En Sıcak Konular

''ANAYASA'DAN TÜRK KELİMESİ KALDIRILACAKSA FELAKET OLUR''

15 Ekim 2011 15:04 tsi
''ANAYASA'DAN TÜRK KELİMESİ KALDIRILACAKSA FELAKET OLUR'' Demokrat Parti Genel Başkan Zeybek,"Anayasa'dan 'Türk' kelimesi kaldırılacaksa felaket olur" dedi.

Demokrat Parti Genel Başkan Zeybek, TV 8'de "Erkan Tan'la Başkent'ten" Programında Erkan Tan'ın sorularını cevaplandırdı:

"Meclis'te kılık-kıyafet tartışmalarını düzeysiz buluyorum"

"İnsanlar ne olur kravatsız gitseler? Şu kravata tapmayı da bırakalım. Milletvekili olan insanlar, etek mi giyecekler, pantolon mu giyecekler, ceket mi giyecekler buna kendileri zaten karar verirler. Yani bunlar boş şeylerle uğraşmaktır."

DP Genel Başkanı Zeybek, TV 8'de "Erkan Tan'la Başkent'ten" Programında Erkan Tan'ın sorularını cevaplandırdı. Zeybek, "Meclis'te kılık-kıyafet tartışmalarını düzeysiz buluyorum" dedi

Namık Kemal Zeybek, Erkan Tan'ın sorularına şu cevapları verdi:

Erkan TAN: Sevgili dostlar, stüdyomuzda Demokrat Parti Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek bulunuyor. Konuşacağız, milletin ve memleketin meselelerini ele alacağız, muhalefet edecek kuvvetle ihtimal, millet ve memleket iyi idare edilmiyor diyecek herhalde.. Hoş geldiniz sayın Zeybek, günaydın.

Namık Kemal Zeybek: Hoş bulduk, günaydın. Ben sizi eleştirebilir miyim?

Erkan TAN : Buyurun efendim.

Namık Kemal Zeybek: İlerleme raporuna aykırı hareket ediyorsunuz.

Erkan TAN : Nasıl yani?

Namık Kemal Zeybek: İlerleme raporu diyor ki, Türkiye bundan sonra Atatürk'ü bırakmalı, Atatürk'ü bırakmazsa demokrat olamaz diyor.

Erkan TAN : Atatürk'ü koruma kanununu kaldırın diyor canım.

Namık Kemal Zeybek: Öyle demiyor, başka şeyler de diyor, Atatürk fikri, falan derseniz o zaman ilerleyemezsiniz, siz Atatürk diyorsunuz hala. Peki ilerleme raporunu söyleyeyim. Raporun adı ilerleme.. Türkçede onun bir manası da var, ilerleme. İlerleme raporları maalesef göz boyama raporlarından başka bir şey değildir. Bugün aklı başında olan dünyanın gidişini takip eden Avrupa liderlerinin ve kamuoyunun bu konuda ne söylediğini bilen herkes biliyor ki, Türkiye'nin AB'ye alınması diye bir şey yok. Bu bir tiyatro, karşılıklı oynanıyor. Onlar alacakmış gibi yapıyor, bizim hükümetler de -özellikle bu hükümet- girecekmiş gibi yapıyor, geçinilip gidiliyor. Herkes amacına ulaşıyor, Avrupa Türkiye'nin başka sistemlere yönelmesini böylece önlemiş oluyor. Bunun yanında da Türkiye'yi yöneten bugünkü iktidar ne kadar avrupacı, ne kadar batıcı, ne kadar ilerici olduğunu ispat ediyor ve kendisine bir korunak sağlıyor, amaç gerçekleşiyor. Ama herkes biliyor ki, asla Türkiye'nin alınması mümkün değil. Ben biliyorum, bakanlık yaptığım yıllarda görüştüğüm Avrupalı bakanlardan biliyorum, Avrupa kamuoyunu takip ediyorum, Avrupa kamuoyu Türkiye'yi Amerika'nın Truva atı olarak görüyor, Polonya'yı da Truva eşeği olarak görüyor. Bu konuda yazılmış makaleler var, mesela Avrupalılar diyor ki; 'Ey Amerika bu kadar meraklıysan neden Nafta'ya almıyorsun, hadi kendi birliğine al' diyorlar. Böyle bir tiyatro.. Artık halkımız da anlamıştır ki, Avrupa Birliği'ne girmek diye bir şey yok. Ama bu bizim şanlı hükümetimiz bütün bunlara rağmen AB bakanlıkları kurmaya ve sanki girilecekmiş gibi halkı oyalamaya devam ediyor. Böyle bir şey yok, herkes bunu bilsin.

