En Sıcak Konular

PAMUKOĞLU: ''NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE SİLİNİRSE TEKRAR YAZARIM''

15 Ekim 2010 19:59 tsi
PAMUKOĞLU: ''NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE SİLİNİRSE TEKRAR YAZARIM'' Osman Pamukoğlu, "Ne mutlu Türküm diyene" sözünü "silmeye" çalışanlara net mesaj verdi: "Silinirse yeniden yazarım!"

Karşılarında beni bulurlar

HEPAR lideri Pamukoğlu,Yeniçağ'dan Selcan Taşçı’ya gündemi değerlendirdi. 

Pamukoğlu: ‘Ne mutlu Türküm diyene’ silinirse baştan yazarım

Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) Genel Başkanı Osman Pamukoğlu, yıllarca vatan toprağının üzerindeki “Ne mutlu Türküm diyene” sözü silinmesin diye çarpışmış bir asker olarak o yazıyı “silmeye” çalışanlara net mesaj verdi: Silinirse yeniden yazarım!
 
İktidardakiler levanten! ‘Türk’ü ortadan kaldırmak akıl kârı mı!
Pamukoğlu, iktidar ve yandaşları için de ‘levanten’ tanımlaması yapıyor: Oradan buradan gelmişler. ‘Türk’ adını ortadan kaldırmak akıl kârı mı? Bunun olabileceğini mi düşünüyorlar? 
 
Tam saha muhalefet
“Seçime kadar sahadayız” diyen Pamukoğlu, HEPAR’ın genç tabanını sokağa indirmeye hazırlanıyor: Bu ülkenin çocukları, hakları için kanunun bütün imkanlarını kullanacak ama kimse bizden disiplinsizlik beklemesin.

Türkiye genelinde 60’tan fazla ilde örgütlenme faaliyetini tamamlayan Hak ve Eşitlik Partisi, bundan 9 ay önce “seçimlere girme hakkı”nı elde etti. Genel Başkan Osman Pamukoğlu ile Beşiktaş Balmumcu’da bulunan İstanbul İl Başkanlığı binasında buluştuk. Hem Ocak ayında yapılacak Büyük Kurultay’a hem de 2011 seçimlerine hazırlanıyor HEPAR. Parti yönetimi, 15 gün kadar önce de İl ve İlçe yöneticileri, Kadın Kolları ve Gençlik Kolları’yla dört günlük bir kampta biraraya gelmiş. Kampla ilgili olarak “Kimin hangi mahalle, hangi sokak, hangi pazar yerinde çalışacağı bile belirlendi; sahadayız”  diyor Pamukoğlu.

Anketlerde yüzde 5’e dayandı
Her fırsatta siyaseti “zorunlu” olarak yaptığını vurgulama ihtiyacı duyan biri için hayli keyifli görünüyor. “İki önemli şirket”ten gelen anket sonuçlarıymış meğer açtıran yüzündeki gülleri. “İnsanlar buna şaşırıyor” diyor sonuçları paylaşmadan önce. Söylediğine göre, 2010 itibarıyla yüzde 4.9 ile 5.2 olarak gösteriliyormuş partisinin oy oranı... Hem de “ona” rağmen... “Ona rağmen” çünkü Osman Pamukoğlu’nun adı, HEPAR’ın adının epey önüne geçmiş durumda. Yaptırdıkları araştırmalarda partiyi bilenlerin oranı yüzde 36’larda çıkarken, Pamukoğlu’nun tanınırlığı yüzde 70-75’leri buluyormuş. Dolayısıyla “Örgütü güçlendirmemiz lazım” diyor.

