En Sıcak Konular

BAHÇELİ BALYOZ DAVASI'NI MISIR'DAKİ ASKERİ DARBE ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRDİ

15 Şubat 2011 14:26 tsi
BAHÇELİ BALYOZ DAVASI'NI MISIR'DAKİ ASKERİ DARBE ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRDİ Bahçeli,"Mısır’daki askeri vesayet yönetiminin oluşmasına paralel, Türkiye’de asker kişilerin mahkeme önüne çıkarılmasını ilginç ve manidar bulduğumuzu açıklamak istiyorum'' dedi.

BAHÇELİ BALYOZ DAVASI'NI MISIR'DAKİ ASKERİ DARBE ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRDİ

MHP Lideri Devlet Bahçeli,Mısır’daki askeri vesayet yönetiminin oluşmasına paralel, Türkiye’de asker kişilerin mahkeme önüne çıkarılmasını ilginç ve manidar bulduğumuzu açıklamak istiyorum' dedi.

İşte Bahçeli'nin grup toplantısındaki o değerlendirmeleri:

"Bildiğiniz gibi Mısır’daki olayların 18.gününde Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek protestoların artması sonucunda görevinden çekilmiş ve bir dönem böylelikle kapanmıştır.
Bu gelişmenin Ortadoğu ve Müslüman coğrafyasında önemli sonuçlara kapı aralayacağı şüphesizdir.
Tunus’tan başlayarak Akdeniz kıyı şeridi boyunca yayılarak yıllardır görevleri başında olan otokrat yöneticileri teker teker deviren halk hareketlerinin, hangi mecraya yöneleceğini yakın bir zaman içinde daha iyi görmek mümkün olacaktır.
Ancak bir gerçek vardır ki, o da bundan sonra Müslüman coğrafyası eskisi gibi olmayacaktır.
Anlaşıldığı kadarıyla, komşu coğrafyaları merkezine alan yeni bir siyasal dizayn çalışması devrededir ve bunun taraflarının karanlıkta kalan suratları belirginlik kazanmaya başlamıştır.
Demokrasi ve özgürlük gibi hepimizin üzerinde ittifak sağladığı hayati kavramların paravan yapıldığına son zamanlarda fazlasıyla tesadüf edilmiştir.
Nitekim küresel ayak oyunlarının değişim sloganları altında yakın coğrafyalara ulaştırıldığı ve kabul ettirildiği bir dönem herkesin gözü önünde cereyan etmektedir.
Özellikle Mısır’da vesayeti sonlandırmak, statükodan kurtulmak iddiaları ve sözleri maalesef yeni vesayetlerin vücut bulması için adeta manivela işlevi görmüştür.
Bu çerçevede Mübarek sonrasında ortaya çıkan manzara bizim başka bir şey düşünmemize mani olmuştur.
Mısır’da hâlihazırda yönetim Yüksek Askeri Konsey’in kontrolüne geçmiş, parlamento feshedilerek anayasa askıya alınmıştır.
Bu son gelişmelerin demokrasiyle nasıl bağdaştırılacağı üzerinde mutlaka durulmalı ve yaşananların neye ve hangi çevrelere hizmet edeceği samimi bir şekilde analiz edilmelidir.
1 Şubat 2011 tarihli grup konuşmasında ifade ettiğim gibi; toplumun demokratik bir iklimi arzulamadığı, demokrasinin bütün kurum ve kurallarının iç toplumsal dinamiklerden yükselmediği ülkelerdeki demokrasi denemeleri hem sancılı hem de başarısız olmuştur.
Bu zamana kadarki deneyimler bize sürekli bu gerçeği göstermiştir.
Eğer gerçek ve tutarlı bir demokrasi arayışı varsa, bu durumda cemiyet içinde yoğrulmuş, kendi tabii dengeleri ile mesafe alan sosyolojik yapılara çok ihtiyaç duyulacağı tartışmasızdır.
Mısır’daki yeni yönetim yapısının bununla ne kadar örtüştüğü son derece muammadır ve belirsizliğini korumaktadır.
