En Sıcak Konular

KÜRTÇÜ YAZAR ÜMİT FIRAT : ''ÖCALAN'A AF VAAD EDİLMİŞ OLABİLİR''

24 Ağustos 2010 12:04 tsi
KÜRTÇÜ YAZAR ÜMİT FIRAT : ''ÖCALAN'A AF VAAD EDİLMİŞ OLABİLİR'' Kürtçü yazar Ümit Fırat'tan şok iddia: "Öcalan'a af vaat edilmiş olabilir!"...Vatan Gazetesi'nden Mine Şenocaklı'nın röportajı...

Öcalan'a af vaad edilmiş olabilir

Kürt aydını ve yazar Ümit Fırat: Öcalan'a af vaat edilmiş olabilir!

Devlet koruma verdi, o kabul etmedi çünkü...

Yıllardır aynı şeyi söylüyor. “Kürt sorunu silahla, adam öldürmekle çözülemez!” PKK’nın tehdit ettikleri arasında olması bu yüzden belki... O, uzun yıllardır barışçı çözümden yana bir aydın olmanın acısını çekiyor, ama tebessümü de yüzünden eksik etmiyor. Devlet bakmış ki, Fırat’ın hayatı tehlikede, koruma vermek istemiş. O, istememiş. Kahramanlık olsun diye değil, kendine ait kısıtlı bir özel alanı koruyabilmek, kendince keyifli bulduğu bir-iki zevki yaşayabilmek, mesela iki duble rakıyı arkadaşlarıyla birlikte rahat rahat yudumlayabilmek için... “Ne yani adamcağız da yan masada rakı içmek mecburiyetinde mi kalsın?” diyor. Gerçi, onun rakı masasında konuştukları mesele de aynı. Zaten 65 yıllık hayatının tümü bu mesele etrafında geçmiş ve geçecek... Üç yıl önce yaptığımız bir söyleşide de yazdım bunları... Özgürlük ve barış için, ‘Silahsız külahsız’ çözüm getiren her türlü siyasi yapının içinde oldu bugüne kadar Ümit Fırat...1945’te Erzincan’da doğdu. Aslen Bingöl-Kiğılı... Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitirdi. Üniversitede iktisadın yanında hayatını değiştiren bir şey daha öğrendi; “Kürtlerin aslında Türk olmadığını!” Gençliğinde, sol ve sosyalist fikirleri benimsedi. Türkiye İşçi Partisi’nin ve ilk legal Kürt örgütü Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın aktif üyesi oldu... 1973’te Ankara’da Zafer Çarşısı’nda bir kitapçı dükkanı açtı. Ziyaretçiler arasında dönemin SBF öğrencisi Abdullah Öcalan da vardı. 12 Eylül sonrasında hemen her solcu gibi o da bir davada yargılanıp 8 yıla mahkûm oldu ve 4 yılı cezaevinde geçti. 1989-1990 yıllarında henüz Halkın Emek Partisi (HEP) kurulmadan önce bir Kürt inisiyatifi girişimi içinde yer aldı. Bu girişim daha sonra SHP’den ihraç edilen ve istifa edenlerle birlikte ‘Yeni Oluşum Grubu’na, daha sonra HEP’e kadar uzandı. Ancak bu partide kurucu olarak yer almadı... 1991 yılında Murat Belge’nin öncülük ettiği 40 kadar yazar, aydın, akademisyen ve politikacı arkadaşıyla birlikte Helsinki Yurttaşlar Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı... 1992’de ise Kürt Aydın İnisiyatifi’nin kurucuları arasında... 1993 sonrasında Cem Boyner liderliğindeki Yeni Demokrasi Hareketi’nin kurucularından ve aktif yöneticilerinden biri oldu. Kısacası Ümit Fırat, pek çok Kürt aydın oluşumunda hep ilk sıralardaydı. İstanbul’da Türkçe yayınlanan Kürt siyasi fikir dergisi Serbestî yazarları arasında ve yazı kurulunda yer aldı. Şimdi tek başına, hiçbir siyasi bağlantısı yok ve her platformda Kürt meselesi için silahsız çözüm önerilerini dile getiriyor... Dolayısıyla geçtiğimiz haftayı ve PKK’nın silah bırakma kararını ondan başka bir isimle konuşmak doğru olmazdı.