Umudu düzene tepkili gençler
Genel Başkan’dan sonra HEPAR’ın en dikkat çeken unsuru “gençler”. Partinin hemen her  faaliyetinde onları en önde görmek mümkün. Partiye bugüne kadar toplam 760 bin müracaat yapılmış. Tamamı 18-31 yaş aralığında.
Pamukoğlu’na göre bu “önemli bir avantaj” HEPAR için: “Gençler daha tutkulu, heyecanlı, kanları kaynıyor, zihinleri kirlenmemiş, rahat algılıyorlar, idealist ve en önemlisi  bu düzene karşı tepkililer... Geleceğe dair umutları var, hayalleri var. Partiye bir umut olarak sarılıyorlar. Türkiye’de siyasetin yozlaştığını görüyorlar.”
Bu ilginin “siyasi bir tercih”i yansıtıp yansıtmadığı konusunda kuşkuluyum. Gençlerin teveccühünün kendisine karşı duydukları “fanatik hayranlık”tan da besleniyor olabileceğini hatırlatıyorum.
“Doğru, çok iyi izlemişsiniz” diyor;  “Benle ilgili internet ortamında kurulmuş bir sürü site var. Ben bunları kuranları ne tanıyorum ne görmüşüm, ülkenin bir çok yerinde, bir çok farklı ortamda kendi kendilerine yaktıkları bir ateş yanıyor?”
“Bunu benim söylemem doğru olmaz ama söylemek zorundayım” diyerek devan ediyor: “Osman Pamukoğlu kimdir? Dediğini yapar, dürüsttür, gözü karadır. Abuk sabuk işler yapacak, çalıp çırpacak insan değildir... Genel Başkan’ın toplumda bu itibarının olması etkili oluyor tabii...”
Gelmek istediğim yer tam da burası aslında. Kendilerini bu “gözü karalık”la özdeşleştiren genç kitlelerin, hele ki “çatışma” laflarının edildiği şu günlerde “risk”e dönüşme ihtimali yok mu?
“Bizimkiler disiplinli” oluyor ilk cümlesi;
“Belli zamanlarda elbette sokağa çıkacağız, kendi sloganlarımızla, pankartlarımız bayraklarımızla gösteri yapacağız. Bu ülkenin çocuklarıyız haklarımız için elbette kanunun bütün imkanlarını kullanacağız. Ama kimse bizden disiplinsizlik beklemesin. Zaten hepsiyle konuşuyoruz; ben kontrol ederim onları!”
Gençler dışında partisini besleyen iki ana damarın daha olduğunu söylüyor Pamukoğlu. Biri kadınlar... “Çünkü onlar ana ve yavrularının geleceğini düşünüyorlar” diyor. İkincisi ise “Yüzbinlerce asker ve binlerce yedek subay!”
Birlikte mücadele verdiği, bizzat yetiştirdiği, eğittiği “asker”lerin desteğini alacağı konusunda emin konuşuyor:
“Bu ülkenin çocuklarıyla bir arada olmanın avantajı var. Biz onlarla Meriç kenarında, Aras kenarında, Zap suyunda bulunduk...  Şimdi onlar Türkiye’nin her yerine yayıldılar. Yüzbinlerce akrabaları var; onlara anlatıyorlar...”
Bir de İlhan Selçuk’un “edebiyatın bütün türlerine posta koyar” dediği Osman Pamukoğlu kitaplarının ulaştığı kitle var. Onu da hesaba katmak gerektiği görüşünde HEPAR Genel Başkanı:
“5 yılda 7 kitap verdim. Şu anda halkta benim kitaplarımdan 1 milyon 300 bin adet var. Bütün bunları birleştirin...”
 
