nde Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğrenci Topluluğu'nun düzenlediği "Dünden Bugüne Türkiye'nin Dış Politikası" konulu bir konferans verdi. Zeybek konuşmasında "7 Türk cumhuriyetini süratle, gecikmeden bir araya getirip birlik kurmak gerekir" diye konuştu.

DP Genel BaşkanI Namık Kemal Zeybek, konuşmasında şunları söyledi:

"Türkiye dediğimiz coğrafya, bugün bizim üzerinde oturduğumuz alan. Bu bir kavramdır. Daralır ve genişler, çok sabit bir kavram değildir. Türkiye vaktiyle daha genişti, Balkanlar'da yerimiz vardı, Güney'de yerimiz vardı. Sonuçta bütün bunlar Türkiye'dir.
Bu üzerinde yaşadığımız coğrafya'ya Türkiye adını da biz vermedik, başkaları bize bu adı verdi. Yani komşularımız bizim üzerinde yaşadığımız coğrafyaya Türkiye dediler. Biz de bunu benimsedik.
Türkiye Devleti yeniden kurulurken adına Türkiye Cumhuriyeti denildi. Selçuklular, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti'nin arka arkaya birbirini tamamlayarak oluşturduğu bu devletin adı Türkiye Devletidir. Türkiye Devleti bir devlettir. Sanıldığı gibi üç devlet değildir.
Selçuklu başka devlettir, Osmanlı başka devlettir sözü yanlıştır. İlmi olarak da yanlıştır, hukuki olarak da yanlıştır.  Eğer ayrı devlet olsalardı biz Türkiye Cumhuriyeti olarak mesela Osmanlı'nın borçlarını niye ödeyecektik ki?
Ayrıca uluslararası bir takım anlaşmazlık alanlarında Osmanlıların hukukunu öne sürerek bu bizimdir diyebilir miydik? Türkiye Devleti bir devlettir. Selçuklu bir hanedandı. Sonra Osmanlılar devam ettirdi, Osmanlılar ortadan kalkınca Türkiye Devleti bir cumhuriyet haline geldi ve devam etti.
 
Şunu ifade edelim ki, insanlık tarihini incelerken hanedanlar ve devletlerarası mücadeleler şeklinde incelemek; savaşlar, barışlar, anlaşmalar, anlaşmazlıklar olarak incelemek bir bakış açısıdır. İnsanlık tarihinin ya da insanlık tarihi içindeki herhangi bir ülkenin tarihini doğru anlamak için başka bir gerçeği göz önünden ayırmamak lazım. O da şudur, üretim ilişkileri ve üretim biçimi her zaman ülkeleri ve ülkeler arası ilişkileri etkilemiştir. Bunu da gözden uzak tutmamak lazım. İnsanlar yeryüzünde yaşarken, binlerce yıl, tabii ihtiyaçlarını neyle karşılıyordu? Yemek, giyinmek, barınmak ihtiyaçlarını neyle karşılıyorlardı? Daha sanayi devrimi gerçekleşmemişti, bilgi çağı da gelmemişti, tarım devremi de olmamıştı. O insanların binlerce yıllık tarihinde halk topluluklarının birbiri ile ilişkilerini belirleyen temel mesele insanların avcılık, toplayıcılıkla geçinmesiydi.
 
"Bizde en az olan şey, bilim zihniyetidir."
 
İnsanlığın geçmiş tarihine gittikçe bin yıllar ihmal edilebilir. Çünkü bilmiyoruz. Bize ancak bundan 7 bin yıldan beri Sümerlerin yazıyı icat ettiği söylenir, onu biliyoruz. Burada ve dünyada değerli bilginler var bunların söyledikleri doğru da olabilir yanlışta olabilir. Ancak düzeltme işini siz araştırmayla, incelemeyle, gözlemle yaparsanız yaptığınız için değeri olur. Bizim bilim zihniyetine sahip olmamız lazım. Muhtaç olduğumuz şey bilim zihniyetidir ve bizde en az olan şey de bilim zihniyetidir. Çünkü bizde bilimin önünü kesen çok kişi vardır. İdeolojiler bilimin önünü keserler, dini inançlar bilimin önüne keserler. Hatta biz bizatihi bilimin kendisini bile bilimin önüne engel haline getirmeyi başaran toplumlardan birisiyiz. Her bilimin mutlaka sağlamasının yapılması lazım. Bunu yapmazsak insanlık ve bilimler gelişmezdi.
 
