En Sıcak Konular

BAHÇELİ: ''İRAN DEĞİLSE HEDEF AFGANİSTAN MIDIR HİNDİSTAN MIDIR?''

23 Kasım 2010 15:14 tsi
BAHÇELİ: ''İRAN DEĞİLSE HEDEF AFGANİSTAN MIDIR HİNDİSTAN MIDIR?'' Bahçali; "Füze Savunma Sistemi’nin operasyonel unsurları Türkiye’ye konuşlandırılacağına göre, coğrafi bakımdan bu düzenlemeler İran dışında hangi ülkeyi hedef alacaktır?" dedi.

Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli,TBMM Grup Toplantısında konuştu.

Bahçeli konuşmasının üçüncü ve son bölümünü Lizbon’da yapılan NATO toplantısı ve bu toplantıda alınan kararlara ayırdı.

MHP Lideri konuşmasında şunları şöyledi:

"Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,

Hepinizin yakında bildiği gibi son günlerin en önemli gündem maddeleri arasında geçtiğimiz hafta Lizbon’da yapılan NATO toplantısı ve bu toplantıda alınan kararlar olmuştur.

NATO’nun Lizbon zirvesinden sonra, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, AKP çevrelerinde zafer kazanılmış gibi söz ve tavırlara tesadüf edilmesi bu konunun etraflıca değerlendirilmesini gerekli kılmıştır.

NATO toplantısından sonra, sanki Türkiye’nin tezlerinin belirleyici olduğu ve bu yönde sonuç bildirgesinin hazırlandığı gibi yanlış ve aldatıcı bir bilgi verilmeye çalışılması talihsizlik olmuştur.

En başta dikkatimizi çeken husus, Sayın Cumhurbaşkanı’nın Lizbon’a giderken yaptığı bazı açıklamalarda ortaya çıkmıştır.

Geçmişteki sözleriyle çelişen bir görüntü çizen Sayın Cumhurbaşkanı, NATO-Avrupa Birliği ilişkileri bağlamında sorulan bir soruya; ısrarla kendisinin NATO toplantısına gittiğini, Avrupa Birliği zirvesine gitmediğini üstüne basa basa cevap vermiştir.

Nitekim zaman zaman da NATO zirvelerinin AB zirvesi olmadığını muhataplarına hatırlatma gereği duyduklarını bu kapsamda dile getirmiştir.

Ne var ki Sayın Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan olarak görev yaptığı 19 Kasım 2002 tarihindeki, NATO Parlamenter Asamblesi 48.Genel Kurul Kapanış oturumunda sarfettiği sözleri, bugünkü düşünceleriyle çelişmekte ve bazı farklılıklar olduğunu göstermektedir.

Sayın Gül, o tarihte NATO ve AB’nin rollerini birbirlerini tamamlayacak şekilde oluşturmaları ve işbirliği ruhuyla hareket etmeleri halinde endişe etmeye gerek olmadığını vurgulamıştır.

Üstelik NATO ve AB’nin, demokratik değerleri daha da geliştirmek, refahı artırmak, istikrarı getirmek, özellikle de uluslararası topluluğun desteğine ihtiyaç olan hassas bölgelerde bunları gerçekleştirebilmek için bir arada çalışmak durumunda olduğunu belirtmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanı daha o günlerde, NATO ve AB’yle birlikte ilgili örgütlerin bir arada çalışarak krizleri önlemek için ortak politikalar takip etmelerini istemiştir.

NATO ile AB’nin kaderini adeta örtüştüren bu yaklaşımlardan sonra, bugün daha farklı bir noktada bulunulması dış politikadaki sapmaların, kırılmaların ve teşhis hatalarının bir kanıtı olmuştur.

19-20 Kasım 2010 tarihlerinde Lizbon’da yapılan NATO zirvesinde ittifakın önümüzdeki dönem stratejine ilişkin bir dizi önemli karar alınmıştır.

NATO’nun değişen global şartlarına uyum sağlaması ve yeni tehdit değerlendirmesini esas alan stratejiler belirlenmesi amacıyla “Yeni Stratejik Konsept” belgesinin kabul edilmesi önemli bir gelişme olmuştur.