Demokrasiden kasıt, üzeri cilalanmış yeni bir vesayetin ve baskıcı zihniyetlerin değişik bir şekilde yönetimi ele geçirmesi ise, bu durum karşısında bunun daha büyük sarsıntılara davetiye çıkaracağını gözlerden uzak tutmamak lazımdır.
Şüphesiz askeri bir yönetimin işbaşına gelmesi ve bir konsey marifetiyle ülke yönetimini ele alması bizim anladığımız ve inandığımız demokrasiyle asla uyuşmamaktadır.
Demek ki, ‘Mısır halkının sesine kulak verilmeli’ çağrılarının gerisinde farklı bir niyet vardır ve bu şimdi daha da su üstüne çıkmıştır.
Bu konuda ABD ile aynı alanda buluşan ve aynı dili konuşan AKP hükümetinin; kendi dışındaki ülkelere yönelik demokrasi temennisinin nasıl bulanık ve karanlık olduğu bu vesileyle bir kez daha açıklık kazanmıştır.
ABD’nin yaklaşımlarını Mısır’a dayatan ve küresel güç merkezlerinin kurguladığı iktidar oyununda idraki kapalı bir aktör haline gelen hükümetin, ülke dışındaki vesayetçi ve statükocu politikaları gerçek kimliğini deşifre etmesi bakımından çok önemli olmuştur.
Başbakan Erdoğan’ın; ‘Mısır’da kaybeden statüko, kazanan değişimdir’ sözleri yalnızca bir aldatmadır ve eskinin yeniymiş gibi yutturulmasından başka bir anlam taşımamaktadır.
Üstelik Başbakan’ın baskının kaybettiğini, buna karşılık demokrasinin kazandığını söylemesi tam bir zihni iflas ve akıl tutulması olarak hafızalardaki yerini almıştır.
Değerli arkadaşlarım, en kötü yönetimin bile vesayetçi idarelerden daha makbul olduğu ortada iken, Mısır’ın mevcut halinde demokrasinin kazandığını söylemek gaflettir, densizliktir ve çarpıklığın daniskasıdır.
İktidar partisi içeride ileri demokrasi diyerek istismarcı bir anlayışın ev sahipliğine soyunmuş, dışarıda ise yeni baskıcı yönetimlerin kurulması için faaliyete geçen küresel planların taşeronluğunu yapmaktan zerre kadar çekince göstermemiştir.
Artık her şey ayan beyan ortaya çıkmıştır ve AKP’nin kirli çamaşırları statükocu kimliğiyle ve vesayetçi özelliğiyle Ortadoğu’da etrafa saçılmıştır.
Bu son gelişmelerden sonra; hükümetin 12 Eylül’le hesaplaşma sözlerinin, darbecilere haddini bildirme beyanlarının ne kadar ucuz ve ahlaksıca bir kandırmacadan ibaret olduğu daha da netlik kazanmıştır.
Şüpheye yer bırakmayacak bir biçimde diyebiliriz ki; AKP söz ve duruşunda samimiyetsizdir ve art niyetlidir.
Geldiğimiz bugünkü aşamada, Mısır’daki askeri yönetime ABD ile birlikte koro halinde alkış tutan iktidar zihniyetinin, küresel destekten mahrum olmamak uğruna atmayacağı iftira, söylemeyeceği yalan ve girmeyeceği işbirliği ağı yoktur.
AKP’nin üzerini örtmeye çalıştığı otoriter yüzünün boyaları Ortadoğu’nun sancılı ve sıcak coğrafyasında akmış ve Türk milleti bu çirkin yüzü açıkça görmüştür.
Ülkemizde kavganın ve hizbin adresi haline gelen AKP hükümetinin, bundan sonra vereceği ve yapacağı bir şeyi artık kalmamıştır.
Dünya 18 günde Mübarek’in gitmesine şahit olmuştur. Ve bu hepimizin bildiği bir sondur.
İnşallah 118 gün sonra yapılması gündemde olan Milletvekilliği Genel Seçimlerinde de Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi demokratik yollardan gidecek ve milletimiz bu fesat siyaset erbaplarına hak ettiği dersi ve karşılığı mutlaka vererek geldikleri gibi gönderecektir.

 