"İmtiyazlı ortaklık anlaşması doğrudur"

Ben çok aykırı bir şey söyleyeceğim, ne diyor Avrupa? Gelin sizinle imtiyazlı ortaklık anlaşması yapalım diyor. Bence bu doğrudur, başka da zaten bir yol yoktur, biz Avrupa ile ilişkilerimizi bozmamalıyız, Avrupa ile ticaretimizi bozmamalıyız, Avrupa Konseyinde bulunmayı sürdürmeliyiz, bu yolla Avrupa'nın iyi taraflarını almalıyız. Ama ben şimdi sizin bundan sonra gelecek değerli arkadaşa şunu sormanızı isterim, AB'ye girmek için erkeğin, erkekle evlendiği, kadının, kadınla evlendiği bir hukuk sisteminin gelmesinin gerektiğini bir televizyon konuşmamızda Türkiye'den kaçıp giden, Avrupa'da milletvekili olan birisi çok açık olarak söyledi. Siz bunu kabul etmezseniz, bu zihniyete gelmezseniz Avrupa sizi zaten almaz. Yani sırayla onu da kabul ettirecekler, kamuoyunu oluşturmak üzere görevlendirilen bir takım yazarların ve konuşurların söylediklerine bakarsanız, Türkiye kamuoyu da buna hazırlanıyor. Yani erkeğin erkekle evlendiği bir toplum. Peki biz nasıl çoğalacağız, erkekle erkek evlenirse.

Erkan TAN : Canım onu yapmayız, gerekirse de girmeyiz Avrupa'ya

Namık Kemal Zeybek: Zaten girmeyeceğiz.

Erkan TAN : Siz diyorsunuz ki, bu bir tiyatro. Onlar alacakmış gibi yapıyor, bunlar girecekmiş gibi yapıyor.

Namık Kemal Zeybek: Aynen öyle, onlar alacakmış gibi yapıyor. Vaktiyle 1990'da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin Azerbaycan Restübilikası Kültür Bakanı Polat Bülbüloğlu, şöyle bir şey söyledi; 'Bu komünizm çok iyi, biz çalışıyormuş gibi yapıyoruz, devlet de para veriyormuş gibi yapıyor gül gibi geçinip gidiyoruz'. Aynen Türkiye ile Avrupa Birliği'nin macerası budur.

Ben diyorum ki, gelin bakalım şu imtiyazlı ortaklık nedir? Şu Gümrük Birliği'ni bir gözden geçirelim. Siz ne veriyorsunuz, biz ne veriyoruz, aramızda bir problem olmasın ve komşularımızla sıfır sorun diyorduk ya, böylelikle sıfır sorun noktasına gelelim, rahatlayalım ve ilişkilerimiz sağlıklı bir şekilde sürsün.

Erkan TAN : Namık Kemal Zeybek DP'nin başında seçime girdin, konuşacağını konuştun millet de sana verdiği notu verdi yeter artık kardeşim, gölge etme, başka ihsan istemem senden.

Namık Kemal Zeybek: Bu arkadaş görevli bir arkadaş. Fakat ben bunu görevlendirip parayla bu mesajları göndermesini sağlayanlara tavsiye ederim, bunu biraz eğitsinler de başka şeyler söylesin. Benim her gelişimde gelip, gelip bu cümleyi söylüyor. Bir de bu arkadaşa ve bütün arkadaşlara ve yurttaşlarıma şunu söylüyorum; Benim parmağımın gösterdiği yere dikkat etsinler, bıraksınlar parmağımla uğraşmayı. Yani senin parmağın kısa, senin parmağın kalın, senin tırnakların şu-bu. Bıraksınlar çünkü onların da yararı, bu arkadaşın da yararı benim ikazlarıma uymalarından geçer. Yani benim söylediklerime cevap versin cevap verecek olanlar.

Erkan TAN : Peki ne söylüyorsunuz?

Namık Kemal Zeybek: Şunu söylüyorum, Avrupa Birliği Türkiye'yi almayacak diyorum. Alacak diyen söylesin. Diyorum ki, ne yazık ki, bu hükümet döneminde artan bir şekilde Amerika'nın ve Amerika'nın asıl arkasındaki global şirketlerin istekleri birer birer gerçekleşiyor. Nedir bu? Füze Kalkanı'nın Türkiye insanına ne hayrı vardır.

"Biz NATO'nun kölesi miyiz?"

Erkan TAN: Canım bizi korumak için.

Namık Kemal Zeybek: Füze kalkanının bizi korumak için getirildiğine inanmak hamakattır. Hamakat kelimesinin ne olduğunu merak edenler sözlüğe baksınlar. Füze kalkanının Türkiye'yi koruyacağı falan yok. Hiçbir metinde böyle bir şey geçmez tam tersine Amerika'da Obama'nın en büyük başarısı olarak Türkiye'yi kandırıp, bu füze kalkanına razı olacak hale getirilmesi ve anlaşmanın yapılmış olması ifade ediliyor. Sıkışan AKP sözcülerinin söylediği şu, "Efendim bu bir NATO projesi" Biz NATO'nun kölesi miyiz? Biz NATO'nun şerefli bir üyesiysek ve bizim zararımıza olan ve Türkiye'yi bir savaş alanı haline getirecek olan savaşta ilk vurulacak ülke haline getirecek olan böyle bir füze kalkanına neden razı olunuyor ve neden füze kalkanı ile ilgili bir anlaşma Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı ile Amerikan Büyükelçisi arasında yapılıyor.

