En Sıcak Konular

KÜRESELLEŞME KİME HİZMET EDİYOR

14 Ocak 2012 17:41 tsi
KÜRESELLEŞME KİME HİZMET EDİYOR Küreselcilerin sözcülüğünü yapan bilim adamları ile yazar-çizer takımı, küreselleşmenin herkesin çıkarına olduğu şeklinde bir propaganda yapmaktadırlar.

Küreselleşme kime hizmet ediyor


 Küreselcilerin sözcülüğünü yapan bilim adamları ile yazar-çizer takımı, küreselleşmenin herkesin çıkarına olduğu şeklinde bir propaganda yapmaktadırlar. Oysa hem Batılı bazı devlet adamları ve bazı kuruluşların temsilcilerinin düşünceleri hem de olgular bunu doğrulamamaktadır. 
Örneğin ABD’nin eski başkanlarından Bill Clinton, 31 Ekim 2003 tarihinde Yale Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada şunları söylemiştir: “Küreselleşme, ABD’ye muazzam yararlar sağladı ama küresel düzenin geleceği şimdi tehdit altında. Karşılıklı bağımlılığa dayanan dünya, istikrarsızlığa sürüklenmiş durumda. Çünkü bu bağımlılığın olumlu sonuçlarının olumsuz sonuçların önüne geçebileceği bir düzen kurulabilmiş değil. Küreselleşmenin nimetlerinin, adil biçimde paylaşılacağı bir küresel ekonomi ve ticaret düzeni oluşturmalıyız. Bütün düşman saydıklarınızı öldürmeye, hapse tıkmaya, ülkelerini işgal etmeye gücünüz yetmiyorsa daha fazla düşman değil, dost kazanmaya çalışmanız gerekir.”
BM İnsan Hakları Konseyi’nden Jean Ziegler şunları söylemiştir: “Zengin Batı, yoksul Güney’in nefreti ile karşı karşıyadır ve bir dünya savaşı içindeyiz. Neoliberalizm, toplumsal bağları, sosyal garantileri yerle bir ediyor ve ortalığı çöle çeviriyor.
Yine neoliberal küreselleşmenin baş savunucularından, eski hızlı sosyalist Pascal Lamy, AB Komisyonu Ticaret Komiseri iken Nisan 2001’de Brüksel’de yaptığı basın toplantısında “küreselleşme bir fırsat mı, yoksa bir tehdit mi?” sorusuna, “Hangi coğrafyada yaşadığınıza, hangi sosyal sınıfa mensup olduğunuza bağlı” cevabını vermiştir. Şu anda Dünya Ticaret Örgütü Başkanı olan Pascal Lamy, “Kimse bizden küresel krizi çözmemizi beklemesin” demiştir. Zaten küresel krizin ortaya çıkmasına neden olan kurumlardan birisinin başkanından bunun çözümünü beklemek, eskilerin deyimiyle abesle iştigal olsa gerektir.
Bazı araştırmacılar, ABD’yi bir şirketler devleti olarak adlandırmaktadırlar. Gerçekten de çok uluslu şirketlerin sahipleri çoğunlukla İngiltere ve ABD vatandaşıdırlar. Bu şirket sahiplerinin servetleri gittikçe artarken buna karşılık bunların mensup oldukları devletlerin ve vatandaşlarının her geçen gün borçları artmaktadır.
Nitekim Vikipedia verilerine göre çok uluslu şirketlerin vatandaşı oldukları devletlerden bazılarının, 2010 yılı, dış borç stokları şöyledir: ABD, 13 trilyon 917 milyar dolar, İngiltere, 9 trilyon 123 milyar dolar, Fransa, 5 trilyon 123 milyar dolar, Almanya, 4 trilyon 969 milyar dolar, İtalya, 2 trilyon 456 milyar dolar, Japonya, 2 trilyon 38 milyar dolardır.
Bu şirketler, bazı araştırmacıların gizli dünya derin devleti olarak adlandırdıkları CFR, Bilderberg ve Üçlü Komisyon gibi örgütler kurmuşlardır. Başta ABD olmak üzere diğer batılı ülkelerin cumhurbaşkanları, başbakanları, bakanları bu örgütlere üyedirler. Örneğin hem Bush hem de Obama CFR üyesidir. Yazar Erol Bilbilig “Türk Bilderbergleri” adlı kitabında Türkiye’den bu kuruluşa üye olan politikacı, işadamı, bilim adamı ve yazarların adlarına yer verir.
1980’lere kadar çok uluslu şirketler mal ve hizmet üretimi yapmakta idiler. Oysa üretim çok zor ve zahmetli bir faaliyettir. Çünkü üretim yapabilmek için hammadde temini, işçi çalıştırılarak bunların ücret ve sigortalarının ödenmesi, üretilen malların depolanması ve bunların pazarlanması gerekiyordu. Bu sebeple çok uluslu şirketler, üretimi bırakarak bunun yerine faiz, döviz, borsa gibi üç araç keşfederek bunu uygulamaya koydular. Bunun için 1950’lere kadar ABD, dünyadaki mal ve hizmetlerin yüzde 49’unu üretirken 2000’lere gelindiğinde bu oran yüzde 24’lere kadar düştü. 2040’larda dünyada üretilen mal ve hizmetlerin yüzde 40’ını Çin’in, yüzde 14’ünü ABD’nin üreteceği tahmin edilmektedir. İşte Batı dünyasının yaşamakta olduğu ekonomik krizin temelinde, üretimsizlik yatmaktadır. Çünkü bu durum, üretime değil sanal ekonomiye dayanan bir sistemin sonsuza kadar yaşamayacağını ve çökeceğini göstermektedir. Gerçek kalkınma ve zenginleşme, ancak üretim yaparak bunu kendi ülke ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanmakla ve dış ülkelere satmakla mümkün olabilir.