Ben bilim zihniyeti gibi bir kitabın okullarda okutulmasını hatta liselerde de okutulmasını isterdim. Bilimleri öğrenmemiz lazım. Ama hepsinden önemlisi bilim zihniyetine ulaşmamız lazım. Ben ideolojilere karşı değilim. İdeoloji, fikriyat demektir, o da lazım. Ben inanan bir Müslüman'ım. Ama din başka bir alanın meselesidir, bilim başka bir alanın meselesidir. Siz bilimin yaptığı herhangi bir araştırmaya, dini inançlarınızı yol kesen olarak koyarsanız, o zaman bilim zihniyetinden mahrumsunuz demektir. Bizim bilim zihniyetine ihtiyacımız vardır her şeyden çok. O yüzden araştırmalarda çok gerideyiz. Bilim zihniyeti olmazsa bilimi nasıl geliştireceğiz.
 
Değerli dostlar,
 
Bugünkü tarih bilimi tarih Sümer'de başlar diyor yarın başka bir şey diyebilir. Çünkü yazı Sümerlerde bulundu. Binlerce yıl insanlar avladılar, topladılar onlarla geçindiler. Hayvanları avladılar etlerini yediler derilerini kullandılar atalarımız böyle yaşadı. Sonra tarım bulundu. Tarımın bulunması demek ne demektir? Yani tohumun bulunup toprağa ekilmesi, biçilmesi onların tohumlarının depolanıp yenilenmesi. Avlanan hayvanların ehlileştirilmesi ata binmenin keşfedilmesi, ata binilmesinin öğrenilmesi insanlık tarihinin coğrafyasını değiştirmiştir. Tarım uygarlıkları çıktı, herşeyi değiştirdi, aile biçimini, barış ve savaşların sebebini vesaire.
 
Değerlerim, Selçuklu Devleti büyük devletti, Osmanlı Devleti Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı doruğa çıkmıştı. Kanuni büyük padişah mı değil mi onu tarihçiler konuşsun, tartışsın. Babasından başlayarak kanuni döneminde Osmanlı bilimden ve bilim zihniyetinden kopmuştur. Çünkü dünya görüşü, hayata bakış dönüşmüştür çünkü Mısır'dan getirilen eşari nakilcilerin etkisi ile felsefe ortadan kalkmıştır. Katip Çelebi Mizan-ül Hak kitabında yana yakına bunu anlatır. Yavuz ve Kanuni döneminde bilin zihniyetinden uzaklaşan bir toplum sonra ne hale geldi? 4. Mehmet ve 4. Murat zamanına geldiğimiz zaman İstanbul'da Kadızadeliler hareketi başladı. Nerede Fatih nerede Kadızadeliler? Kadızadeli Mehmet adında bir zat Ayasofya camiinin valisi, iyi bir hatip, tam teşekküllü bir yobaz, hiçbir eksiği yok. Sanat, edebiyat, musuki, tasavvuf hepsi dine aykırı. Okullarda akıl bilimleri okutmak kaldırılmalıdır diyen bir adam. O adam bütün İstanbul'un sultan camilerinin varislerini de yanına aldı. Mesela Sufilerin yaptığı zikirleri basıp öldürmeye başladılar. O zaman kahve ve tütün girmeye başlamış Türkiye'ye tartışmalar var 4. Murat bunları yasaklamak istiyor ve kendi hazretlerine soruyor, tütün ve kahve haram mıdır? Padişahımız siz yasakladıktan sonra helal mıdır tabii ki haramdır. Osmanlı'da bilimler kaldırılır. Ortaçağ karanlığı içinde yaşayan Avrupa aydınlanma içine girdi. Biz karanlığa gömülürken Avrupa bilime açıldı. Bunun sonucunda reform Rönesans ve sonunda endüstri devrimi gerçekleşti. İngiltere'de başladı.
 
"Üretim için hammadde ve pazar lazım"
 
İngiltere'de bilhassa tekstil alanında bol, kitlevi çok çok ve ucuz üretim yapılıyor demek. Bol bol kumaş üretiyorlar, fabrikalarda üretiyorlar. Kendi emeğini sömürüyor, çocuklar çalıştırılıyor, büyükler uzun saatler çalıştırılıyor az maaş veriliyor. Bir üretim alanı ya da üreten bir toplum ürettiklerini satmazsa ne olur. Biter, fabrikalar kapanır, devrim tersine döner. O zaman İngiltere'ye ne lazım? Pazar lazım. Başka ne lazım? Üretim için hammadde lazım. Hammadde ve Pazar. Bu kelimelere bir kenara yazın şifreyi buldunuz demektir. Sanayi devrimi ve sonraki dönemlerde bütün uluslar arası büyük ilişkilerde çatışmaların sebebi bu iki kelimedir. Sanayileşmiş, kapitalist ülkelerin kendilerine yani sanayilerine, endüstrilerine hammadde ucuz hatta gerekirse parasız hammadde aramak ve ürettiklerine Pazar arama mücadelesinden başka bir şey yoktur. 1. dünya savaşı bu yüzden çıkmıştır, 2. dünya savaşı bu yüzden çıkmıştır. 3. dünya savaşı çıkacaksa bu yüzden çıkacaktır.
 
