En Sıcak Konular

SEYYİD KUTUB DA ''DİNLERARASI DİYALOG'' KARŞITIYDI

4 Mart 2012 18:00 tsi
SEYYİD KUTUB DA ''DİNLERARASI DİYALOG'' KARŞITIYDI Seyyid Kutub Mısırlı bir din âlimi. İnancı uğruna ölüme: “Namazda Allah’ın birliğine şahadet eden parmağım, asla O’nun razı olmayacağı bir kararı onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır” sözleriyle koşmuş, idam edilmiş bir insan.

Seyyid Kutub da "Dinlerarası Diyalog" karşıtıydı -1-

Seyyid Kutub (1906–1966) Mısırlı bir din âlimi. İnancı uğruna ölüme: "Namazda Allah'ın birliğine şahadet eden parmağım, asla O'nun razı olmayacağı bir kararı onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır" sözleriyle koşmuş, idam edilmiş bir insan. 
Seveni olur, sevmeyeni olur; o konular beni aşar. İnancı uğruna canını feda edebilmek, dile kolay.
Benim en fazla dikkatime takılan iki şey var. 
Bir. 1906–1966 yılları arasında yaşamış bir insanın, İslam coğrafyasını bugün her açıdan haçlı işgaline hazırlamak için uydurulmuş "dinlerarası diyalog" fikrine o gün kaşı çıkması. El–Ezher Üniversitesi'nin Mısır'da olması "diyalog" sürecine etkisi nedir, bilinmeli. 
İkinci husus ise daha da önemli. 
Bugün bu süreci Müslüman kimlikleriyle "misyon " edinenlerin referansı Said–i Nursî'dir. O, diyalog değil, "ehl–i kitapla ittifak" yapılmalı diyor. 
"Şimdi ehl–i iman; değil Müslüman kardeşleriyle, belki Hıristiyan dindar ruhanîlerle ittifak etmek ve medar–i ihtilaf mes'eleleri nazara almamak, niza etmemek gerekir. Çünkü küfr–ü mutlak hücum ediyor" (Emirdağ Lahikası–I s. 206. ayrıca Lem'alar, s. 151) 
Hele bugün için hiç kıymet–i harbiyesi olmayan bir gerekçeyi içeren bu paragrafta geçen "küfr–ü mutlak" tamlamasından kastın ateizm ve materyalizm olduğunu anlamak zor olmasa gerek. 
Bugün "küfr-ü mutlak(!)" haçlıya engel olmaya çalışıyor, İslam coğrafyasını işgal etmemesi için. 
İşte tam da burada hayretimi mucib olan şey; Merhum Kutub'un da aynı gerekçeleri İslamî ölçülerle reddetmesi ve bu gerekçeleri "budalaca" bulması. 
Seyyid Kutub merhumun, küfr–ü mutlak/ateizm, materyalizm tehlikesine karşı İslam–ehl–i kitab ittifakına şiddetle karşı çıkarken tefsir ettiği ayetlerin, "diyalogcuların" çarpıttığı ayetlerle aynı olması da çok anlamı. 
Merak edenler, söz konusu ayetlerin tamamını merhumun eseri 'Fî–Zilâli'l Kur'an'dan (Kur'an'ın Gölgesinde) okusunlar. 
Ben burada sadece Maide Sûresi 51–53. ayetleri aynen vereceğim. 
51– Ey müminler Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o onlardan olur. Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez. 
52– Kalpleri hasta olanların "Başımıza bela gelir diye korkuyoruz " diyerek onlara koştuklarını görürsün. Olur ki Allah yakında size fetih nasib eder ya da kendi tarafından sürpriz bir gelişme gösterir de o zaman bu kimseler kalplerinde gizli tuttukları duygulardan pişman olurlar. 
53– O zaman müminler onlara "Bütün güçleri ile sizin yanınızda olacaklarına Allah adına yemin edenler bunlar mı?" derler. Onların bütün çabaları boşa gitmiş ve hüsrana uğrayanlardan olmuşlardır. 
Öncelikle müminler ile Yahudi ve Hıristiyanlar arasında, Allah'ın yasaklamayı uygun gördüğü dostluğun neyi ifade ettiğine değinmemiz yerinde olacaktır. 
Bu dostluk, onların dinine tabi olmayı değil, onlarla işbirliği ve dayanışmayı ifade etmektedir. Zaten, din konusunda Müslümanların, Yahudilere ve Hıristiyanlara tabi olmaya eğilim duymaları gerçekten çok uzak bir ihtimaldir. Buradaki dostluktan kast olunan, karışık bir meseleydi. Müslümanlar, çıkarların ve güçlüklerin giriftliği, gerek İslâm öncesinde, gerekse Medine'de İslâm devletinin kuruluşunun ilk yıllarında kimi Yahudi gruplarla dostluk kurmuş olmaları gibi olgulardan yola çıkarak, bu tür ilişkilerin kendileri için bir sakıncası olmayacağını düşünüyorlardı. Ancak, Medine'de Müslümanlar ile Yahudiler arasında herhangi bir dayanışma, işbirliği ve dostluğun olamayacağı apaçık ortaya çıkınca Allah, Müslümanları onlarla dostluktan men etti ve kendilerinden onlarla dostluklarını kesmelerini istedi... 
İslâm'ın, tüm hakları garanti altına alınmış olarak İslâm toplumunda yaşamakta olan kitap ehline karşı (zimmî meselesi. M.K.) hoşgörülü davranılmasını ve onlara iyilik yapılmasını isteyen buyrukları ile dostluğun sadece Allah, peygamberi ve Müslümanlara özgü kılınmasını isteyen buyruklarını birbirine karıştırmaktadırlar. Onlar Kur'an'da kitap ehline ilişkin yapılan tespitleri unutmaktadırlar. Onlar Kur'an'da belirtildiği üzere, onlar İslâm toplumuna karşı savaşma noktasında birbirlerinin dostudurlar. Bu, onlar için sabitleşmiş bir olgudur. Onlar, ne Müslüman'dan hoşlanırlar, ne de onun dini olan İslâm'dan. Müslüman'dan, kendi dinini terk edip onların dinine geçmedikçe de hoşlanmayacaklardır. Onlar, İslâm'a ve Müslümanlara karşı savaşmakta son derece ısrarlıdırlar. Onların bu noktada içlerinde gizledikleri öfke ve kin, ağızlarından çıkan sözlerdekinden çok daha büyüktür... Burada ele aldığımız ayetlerin bitimine dek, onların nitelikleri dile getirilmektedir.[1]