Bu kapsamda alınan ilke kararları arasında balistik füze tehdidi karşısında hayata geçirilecek füze savunma sistemi Türkiye’de en fazla tartışılan konu olarak öne çıkmıştır.

Türkiye’nin Avrupa Birliği güvenlik yapılanmalarıyla ilişkisi, NATO-AB savunma düzenlemeleri de Lizbon zirvesinde Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren diğer konular olmuştur.

Füze kalkanı olarak bilinen füze savunma sistemi etrafında Türkiye’de yapılan tartışmalarda, AKP hükümetinin ortaya koyduğu görüşlerin bu konuda NATO’da alınan kararlar ışığında değerlendirilmesi önem taşımaktadır.

AKP hükümetinin bu konudaki gerçek amaçları ve hesapları ancak böyle bir değerlendirmeyle daha iyi anlaşılabilecek, milletimizi yönlendirmek için sarfettiği çabaların arkasındaki niyetler ve gerçekler daha açık olarak görülebilecektir.

Bu itibarla yapılacak objektif bir değerlendirme, Başbakan Erdoğan’ın büyük bir önem taşıyan NATO Lizbon zirvesine katılmayarak Türkiye’yi Cumhurbaşkanı Gül’ün temsil etmesinin arkasındaki düşünce ve hesaplara da ışık tutabilecektir.

NATO Füze Savunma Sistemi’nin ittifakın yeni tehdit, tehlike ve risk değerlendirmesine dayanan, bu tehdit ve tehlikelere karşı geliştirilen bir savunma düzenlemesi olduğu ortadadır.

Başbakan Erdoğan Lizbon Zirvesi öncesinde bu konuda kamuoyu oluşturmak için Türkiye’nin bu yeni sisteme onay vermesinin bazı ön şartlara bağlı olduğunu söylemiştir.

Hatta Başbakan’ın “Komuta kontrol mekanizmasında biz de rol almak için düğmeye basan taraf olmak istiyoruz” sözleri, füze savunma sistemindeki bastırılmış isteğini açığa çıkarması bakımından anlamlı olmuştur.

Bu çerçevede Türkiye’nin üç ön şartının karşılanması gerektiğini ifadeyle, adeta Türkiye’nin bu konuda NATO ile kıran kırana bir pazarlığa girdiğini ve direndiği izlenimini yaratmaya çalışmıştır.

NATO savunma planlamasında füze savunma sisteminin potansiyel bir tehdide karşı geliştirileceği, bu tehdit kaynağının operasyonel açıdan önceden belirlenmesi gerektiği, afaki tehdide karşı füze kalkanı olmayacağı herkesin bildiği bir gerçektir.

Füze savunma sisteminin hangi ülkeden gelecek potansiyel balistik füze tehdidine karşı öngörüldüğü NATO içinde ele alınmıştır.

Füze kalkanının operasyonel planlaması bu somut tehdit kaynağına göre yapılacaktır.

Türkiye, NATO içinde bugün itibariyle en büyük tehdit kaynağının İran olduğu konusundaki değerlendirmelere katılmış, füze savunma sisteminin bu temelde geliştirilmesine onay vermiştir.

Merakımız, bundan sonra AKP’nin komşularıyla sıfır sorun politikasını nasıl yürüteceği ve bu konuda ne kadar samimi olacağı noktasında somutlaşmıştır.

NATO Lizbon zirvesi öncesi Başbakan Erdoğan ve bu konuda da hükümetle rol paylaşımında üzerine düşeni yapan Cumhurbaşkanı Gül’ün herhangi bir ülke adının tehdit olarak belirtilmesine karşı oldukları söylemi, fiiliyatta hiçbir anlam ve değer taşımamaktadır.

Oysaki Sayın Gül’ün 19 Kasım 2002 tarihli NATO Parlamenter Asamblesi 48.Genel Kurul Kapanış oturumunda, Başbakan sıfatıyla yaptığı konuşmasında; potansiyel kriz olabilecek olan bölgelerin, ülkemiz etrafında konuşlandığını ifade ederek, aslında üstü kapalı da olsa bir hedef gösterdiği bilinmektedir.