Büyük bir coğrafyadayız öyle güçlüyüz ki, Avrupa imparatorları ve kralları padişahımızla aynı seviyede olmayı hayal bile edemezlerdi. Sadrazam ile aynı seviyeye geldikleri zaman sevinirlerdi. Böyle bir özgüven, bizim her şeyimiz mükemmel, dünyanın efendisiyiz. Bu özgüven, kendine güven, her şeyin doğru anlayışı sonunda ne oldu Avrupa'daki büyük gelişme görülemedi. Tam tersine bu gelişmeyi sağlayacak olan birimlerdeki eğitim ve öğretim durdu.
 
Böylece adım adım 19. yüzyılın başlarına geldiğimiz zaman biz hala dünyanın en büyük güçlerinden birisiyiz. Bu Avrupalılar çok güçlendiler bazen bizi de yener hale geldiler, Allah Allah nasıl olur, bunun bir sebebi olması lazım denildi. Bu arada 1826'da bir padişahımız var 2. Mahmut, bazıları çok övüyor onu biz de övelim, çok iyiydi falan diyelim. Onun da bir sadrazamı var, o da Koca Reşit Paşa. Şimdi biz bu durumdayız. İngiltere kendisine mallarını satacak Pazar arıyor, Pazar ararken Almanya'ya, "Aç kapılarını biz liberalizm sayesinde bu hale geldik. Siz de liberalizm uygularsanız siz de bizim gibi olursunuz" Almanya bunu yutmadı. Dolayısıyla koruma altında Alman sanayisi gelişti ve Avrupa'ya mal satamaz hale geldi.
 
İngiltere'yi nasıl kurtarmak lazım? Bir Pazar. Asırların zengini olan bir ülke var Osmanlı. Ama Osmanlı'da sıkıntılar, neler bunlar? Osmanlı yabancıların kendi sınırları içinde ticaret yapmasına izin vermiyor. Osmanlı'da 7 vahit sistemi var. 7 vahit dediği tek el. Üretim böyle düzenleniyor. İyi kullanılsaydı bugün Japonya'dan iyi olabilirdi.
 
Osmanlı'da eyalet sistemi vardı. Mesela İngiltere malları diyelim ki, deniz yoluyla yola çıktılar ya da deniz yoluyla yola çıktılar, önce bir vilayete girecekler, gümrüklerden geçecek mal artık alınamaz hale geliyor. Ne olması lazım? Öyle bir anlaşma olması lazım ki, bu anlaşma sayesinde İngiltere mallarını Osmanlıya rahat satabilmeli ki, kurtulsun. Ama anlaşma yetmez bunun bir de kültürel dokusunu hazırlamak lazım. Neden? Çünkü biz de o zamanki kültüre gire giyim kuşamı sağlayacak atölyeler var, üretiyoruz kumaşlar biraz kaba ama dayanıklı. O zaman ne lazım, kılık kıyafet devrimi yapıldı 1826'da mantık şuydu madem ki, Avrupalılar çok gelişmiş bir de onlara benzersek biz de gelişiriz. Kılık kıyafet devrimi neydi? Bundan sonra zabitler ve katipler ceket, kolalı gömlek ve ütülü pantolon giyecekler. Kanun çıktı ve başa fes geçirilecek. O fesi kabul ettirmek için 2. Mahmut kan akıttı sonra festen kurtulmak için çok eziyet çekti. Niye Çünkü gavur padişah denildi, bize gavur başlığı giydirmeye çalışıyor dediler. Başlığın gavuru, Müslüman'ı mı olur? Ama halk zihniyetinde vardır böyle şeyler. Ve ne olmuş? Kötü bir şey mi? Olsun. Hemen bir destek. Bir halk türküsü yayıldı İstanbul'da ve bütün Türkiye'de. Bu devrime destek vermek üzere. Katibim şarkısı. Katibim şarkısı bir İskoç halk şarkısına, dönemin ruhuna uygun sözler geçirilerek üretilmiş bir musiki eseridir ve "Katibime kolalı gömlek ne güzel yaraşır." Ütü pantolon falan filan. Katibimde bu. Bugün baktığımız zaman ne güzel dimi? Hayır. Bugünün mantığı ile bakmayalım. Ogün bunun amacı neydi ona bakalım. Amaç neydi? Osmanlıya bunu sevdirmekti. Tabi zabitler ve katipler zorunlu olarak bunu giydi. Halkta onlara benzemek için aramaya başladı ama, pahalı. Yok.
 
1826, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38'e kadar bu böyle gitti. 38'de Türk – İngiliz Balta Limanı Anlaşması imzalandı. Muhterem değerli hocalarımız bunu sizlere anlatıyorlardır. Anlatmıyorlarsa eksiklik vardır. Evet, bu anlaşma son derecede önemli Osmanlıyı bitiren yarı sömürge haline getiren anlaşmadır. Bu anlaşma Osmanlı'yı yarı sömürge haline getirdi.
 