Mısır’daki son hadiselerle eş zamanlı olarak ülkemizde de önemli olaylar vasat bulmuş ve Balyoz darbe iddiaları kapsamında 163 kişi gözaltına alınarak tutuklanmıştır.
Bu meseleyi değerlendirmeye geçmeden önce, Mısır’daki askeri vesayet yönetiminin oluşmasına paralel, Türkiye’de asker kişilerin mahkeme önüne çıkarılmasını ilginç ve manidar bulduğumuzu açıklamak istiyorum.
Eğer yalnızca bu gelişmeler tesadüf ise diyebileceğimiz bir şey yoktur. Ancak arkasında başka dinamikler ve yönlendirici unsurlar varsa bunların da er ya da geç ortaya çıkacağı aşikardır.
AKP hükümeti yıllardan beridir, milletimize yaşattığı hezimetleri gizleyebilmek için sanal bir darbe karşıtlığına soyunmuş ve sahte bir demokrasi taraftarlığıyla eğip bükmediği bir şey bırakmamıştır.
Oynanan oyun belidir ve tarafları ise ortadadır.
Ne ilginç bir tesadüftür ki, her seçim öncesinde AKP klasiği haline gelen darbe iddiaları ya da sivil asker gerilimi ısıtılıp ısıtılıp tekrar servis edilmektedir.
AKP’nin bizim açımızdan malum olan siyasi stratejisinin özünde;
Mağduriyet üzerine bina edilmiş gerilim taktikleri uygulamak,
Toplumu bir yanda demokrasi taraftarı, diğer tarafta ise darbe yanlısı olarak kutuplara ayırmak,
Baskıyla, zor kullanarak ve vesayetçi yaftasını vurarak korku uyandırmaya çalışmak,
Ve elbette ki inançları istismar ederek siyasete alet etmek bulunmaktadır.
AKP’nin kurnaz ve sinsi siyasetine devletin tüm imkânları seferber edilmekte ve darbe iddialarıyla sindirilmiş toplum kesimleri tepkisiz bir hale sokulmak istenmektedir.
İktidarın darbe yandaşı ve karşıtı olarak ikiye ayırdığı devlet ve toplum yapısı, doğal olarak birbirine hasım kamplara ayrılmakta ve birlikte yaşamanın asgari şartları böylelikle ortadan kaldırılmaktadır.
Bu tezgâhın paslandığını ve artık bir işe yaramayacağını görmek ve anlamak lazımdır.
Şüphesiz demokrasiye dışarından müdahale arayışları affedilemez bir hatadır ve bu yanlışa düşenlere adalet önünde hesap sorulması mutlak bir zarurettir.
Türkiye’de siyasi yönetimin değişeceği bir yer varsa o da sandıktır; bunun dışındaki her girişim gayri meşrudur ve millet iradesine ihanet olacaktır.
Ancak Mısır’da askeri vesayete sesini dahi çıkarmayanların, hatta alkış tutanların; ülkemizde güya darbe karşıtı tutum takınmaları iflah olmaz bir çelişkidir ve kapatılmayacak kadar açığa çıkan ikiyüzlülüğün dışa vurumudur.
Millet egemenliğinin yegâne adresi TBMM’dir.
Ancak bu kutlu çatı, milletin üstünde ve millete tahakküm edecek bir mekân da değildir.
Aziz milletimizin vermediği bir yönetme yetkisine sahip oldukları vehmine kapılarak, siyasi iradeyi alaşağı etmeye çalışanlar elbette millet vicdanında ve tarih önünde her zaman mahkûm olacaklardır.
Kerameti kendinden menkul bahanelere sığınarak, hukuk ve demokrasi dışı yöntemlerle müdahale arayışında olanları ne Allah ne de Türk milleti hiçbir zaman affetmeyecektir. İnancım bu yöndedir.