Erkan TAN: İftira bu diyorlar.

Namık Kemal Zeybek: Böyle bir şeye ben ne diyeyim. Gerçek bu.

Erkan TAN: Şu soruyu bir daha yineler misiniz?

Namık Kemal Zeybek: Dedim ki, eğer füze kalkanı NATO projesi ise,

Erkan TAN: Öyle diyor AKP'liler.

"İsrail'i savunma projesidir"

Namık Kemal Zeybek: Öyle diyorlar. Peki biz NATO'nun üyesiyiz. Gel şu NATO'yu da bir sorgulayalım, NATO ayet-i kerim mi? Allah'ın emri mi? Gel şunu bir sorgulayalım. NATO dediğiniz kurum Varşova Paktına karşı kuruldu. Varşova Paktı yok iken bu NATO kime lazım. Şimdi NATO'nun hedefi olarak, NATO'nun yeni düşmanı olarak İslam gösteriliyor. Eskiden NATO niye lazımdı? Komünizm düşmanı. Şimdi niye lazım? İslam terörü. Yani terör için koskoca bir NATO'ya mı ihtiyaç var? Yani NATO'yu da sorgulayalım eğer bu NATO projesi ise neden bu radarların Kürecik'e konulması için anlaşma, Türkiye'nin Dışişleri Müsteşarı ile Amerika'nın Büyükelçisi arasında yapıldı? Neden, neden, neden? Bunun bir cevabı olmalı, çünkü bu gerçekte İsrail'i savunma projesidir, gerçek budur. Hiç kimse İsrail ile paylaşmayacağız gibi sözlere inanmasın gerçek bu değildir, dolayısıyla bir taraftan İsrail ile yorgancı kavgası yaparken, yorgancı kavgasını biliyorsunuz, Nasreddin Hoca'nın evinin önünde kavga varmış iki insan kavga ediyormuş, ayırmaya gitmiş sonra eve dönmüş ki, yorgan yok. gerçekte o kavga Nasrettin Hoca'nın yorganını çalmak için uydurulmuş bir kavgadır. Dolayısıyla İsrail ile kavga eder gibi görülmek…

Erkan TAN: İsrail ile kavga uydurulmuştur diyorsunuz.

Namık Kemal Zeybek: Ben o kavganın gerçek olduğuna inanmıyorum, o da bir tiyatrodur. Bakınız Hillary Clinton, "endişelenmeyin biz bu işleri birlikte yapıyoruz." diyor. Hillary kim? Hillary ABD'nin Dışişleri Bakanı. Bazen Başbakanımız ölçüyü kaçırınca tepkiler doğuyor. Bu da çok fazla söyledi falan gibi. O tepkileri karşılamak için Hillary devreye giriyor, diyor ki, "endişelenmeyin biz bütün bu işleri birlikte yapıyoruz"

Şimdi birlikte yapılan işlerden birisi ne? bugünlerde 10 mısır ürününün Türkiye'ye girmesi serbest hale getirildi. Bütün bunlar, bakınız kalkan projesi, mısırların GDO deniliyor, yani genetiği değiştirilmiş organik, esasında GDÜ desek daha iyi olur diyorum,genetiği değiştirilmiş ürünler…

Şimdi sayın Başbakanımız bir taraftan bir şey söylüyor. En az üç çocuk istiyorum diyor. Doğrudur, katılırım ben buna. Ama nasıl üç çocuk yapacak, bizim bu mübarek halkımız? Çünkü GDO'lu ürünlerin kansere, şeker hastalıklarına ve kısırlığa sebep olduğu, fareler üzerinde yapılan deneylerle ispat edildi. Ve o yüzden bir çok toplumda ürünlerin üzerinde GDO vardır, yoktur diye yazılması zorunlu hale getirildi. Yani bile bile yiyorsa yesin, bu da bir anlayış. Peki neden bu GDO'lu ürünler Türkiye'ye getiriliyor? Neden mısır, yabancı mısır Türkiye'ye getiriliyor? Neden biliyor musunuz? Bundan yıllarca önce ABD'nin başında Bush diye bir zalim vardı. Bu zat Türkiye'ye geleceği zaman o dönemin gazetelerinden birinde, bu dönemin de gazetelerinden birinde tam sayfa bir haber yayınlandı. Bir mektup haberdi o. Şöyle diyordu; Bush'un üç isteği var, bir Annan Planını kabul edin. İki, Kerkük'ü bırakın hiç Kerkük'ten söz ediliyor mu son yıllarda. Kerkük diye bizim bir milli davamız vardı, Irak'ta bir Türk şehri vardı, o şehri biz koruyorduk. Var mı böyle bir şey?