Erdoğan ilk iş Diyarbakır’ı Diyarbekir yapabilir

* Küçük adımlar atılabilir dediniz...

Hükümetin şu anda hükümet olarak yapabileceği şeyler var. Mesela yer adlarını hiç kimsenin talebini beklemeden resen, tek taraflı olarak değiştirdilerse, yine tek taraflı olarak eski haline iade edebilirler. Mesela Norşin. Bitlis’in medreseleri ve yüzlerce yıllık gelenekleri olan bir nahiyesiydi. Orayı ilçe yapıp, adını Güroymak koydular. Hangi Norşinli’nin fikrini sordular? Geçen yıl gündeme gelmişti. O bölgede Güroymak dediğinizde sizin devlet memuru olduğunuzu düşünürler. Devlet dışında kimse Güroymak demez oraya; dolayısıyla Norşin diye değiştirilebilir.

* Peki ya Diyarbakır, Diyarbekir midir, Amed midir?

Ben Amed’i doğru bulmuyorum. Oranın ismi Diyarbekir’dir. 1000 yıldan fazladır Diyarbekir olarak anılıyor. Kürtlerin de buna bir itirazı yoktur.

* O zaman Diyarbakır, Diyarbekir olursa ne olur Kürtlere yansıması?

Kürtler, bana sorulmadan Ankara’da Türkçe diyalekti, ses uyumu gibi nedenlerle ve sırf bana inat, Ankara’nın otoritesini sembolize etsin diye Diyarbakır ismini koymuşlardır diye düşünüyor ki, bakır diyarı falan da değil bu şehir. Diyarbekir, Bekir’den gelen, Bekir’in diyarı anlamındadır... Bekir bir komutan. Fethetmiş orayı... İslam komutanı. Abbasiler zamanında, işte o İslam komutanının diyarı, bölgesi Diyarbekir.

* BDP’liler Amed’i kullanıyorlar...

Evet, o antik adı kullanıyorlar, ama Diyarbekir Amed değil. Amed şehrin merkezidir, yani suriçidir. Diyarbekir bir bölge, bir Bismilli, bir Silvanlı, bir Erganili Amedli değildir, Diyarbekirlidir. Ama o surun içi, evet Amed’dir. Yani bir tür merkez ilçedir.

* Bunun için herhalde anayasal bir düzenlemeye gerek yok...

Yok tabii... Ben yine geçen gün televizyonda da söylemiştim. Şimdi bir yeni Jandarma Komutanı geldi. Kendisi çeşitli vesilelerle hukuka bağlılığından söz ederek, bazı açıklamalarda bulundu. Bu çok pozitif bir adım... Bir jandarma komutanının hukuka bağlılıktan söz etmesi ve yaptığı her eylemin hukuki olacağını söylemesi Türkiye’de bir ilktir. Bu komutanın uzun vadede Genelkurmay Başkanı olması da bekleniyor ki, bu da iyimserlik yaratıyor geleceğe ilişkin bölge halkı üzerinde. TC yasalarına göre yargılanarak 32 kişinin öldürülmesinden suçlu bulunup idama mahkûm edilmiş olan Mustafa Muğlalı isminin tam da suç yani cinayet mahalli olan Özalp ilçesinde bir jandarma kışlasına verilmesi doğru bir uygulama mıdır? Acilen bu ismin silinerek başta Özalp halkı olmak üzere bütün Kürt toplumunun onurunun incinmesine neden olan bu tuhaflığa son verilmelidir.

* Peki, ama Erdoğan sizce niye inkâr ediyor Öcalan’la görüşüldüğünü. “Biz bölücülerle işbirliği yapmayız. Masaya oturmayız” diyor...

Neticede öyle gözüküyor ki Öcalan’ın birileriyle teması oldu. Yani devletin teması oldu. Ama Murat Karayılan’ın Hükümet ve Öcalan’ın görüştüğünü açıklaması çok erken ve zamansız bir açıklamaydı.

* Devletin elini mi zora soktu Karayılan’ın açıklaması?