Ne var ki, yakın tarihimizde belirli aralıklarla darbelerin yaşandığı ve sonucunda birçok mağduriyetlerin ortaya çıktığı hepimizin malumudur.
Bugün AKP’nin istismar malzemesi yaptığı darbe iddialarının geçmişte gerçekleşenlerinde bizatihi Milliyetçi Hareket Partisi ve onun mensupları ağır bedeller ödemişlerdir.
Eziyet görenler, zindanlarda çürüyenler ve ihtilal dönemlerinin arkadan kurmalı mahkemelerinde darağaçlarına yollananlar Türk milletinin varlığına kendisini adayan aziz dava arkadaşlarımdır ve bunlara sebep olanları dünya durdukça nefretle hatırlayacağımızı herkes çok iyi bilmelidir.
Bu itibarla hiç kimse bize demokrasi dersi vermeye kalkışmamalı, hele hele ara dönemlerin ürünü olanlar bu konuda hadlerini asla aşmamalıdırlar.
Zira bize vesayetçilerin, otoriter yönetim heveslilerinin ve besin kaynağı sözde asker müdahalesi olanların vereceği ve göstereceği hiçbir şey yoktur.
Bu zamana kadar yaşadığımız tecrübeler, demokrasiye en büyük zararın ve askıya alınmasına neden olan gelişmelerin; kutuplaştırıcı ve çatıştırıcı siyaset tercihlerinden kaynakladığını ispat etmiştir.
Pek tabiidir ki, demokrasiye yönelik tehlike yalnızca siyaset dışındaki unsurlardan gelmemektedir.
Nitekim çarpık ve sorunlu demokrasi algısının da darbeci zihniyetler kadar tehlikeli olduğu kuşku götürmez bir gerçektir.
Bu nedenle, demokratik kültürü derinleştirmenin ve demokrasiyi korumanın biricik yolunun sadece dış müdahale kanallarını kapatmak olmadığı açıktır.
En az bunun kadar, belki de bundan daha önemlisi, değişik siyasal görüşlere saygı gösterebilen, onlara tahammül edebilen ve herkese eşit yaklaşabilen siyasi yönetimlerin var olmasıdır.
Kaldı ki, demokrasi ancak ve ancak adaletsizliğin ve şiddetin olmadığı ya da en aza indiği toplumlarda bir anlam ifade edecek ve değer üretecektir.
Vurgunculuk dalgalarının kaynakları süpürdüğü, para baronlarının egemenliğini ilan ettiği, eşitlik ve adalet prensiplerinin hiçe sayıldığı, benden-senden ayrımının hayatın her alanına yayıldığı, siyasal rekabetin düşmanlık doğurduğu bir toplumda demokrasinin tahrip olması için dışsal bir faktöre ihtiyaç yoktur.
Zaten demokrasi bu durumda içten içe çürümektedir ve en büyük tehlike de budur.
Kaynakları harekete geçirme ve başkalarını etkileme potansiyeline sahip olan siyasal güç, hoşgörü ve uzlaşma zemini oluşturamıyorsa, toplum her sorun karşısında anında cephelere bölünecektir ve birlik ruhunu korumak bir aşamadan sonra imkânsız hale gelecektir.
Kendisinden başka herkesi hakir gören, azarlayan ve öfkeyle taciz eden iptidai siyasi anlayışın, demokrasiye her şeyden daha fazla kötülük yaptığını bilmek gerekmektedir.
Bu itibarla, millet egemenliğini gasp etmek için fırsat kollayanlarla, yalnızca demokrasiyi biçim ve sözde hatırlayanların aynı safta bir araya geleceği açık ve tartışmasızdır.
Balyoz darbe planı iddiaları kapsamında yapılan son göz altıları bir de bu çerçeveden ele alıp değerlendirmek zannederim daha doğru olacaktır.