Ne getiriyordu bu anlaşma. Bir, İngilizlere ticaret serbest. İki, gümrükler yüzde 3. Üç, iç gümrükler kaldırılmıştır. Kim için? İngiliz tüccarı için iç gümrük kalktı ama Osmanlı tüccarı için devam ediyor. Nasıl rekabet edecek Osmanlı. Netice. Netice İstanbul'da 1750 dokuma atölyesi kapandı. Yani dokuma 30'a düştü. Yani Osmanlı'da dokuma sanayi öldü. Bursa'nın ipek sanayi öldü. Şam'ın bıçak sanayi öldü. Dünyaca ünlüydü bunlar. Bilhassa Bursa'nın sanayi öldü. Sonra öne oldu? Osmanlı nasıl olsa hazır geliyor. Hazır birikmiştin geliyor veriyoruz, alıyoruz. Ne güzel.
 
Ne güzel bu yahu cep telefonları geliyor tazeleniliyor. Yenilerini alıyoruz. E modası geçiyor. Yenisini alıyoruz. Ne güzel yahu ne güzel. Bir birimizin fotoğrafını çekiyoruz böyle şak şak şak. Tak tak tak. Ne güzel. Ee diyeceksin o zaman biz bunu niye anlatıyoruz yahu. Tarih olsun diye mi anlatıyoruz. Buz bugünü anlatıyoruz. Ve yarını anlatıyoruz. Bunun için anlatıyoruz.
 
Değerli Bakanımız açıklama yapıyor. Çağlayan ithalat kalemlerini anlatırken; ilk defa duydum. Demek ki Türkiye'de ithalat varmış. Halbuki biz sadece ihracat var zannediyorduk. İthalat kalemlerini anlatırken dedi ki, 1 milyar 700 milyon dolar 11 ayda cep telefonlarına gitmiş. Mübarek olsun, hayırlı uğurlu olsun vatana millete, geçmişlerimize ve geleceklerimize. Eee peki hazıra dağ dayanmaz. Bitti. Bitince ne lazım? Bitince bu yeni yaşama biçimine göre ringo ceket evlerde. Başka şeyler. Bu arada Mehter Marşı'nın hala çalanlar var. Mehter Marşı yasaklandı. Donizepti diye bir müzisyen İtalya'dan getirildi. Paşa rütbesi verildi. Musikayi Humayunu kurdu.
 
Eskiden bu çürümüş yeniçeriler bile Balkanlara doğru çıktığı zaman Mehter'in sesinden Balkan ülkeleri titremeye başlarlardı. Ama sonunda ne oldu Balkanlar bizi patır patır yenmeye başladılar. Edirne'yi bile aldılar. Edirne'yi aldıkları zaman ırzına geçilmemiş kadın bırakılmadı. Bunu da bir Fransız yazar yazdı. Heryer talan edildi.
 
Sonra ne oldu? Sonra efendi 1852'de Padişah Abdülmecid, Abdülmecid adında bir padişahımız var geçenlerde bir sempozyumda bu büyük padişah anıldı. İstanbul'da bir sempozyum yapıldı. II. Mahmut'un oğlu. Niye anıldı? Çok değerli bir padişah bir defa biliyormuş adamcağız. Müsrif. Boyna harcıyor. Ne  ararsan var adamda yani yok yok. Bir meziyeti de Avrupalılara o kadar hayran ki, Avrupalıları eleştiriyorlar. Diyorlar ki efendim, her şeyi değiştirdiniz de şu Türklerin şu atı ilk defa ehlileştiren Türklerin bulduğu düzengi, atın üzerinde bir eğer vardır. Yaa bunu niye değiştirdin diyor. Çünkü Türklerin ki daha kullanışlıydı diyor. Ama yok. Dışarıdan alınacak. Ve 1852'de Dolmabahçe Sarayı'nı bitirmek için ilk defa tarihimizde ilk defa borç aldık, o Saray bitirildi. Sonra da 1881 Atatürk'ün doğduğu yol IMF ya da Duyun-u Umumiye geldi. O zaman IMF yok tabii. Duyun-u Umumiye geldi. Osmanlı ekonomisine el koydu. Ve Osmanlı ekonomisini yönetmeye başladı. Mesela Duyun-u Umumiye'nin el koyduğu işletmelerden bir tanesi tütün meselesi.
 