Soktu tabii, ama bunu yapmasının tek bir nedeni, belki PKK içersinde bu karardan hoşnut olmayan, böylesi bir karara karşı direnen bazı kişi veya odakların elini zayıflatmak için olabilir. Yani Öcalan’ın bu konuda gerekli teması yaptığını ve öyle karar verdiğini açıklamasının nedeni, bu kararın etkili olması için Öcalan’ın hükümetle görüşmeleri sonrası böyle bir karar alınmasının altını çizip tabanlarında da bu kararın etkisini güçlendirmek için olabilir. Ayrıca şunu da söylemek mümkün: Reşadiye’den başlayan süreçte PKK’da kimin eli kimin cebinde belli olmaz bir hale geldi. Bakın, Reşadiye eylemini Murat Karayılan hâlâ anlayabilmiş değil, başta Abdullah Öcalan da anlayabilmiş değil. Dörtyol eylemini de Öcalan anlayabilmiş değil. Keza Batman’daki hadiseyi de anlayabilmiş değiller. Burada tam da kimin eli, kimin cebinde esprisine uygun bir ortam söz konusu. PKK’nin merkezinde asıl otorite bazı eylemlerin farkına varamıyor, kontrol edemiyor. Bazı bölgelerde başıbozukluklar, kimin yaptığı ya da hangi istihbarat bilgileriyle yönlendirildiği belli olmayan eylemler ortaya çıktı.

* Sebebi ne olabilir bunun?

Bu bir kaostur. İpler PKK’nin elinden çıkabilir. Her türlü provokasyon olabilir. Nitekim Batman’da çok büyük itibar kaybına uğradılar. Kendilerine ters düşmemiş, en azından onlarla uyumlu yaşayan insanların hayatları kendilerinin döşediği mayınlarla sona erdi. Bu ciddi bir otorite ve itibar kaybıdır, bölge insanlarının zihninde. Çünkü artık oraya kadar varan bir eylem süreci var... Kendilerine yakın uzak ayrımı yapmadan herhangi bir terör hadisesi yaşanmaya başladı. Bu orada kontrol dışı bir gelişmenin yaşandığı anlamına geliyor.

Bir diğer neden ise, onu hep söylüyorum, 1980’li, 1990’lı yıllarda olduğu gibi bir kitle desteği yok bu eylemler konusunda. 1980’li, 90’lı yıllarda devletin baskıcı, hukuk dışı ve olağanüstü hal zemininde halka yönelik ağır hakaretleri ister istemez devlet karşıtı siyasi eğilimlerin işine yarıyordu. Onların güçlenmesine, meşrulaşmasına yol açıyordu. Siz bu kadar acımasız davranan bir devletin karşısında ona silah çekenin yanında yer alabiliyordunuz hiç düşünmeden. Etik olarak da olabilir bu, vicdanen de olabilir. Ama bugün artık öyle bir durum yok. Bugün demokratikleşmek gibi bir hedef var, anayasa değişikliklerine karşı çıkanlar bile yeni bir anayasa istiyorlar. Dolayısıyla Türkiye’de bütün siyasi kanatların ortak bir demokrasi talebi var. O gün yoktu. O günkü Kürtler bakımından yaşam koşulları bugünkü gibi değildi. O gün sille tokat parlamentodan atılan ve hapse sokulan DEP milletvekilleri hadisesi yaşanmamıştı. Bugün iki DTP’linin dokunulmazlıkları kalksa da onların da siyaset yapması konusunda hükümetin özellikle gösterdiği çabalar var. Ya da Abdullah Gül’ün gösterdiği çabalar var. Ya da diğer DTP’liler parlamentodalar hâlâ... Böyle bir ortamda sizin topluma, “Ben silahlı mücadele veriyorum, sizi özgürleştireceğim” demeniz zorlaşıyor. Eskiden sesini yükseltemeyen, dileklerini yüksek sesle ifade edemeyen çok sayıda sivil örgüt ve onların temsilcisi Diyarbakır’ın orta yerinde kalkıyor “Biz silahlı mücadele istemiyoruz” diyor. Kendilerine destek veren pek çok insan da “Yeter artık!” demeye başladı. Dolayısıyla da bu silahlı çatışma ortamı giderek kontrol dışına kayıyor ve asıl taraftar ve destek gören insanların da desteğinin kaybolmasına yol açıyor. Bence bunlar da hesaba katıldı.