Armut dibine düşüyor; bu iktidardakiler levanten
Osman Pamukoğlu her ne kadar “Emekli olduğum andan itibaren hiçbir karargah, hiçbir kışla, üniforma giyen hiç kimseyle hiçbir bağım yok” dese de, toplumun büyük bölümünün gözünde hâlâ “paşa”.
“Atatürk, beylik paşalık ünvanlarını kaldırdı ama ona da son güne kadar herkes ”Paşam“ dedi. Bundan çıkamıyorsun” diye açıklıyor bu “algıda sivilleşememe” halini.
Durum bu olunca onunla yapılan hemen bütün söyleşilerin “çerçevesi” de ya “terör” oluyor ya daha geniş çerçevede “güvenlik”. Biz bu çemberin -mümkün olduğunca- dışına çıkmaya çabaladık aslında... Ama... Yine de... Haliyle... Zaman zaman tezahürleri oldu sohbete Pamukoğlu’nun “askeri geçmişi”nin.
Hele bir de üzerinde durduğu sacayağının bir köşesi “milliyetçilik” (diğer iki köşesinde de “halkçılık” ve “sosyal devlet” var) olunca HEPAR’ın, özellikle iktidarın “Türk” kelimesine duyduğu alerjiyi konuşurken kaçınılmaz olarak o “dağlara” döndük yeniden.
Yıllarca “Ne mutlu Türküm diyene” sözü silinmesin diye çarpınmış bir asker olarak seslendi mesela “silmeye” çalışanlara:
“Silsinler, ben gene yazarım!”
Amerika alerjisi artıyor
Türk Milliyetçiliğinin yerine ikame edilmeye çalışılan “ademi merkeziyetçi” yapıyı konuşurken, “bunlar levanten” dedi iktidardakiler ve yandaşları için;
“Oradan buradan gelmişler. Armut dibine düşer. Bir devletin, cumhuriyetin, Türk toplumunun adını ortadan kaldırmak akıl kârı mı? Bunun olabileceğini mi düşünüyorlar?”
AKP’nin “milliyetçiliği” hedef alan politikalarının milliyetçilik duygusunu daha güçlendirmekten başka bir işe yaramadığını ileri sürüp bu konuda endişe yaşamadığını belirtiyor Pamukoğlu:
“Milliyetçilik artıyor. Amerika alerjisi artıyor. Halk ”müttefik devlet“ için neden böyle düşünür? Böyle tipler yüzünden. Kaldırsınlar ”Türk“ adını, duyarlılıkları normal, orta halli insnaı bile daha sivri, daha keskin, daha milliyetçi hale getirirler. AKP bir şeyi söndüreyim derken aslında ateşe benzin döküyor...”
Özellikle referandum sonrası ortaya çıkan “üç parçalı tablo”yu yorumlarken Anadolu’nun milliyetçiliğe mesafeli bir muhafazakarlık çizgisine geldiğini iddia edenlere de söyleyecek sözü var Pamukoğlu’nun:
“Anadolu, evet muhafazakardır. Ama gidin konuşun aynı zamanda vatanseverdir de, yurtseverdir de Anadolu insanı. Buna milliyetçilik de diyebilirsiniz. Bu sonucu değerlendirirken oradaki cemaatlerin ve tarikatların ağırlığını, insanların elinin ayağının kelepçelendiğini de unutmamak lazım. -40 derecede buzdolabı dağıtarak insanımızın dilenci durumuna düşürülüşünü de hesaba katmak lazım.”
Kafaları mazide kalmış
Başbakan’ın azınlıkların kendi yargılamalarını yapabilmeleri gerektiği yönündeki beyanından sonra, bu kez “çok hukukluluk” boyutuyla gündeme gelen, daha önce ise “eyaletleşme” projesine referans olan “Osmanlı modeli” konusunda “AKP’liler sadece kıyafette” kendi çağlarını yaşıyorlar. Kafaları mazide kalmış” diyor Pamukoğlu.
Ona göre “hiçbir siyasi felsefesi yok”
iktidardakilerin; “Şahsi çıkarlarına uygun öğretiler, yöntemler, görüşler dile getirmeye çalışıyorlar. Bizim milliyetçilik anlayışımızda herkes, herşey halk için. Bu topraklarda yaşayan herkes bizim insanımız, hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın, bütün milletleri, ırkları, kavimleri severiz. Ama en çok da kendi milletimizi severiz. Kendi insanımızı severiz.”
Çingene şecaat arz ederken...
Pamukoğlu sık sık Trakya izlenimlerinden örnekler verince, söz ister istemez Ali Bulaç’ın “Rumeli Türkleri’nin Türklüğü şaibeli” iddiasına geliyor. Bakın ne tepki veriyor böyle bir tartışmanın başlatılmasına:
“Çingene şecaat arz ederken sirkatin söylermiş. O kim ki Türklüğü tartışıyor? Müslümanlığı neymiş ki Trakya’yı tartışıyor?”
Ve manidar bir uyarıda bulunuyor: “Bir ülkede kötü giden her şeyin bedelini hem zayıflar, hem kuvvetliler öder. Hem aptallar, hem akıllılar öder. Ama bir tek şartla; zayıflar ve aptallar erken, akıllılar ve kuvvetliler biraz geç ama mutlaka ödeyecektir.”