Üçüncüsü şuydu Kargil'in problemlerini çözün.. Kargil, uluslararası bir gıda şirketidir ki, en çok GDO'lu ürün üreten ve bugün de gelip mısırları üreten Kargil'dir. Kargil'in meseleleri çözüldü ve şimdi de yeni bir safhaya gelindi ne yazık ki. Halkımız bir türlü bu işlere tepki gösterecek şekilde, bu işlerin gerçeğinden haberdar edilemiyor, edilemediği için de, internette karşı kampanya açılmış olmasına rağmen gereken ilgiyi de görmedi. Dolayısıyla GDO'lu ürünler Türkiye'ye girecek.

Erkan TAN : Bu kanunen oldu mu?

Namık Kemal Zeybek: Evet oldu GDO'lu mısırlar Türkiye'ye girecek. Bunun sağlığa olan zararları bir yandan, bir yandan da biz tüketim alanlarımızı bu ürünlere açtıkça pancar alanlarını daraltacağız. Çünkü bu pancarın alternatifi, seçeneğidir. Yani tarımımıza da zarar verecek bu anlamda. Ayrıca bu ürünlerin zincirleme reaksiyon denilen başka etkilerle meydana getireceği tahribat var. Efendim bunları hayvan yemi olarak getiriyoruz. Peki hayvanlar bunu yediği zaman o hayvanlar ne olacak? O hayvanları da insanlar yiyecek, dolayısıyla insanlara da geçecek. Sayın Başbakanımızın üç çocuk meselesi de gerçekleşmeyecek.

Erkan TAN : Musa Kahraman demiş ki, bu arkadaş boş konuşuyor, hükümet ve Başbakan ne derse ne yaparsa doğrudur.

Namık Kemal Zeybek: İşte vatandaşımızın ne hala geldiğini, vatandaşımızın ne hale getirildiğini görün. Şimdi gösterdiğim bu, demek ki, bu arkadaşımız diyor ki, füze kalkanı doğrudur. Yarın bu arkadaşımızın tepesine ailesinin tepesine Türkiye savaşa sokulup, böyle sokulur ülkeler savaşa, durup dururken biz birinci dünya savaşına girmedik Almanlar bizi kandırdılar masallar anlattılar. O zamanki yöneticimiz tek adam kahraman, Almanlar Türkiye'ye Enverland diyorlardı, Enverin memleketi, Türkiye değil Enver'in memleketi. Yani şimdi de sonunda Tayyipland filan denilebilir Türkiye'ye. Bakınız paralelliğe dikkat ediniz. Paralellik şu, Enver Paşa'ya Pantürkizm heveslerinden ötürü sen Rusya ile savaşa girersen, Rusya'yı nasıl olsa yeneceğiz, Rusya içindeki Türk bölgelerini de size bağlayacağız gibi masallar anlatıldı ve sonunda da elimizde ne varsa o gitti. Bir imparatorluğumuz dağıldı ve hiç bizim olmayan bir savaşa girdik. Bizim olmayan iki füze kalkanı, iki radar. Bizim olmayan iki radar derken, o güne dönersek bizim olmayan iki denizaltı.

"Radarların amacı öncelikle İran'dır"

Erkan TAN : Canım bu radar, güze yok bunun içinde diyorlar.

Namık Kemal Zeybek: O daha tehlikeli.

Erkan TAN : Nasıl savaşa gireceğiz radarla, Türkiye'nin her yerinde radar var.

Namık Kemal Zeybek: Şimdi bu Musa bey de, bütün beyler, hanımefendiler de beni çok dikkatli dinlesinler. Mesele şu; bu radarların amacı öncelikle İran sonra Rusya sonra da belki başka bir yer. Öncelikle İran, bu çok açık ve belli. Yani İran'ın yazılmaması, İran'dan bahsetmeyelim, üzmeyelim denilmesi, İran olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor ki. Peki niye bu radarları koyuyorlar? Şunun için koyuyorlar, bu radarların görevi, İran'a saldırı olduğu zaman, İran kendisini savunmak için, füzelerini harekete geçirdiğinde, Polonya'daki , Romanya'daki füzelere haber verecek ve İran'ın füzelerini havada yok edecek. Böylece, İran'a kim saldırıyorsa, İran kendisini savunma imkanından yoksun bırakılmış olacak.

Peki siz İran olsanız füzelerinizin iş yapar hale gelmesi için ne yaparsınız? Öncelikle radarları vurursunuz. Radarlar nerede? Radarlar Malatya'da. Yani yakın bir tehlikedir. Geçmişteki NATO gibi değildir. O zaman dehşet dengesi vardı ve doğrusu kimse savaş filan beklemiyordu. Bir denge sağlanmıştı ve kimse ABD ile Sovyetler Birliği'nin savaşacağını beklemiyordu. Ama şimdi öyle değil, şimdi ABD vuruyor, Libya'da özgürlük falan filan, Kaddafi diktatör filan. Halk ayaklanmış da, Kaddafi'yi devirmiş, öyle mi oldu? Sarkozy'nin uçakları olmasa, NATO uçakları olmasa Kaddafi'yi kim devirebilir.