1881'de Duyun-u Umumiye önüne konuydu. Osmanlı yarı sömürgedir. Bir İngilizler, bir Fransızlar, bir Almanlar; sonunda Almanların eline kaldık. Almanlar bizi girmemiz gereken bir savaşa soktular. İmparatorluğumuzu dağıttılar. İttihat ve Terraki, Mustafa Kemal Atatürk diye bir kudretin bize bir hediyesi olan bir insan çıktı. Ve Osmanlının mülkü içinden pırıl pırıl Türkiye Cumhuriyeti'ni ortaya çıkardı. Atatürk döneminde bütün göstergeler bütün işler doğrudur kestirmeden söyleyeyim. Ne yapayım? Yani Marksizmi anlatmak için Kapital'i filan okumak lazım. Ama bir cümleyle anlatın derseniz, mülkiyet hırsızlıktır desiniz çıkarsınız. Şimdi öyle anlatmak zorundayım. Yani onu benimsediğimden değil ha. Misal diye söylüyorum.
 
Atatürk dönemimde yapılan her şey doğrudur. Dosdoğrudur. Atatürk döneminde hiçbir kuruş borç alınmamıştır. Atatürk dönemindeki kalkınma hızına bir daha ulaşılmamıştır. Kalkınma hızı çok yüksektir. Borçlar ödenmiştir. Osmanlının borçları ödenmiştir. Ve Atatürk döneminde, Atatürk kimseye borçlu olmadığı için böyle kartal gibi oturmuştur böyle Çankaya'da kimseye gitmemiştir. Herkes ona gelmiştir. Kimseye gitmemiştir. Herkes ona gelmiştir. Böyle kartal gibi açtı kanatlarını. Sol kanadının altına Balkan Paktı'nın kurdu. Sırbistan'ı, Arnavutluğu, efendim Yunanistan'ı, Romanya'yı kendine bağladı. Sağ kanadının altına Sadabat Paktı'nı kurdu. İran'ı, Afganistan ve Irak'ı kendine bağladı. Böyle oturdu. Evet.
 
Eğer Atatürk dönemi devam etseydi, biz başka bir ülkede yaşıyor olurduk ama devam etmedi. Devam etmedi. Çünkü II. Dünya Savaşı döneminde Atatürk'ten sonra Türkiye zorunlu bir satmaya girdi. Zorunlu satma diyorum bakın. Niye zorunlu? Çünkü II. Dünya Savaşı'nı kazanan Sovyetler Birliği'nin başında bulunan ve bugün o ülkede yaşayan birçok insanla bu işi konuştuğumuz zaman Stalin'den "ahmak" diye bahsettiklerine şahit olduğum olay geçmiştir. Stalin ağmayı yaptı, bunu dediler. Nedir? Stalin Atatürk döneminde Atatürk ile Lenin'in yaptığı 25 yıllık dostluk ve saldırmazlık anlaşmasını imza etmedi. Saraçoğlu gitti, ağladılar, ziyafetler verdiler, opera, tiyatro; ama görüşmüyor. Sonunda Stalin'le oturdu. Fakat ikna edemedi. Stalin, Türkiye'de Boğazlardan üs istedi. Kars ve Ardahan'ı istedi. O zaman Türkiye'nin başında İsmet Paşa korktu. Çünkü Sovyetler Birliği. Koskoca bir ülke. Savaş çıkar diye. Bir de arkasına Batı'yı da almış o dönem. Korktu. Kendisine bir sığınak aradı ve Batı'ya sığındı. Bu soğuk savaşın getirdiği zorunlu. Bakın kimseyi suçlamıyorum. Sizde suçlamayın. Zorunlu tercih. Yani pompalanan kominizim korkusu ve Sovyet tehlikesi sonucunda kendilerine hür dünya denilen kapitalist sistemin, kendi kendilerine diyenlerin, kapitalist sistemin içinde yer almak zarureti doğdu. Sığınak arandı yani. Mecburdular. Çünkü Rusya'dan korkuldu.
 
O mecburiyet neyi getirdi? O mecburiyet, Türkiye'nin canlanmakta olduğu sanayi ve en önemlisi de ordunun tedarik sisteminin hem de milli esaslara dayanması politikasını ortadan kaldırıyor.
 
Mesela Atatürk döneminde Türkiye uçak yapıyordu. Danimarka'ya satıyordu. Atatürk döneminde, Atatürk Sadabat Paktı'nı ikna etmek için Rıza Şah'ı, Rıza Şah büyük adamdı, iki metre boyu vardı adamın. Büyük Rıza Şah'a uçak hediye etti. Türkiye'de üretilen uçağı şahsına hediye etti. Ama NATO'ya girmek sonucunda biz her şeyi size veririz siz boşverin, ne diye üreteceksiniz. Bunun sonucunda ne yazık ki sıkıntılı dönem başladı.
 
Menderes bu sıkıntılı durumdan kurtarmaya çalıştı kendini. O yüzden 27 Mayıs oldu. Menderes Moskova'ya gitmeseydi, efendim Rusya ile bazı sanayileşme çabalarına girmeseydi, 27 Mayıs falan olmazdı. Türkiye'de yapılan bütün ihtilaller, batının daha açık konuşalım Amerika'nın tezgahıdır. Onu da söyleyelim yani. Ve tamamen kapitalist zihniyetle yapılmış tanzimlerdir.
 