Toprak ağalığı yıkılacak, arazileri halka dağıtacağız
Siyasetin hedefi, -bütün iyi niyetleriniz, idealleriniz, hizmet aşkı(!)nız bir yana- en somut ve basit formülüyle “oy toplamak” aslında. “Oy”un niteliği yok; nicelik asıl olan. Ne kadar çoksa, o kadar iyi. Haliyle “ne olursan ol gel” diyor siyasetçiler seçmene...
Siyaset ağalarının Derik’teki aşiret yemeği, “bölge”deki köle düzenini bir kere daha gözler önüne sermişken, tam denk geldi “bölgedeki mücadelenin içinden gelen” bir siyasetçiyle sohbet.
Ülkeyi böyle batırdılar
“Biz herkese mavi boncuk dağıtmayacağız” diyerek giriyor söze Pamukoğlu. Türkiye’nin bugünkü halini, siyasilerin oy uğruna verdikleri tavizlere bağlayıp, “Ağa”ların, “Bey”lerin, “Aşiret”lerin oyuna talip olmayacaklarını iddia ediyor:
“Hiç istemiyorum. Gelmesin o oylar. Zaten böyle diye diye batırdılar bu ülkeyi... O ağa da, adamları da bize oy vermesin istemiyoruz. Biz bunu göze alıp dağıtacağız o arazileri..”
Çalışan hinoğlu hinlik yapmaz
Tam bu noktada “toprak reformu”nun gündemlerindeki en önemli projelerden biri olduğunu ifade ediyor, “Toprak ağalığı yıkılacak” diyor;
“Devletin elinde bulunan ve üretimden uzak kalan bütün araziler halka tapusu ile dağıtılacak...”
- Bu proje hayata geçirilebilse özellikle Güneydoğu’da neyi değiştirir?
Kendi servetine mülküne arazisine bağlı olmak çalışmak demektir. Çalışan insan saçma sapan şeyler düşünemez, yanlış ideolojilere meyletmez ve kapılmaz, çalışan insan hinoğlu hinlik yapamaz... [1]

'O gün' donar kalırsınız

OSMAN PAMUKOĞLU
11 yaşında giydiği üniformayı 43 yıl sonra emekli olduğunda çıkardı. Türkiye onu Hakkari Dağ ve Komando Tugayı ve Güvenlik Komutanlığı’nda PKK’ya karşı yürüttüğü operasyonlarla tanıdı. Sayısız madalyası ve 7 kitabı var. Şimdi sivil mücadelesinin başında, 2011 seçimlerinde gireceği siyasi yarışa hazırlanıyor.
 
‘O gün’ donar kalırsınız
Konuşurken resmen meydan okuyor AKP’ye Pamukoğlu. Ve o manidar soruyu soruyor: ‘Bu iş böyle olmayacak’ diye sokağa çıkarsak, polis iktidardan mı yoksa halktan mı yana olur dersiniz?
 