Erkan TAN: Çölde İngiliz ajanı yakaladılar bizim Hürriyet gazetesinde de yayınladılar.

Namık Kemal Zeybek: Efendim tabii bunlar klasik işlerdir. Önce Malatya'yı vuracak Malatya'yı vurduğu zaman Türkiye'yi vurmuş olacak. Türkiye ne yapacak?

Erkan TAN : İran bize düşmanlık yaparsa ne yapalım kardeşim.

Namık Kemal Zeybek: Tehlike, tehlike, tehlike. Ben hükümeti de uyarıyorum, tarih okusunlar, halkımızı da uyarıyorum diyorum ki, sakın ha, bu radarları oraya koymayın, bunu yapmayın, bu büyük tehlike teslim olmayın. Ne aldınız bunun karşılığında. Bunun karşılığında ne alırsanız alın değmez. Bunu yapmayın, tarihten ibret alın. İki gemi Osmanlı'nın yok oluşuna sebep oldu. İki radar Türkiye Cumhuriyeti'nin yok oluşuna sebep olabilir. İran'la Türkiye'nin savaşması demek, İran'ın da Türkiye'nin de dağılması demektir. Daha da büyük tehlike bütün İslam dünyasının bölünüp suni ve şii diye birbirini kırması demektir. Bunlar yapılıyor. Nasıl görülecek bütün bunlar, Irak'ta neler yapıldı.

Erkan TAN : Yüzde 1 oy aldım diye bunları söylemeyeyim mi? diyorsunuz.

Namık Kemal Zeybek: Yüzde 1, yüzde 10 benim adım Namık kemal Zeybek, Demokrat Parti Genel Başkanı olmasam da ben gelip bunları söylerim. Mesele Demokrat Parti Genel Başkanı olmam değil. Onların genel başkanları İstanbul'da il başkanı iken, ben bu ülkede Kültür Bakanıydım, Devlet Bakanıydım. Ne oldu bu ülkede birden bire.. Bir insan başbakan olunca her şeyi öğrenir mi zannediyorlar. Hayır, bilmiyorlar, çok açık söylüyorum bilmiyor. Eğer bilerek yapıyorsa söyleyecek sözüm yok. Bilmiyorlar, öğrenmeleri lazım, tarih okumaları lazım. Biz bu 1. Dünya Savaşı'na neden girdik bu bizim savaşımız mıydı? Hiçbir ilgimiz olmayan, batılı ülkelerin kaynak ve pazar paylaşma savaşında bizim ne işimiz var. Şimdi yine Global kapitalizmin, büyük şirketlerin çıkar savaşlarında bizim ne işimiz var? Bu radarlar son derece tehlikelidir, GDO'lar son derece tehlikelidir. Bunlara karşı halkımızın direnmesi lazımdır. Bakınız Avrupa ülkeleri daha yeni bağımsızlığına kavuşmuş olan Doğu Avrupa Ülkelerinin halkı direndi de hükümetler dedi ki, ne yapayım halkın istemiyor ve koydurmadılar bu radarları. Neden bizim halkımız aynı şeyi yapmaz. Ben kimseyi kanun dışı bir şeye sevketmek istemiyorum. Ama yasalar içinde gereği yapılmalıdır.

"Bir insanı böylesine överek azdırıyorlar."

Erkan TAN : Ayıp, ayıp Namık Kemal Zeybek, bu hükümetin icraatlarına senin hayallerin yetişmez. Tayyip Erdoğan'ı dünya takdir etti, millet takdir etti, sen eleştirsen ne olur, eleştirmesen ne olur kardeşim. M. Aygün Antalya'dan.

Namık Kemal Zeybek: Böyle diye, diye insanları azdırıyorlar. Enver Paşa'ya da böyle dediler, nedeyse Peygamber ilan ediyorlardı. Ama sonunda ne olduğunu tarih yazıyor. Böyle yapmasınlar. Yazıktır, günahtır, ayıptır. Bir insanı böylesine övmek, bizim ne maneviyatımıza, ne kültürümüze, ne inancımıza yakışır, doğru değildir.

Erkan TAN : Genel Başkanı tebrik ediyorum ama maalesef doğru söz artık iş yapmıyor, gezip milyonlara tek tek anlatsın artık televizyonlar da çıkarmıyor bu Genel Başkanı demiş bir seyircimiz.

Beyefendiye her noktasında katılıyorum, bizim asıl milletimiz bunları nasıl görmüyor onu anlamış değilim. Şimdi Namık Kemal Zeybek'in söyledikleri siyaset mi kardeşim, uluslar arası politikadan bahsediyor. Halil İbrahim İnce bu mesajı göndermiş.

