En Sıcak Konular

DÖNÜŞTÜRÜLEN İSLAM COĞRAFYASI

12 Ocak 2011 09:48 tsi
DÖNÜŞTÜRÜLEN İSLAM COĞRAFYASI İslam dünyası ürkütücü bir değişim ve dönüşümden (dönüştürmeden) geçiyor. Hiçbir İslam ülkesinin rahat olduğunu, insanlarının mutlu, huzurlu ve müreffeh bir yaşam sürdüklerini söylemek mümkün değil.

Dönüştürülen İslam coğrafyası

İslam dünyası ürkütücü bir değişim ve dönüşümden (dönüştürmeden) geçiyor. Hiçbir İslam ülkesinin rahat olduğunu, insanlarının mutlu, huzurlu ve müreffeh bir yaşam sürdüklerini söylemek mümkün değil. Kronik hale gelmiş sorunlar, dışa bağımlı idareler, bağımsız hareket edemeyen ülkeler, üretmeden tüketmeye alıştırılmış, uydurma gündemlerle kendi sorunlarına bile yabancılaştırılmış kitleler ve neticesinde de tarumar edilmiş veya edilmeyi bekleyen koskoca bir İslam âlemi. Yıllarca sömürgeci eziyetine, işbirlikçi hıyanetine ve bilgi üretememenin aczine maruz kalan bu mazlum coğrafya, yine başına gelen musibetleri elleri kolları bağlı izliyor. İçin için kanayan yaralar, pansumandan da öte ciddi ameliyatlarla iyileşebilir bu saatten sonra. Oturup ağlayın, mazlum hep bizleriz ve zalimler de bizim sessizliğimizi gördükçe daha da şedit oluyorlar.

Nüfus olarak 2 milyara yaklaşan bir kitleyiz, ancak ne elle tutulur bir dünya markasına sahibiz,  ne de bilim dünyasına damgasını vuran bir düzine adamımız var şu an. Geçmişin bakiyesini yemeye devam ediyoruz, kendimiz bir şey üretmeyip, birilerine bağımlı olup kuru bir övünmeye bel bağlıyoruz. Sadece. Boynumuza geçirilmiş boyunduruk daha da sıkılaştırılıyor, ayaklarımızdaki prangalar, ellerimizdeki kelepçeler daha da acıtıyor canımızı ve yine de sesimizi çıkaramıyoruz. Bir yandan dayak yiyoruz, öte yandan da "aslansın, kahramansın" övgülerine kanmaya devam ediyoruz. 2 milyara yaklaşan koskoca İslam âlemi, bir İsrail'i bile ürkütemiyor tepkisiyle veya ameliyle. Onun kadar davasına sadık değil çünkü. Konjonktüre, küresel egemenlere uyum sağlamak, dava gibi bir idealden daha rantabl ne de olsa.

Cehalet en geçer akçe

İlim sahibi olmayı, öğrenmeyi teşvik eden, cehaleti en tehlikeli düşmanlardan biri sayan bir inanca sahip olduğumuzu iddia ediyor ama gereği gibi davranmıyoruz. Cehalet en geçer akçe olmuş durumda. Sahte imajlara, şekle özden daha fazla önem veriyoruz. Bilgi üretmediğimiz gibi üretilen bilgiyi öğrenme zahmetinde bile değiliz. Pis bir kolaycılıkla "gavur icadı" demeyi biliyoruz, ancak "gavur"un bilgisini, tekniğini, aletlerini de kullanıyoruz. Açmaz üzerine açmaz, çelişki, üzerine çelişki ve tabii ki bütün bunların üzerine de yenilgi üzerine yenilgi.

Batılıların kurmuş oldukları fabrikalarda montaj yapmayı, sanayileşmek sanıyor İslam âlemi. Bilgiyi vermiyor, sadece angaryasını size ihale ediyor ve ucuza üretip pahalıya satarak işin kaymağını yiyorlar. Bin bir türlü emekle ve sıkıntıyla kurulan tesisleri üç otuz paraya sizden satın alıyorlar ve "fabrikayı" değil ama "kârını" alıp götürüyorlar, birilerinin ısrarla anlayamadığı çok basit bir süreç bu. Sömürü şekil değiştiriyor, zamana ayak uyduruyor sadece. İşi, aşı verene bağımlı olmak da kaçınılmaz oluyor haliyle.

