GÜNDEMDEN DÜŞMEYEN PARTİ

1 Ocak 2011 11:18 tsi
Ülkemizde ilk defa bu derece parti-cemaat bütünleşmesi yaşanmaktadır. Dini ticari bir meta haline dönüştüren cemaat ile dini siyasi bir malzeme olarak kullanan parti birbirlerini bütünleyen parçalar haline gelmişlerdir.

Geçtiğimiz günlerde MHP "Güç Birliği" adı altında bir şölen düzenlemiş ve ardından parti dışında bulunan bazı önemli şahsiyetlerle bir dizi görüşmeler gerçekleşmiştir. Ortaya çıkan tablo bize gösteriyor ki, bu buluşmalar, görüşmeler uzun zaman önce planlanmış ve uygulamak için doğru zamanın gelmesi beklenmiştir.
MHP'nin yapmış olduğu bu hamle bazı kesimleri rahatsız etmiş görünmektedir. Peki kim bu rahatsız olanlar?
Şöyle bir bakıldığında milliyetçi-ülkücü tabanı "arka bahçesi"yapmak isteyen bir parti, bir cemaat ve ne yazık ki bahsettiğimiz odakların parti içi veya parti dışında bulunan uzantılarıdır. Kendisini toplum mühendisi(!) olarak gören bazı basın-yayın organlarımızın güzide elemanları(!), MHP'nin nasıl yönetilmesi gerektiğinden tutunda, ülkücü-milliyetçinin nasıl olması gerektiğine kadar birçok tarif vermektedirler.
Bu noktada elbette insanın aklına geliyor neden bazılarının MHP'yi bu kadar önemsedikleri? Bu konuda çok iddalı konuşan isimlere bakıldığında ne milliyetçilikle, ne ülkücülükle uzaktan yakından bir ilgileri olmadığını görebilmek için kartal gözüne sahip olmaya gerek yok. Bunların yanında bir de "eski" ünvanını kendilerine baş tacı etmiş bir grup var. Bunlar da ülkücüleri ülkücülerden daha fazla düşünenler(!) arasındalar.
Peki neden böyle bir çalışma içerisine girmiş bu insanlar? Şimdi bu soruya cevap arayalım.
Ülkemizde ilk defa bu derece parti-cemaat bütünleşmesi yaşanmaktadır. Dini ticari bir meta haline dönüştüren cemaat ile dini siyasi bir malzeme olarak kullanan parti birbirlerini bütünleyen parçalar haline gelmişlerdir. Hemen bütün çıkarları ve zararları birbirleriyle örtüşen bu iki kesim el ele vermiş Türkiye Cumhuriyeti'ne meydan okumaktadırlar. Tabi ki Türkiye Cumhuriyeti gibi büyük bir güce meydan okuyabilmek için içerde ve dışarıda çok güçlü olmak lazımdır. Bunun da yöntemini iyi belirlemiş görünüyorlar. Dışarıda destekçileri süper güç olarak gördükleri malum yer ve girmek için bütün hünerlerini(!) sergiledikleri birliktir. İçeride ise bu iki dış gücün maşaları, cemaatin tüm kurum ve kuruluşları, bazı sivil toplum örgütleri, ülkenin kaymağını yemelerine izin verdikleri bazı önemli(!) şahsiyetlerdir.
Bu destekçilerden bazıları liberal kesim üzerine, bazıları bölücü kesim üzerine, bazıları da dini değerlerine sımsıkı bağlı Anadolu insanı üzerine oynamaktadırlar. Elbette milliyetçi-ülkücü camiada üzerine oynanması gereken bir kesimdir onların gözünde. Bu nedenle dini duyguların istismar edilmesi yetmiyormuş gibi bir de sahte milliyetçilik anlayışını devreye sokmuşlardır. Ülkücü camianın büyük bölümü bu oyunun farkında olmakla birlikte ne yazık ki bu tuzağa düşmüş bazı kişilerin olduğu da ortadadır. Bu aşamada ülkücülerin önüne bazı tercihler çıkmaktadır:
-Bütün yapılanları sineye çekerek makam, mevki peşinde koşmak
-Bütün değerlerini inkar edip ihale kapmaya çalışmak
-Uğruna can verebileceği ülkesi darmadağın edilirken seyirci kalmak
YA DA
Bütün makam, mevki tekliflerini geri çevirip; bütün baskılara rağmen onurlu bir duruş sergileyip Türk Milleti'nin boyun eğmeyeceğini tüm dünyaya ispat etmeye katkıda bulunmak
"Başbuğ Türkeş yaşasaydı, bu yapılanları desteklerdi" diyen "eski" sıfatlı şahıslara sorumla tamamlamak istiyorum.
Sizce yukarda bahsettiğim seçeneklerden hangisi için Başbuğ Türkeş karşılıksız destek verirdi?

 

Osman AK

 ertugrulhan_45@hotmail.com

Bu haber 1,354 defa okundu.