Peki efendim İran teröristleri destekliyor, Murat Karayılan'ı yakalamış tam biz oraya bombalarken, sonra geri bırakmış filan. Terörü destekliyor, PKK'yı destekliyor İran dostumuz mu yani, koyalım oraya belki bize de füze gönderir ileride diyorlar.

Namık Kemal Zeybek: PKK'yı Amerika destekliyor. Başbakan'ın açıkladığına göre, Almanya destekliyor, Avrupa destekliyor, Yunanistan destekliyor yani Apo'yu kim kabul etti? Yunanistan kabul etti filan. Şimdi propagandaya bakın ki, ne kadar etkili oluyor. Ne yazık ki, uluslar arası şirketlerin dünyayı yutmak isteyen, yok etmek isteyen bu dev şirketlerin basın yayın üzerinde çok ciddi bir etki güçleri var, adamları var, paralı adamları var. Bunların meydana getirdiği propaganda ile bizim kardeşlerimizle, komşularımızla aramızın açılacak şekilde üretilmiş bir takım gerçek olmayan bilgelerle, ara propagandalar var. Nereden çıktı şimdi bu? Yani İran gitti Pejak'ı bitirdi ve Kandil'e bayrağı dikti ben de dedim ki, neden İran'ın yaptığı Türkiye yapmasın.

"Türkiye ile İran birbirinin kardeşi ve dostudur."

Erkan TAN : Yani sadece İran mı destekliyor dediniz.

Namık Kemal Zeybek: Efendim İran PKK'yı desteklemiyor. Böyle bir şey yok. İran için vaktiyle denildi ki, Uğur Mumcu'yu öldürdü. Yalan çıktı, İran Türkiye'de cinayet işlettirdi dedi, hepsi yalan çıktı, bunlar propaganda. Türkiye ile İran birbirinin kardeşi ve dostudur. Sırt sırta vermeli ve onlar sırt sırta verdikleri zaman kimse bize bir şey yapamaz, bu bilinmelidir. Bu İran'la Türkiye'yi kapıştırma projesinin bir takım propaganda adımlarından başka bir şey değildir.

"Malatya'nın kayısısını yemem"

Erkan TAN : Sorunuzu sorun isterseniz,diğerleri de destekliyor o zaman dediniz?

Namık Kemal Zeybek: Şimdi İran desteklemiyor. İran'ın desteklediği bir rivayet ve kara propaganda. Ama Almanya'nın desteklediği, Amerika'nın desteklediğini herkes biliyor. Vatandaşlar kendi kendilerine şu soruyu sorsunlar..Amerika kalkanını getirip oraya koyuyorsun, peki bu ABD, Irak'ın, Saddam'ın dev ordusunu bir anda yok etti. Dev gibi bir ülke İran'la yıllarca savaştı. Irak'ı İran'a, Saddam'ı İran'a saldırtan da netice itibarı ile emperyalizmdi. Peki Amerika isteseydi, Amerika'nın işgali altında bulunan Irak'ta barınabilir miydi? Bunuda mı anlamıyorlar, bunu da mı görmek istemiyorlar, bu da mı görülmeyecek? Bu kadar mı bazı yurttaşlarımız böyle bakmaya şartlandırılmış. Bıraksınlar bunları, kime oy vereceklerse versinler, netice itibarıyla insanlar oy verir, onun da sonucuna katlanır. Ama gerçekleri görsünler.

Bela önce Malatya'yı vuracak. Vatandaşlarımız, milletvekillerinin yakasına yapışsınlar, desinler ki, bu işin gerçeği ne, Namık Kemal Zeybek diye birisi televizyonlarda bir şeyler anlatıyor. Nedir bu işin gerçeği bize anlatın. Neden bunu Malatya'ya yapıyorsunuz, Neden bunu Türkiye'ye yapıyorsunuz? Gerçekte kalkan, radar falan kurulduğu yok mu? Bu radarların meydana getireceği, barış zamanında dahi meydana getireceği tahribat görmezlikten mi geliniyor. Bunlar çok güçlü radarlar bu radarların meydana getireceği zararlı akımların çevrede insan sağlığı, hayvan sağlığı ve bitki sağlığı üzerindeki tahribatı da mı yok, bu da mı yok? Niye Malatyalı uyanmaz. Bakınız Malatyalılar öncelikle savaş unsuru olmasın Malatya tehdit altında. Nereye kurulursa orası tehdit altında. Bundan sonra, bu radarlardan sonra hiç kimse Malatya'nın kayısısını yemez. Ben yemem çok severim, Kirvem var orada, Malatya'dan bana kayısı gelir, şifadır Malatya kayısısı ama o radarlar kurulduktan sonra artık ben Malatya'nın kayısısını yemem arkadaş. Ne yerim ne de dostlarıma yediririm. Çünkü, radyasyon sinecek onların üzerine.