“10 sene önce söyleseler devletin böyle rüsva olacağını tahmin edemezdim; Türkiye siyasi dağılmaya doğru gidiyor”  diyor bir ara... Pamukoğlu’na göre iktidardakiler -eğer bilinçli olarak planın parçası değillerse-, “Ne yaptıklarının farkında değiller. İleri doğru neler olabileceğini tahmin dahi edemiyorlar...”
Bölünmeye giden yoldalar
“Demokratik özerklik” talebiyle karşı karşıya olan bir hükümetin, “topraklarının bir bölümünü koparmaya giden” yolda ilerlerken “mola” verdiği durakların ABD olmasına, Kuzey Irak olmasına tepkili Pamukoğlu:
“Bu program dışarıdan yürütülüyor, burada onların talimatlarını yerine getiren bir hükümet var. Bu parti, bu hükümet olduğu sürece Türkiye Cumhuriyeti Devleti işin bu kısmında kaybedecek. Laf dolaştırmanın anlamı yok, böyle giderse Dicle ve Fırat’ın doğusu bizden kopar!”
Bunu bir tespit olarak söylüyor ama arkasını da getiriyor:
“Sınır koyacaklar, biz de sınırın ötesinden mi bakacağız, denize bakar gibi? Bakmayacağız. Koparsa, biz o zaman kopanla kalmayız Misak-ı Milli’yi yerine getiririz. Belki de böyle bir şey yapmaları bizim için hayırdır. Bizi uyandırır. Eksik olanı tamamlarız!
Ona kalsa meselenin halli kolay; madem karşınızdaki ”düşman“, ”yasalar“ düşmana nasıl cevap verileceği konusunda gayet açık. Ekstradan ”açmaya, açılmaya“ lüzum yok yani.
”Siz bombalamayla, pusuyla, karakol baskını yapanı etkisiz hale getirin bakalım, o bölgenin halkı o zaman kimin yanında oluyor“ diyor.
Yasa bu mücadele alanını açmış açmasına da Pamukoğlu’na göre ”tatbikat“ta sorun var:
”İrade yok ki... Dağda eşkıya silahla dolaştığı sürece sizinle pazarlık yapar ve nitekim yapıyor. Neyiniz eksik? Ordu mu, subay- astsubay mı, silah mı, mermi mi, jandarma mı, polis mi? Neyiniz eksik. Hepsi var. Ama bir de sizin beceriksizliğiniz var. 8 yıldır iktidardalar. Bunların beceriksizliğinin daniskası işleri bu hale getirdi...
Rus ruleti oynuyorlar
Osman Pamukoğlu bildiğiniz heyecanıyla, amiyane tabirle yakıyor, yıkıyor, yeni sınırlar çiziyor...
“İyi de...” diyorum, “Bu ülkeyi yönetenler de size buyrun yapın, elinize sağlık mı diyecekler?”
O soruyor bu kez:
“Neyle durduracak? İktidar dediğiniz ne? Polisi jandarması değil mi?”
Ve kendi ifadesiyle “donup kalacağınız” o iddiada bulunuyor:
“Biz bu iş böyle olmayacak diye sokaklara çıktığımızda kimle çıkıcak iktidar karşımıza? Polis ne kadar iktidardan, ne kadar halktan yana onun hesabını yaptınız mı? Bunu düşünsünler. O gün olacaklar karşısında donar kalırsınız!”
“Hukuk devleti...” diyecek oluyorum;
“Geriye mahkemeler mi kalıyor?” diye alıyor lafı ağzımdan;
“Mahkemeler Rus ruleti oynuyorlar; bir gün kesin dolu kısmı denk gelir!
Devlet cihan kavgasıdır
Ülkenin ”kaosa“ gitmemesi için atılması gereken en hassas adımın ”elinde silahla devete kabadayılık yapan ve dayatmada bulunan gruplarla, bölgedeki halkı ayırmak“ olduğunu savunuyor Pamukoğlu:
” Sekiz yılda, devletin otoritesini öyle bir yok ettiler, öyle bir hale getirdiler ki bölgedeki halk ister istemez politize oldu. Bu otoriteyi yeniden tesis etmeli. “
”PKK’nın siyasi amaçlarının gerçekleşme noktası bir devlet için kabul edilebilir değildir, halk içinde haysiyet ve onur meselesidir“ derken, İmralı’daki caninin ”eşkıya başı“ndan ”Abdullah Öcalan“a dönüştürülmesine isyan ediyor:
”Siyaset bir mücadeledir, bazen topraklarınız için mücadele edersiniz, bazen halk için, bazen ekonomi için, bazen de şeref ve haysiyetiniz için. Şimdi adam akıl almaz biçimde “bana telefon verin telefonum dinlenmesin Kandil’le görüşeceğim” diyebiliyorsa bitmiştir olay. Bu terör meselesi olmaktan çıkmıştır, artık ülkenin güvenliği meselesidir. İmralı’ya hükümetten habersiz bürokrat gider mi! Çok yalancı gelip geçti ama bu ülkeden ama milleti bu kadar ahmak yerine koyanı gelmedi. Devlet cihan kavgasıdır ya kazanır ya da kaybedersiniz!
 
Rezervler tükenmeden
ABD bölgeden çıkmaz
“Halk müttefik olduğumuz ABD’ye tepkili” deyince soruyorum:
- İki ülke arasında müttefiklik ilişkisi var mı gerçekten?
“Müttefikiz” diyor önce. Devam cümlesi manidar:
“Korkak hükümetler çok müttefik arar, çok polis arar, çok asker besler. Baksınlar tarihe görürler. Parti kuracaklar önce Amerika’ya giderler. Partileri seçimi kazanır Amerika’ya giderler. Mili bir hükümet mi bunlar? Önce icazet alıyorlar sonra şükranlarını sunuyorlar. Böyle yaparsanız ABD’ye karşı başınızı dik tutamazsınız. ‘Başı dik devlet, onurlu millet olarak yaşayacağız’ deyin bakın ABD bu kadar meydanı boş bulabiliyor mu?”
Sonra işin aslına geliyor:
“Bütün iş enerji darboğazı. ABD bu bölgeden rezervler tükeninceye kadar çıkmaz. Irak Vietnam’a dönmedi ama kırdı döktü şimdi çekip gidiyor. Afganstan’daki hali belli. İran var, onuna ekonomik siyasi bir şeyler yapmaya çalışıyor. Herşey kötü gidiyor ve coğrafi olarak kendine taraf yapabileceği tek ülke var; Türkiye.”
 