Bu arada 1955'te yeni bir dönüşüm başladı. Şimdi onun içinde yaşıyorsunuz. Sıkı durun. Uçmaya başlıyoruz.
 
Şu deniz kenarlarında bol bol bulunan, çöllerde namütenahide denecek kadar çok olan, bir nesne vardır ya kum. Kumun içinde quartz diye bir maden vardır. Quartzın içinden quartz ile quantın mekaniği sibermatik biliminin şahitliği altında evlendiler. Ve bir çoğu oldu. Adına çip dediler. Seni gidi çip. O öyle bir nesne ki çip. İnsanlık tarihinin üçüncü büyük buluşudur. Tarım devri, buhar gücü ve çip. Çip her şeyi değiştirdi. Bu çip çıktığı zaman. Türkiye'de daha çipin çıktığı o kundaktan çıkıp da  ortalıkta yaramaz yaramaz dolaştığı zaman 1990'da ben Kültür Bakanıydım. Bir kağıdın üzerine yapıştırdım ben bunu. Saman kağıttı. Şimdi saman kağıt bulamıyorum. Kalmadı. Çok zengin bir ülkeyiz canım. Saman kağıdının ortasına yapıştırdım ben onu. Konferanslarımda bakın buna yonga derlerdi diyordum. Türkçesi yongadır biliyorsunuz. Yonga derler. Bu her şeyi değiştirecek. Dünyayı değiştirecek. Onun getirdiği çağa girmezsek efendi efendi girmezsek; köle köle gireceğiz, diye bağırdım durdum.
 
Bütün 1990 yılını Türkiye'de bilgi  çağı yılı ilan ettim ki, herkes bunu öğrensin. Beni uyardılar. Bu çok tehlikeli bir kavram. Bundan bahsetme falan diyenler oldu. Ama Özal anladı benim ne dediğimi Allah rahmet eylesin.
 
Şimdi ne oldu. Bu arada küçük bir propaganda yapalım. İnternette Demokrat Parti sitesi var. Onun içinde benim makalelerimin olduğu bir köşe var. Oraya girerseniz. 1990'da yaptığım bir konuşmayı göreceksiniz. 2000 yılında Adem Ankara Beyin hayatından bir kesit diye.
 
Yani gelişme nereye gidiyor? Bunu anlatmaya çalıştım. Önce romantik kitaplar çıktı. Avlin Toffler'in kitapları. Üçüncü Dalga, Şok, Gelecek Korkusu, Uyumlu Şirket. Ne güzel. Sonra gerçekçi kitaplar çıkmaya başladı. Kitapları. John Lewis'in kitapları. Pasifik'in Yükselişi filan. Karısı Heidi ile birlikte yazdığı Kadınların Önlenemeyen Yükselişi diye çevrilen kitap. Ben biraz önce belki fark ettiniz, burada kaç kişi olduğunuzu saydım. Sonra baktım yarısı bayanlardan meydana geliyor. Damam. Bizim devirde bu yoktu. Biz böyle lisede okurken; benim yaşım biraz küçüktü ama yaşı büyük olanlar ah bir kız daha gelse filan diye, bakarlardı. 50 kişilik sınıfta 2 – 3 tane kız. Sonra gelecek diye duyunca, acaba güzel mi diye kendi aralarında konuşurlardı. Üniversitede okurken 1000 kişilik sınıfta 50 tane kız olurdu. Hukukta 1000 kişiydik biz. Şimdi yarı yarıya. Bazı yerlerde kadınlar geçmiştir.
 
Bu bilgi çağının getirdiği dönüşümdür. Bilgi çağı çok güzel şeyler getiriyor. Kadınlar gittikçe önem kazanıyor. Çünkü bilgisayarın başında kadınlar çok daha başarılı. Kadınlar bilgisayarın başında daha başarılı olduğu izin bilişim çağında onlar öne geçecek. Dolayısıyla biz de partimizde kadınlar Kollarını kaldıracağız, Erkekler Kolunu kuracağız. Bu kararı verdik yeni. Bunlar şaka gibi geliyor dimi? 50 sene sonra göreceksiniz.
 
Keşke bilgi çağını anlatsaydım bugün sadece. Bir saatte bununla meşgul olsaydık ama, siz benden ne istiyorsanız ben onu yapmak zorundayım.
 