2001'deki şaibeli 11 Eylül saldırısından sonra "İslami terörizm" kavramını hortlattılar ve Soğuk Savaş'ın ardından boşalan düşman koltuğuna İslam'ı oturttular. Küreselleşme ve serbestleşen sermaye hareketleriyle birlikte, hem kültürel, hem siyasi, hem de ekonomik olarak "tektipleştirilen" veya buna zorlanan ülkeler, öyle bir hale geldi ki, sadece inançlar bakımından birbirlerinden farklılıklar gösterir oldular. (Bu noktada, "milli devletlerin" de ortadan kaldırılması elzemdir ve bu amaca uygun hareketler Türkiye üzerinde de uygulanma çabasında) İslam âlemini, türlü bahanelerle istikrarsızlaştırmak ve dolayısıyla da güçten düşürmek, sonunda da Batı medeniyetinin boyunduruğunda "zararsız" hale getirmek planlarının yapıldığı bilinen hususlardı.

"Zararsız" bir İslam

Bu anlamda, "İslami terörizm" diyerek Afganistan, "kitle imha silahları" yalanıyla Irak işgal, daha doğrusu yerle bir edildi, huzursuzluk hâkim kılındı. Pakistan birbirine düşürüldü. Sudan, öteden beri "baş ağrıtan" bir yerdi ve orada da kargaşalar devam ediyor. En son Mısır'da Müslüman-Hıristiyan çatışmasının altyapısı hazırlanıyor. Türkiye, bölünmeye doğru gitmenin bir adımı olarak "özerklik" tartışmalarıyla yoruluyor. "İslami yeşil kuşak" (veya "zararsız" bir İslam) yolunda adımlar atılıyor.

Sözün özü, İslam âlemi topyekün bir dönüştürme sürecine girmiş durumda. Ekonomik ve siyasi manada gerçekten de bağımsız davranamayan ülkelerden müteşekkil olan 2 milyarlık bu topluluk, üzerinde dönen kirli hesaplar karşısında çaresiz, güçsüz ve mecalsiz bir görüntü veriyor. İnsanlarının önemli kısmı açlıkla, yoksullukla, işsizlikle mücadele ediyor.

Ki ekonomik açıdan en iyi örneklerden sayılabilecek Türkiye için (küresel sisteme adamakıllı entegrasyon adına uyguladığı Derviş modeli ve uygulayıcıları sağolsun) 2008'de yüzde 17 oranında yoksul insana sahipken, 2009'da yüzde 18'e çıkmış bu oran. Yaklaşık olarak 13 milyon insan demek bu ve devletin resmi kurumunun yaptığı bir araştırma olduğu da düşünülürse aslında bu sayının çok daha fazla olduğu da kesin. Tamı tamına 339 bin kişi ise açlık sınırının altında yaşıyor Türkiye'de. (Açlık sınırı 4 kişilik bir aile için aylık 287 TL, yoksulluk sınırı ise 825 TL olarak tahmin ediliyor) Bu korkunç tablo, işin garibi, belki de en az bu ülkenin muhafazakâr insanlarını rahatsız ediyor şu günlerde. Her ağızlarını açışta demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi üzerine hiç kafa yormadıkları, bir saniye bile düşünmedikleri kavramları pek bir iştahla tekrarlayanlar, emperyal güçlerin kirli emellerinden, yaptıkları katliamlardan, sömürülerinden, ayyuka çıkan baş belası projelerinden tek bir Allah'ın günü bile bahsetmedikleri gibi bu yoksulluk ve yoksunluk tablosunu da es geçiyorlar.

Zincirlerimizi kırmak

Tam tersine, Türkiye'nin "parlayan bir yıldız" olduğu türküsünü çığırıyorlar ısrarla. Yanı başlarında cereyan eden musibetler bile çekmiyor ilgilerini, güce ve sefahate kavuşmayı az beklememişlerdi ne de olsa.

Yoksulluğumuzu, çaresizliğimizi, her daim sömürülen, her daim mazlum oluşumuzu içimize sindirdikçe, zalime dur demedikçe, sınırları da değiştirirler, ülkeleri de bölerler, milyarlarca insanı da açlığa, yoksulluğa mahkûm ve perişan ederler. Gram sesiniz de çıkmaz, aynı bugün yaşadığımız gibi. Zincirlerimizi kırmak yerine onların boyunduruklarımızı gevşetmesine razı geldiğimiz sürece de, bu coğrafyayı ayağa kaldıramayız. Her manadaki bağımsızlığın olmazsa olmaz bir koşul olduğunu anlamadan ayağa kalkamayacağımız gibi aynen. Tasarlanan ve uygulamaya konulan planların basit bir istatistiği kadar değerimiz olmaz, olmayacaktır da.

 

Burak Kıllıoğlu - Milli Gazete

 

Kaynak: MİLLİ GAZETE {http://www.milligazete.com.tr/makale/donusturulen-islam-cografyasi-187445.htm}



Bu haber 1,300 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,103 µs