Bununla birlikte zımnen de olsa bugün, AKP hükümeti füze savunma sistemini gerektiren potansiyel tehdit kaynağının İran olduğunu kabul etmiş, ancak bu ismin kamuoyuna açıklanacak metinlerde açıkça zikredilmemesini isteyerek görüntüyü kurtarmaya çalışmıştır.

Türk milletinin aklı ve idrakiyle alay edercesine hiçbir komşumuzu tehdit ve hedef tanımlaması içinde göremeyiz diyen Başbakan Erdoğan’a buradan sormak isterim ki:

Siyasi hesaplarla kendinizin gitmeye cesaret edemediği Lizbon zirvesinde Cumhurbaşkanı tarafından onay verilen füze savunma sistemi İran’a karşı değilse, hangi potansiyel tehdit kaynağı ülkeye karşıdır?

Tehdit kaynağı İran değilse Senegal midir, Küba mıdır, yoksa Rusya mıdır?

Türkiye NATO ittifakının Doğu’daki kanat ülkesidir.

Füze Savunma Sistemi’nin operasyonel unsurları Türkiye’ye konuşlandırılacağına göre, coğrafi bakımdan bu düzenlemeler İran dışında hangi ülkeyi hedef alacaktır?

İran değilse, hedef Afganistan mıdır, Hindistan mıdır?

Bu soruların cevabı açıktır, Başbakan’ın bu konuda tevil ve takiye yapması artık mümkün değildir.

Başbakan Erdoğan ve Lizbon senaryosunda rol paylaştığı Cumhurbaşkanı Gül zirve öncesi sanal ve sözde itirazlarını Türk kamuoyunda tartıştırarak, NATO içinde onay verdikleri kararları maskelemek, bu konudaki gerçek niyetlerini gizlemek yoluna gitmişlerdir.

Gerçekler gün gibi ortadadır.

Ve füze kalkanının kurulacağı ülke Türkiye olarak belirlenmiş, adeta başta AB olmak üzere, NATO üyesi ülkelerin güvenliğini sağlamak için bütün riskler üstlenilmiştir.

Bu kapsamda, 30’dan fazla ülkenin balistik füze sistemlerine sahip ve bunlardan bazılarının Avrupa ve Atlantik bölgesini vurabilecek durumda bulunuyor olması AKP’ye yeni bir rol ve sorumluluk yüklemiştir.

Balistik füzelere karşı kurulacak savunma sistemlerinin merkezi olarak, bundan önce değişik ülkelerin ismi gündeme geldiyse de, AKP’nin küresel destekçileri, bu konuda Türkiye’de karar kılarak, Sayın Cumhurbaşkanı’na ve hükümete bunu kabul ettirmişlerdir.

Burada aklımıza takılan husus ülkemizin bu meselede, iddia edildiği gibi tarihini ve coğrafyasını nasıl ve ne şekilde kullandığıdır?

Sayın Cumhurbaşkanı’na göre, Türkiye şimdi tarihini ve jeopolitik önemi kavramışsa, bundan önce ülkemiz hangi jeopolitik kabullerle yönetilmiştir ve neyi kavramıştır?

AKP iktidarının, atanmasına direnç gösterdiği ve itiraz ettiği, en sonunda da pes ettiği NATO Genel Sekreteri Rasmussen’le aynı noktada ve zeminde buluşması da son zirvenin en ilginç noktalarından birisi olmuştur.

Başbakan Erdoğan’ın füze savunma sistemine onay verilmesi için komuta-kontrol sisteminin Türkiye’de olması sözde önşartı Lizbon kararlarıyla havada kalmış, bunu sanal bir kamuoyu yönlendirme aracı olduğu açığa çıkmıştır.

NATO savunma sistemlerinde komuta-kontrol sorumluluğunun münferit ülkelere değil NATO askeri karargâhına ait olduğu bilinen bir gerçektir.