Bütün bunların dış politikayla ne ilgisi var. İlgisi şu: Bilgi çağı dünyanın büyük endüstri ve finans şirketlerinin dünyayı kapsar hale gelmesine sebep oldu. Globalizm denen şey budur. Ve bu şirketler birleştiler dev çatılar oluşturdular. Dünyaya el koyma kararı verdiler. Dünya devleti kurdular. Bugün dünya devleti kurdular. Dünya devleti kurulmuştur. Dünya devleti kurulmuş ve birlişmiş Devletleri ele geçirmiştir. Geniş ölçüde. Güvenlik Konseyini daha ele geçiremediler. IMF, Dünya Bankası onlarındı. Globalizm ideolojisi ile hedef ülkelerin zihnine bir kalıp dökülmektedir. Dönem globalizm çağı, diyerek uyuşturulan zihinlerle ülkeler teslim alınmaktadır. Bu laflar televizyonlarda söyleniyor. Saçlı sakallı profesörler çıkıyorlar televizyonlara efendim globalizm çağında ulus devlet mi kaldı? Masallarla zihniyetler esir alınıyor. Globalizm ideolojisi. Ahtapotun 4. kolu. Birinci kolu evangelizm dini yaygınlaştırılıyor. Çünkü ülkelerde tam teslim alınmış insanlar, kalpleri fethedilmiş insanlar meydana getiriliyor. Basın yayın büyük ölçüde denetim altına alınmıştır dünyada. Ahtapotun sekiz kolu var. Ahtapot şeklinde insanlığın üzerine abanmış global kapitalden bahsediyorum. Global kapitalin iki fraksiyonu var. Birisi endüstri, petrol ve silah kapitali. Diğer finans kapital. Bunlar arasında zaman zaman taktik farkı da var. Hayırlı uğurlu olsun vatana millete.
 
Bugün insanlık böyle bir belayla karşı karşıyadır. Bu sisteme dahil olanlar, bunun adına da uluslar arası sistem denildi. Sevimli bir kelime. Uluslar arası sisteme dahil olanlar, uluslar arası sitem ne isterse onu yapmak durumdadırlar. Çünkü ekonomi bu şekilde bağımlı hale getirilir. O üyke bu şekilde denetim altına alınır ve o  ülkeye bu sisteme itaat edecek olan hükümetler getirilir. Bu getirmenin de değişik yolları vardır. Bir, o ülkelerin sisteminin içine girilir. Bu işe gönüllü olan insanlar desteklenir. Ve ülkenin başına getirilir. İtaat ettikleri sürece kalırlar. İtaatsizlik gösterirlerse sonu mesela Saddam gibi olabilir. İkinci yol, renkli devrimler yoludur. Bu Soroz yöntemidir. Yani uluslararası finans kapitalin yöntemidir. Renkli devrimler oluşturulur. Renkli devrimler sonucunda ülkeler dönüştürülür. Gürcistan böyle yapılmıştır. Ukrayna böyle yapılmıştır. Romanya'dan başlanmıştır. Renkli devrimler yapılamayacak ülkelere ise Pentagon girer, NATO'yu da peşinden sürükler. Bugün artık NATO sanıldığı gibi hür dünyayı komünizme karşı koruyan mübarek, kutsal bir sistem olmaktan çoktan çıkmıştır. NATO kime lazım NATO Global kapitale lazım. Global kapital insanlığın başının belasıdır. Çünkü bunlar bu mavi yeryüzünün dünyanın da düşmanıdır. Suyumuzu kirletirler, toprağımızı kirletirler, tohumumuzu kirletirler. GDO'lar şunlar bunlar. Hepsi bu şirketlerin eseridir. Çünkü bunlarda akıl yoktur, vicdan yoktur. Bunlar da sadece çıkar vardır.
 
"11 Eylül, bir tiyatrodur."
 
Biz derinden öğrenmek istiyoruz derseniz, size birkaç kitap getirdim. Bush'un Ajandası. Dünyanın Ekonomik İstilası. Antonia Juas. İşin büyük paradoksal tarafı da büyük çelişkisi de biz bütün gerçeklerini de Amerikalı vicdanlı yazarlardan öğreniyoruz. Şu kitabı okursanız. Benim burada anlattıklarımın delilli olarak ortaya konulduğunu görürsünüz. Yine Josefs Stiksin bütün kitaplarını tavsiye ederim. Bir ekonomik tetikçinin itirafları.                                                                 
 
Dahası çok.. Mesela Thiery Meyssan. 11 Eylül 2001'de 'Pentagon'a uçak düşmedi' diyor, ispat da ediyor. 11 Eylül bir tiyatrodur. Usame Bin Ladin'in işi filan değil kendileri yaptılar. Hitlerin Alman parlamentosunu yaktığı gibi sonra da Yahudiler yaptı diyerek haklılık kazandı. Bunlar da 11 Eylül'de ikiz kuleleri patlattılar bizim kulelerimizi patlattılar diye cihanı ayağa kaldırdılar. Dünyada böyle şeyler olur, Türkiye'de bir ara böyle şeyler yaptı ama Türkiye böyle kötü şeyler yapmaz. Atatürk'ün Selanik'teki evini bombalattılar ondan sonra da Bu Yunanlılar Atatürk'ün evini bombaladılar diye 6-7 Eylül olayları kışkırtıldı. Sonra bombalayan genç emniyete girdi Türkiye'de sonra Emniyet Genel Müdür yardımcısı oldu sonra vali oldu. Bu kadar işte yapacağımız bu, bu kadar. Namık Kemal Zeybek adında bir arkadaşın yazdığı bilgi çağından globalizme diye bir kitap var bunu da üniversitenize hediye ediyorum.
 