Erdoğan kabul etmiyor ama Öcalan’la mutlaka konuşulmuştur. Öcalan’la konuşulmadan bu ateşkes kararı alınamazdı... Herhangi bir çocuk bile bir yaramazlık yaptığı zaman ona “yeter artık” dediğinizde, eğer korkutup durduramıyorsanız, karşılığında bir vaatte bulunursunuz. Yani ona bu eylemini durdurması halinde bir çikolata, şeker, oyuncak falan vaat edersiniz... Silahların susmasına karşılık Öcalan’a da af vaat edilmiş olabilir. Ama zaten Öcalan da cezasız kalmadı ki...

* Başbakan Erdoğan “Hükümet PKK ile masaya oturdu” iddialarına çok sert bir dille inkâr ediyor ama sizce ateşkes için Öcalan’la konuşulmuş mudur?

Mutlaka konuşulmuştur. Öcalan’la konuşulmadan bu ateşkes, bu eylemsizlik kararı alınamazdı. Öcalan bir örgütün şefi, ama öyle bir örgütün şefi ki, o şef bir kurum haline gelmiş aynı zamanda. Yani PKK’liler Abdullah Öcalan demiyorlar “önderlik” diyorlar. Onun onayı olmadan böyle bir karar ilan edilemezdi. Yani bu örgütü yönetenler durup dururken, “Karar verdik artık eylem yapmayacağız” diyemezler. Onlar mutlaka bir diyalog, bir çağrı beklerler. Herhangi bir çocuk bile bir yaramazlık yaptığı zaman ona “yeter artık” dediğinizde, eğer korkutup durduramıyorsanız kendisine bir vaatte bulunursunuz. Yani ona bu eylemini durdurması halinde bir çikolata, şeker oyuncak falan vaat edersiniz.

* O zaman ne vaat edilmiştir Öcalan’a?

Tabii önce silahların susması lazım dersiniz. Bunu bütün hükümetler de hep söylüyorlardı ve vaatlerinizi daha sonra sıralarsınız. Hemen o gün vaat edilmese bile, şu vaat edilebilir: “Siz bir şeyler istiyorsunuz, bunlar zaten Kürt toplumunun bu güne kadar sahip olması gereken doğru talepleridir. Yani dünyanın başka yerlerinde hayata geçmiş, eğitim, kimlik, etnik neyse birtakım kültürel taleplerdir... Bunların tanınması için uygun bir atmosfer gerekir. Ama sizin elinizde silah varken bunların tanınması hükümet ve devlet için bir boyun eğme anlamına gelir. Bu şartlarda bir hükümet olarak inisiyatif sahibi olamıyoruz. İşe başkaları da karışıyor. Bu şartlarda bizim hükümet olarak inisiyatif kullanabilmemiz ve muhalefet karşısında kendimizi savunabilmemiz için önce ortamın elverişli olması gerek. Çünkü çatışma ortamında hükümet olarak başta silahlı kuvvetler olmak üzere bazı kurumlara da bir inisiyatif vermek zorunda kalmaktayız. Bakanlar Kurulu gidip Şırnak’ın dağlarında sana karşı tedbir alamaz. Orada askerler ya da ilgili güvenlik birimleri inisiyatif koyar. Böylece ben onlara rağmen bir şey yapamam. Buraya tabutlar, şehit cenazeleri gelirken ben herhangi bir doğru adımı atsam bile senin silahına, namluna boyun eğmiş olurum gibi bir anlayış doğar. O zaman sen bu silahları susturacaksın. Senin militanların elde silah dolaşırken operasyonları da durduramam. O zaman eylemsizlik kararı vereceksin! Hatta biliyorsunuz PKK açıklamasında dedi ki, biz birliklerimizi sıcak temas noktalarından da uzak tutuyoruz ki, herhangi bir savunma durumunda bile silahlı çatışma durumunda kalmayalım. O zaman bu ordunun da onlarla sıcak temasının olmayacağı bir süre yaşayacağı ve o süre içinde de operasyon yapmayacağı anlamına gelir.

* Bu operasyonlar durdu anlamına mı geliyor?

Hayır, fiilen durdu. Çünkü temas yok. Şimdi eğer bu süreçte hükümet umut verici adımlar atar veya atacağına dair ciddi sinyaller verirse o insanların yeniden eylem alanlarına dönmesine engel olur.