Erkan TAN: Namık Kemal Zeybek orada oturmuşsun milleti dolduruşa getiriyorsun, dünyanın tüm sorunlarını Tayyip Erdoğan mı çıkarıyor ayıptır kardeşim demiş bir seyircimiz.

Namık Kemal Zeybek: Tabii ki, dünyanın bütün sorunlarını Tayyip Erdoğan çıkarmıyor. Asıl dünyanın sorunlarını çıkaran, sayın Tayyip Erdoğan'ın ve sayın AKP'yi iktidara getiren, 28 Şubat denilen o belayı tezgahlayan, bu dünyayı meydana getiren global kapitaldir. Global kapitale karşı Amerika uyandı. Bakınız bizim basın yayınımızda çok yer almayan halk direnişleri başladı. Amerika'nın şehirlerinde insanlar, 'Wall Street'e yürüyelim, burayı alalım falan' diyorlar. Amerika uyanıyor. Bana bu tarz mesaj gönderen arkadaşlardan okuması yazması olan, kitap okuyan, ya da benden sonra gelip burada konuşacak çok değerli AKP sözcüsüne ben şunu tavsiye ediyorum, geçenlerde Türkiye'ye gelen John Perkins'in "Ben bir ekonomik tetikçiydim" adlı kitaplarını, Joseph Stiglitz'in küreselleşme ve küreselleşmenin meydana getirdiği işlerle ilgili kitaplarını okusunlar sonra bir aynaya baksınlar acaba biz neredeyiz buna karar versinler. Dünyanın bugün karşı karşıya olduğu büyük tehlikeyi ve bu tehlike içinde Türkiye'nin yerini o zaman anlayabilirler.

Erkan TAN: Türkiye'nin Namık Kemal Zeybek gibi gerçekleri söyleyen insanlara ihtiyacı var.

PKK ANAP döneminde çıktı sen de o dönemin bakanıydın, AKP eşittir ANAP.

Kızılcık sopasıyla beş yıl yönetilmiş zihniyet seni anlamaz. Yakında asvaltıda yiyeceğiz sağol başkan Muğla'dan bu mesajı göndermiş.

Sayın Zeybek'i destekliyorum söyledikleri ülkemizin menfaatinedir siyaset dedikleri bu yaptıkları, neden kimse anlamak ve bilmek istemez M. Koçyiğit.

Konuklar niye ayrı ayrı konuşturuyorsun karşılıklı konuşsalar da anlayalım, Osman Doğan.

Namık Bey'in dedikleri çok doğru biz gençler tarihimizi okumak zorundayız, bugünü görebilmek için, Gamze Köse.

Bu Zeybek Özal'ın mirasını Ankara'nın ortasında yedi onun hesabını versin.

Seni anlından öpüyorum seni tanımak isterim.

Sayın başkan doğru söylüyor kardeşim.

Sayın Zeybek konuşurken gelen mesajlar gösterdi ki, bizim seçmenimiz ülke ve dünya gerçekleri ile ilgilenmiyor takım tutar gibi AKP'yi tutuyorlar.

Bu adamı niye konuşturuyorsun kardeşim ben İzmir'den Dinçer Polat, yalan konuşuyor madem biliyordu da kendisi döneminde ne yaptılar, halk uyandı boşa konuşmasın, Malatyalı Namık Kemal Zeybek'ten daha iyi biliyor demiş.

Bu adamı niye çıkardınız kardeşim, ukala bu adam nasıl programa çıkartırsınız demiş.

Evet ne diyorsunuz.

Namık Kemal Zeybek: Ne diyeyim.

"Anayasa'dan 'Türk' kelimesi kaldırılacaksa felaket olur"

Erkan Tan: Peki efendim anayasa değişiklikleri tartışılıyor umutvar değil misiniz?

Namık Kemal Zeybek: Bizim toplumun ne yazık ki, uzun yıllardan beri bir hastalığıdır. Anayasa gelecek, her şey düzelecek. Ne olacak? Bu anayasa ne getirecek? Şunu bir anlatsalar, neyi değiştirecek. Zaten Anayasa'nın bir çok maddesi değiştirildi. Yanlış olanlar, düzeltilmesi gerekenler yine değiştiriliyor. Topyekün değiştirilmesine de hiçbir şekilde karşı değilim. Ben aslında Anayasa'nın çok daha az maddeli ve kuralları belirleyici olmasından yanayım. Bizim bugünkü Anayasamız her şeyi düzenleyen bir anayasa, TRT'nin ne işi var Anayasa'da? YÖK'ün ne işi var bu Anayasa'da? Bir çok lüzumsuz şey. Yeni bir Anayasa lazım, oturulur yapılır. Yani yeni Anayasa yapılmasına asla karşı değilim. Ama, 'Anayasa değişecek, her şey düzelecek' sözünün anlamı yok. Her şeyi Anayasa'ya bağlamanın anlamı yok. Ama eğer bu Anayasa değişikliği ile sivil Anayasa denilerek, Anayasa'dan bizim ortak adımız olan, 'Türk' kelimesi kaldırılacaksa ki, bu tarz söylemler var, işte o zaman felaket başlıyor demektir. O zaman söylenenler doğru demektir.