Bu arada şunu ifade deyim, Türkiye bilgi çağına girmelidir. Ancak tüketerek girmek yetmez. 24 Ocak kararlarından sonra alınması gereken bir kararda bilgi çağı ülkeleri modeline dönüşebilmektir. Sanayi toplumları anlamında gelmiştik ama bilgi çağı, bilişim ürünleri anlamında bir devrim yapılmalıydı onu da biz yapmalıyız. Bilgi üretim bilgi satar hale gelmezseniz biz ancak bu işlerin sohbetini yapabiliriz.
 
Dış politikada çağın bize getirdiği bir imkan vardır Türk cumhuriyetleri vardır. Süratle yedi cumhuriyeti bir araya getirerek birlik kurmalıyız. İran ve Rusya ile çok yakın işbirliği içinde olmalıyız. Çin'le, Hindistan'la dünyanın her yeri ile bütün dengeleri kuracak şekilde global kapitalizmin hegemonyasından kurtulacak şekilde bir dış siyaset yapmalıyız.
 
"Şu anda Suriye yönetiminin yanında yer almak, 
insanlığın yanında yer almaktır."
Soru: Kısaca Suriye politikasıı nedir anlatır mısınız?
Suriye politikasını, genel bakış çerçevesinde verdim. Esas olan İran tabii.. Burada İran petrolü yağmalanmak isteniyor. Bir Pazar haline dönüştürülmek isteniyor. İran ise kendi kaynaklarını, korkunç bir şekilde bilime ve araştırmaya yönlendirmiş durumda. İran deyince aklımıza sadece Kırmızı, yada geçmişte kırmızı, şimdi siyah yada beyaz başlıklı mollalar geliyor.
Öyle değil, İran'da çok ciddi ilmi bir araştırma var. İran'da bir türbeye gittiğiniz zaman, mesela İmam Rıza'nın türbesine gidin, bir akademi haline getirilmiş. Kitap yayınları vesaire İran gelişiyor. Bilgi çağına ulaşmak için ne mümkünse yapıyor ve direniyor. Petrolünü kendi insanın zenginleşmesine değil de ilmi araştırma ve silahlanmaya ayırıyor. Suriye de yanında yer alıyor.
Şimdi Suriye'nin düşürülmesi lazım. Bu bakımdan hedef ülkedir. Başka hiçbir sebepten değildir. Esad'ın devrilmek istenmesinin sebebi, o ülkede demokrasi olmayışı değil, o ülkenin teslim olmayışı. Dolayısıyla bizim yani aklı selim insanların Esad'ın yanında yer alması lazım. Esad'a karşı korkunç bir karalama yapılıyor. Gerçeğin bu olmadığını vicdan sahibi batılılar da yazıyor ama üzeri örtülüyor. Şu anda Suriye yönetiminin yanında yer almak, insanlığın yanında yer almaktır. Esad'ın gitmesi için sabah akşam feryat etmek ise global kapitalin çıkarlarına hizmet etmektir.
 
"Bugünkü model, Türkiye'yi sağmal inek

halinde yaşatmak modelidir."

Soru: AB hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hala var mı, kaldı mı Avrupa Birliği?
 
Soru: Bir de kısa bir sorum olacak. Size göre Türkiye'yi yönetenlerin sizden ne farkı var da siz değil de onlar yönetiyor?
Yüzde yüz haklısın bir siyasi parti genel başkanı böyle bir kitleyi karşısında bulunca herşeyi bırakıp partisinin propagandasını yapmalı. İşte niye benim başbakan olmadığımın başka bir delile ihtiyacı yok. Biz gerçekleri anlatmaya çalışıyoruz, ülkemiz için yararlı olanı anlatmaya çalışıyoruz. Doğru olan model Atatürk modelidir. Hem ekonomide, hem dış siyasette, hem iç siyasette, o modelden gidersek Türkiye önünde durulamaz bir güç haline dönüşür. Bugünkü model ise Türkiye'yi sağmal inek halinde yaşatmak modelidir. Ne zamana kadar? Kesip eti yenilecek güne gelinceye kadar…        


Kaynak:  DP Basın Merkezi  http://www.dp.org.tr/TR/belge/1-2632/genel-baskan-namik-kemal-zeybek-atilim-universitesinde-.html


Bu haber 733 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,995 µs