Seyyid Kutub da "Dinlerarası Diyalog" karşıtıydı –2–

Kâfirler ve ateistlere karşı, dini yayma amacıyla bizler ile kitap ehlinin aynı kulvarda yürüyebilecekleri gibi bir sanıya kapılmamız, ne kadar korkunç bir bilgisizlik, ne kadar büyük bir budalalıktır. Kitap ehlinin, Müslümanlarla savaşmak söz konusu olduğunda kâfirlerin ve ateistlerin safında yer aldıklarını bile bile, böylesi bir sanıya nasıl kapılabiliriz? 
Her çağda olduğu gibi bu çağda da aramızdaki saf kişiler söz konusu uyarıcı gerçekleri kavrayamıyorlar. Kur'an'ın buyruklarını, yaşanan tarihî olayları tümden unutarak, kitap ehliyle –hepimiz dine inanıyoruz diyerek– elele tutup materyalizme ve ateizme karşı birlikte mücadele verebileceğimizi ileri sürüyorlar. Oysa kâfir olan müşrikleri göstererek "Bunların yolu müminlerin yolundan daha doğrudur." (Nisa Suresi, 51) diyenler kitap ehlinin ta kendileriydi. Medine'deki müşrikleri destekleyip Müslümanlara karşı kışkırtanlar, kitap ehlinin ta kendileriydi. Yine iki yüz yıl süren haçlı savaşlarıyla Müslümanlara saldıranlar kitap ehlinin ta kendileriydi. Endülüs'te yaşanan korkunç trajedinin sorumluları onlar değil midir? Ateistlerin ve materyalistlerin de yardımını alarak, Filistin'deki Müslüman Arapları perişan edenler, onların yurdunu Yahudilere verenler kitap ehlinin ta kendileri değil midir? 
Tüm bunlara karşın bugün aramızdan kimileri kalkıp, –Kur'an'daki kesin buyrukların tamamen tersine– Müslümanlarla kitap ehli arasında dostluk ve işbirliğinin mümkün olabileceğini ileri sürüyor! Neymiş! Böylece materyalizme ve ateizme karşı dini korumuş olacakmışız! 
Bunları söyleyenler, Kur'an'ı okumamış olmalıdırlar. Okuduysalar bile, İslâm'ın özündeki hoşgörü çağrısını, Kur'an'ın yasaklamakta olduğu dostluğa çağrı biçiminde yanlış anlamış olmalıdırlar. 
Biz, Kur'an'ın buyruklarını yanlış anlamış ve kavrayamamış ve söz konusu kimseleri bir kenara bırakıp, Kur'an'a kulak verelim: 
"Ey müminler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur. Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez." 
Bu çağrı Medine'deki İslam toplumuna yöneliktir. Ama aynı zamanda bu, yeryüzünün hangi köşesinde olursa olsun, kıyamete dek gelip geçecek olan tüm Müslümanlara yönelik bir çağrıdır. "Ey müminler!" hitabının muhatabı durumunda olan herkese yönelik bir çağrıdır. 
Yeri gelmişken bu çağrının "iman eden kimseler"e yönelik oluşunun nedenine de değinelim. Bu ayet indiği sırada, Medine'deki kimi Müslümanlar ile kitap ehline –özellikle de Yahudilere– mensup kimi insanlar arasındaki ilişkiler bütünüyle kopmuş değildi. Bu iki kesim arasında, birtakım dostluk ve dayanışma ilişkileri, kimi ekonomik ve karşılıklı ilişkiler, kimi de komşuluk ve arkadaşlık ilişkileri söz konusuydu. Medine'de Araplar ile özellikle Yahudiler arasında bu tür ilişkilerin bulunması, kentin İslâm öncesindeki tarihsel, ekonomik ve sosyal durumu göz önüne alınacak olursa son derece doğaldı. Bu durum, Yahudilerin İslâm'a ve Müslümanlara karşı komplolar hazırlayabilmelerini kolaylaştırıyordu. Onların hazırladıkları bu komploların her biri Kur'an'daki birçok ayette ortaya konulup sıralandığı gibi, buradaki ayetlerde de bunlardan bir bölümü dile getirilmektedir. 