AB ilerleme raporundan gelen, 'Atatürk'ü bir yana bırakın', bir yerlerden gelen 'Türk'ü bir kenara bırakın', Sayın Başbakanımızın yıllardan beri ısrarla söylediği; 'Türkiye'de şu, şu, şu guruplar var, Türk de var.' Yani Türk'ü etnik bir grup olarak gören bir zihniyetin yansıması olan Anayasa düşünülüyorsa, derhal bu düşünceden vazgeçilmelidir.

Biz Türkiye Türklüğüyüz. Türkiye Türklüğü çok önemlidir. Dünya Türklüğü içinde, kendine has önemi olan, dünya Türklüğünün neredeyse yarısının yaşadığı bir ülke. Türkiye Türklüğü, binlerce yıllık Türk tarihinin derin katmanlarından gelen büyük bir birikim. Büyük Osmanlı Coğrafyasının yüzlerce yıllık açılımından sonra, Balkanlardan, Kırımdan, Kafkaslardan, Orta Doğudan çekip getirdiği insan ve kültür unsurları. Bu coğrafyanın derinliklerinden gelen kültür ve insan unsurları, bütün bunlar İstanbul Türkçesi bilincinde buluştular. Ana dili ne olursa olsun, bizim ortak adımız Türk oldu. Dünyanın bir çok yerinde de zaten milletler böyle oluşur, dolayısıyla biz Türk'üz, ana dilimiz ne olursa olsun bizim adımız Türk'tür. Osmanlıda başlayan Türkiye Cumhuriyeti ile resmileşti, bu doku ile kimse oynamasın. Çok tehlikeli bir oyundur. Asla vazgeçilmez temel değerimiz budur, bu ülkede milyonlarca Kürt, milyonlarca ana dili başka olan insanlar hepsi bu ortak değerde biriz, bir milletiz dediler.

Şimdi çoğu dışarıdan gelmiş, zaten Kürt filan olmayan, ne olduğu belli olmayan bir takım insanlar bir terör örgütü kurdular ve şımartıla şımartıla bu noktaya getirildiler diye, onlara teslim olacak bir değişiklik düşünülüyorsa bundan hemen vazgeçilmesini salık veririm. Onun yanında tam demokrasiyi getirecek, cumhuriyetimizi koruyarak tam demokrasi hedefine ulaşacak bir anayasa kim istiyorsa ben ona varım,

"Kılık-kıyafet tartışmalarını düzeysiz buluyorum"

Erkan TAN: Kıyafetle ilgili tartışmalara nasıl bakıyorsunuz?

Namık Kemal Zeybek: Kılık kıyafet tartışmalarını ben son derece düzeysiz buluyorum. Neden? Bir defa, hiç kimse Atatürk'ün kılık kıyafet devrimi demesin.. Kitaplarda öyle bir bölüm vardır, onu da çıkarsınlar. Çünkü, kılık-kıyafet devrimini yapan Osmanlı Padişahı 2. Mahmut'tur. Atatürk'ün kılık-kıyafet devrimi yoktur. Atatürk'ün kılık kıyafetle ilgili getirdiği iki yasa var. Birincisi şapka giyilmesi ile ilgili yasa.

İkincisi; dini kisve ile din adamlarının sokakta dolaşmasını yasaklayan bir yasa. Başka bir yasa yok. Kim var diyorsa, gelsin tartışalım. Böyle bir şey yok. Dolayısıyla Meclis'te milletvekillerinin nasıl giyineceğine, etek giyecek, pantolon giyecek, ne kadar komik bir şey. Neden etek giysin hanım milletvekilleri, istiyorlarsa pantolon giyerler. Esas kural şudur; Başkalarına zarar vermeyecek ve kamu düzenini bozmayacak olan konular yasalarla ve bu tarz düzenlemelerle düzenlenmez. Adab-ı muaşeret diye bir şey vardır. Şimdi şurada oturuyorsunuz, hiç pijama ile dolaşan gördünüz mü, peki yasak mı pijamayla dolaşmak? İnsanlar pijamayla dolaşmaz. İnsanlar da siz ne derseniz deyin, insanlar ne olur kravatsız gitseler, şu kravata tapmayı da bırakalım, bu da put perestliğin bir başka yönü. Milletvekili olan insanlar etek mi giyecekler, pantolon mu giyecekler, ceket mi giyecekler buna kendileri zaten karar verirler. Yani bunlar boş şeylerle uğraşmaktır. İstediğim tam demokrasi..

Erkan TAN: Çok teşekkür ederiz kolaylıklar dileriz size.

Namık Kemal Zeybek: Çok teşekkür ederim.

 

Kaynak: DP Basın Merkezi   http://www.dp.org.tr/HaberDetay.asp?id=133119



Bu haber 815 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,505 µs