Çok uluslu şirketler, bir taraftan 1980’lerden sonra faiz, döviz, borsaya dayanan üçkâğıt ekonomisine yönelirken öte yandan 1990’larda Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra dünyadaki güç dengesinin bozulması ve ABD’nin tek hegomanik güç haline gelmesinden yararlanarak gelişmekte olan ülkelerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına el koymaya başladılar. Bu amaca ulaşmak için IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kuruluşları kullandılar.
Nitekim ABD’nin 2001’deki ‘Milli Güvenlik Strateji Dokümanı’nda şu ifadeler yer alır: “ABD için en büyük tehdit, kökten dincilik ile ileri teknolojinin bir araya gelmesidir. Bunun için demokrasiyi, serbest piyasayı ve serbest ticareti dünyaya yaymalıyız. Bu konuda BM, NATO, Dünya Ticaret Örgütü’nden yararlanmalıyız. Ayrıca İslam âlemindeki ılımlı, çağdaş hükümetleri desteklemeliyiz. Burada ılımlı ve çağdaştan kastedilen, onların çıkarlarına hizmet eden hükümetler olsa gerektir.
Bu düşüncelerin hayata geçirildiğini görüyoruz. Şöyle ki; IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlarda yıllarca çalışarak gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerini çökerttikten sonra vicdan azabından kurtulmak için Bir Ekonomi Tetikçinin İtirafları 1-2-3 adlı kitapları yazan John Perkins, bu ülkelerin üç yolla kontrol edildiklerini açıklar:
1-Gelişmekte olan ülkeler, önce IMF ve Dünya Bankası tarafından borçlandırılarak emperyalizmin istediği yönde politika takip etmeye zorlanır.
2-Eğer bunda başarılı olunamazsa çakallar denilen CIA ajanları devreye girerler.
3-Eğer bunda da başarılı olunamazsa Irak ve Afganistan’da olduğu gibi ülkelerin askerle işgal edilmesi yoluna gidilir. 
1980’lerden itibaren dünyada, serbest piyasa ve özelleştirme fırtınası estirilmiştir. Bu olgu, asıl küreselleşmenin bu tarihlerde başladığını göstermektedir. Yukarıda konu ettiğimiz gibi çok uluslu şirketler, üretimi bırakıp faize, dövize ve borsaya dayanan sanal ekonomiye yöneldikleri için ABD, 2008 yılından beri ekonomik kriz yaşamaktadır. ABD Hükümeti, krizden çıkış için sadece bankalara ve finans kuruluşlarına parasal destek sağlamaktadır. Oysa ekonominin canlanması için halkın desteklenmesi gerekir. Bu durumu protesto etmek amacıyla, birçok ABD şehrinde gösteriler yapan halk, “Biz yüzde 99, onlar yüzde 1”, sloganını kullanmıştır. Çünkü ABD’de en zengin yüzde 1 hane halkının ortalama geliri, vergiler çıktıktan sonra, 1970–2006 yılları arasında yüzde 260 artmıştır.
Amerikan kapitalizmin açmazını Nobel ödülü almış Harvard Üniversitesi ekonomi ve felsefe profesörü Amartya Sen şöyle dile getirmiştir: “ABD’de devletin ekonomiye karışmama felsefesi, bir kâbustur. Bu kriz beni şaşırtmadı. Devletin ekonomiden elini çekmesi zaten yanlıştı. Çünkü halkı kurtaracak sosyal amaçlı bir kurtarma simidi yok. Bu kriz, bir pazar ekonomisi krizidir. Bu duruma devletin işten el çekmesi sebep oldu. Eğer yapılan hatalar devam ederse düşüş devam edecektir.
ABD’de başlayan krizin Avrupa’ya uzanarak sırasıyla Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz ekonomilerini çökerttiğini ve bu ülkelerde hükümet değişikliklerine yol açtığını görüyoruz. Fakat burada dikkati çeken husus, seçilmiş iktidarların düşmesi ve yerlerine atanmış iktidarların gelmesidir.  Bu nasıl Batı demokrasidir? Ayrıca Yunanistan’ın yeni Başbakanı Lukas Papadimos, Üçlü Komisyon Üyesi ve İtalya’nın yeni Başbakanı Mario Monti, Üçlü Komisyon’un Avrupa Başkanı ve Bilderberg üyesidir. Böyle giderse krizin bütün AB ülkelerine yayılarak AB’nin çöküşünün gerçekleşeceğini AB’nin lider ülkeleri Almanya’nın Başbakanı ve Fransa’nın Cumhurbaşkanı dile getirmişlerdir. Nitekim Almanya’nın önde gelen ekonomistlerinden Prof. Dr. Gustav Horn, “Eğer büyük bir değişiklik olmazsa Euro’nun 3-6 ay ömrü kaldığı”nı söyledi. Oysa AB para birimi çökerse AB dağılır.

Prof. Dr. İbrahim Arslanoğlu - Yeni Mesaj 

Kaynak YENİ MESAJ GAZETESİ...http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,12000015/kuresellesme-kime-hizmet-ediyor/prof-dr-ibrahim-arslanoglu



Bu haber 711 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,859 µs