 

Türkiye’de son yıllarda bazı dava süreçlerinin hukuki çerçevesi ve mecrası dışına çıkarılarak AKP’ye siyasi rant sağlamak hesabıyla kullanıldığı izlenimi milli vicdanda giderek yer etmektedir.
Parti olarak bağımsız yargıya saygılıyız, dava süreçlerine nereden gelirse gelsin her müdahaleyi kabul edilemez gören bir siyaset anlayışının temsilcileriyiz.
Takdir edersiniz ki, makamı, görevi ve statüsü ne olursa olsun hiç kimse suç işleme özgürlüğüne ve imtiyazına sahip değildir.
Adalet her türlü ön yargıdan, hesaptan ve müdahaleden masun ve hukuk kurallarına sadık kalarak işlemelidir.
Adil yargılama hakkı, masumiyet karinesi ve geciken adalet, adalet değildir gerçeği, bu sürecin her aşamasında herkesin saygı göstermesi gereken temel taşlardır.
Hâkimler ve savcılar emri kanunlardan ve vicdanlarından alırlar.
Yargı üzerinde siyasi baskı kurmak, yargı süreçlerinde kanunları ve kuralları görmezden gelmek ve çiğnemek hiç kimsenin hakkı ve haddi değildir. Bu açık bir suçtur.
Hâkimler ve savcıların suç işleme, kanunları ve kuralları yok farz etme imtiyazları olmadığı da unutulmamalıdır.
Bugün sürmekte olan bazı dava süreçlerinde bu konularla ilgili ciddi endişeler bulunduğu, bu durumun adalete olan güven duygusunu zedelediği, bunların siyasi iktidarı ve yargı kurumunu zan ve şaibe altında bıraktığı ise bir vakıadır.
Hangi kurum içinde demokrasi dışı yollara itibar eden varsa, bunların bağımsız, adil ve süratli bir yargılamayla ortaya çıkarılması ve cezalandırılması doğal ve gereklidir.
Bununla birlikte siyasi çıkar hesabıyla kurumları töhmet altında bırakmanın, itibarlarını yaralamanın hiç kimseye fayda sağlamayacağı unutulmamalıdır.
Türk ordusu, topyekûn Türk milletin ordusudur.
Az önce de vurguladığım gibi, AKP’nin seçimler yaklaşırken yeniden sahte mağdur rolü oynamak için Türk Silahlı Kuvvetlerini darbeci olarak gösterme çabaları bu bakımdan çok çirkin ve kabul edilemezdir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak darbe anlayışına ve darbecilere kesinlikle karşıyız ve Türk Silahlı Kuvvetleri içinde darbe emeli taşıyanlara asla yer verilmemesini istiyoruz.
Ne var ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bütünüyle darbeci gösterilmesine, incitilmesine, yıpratılmasına da şiddetle karşı çıkıyoruz ve bu amaçta olanlarla her şart altında mücadele etmekte kararlıyız.
Özellikle sözde darbe iddiaları doğrultusunda 163 kişinin gözaltına alınması ve bunların içinde Güneydoğu’da terörle amansız bir mücadele sergileyen emekli ya da muvazzaf askerlerin de bulunması aklımıza bu değerli şahsiyetlerden intikam alındığı hususunu getirmektedir.
Bu itibarla işleyen yargı sürecini savsaklamadan, her gün yeni bir bahane ile geciktirilmesine meydan vermeden devam eden hukuki süreç biran önce ve süratle sonuçlandırılmalıdır.
İlave olarak suç ve suçlunun açıkça ortaya konulması bizim en öncelikli beklentimiz haline gelmiştir.
Biliyoruz ki, dava süreçlerinin siyasi amaçlarla kullanılmasının, bunu yapanlara ve bu amaçla kendisini kullandıranlara hayrı olmayacaktır.
Adalet er ya da geç tecelli edecek, bu süreçte kimin ne yaptığı mutlaka açığa çıkacaktır.
Varsa yapılan yanlışlar, kanunsuzluklar ve hukuksuzluklar, bunların sorumluları da milli vicdanda mahkûm olacak ve adalet önünde mutlaka, ama mutlaka hesap verecektir.
Halen sürmekte olan ve iyice şirazesinden çıkan sözde darbe iddialarıyla ilgili hukuki süreçlerde dikkat edilmesi gereken başka önemli hususlar da vardır.
Öncelikle, herkesin insan olmaktan kaynaklanan ve vazgeçilmeyecek hakları olduğu şüphesizdir.
Bir defa, suçun oluşmasına kadar herkesin masum olduğu tartışma götürmez bir hukuk kuralıdır.
Her zaman ve her fırsatta ifade ettiğimiz gibi, kim darbe yapmaya yelteniyorsa, böyle bir niyetin ve planın içindeyse yürürlükteki ceza hukuku kapsamında haklarındaki işlemler gecikmeksizin yerine getirilmelidir.
Kimden ve hangi mahfillerden geldiği şaibeli de olsa var olan delillerin tasnifi dikkatle yapılmalı, kamuoyuna servis edilmesine fırsat ve imkân tanınmamalıdır.
Bu konuda yazılı ve görsel medya sorumlu davranmalıdır.
Özellikle AKP’nin el altından Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı malum mihraklarca birlikte yürüttüğü psikolojik operasyona bir an önce son verilmeli, Mehmetçiği siyasete çekme çabaları kesinlikle sonlandırılmalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetlerini ‘kâğıttan kaplan’ olarak değerlendirilenlerle, ‘futbol topu gibi oynarlar’ diyenler ellerini Türk milletinin ordusundan çekmelidirler.
Özellikle halen sürmekte olan ve bir türlü karara varılamayan darbe iddiaları kapsamında; kim olursa olsun, insan haysiyet ve şerefinin kaldıramayacağı zulüm, baskı ve muameleler tutuklu bulunan kişilere karşı gösterilmemeli ve adaletin hükmünü verebilmesi için personel, kaynak ve fiziki imkân acilen seferber edilmelidir.
Aksi halde bugün kapıları kapatarak kendince adalet oluşturmaya çalışanlara, yarın tüm kapılar bir daha açılmamak üzere yüzlerine kapanacaktır.
Türkiye artık darbe iddialarından kurtulmalı, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin darbe heveslisi bir kuruluş gibi gösterilmesinden tamamen vazgeçilmelidir.
Türk milletinin bir tane ordusu vardır ve onu da demokrasi karşıtı gibi göstermek hiç kimsenin faydasına olmayacak ve karanlık hesaplarını aklamaya yetmeyecektir."

 

Kaynak: {http://www.mhp.org.tr/gbk.php?content=2976&cat=52}

 



Bu haber 670 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,176 µs