Kaldı ki, Allah korusun, böyle bir an geldiğinde butona kimin basacağının ve kimin kontrol edeceğinin bir önemi ve kıymeti harbiyesi çok fazla olmayacaktır.

Savunma sistem kontrolünün Recep Tayyip Erdoğan’da ya da, bir başkasında olması hiçbirşeyi değiştirmeyecek ve milletimiz tüm vahşetin ve felaketin tam ortasında kalmaktan kurtulamayacaktır.

Hal böyle iken Başbakan’ın düğmeye basacak ülkenin Türkiye olması yönündeki açıklamaları, pratikte hiçbir anlamı olmayan içi boş sözlerdir.

Lizbon kararları bunu teyit etmiş, komuta-kontrol komutlarının ele alınmasını ileri bir tarihe bırakmıştır.

Başbakan’ın bu sanal ön şartı da boşa çıkmıştır.

Lizbon zirvesinde Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin savunma ve işbirliği sisteminin içinde olmaması, buna bağlı sorunlar ve NATO – AB işbirliğinin önündeki zorluklar konularında da Türkiye’yi tatmin edecek bir ilerleme sağlanamadığı görülmektedir.

AB üyesi Kıbrıs Rum yönetiminin ve başta Fransa olmak üzere bazı ülkelerin bu konudaki itirazları Lizbon’da da aşılamamıştır.

Bu durumun sürmesinin Türkiye’nin NATO ile AB arasındaki güvenlik alanında işbirliği sürecinde zemin kaybetmesine yol açması ciddi bir ihtimal olarak karşımızdadır.

Lizbon kararlarında yer alan AB üyesi olmayan NATO müttefiklerinin NATO ile AB arasındaki stratejik ortaklığın geliştirilmesi çabalarına tam olarak katılmasının gerekli olduğu yolundaki ifadelerin Türkiye için yeterli olmadığı ortadadır.

Türkiye’nin AB ile güvenlik anlaşması imzalaması, Avrupa Savunma Ajansı’nın katılımı ve NATO imkân ve kabiliyetlerinin kullanıldığı ortak operasyonlarda karar mekanizması içinde yer alması konularında herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir.

Soyut ve genel ifadelerle niyet beyanları bunun için yetersiz kalacaktır.

NATO Lizbon zirvesi kararları bu bakımdan da Türkiye için tatmin edici olmaktan çok uzaktır.

Ve ortada ne bir başarı diye sunulacak gelişme ne de zafer diye yutturulacak diplomatik netice vardır.

Biz olmasaydık NATO toplantısı on dakikada biterdi sözlerinin de hiçbir anlamı ve değeri yoktur.

Sürekli sahte diklenmelerle, hamasi sözlerle iç politikaya dönük mesaj veren AKP iktidarı, NATO toplantısında ağzına bir parmak bal sürülerek geri gönderilmiştir.

Her konuda konuşan Başbakan Erdoğan’ın ise, son bir haftadır konuyla ilgili hiçbir yorum yapmadan geri planda durması, kendisini unutturarak tartışmalarını merkezinden uzakta durmaya çalışması kendisine ve partisine hiçbir şey kazandırmayacaktır.

AKP hükümet yetkililerinin “görüş ve beklentilerimiz daha güçlü ifadelerle karşılık buldu” sözleri de kamuoyunu etkilemek amacını taşıyan içi boş klişeler olarak kalmaya mahkûm olacaktır.

Sonuç olarak Lizbon zirvesi öncesi ve sonrası AKP hükümetinin yönlendirdiği haber ve değerlendirmeler AKP’nin aldatma, yanıltma ve göz boyamaya dayanan dış politika anlayışının yeni tezahürlerinden başka bir anlam taşımamıştır.

Konuşmama son verirken hepinizi saygılarımla selamlıyorum."

 

Not: Konuşma metni 'mhp.org.tr' den iktibas edilmiştir. {http://www.mhp.org.tr/gbk.php?content=2936&cat=50}

 



Bu haber 738 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,663 µs