"Ey müminler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyiniz. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur. Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez." 
Onlar, birbirlerinin dostlarıdırlar... Bu, çağlar üstü bir gerçektir. Çünkü bu, eşyanın doğasından kaynaklanan bir gerçektir. Onlar, hiçbir yerde, hiçbir tarihte Müslümanlara dost olmayacaklardır. Nitekim geride kalan bunca yüzyıllarda, Allah'ın bu şaşmaz sözündeki doğruluğu perçinlemiştir. Onlar Medine'de peygamberimiz ve Müslümanlara karşı savaşma noktasında birbirlerinin dostlarıydılar. Bu noktada, tarih boyunca da birbirlerinin dostları oldular. Bu kural, tarih boyunca bir kez de olsa delinmemiştir. Yeryüzünde meydana gelen olayların tümü, Kur'an'ı Kerim'in tek bir olay değil, sürekli bir nitelik biçiminde ortaya koyduğu tespitler doğrultusundadır. Ayette, "Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar" biçiminde bir isim cümlesi kullanılması, sadece bir ifade tarzı olarak görülmemelidir. İsim cümlesi kullanılmasının nedeni, ayetin değişmez ve sürekli bir niteliği vurguladığını belirtmek içindir. 
Bu temel gerçeğin ardından, bunun sonuçları anlatılıyor... Yahudiler ve Hıristiyanlar birbirlerinin dostları olduklarına göre, ancak kendilerinden olan bir kimseyi dost edinirler. Müslümanların safları arasındaki bir kimse Yahudi ve Hıristiyanları dost edindiğinde, Müslümanların safını bırakmış, kendini "İslâm" niteliğinden soyutlamış ve karşıt safa katılmış demektir. Böylesi bir davranışın, gerçek ve doğal sonucu da budur: 
"Sizden kim onları dost edinirse o, onlardan olur." 
O bu tutumuyla, kendine, Allah'ın dinine ve Müslüman topluma zulmetmiştir. Bu zulümden ötürü de Allah onu, kendisine dost bildiği Yahudiler ve Hıristiyanlar kategorisine sokmuştur. Allah onu, artık doğru yola iletmeyecek, yeniden Müslümanların safına döndürmeyecektir: 
"Hiç kuşkusuz Allah, zalimleri doğru yola iletmez." 
Son bir not: Zimmî; Belli bedel karşılığı "değerlerini" İslamî idarenin emanına (güvencesine) bırakmış kimsedir. Bu kişinin başına gelebilecek istenmedik bir olay, hal, İslam'ın güvenirliliğini yıkacağından şiddetle yerilmiştir. Zimnî kelimesini sadece "Yahudi ve Hıristiyan" olarak tarif eden mübarek bir kanal ve onun riya küpü alimi bir zahmet okuyuversin zimnînin fıkıhtaki karşılığını.[2] 

Müslim Karabacak -Yeni Mesaj

 

Kaynak: YENİ MESAJ GAZETESİ 

[1] http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12000761/seyyid-kutub-da--dinlerarasi-diyalog--karsitiydi--1-/muslim-karabacak

[2] http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12000772/seyyid-kutub-da--dinlerarasi-diyalog--karsitiydi-821128211/muslim-karabacak


Bu haber 693 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,378 µs