Birkaç mostra adam...
Öcalan adını normalleştirmenin AKP’nin zannettiği kadar “kolay” bir olay olmadığını özellikle vurguluyor Osman Pamukoğlu:
 “Türk milleti bunu kabul eder mi zannediyorlar? Bunlar ya ileri derecede aptallar ya da bilinçli olarak işbirliği yapıyorlar.”
Bu uğurda özellikle ekran yoluyla çaba sarf eden “birkaç mostra adam”a da söyleyecekleri var:
“Yaptığınız terör örgütüne yardım ve yataklıktır. Patronları kimse, bunlara para veren, besleyenler kimse dolaylı da, direkt de söylüyorum; mani olsunlar. Hiçbir şeyin farkında değiller. Bu çığ büyürse kimse kontrol edemez...”
“Çığ” deyince, “sokağa” taşan olaylara geliyor söz haliyle...  “Etnik çatışma olmamalı” diyor ama koşullarının hazırlandığı gerçeğini de kabul ediyor:
“Biz çocuktuk ama 1960 öncesi ne oldu ben çok iyi biliyorum. Kim, nerede, nasıl, niye, kime karşıydı? 1970 öncesinde biz 23-24 yaşlarındaydık, hepsini biliyorum; gördük.. 1980 öncesini de biliyorum; yaşadık. Şimdi o dönemlere benzer, çağrıştıran hareketler görüyorum. Bu yol, yol değil. Bu devleti yönetememenin, hükümet olmamanın dik alası!”
 
Kara kartalların partisi(!)
Ama yurdumun fanatik taraftarının ne yapacağı belli mi olur; ister misiniz “ambleminden sebep” bir kesimin oyundan mahrum kalsın HEPAR!
“Senindir benimdir olmaz bu bizim dağların kartalı!..” diyor.
“Anadolu kartalı” amblemini kendisi seçmiş. Sebebi ise bakın neymiş:
“Allah’ın yer yüzünde yarattığı bütün türler içerisinde en yukarıya çıkmasına müsaade ettiği canlı kartal. Türk devletleri de kullandı. Gücün, azmin ve özgürlüğün simgesi olduğu için, diğer imparatorluklar da kullandı.
Kartal en yükseğe çıkıp baktığında, yer sathında her şeyi görür. Tilkileri görür; entrikaları, fareleri görür; kemirgenleri\... Ve zaten satıh bunlarla dolu\...”
 
Hükümetten icazetle, Barzani’ye yaptığı villaları anlatsın
Ortalık  “suikast” iddiasından geçilmiyor; Turgut Özal, Eşref Bitlis...
“Öyle olmuş da böyle olmuş... Oyalanıyorlar; ekmek parası bunların... Özal, hükümetten icazet alıp Barzani’den 400 villa yapım imkanı aldı mı kendine, onu anlatsın?” diyor kestirmeden...
“Akıllılar konuşur, aptallar tartışır” feslefesini benimsemiş; “suni gündem”e alet olmamak konusunda belirgin bir gayreti var. Aslında aynını şu ara yeniden polemik konusu olan “konuşan emekli askerler”e de tavsiye ediyor:
“Varsa yapacakları bir şey, bu kadar siyasi parti var; laf değil çıksın mücadele etsinler...”
Yine de bu kadar eleştirinin fazla olduğunu düşünüyor:
“Tamam askerlerin bazı şeyleri anlatmasına gerek yok. Hep aynı şeyler. Bir de aristokrat yapıya sahipler konuşurken; sanki onları ordu göndermiş oraya da, ordu adına konuşuyorlarmış gibiler... Tamam bir şeyin değiştiği de yok onlar konuşuyor diye. Ama yine de herkesin konuşma özgürlüğü vardır bu ülkede, kimse kimseye ‘konuşuyor’ diye bir şey diyemez.”
 
Anguttan geçilmiyor
Pamukoğlu da referandum sonuçlarından “umutlanan” siyasilerden. 12 Eylül sonrasında “bütün haritayı yeşile boyayanlar”a “angut” diyor: “Evet yüzde 52, öbür tarafta hayır yüzde 48! Bu yeşile mi boyanır? Angut! Siyasette onlardan geçilmiyor.”
Referandumdan sonra biraz daha pekişen güveniyle soruyor:
“Bunlar hep böyle hükümet mi kalacak sanıyorsunuz?”
- Hükümetten indikleri, güne dair bir planınız mı var?
 “Yargılayacağız!”  diyor... [2]

Röportaj: Selcan Taşçı-Yeniçağ

Kaynak:

[1]

 

 

[2]



Bu haber 1,167 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,088 µs