* Ne gibi?

O eylemsizlik kararı ilan edilirken Öcalan’ın alt alta sıraladığı maddeler hemen gerçekleştirilecek şeyler değil. Ama onların gerçekleşeceğine dair bazı küçük adımlar atılabilir.

* Öcalan “Kürtler ibadet eder gibi demokratik özerklik için çalışmalı. Bu ekmek ve sudan bile önemlidir” diyor... Bu adımdan önce atılacak küçük adımlar mı?

Evet. Ama demokratik özerklik dediği şey Diyarbakır’da ilan edilecek bir şey değildir. Demokratik özerklik dediği şey neticede Ankara’da parlamentonun kararıyla Türkiye’nin mülki, idari sistemine yönelik düzenlemelerle, kanunlarla olur. Yani siz Diyarbakır’da “Biz özerklik ilan ettik” diyemezsiniz. Bunun uluslararası hukukta filan da yeri yok.

* Peki Öcalan’ın istediği gerçekten bu mu?

Bu bir taleptir ve çözüm için öneriliyor. Bu istenmiş. İsteyenin bir yüzü kara demişler. Ama siz Türkiye’nin koşullarını çok daha derinlemesine, çok daha yaşanabilir noktalarda araştırırsınız, birtakım yenilikler yaparsınız, reformlar yaparsınız, ortamı rahatlatırsınız. Zaten Türkiye’nin bugünkü idari ve mahalli yönetimler yapısının dünyanın geldiği bugünkü noktaya çok uyumlu olduğunu söyleyebilir miyiz? Yani Hakkâri’deki bir orman bekçisinin atamasını niye Ankara yapsın? Ankara, genel olarak hukuki bir düzenleme yapabilir, ama Hakkâri’deki bir belediye memurunun atanması niye Ankara’dan, niye İçişleri Bakanlığının onayıyla olsun ki? Niye belediye otobüslerinin ücreti Danıştay kararıyla uygulanıyor olsun ki! Böyle bir şey olur mu? İşte Türkiye’de bu oluyor.

TABİİ ERDOĞAN DA REFERANDUMDA EVET DENMESİNİ İSTİYOR

* Öcalan ve hükümet iyi pazarlık yapmış mıdır sizce? Kim iyi pazarlık yaptı diyebiliriz burada?

Pazarlıktan ziyade vaatler alınmış olabileceği düşünülebilir. Yani şu söylenebilir, bu Anayasa değişiklikleriyle birlikte hükümetin ve parlamentonun inisiyatifi gelişecektir, artacaktır. O belli. Kıran kırana gidiyor zaten. Şu birkaç maddenin değişikliği, Anayasa Mahkemesi, HSYK ve askeri mahkemelerin görevlerinin sınırlandırılması gibi maddeler hükümetin, tabii en çok da parlamentonun itibarını artıracaktır. İkide bir Anayasa Mahkemesi’ne düşmeyecektir verdikleri karar. Hükümetin de politikaları ikide bir bir yerlerden dönmeyecektir. Böylesi bir yeniden yapılanmada da hükümet bazı adımlar atmakta zorlanmayacağını ve bugün atamadığını söylediği bazı adımları atmak için yasal bir engel kalmayacağını ileri sürmüş olabilir. Ben görmedim, duymadım, orada kim ne konuştu ama böyle düşünüyorum. Muhtemelen MİT’den de birileri gitmiş olabilir görüşmeye. Sonuçta devlet görevlisidir çünkü. Ama hükümetin verdiği söz değil de bazı vaatler olabilir. Bir ikna süreci söz konusu sonuçta... Burada Öcalan’a ve o çevreye bu konuda hükümetin elinin güçlenmesi, hükümet etmekteki rolünün artması halinde bazı şeyler gerçekleştirebileceği vaadinde bulunulmuş olabilir.

* Siz bir söyleşinizde “Öcalan İmralı’da ölmemeli, halkın içinde ölmeli. Yoksa ilahlaştırılır” diyorsunuz... Şimdiki görüşmede o zaman Öcalan’la af konuşulmuş olabilir mi? Böyle bir vaat verilmiş olabilir mi?

Olabilir. Çünkü şu var, eğer durum normalleşmezse ve bu çatışma böyle sürerse Öcalan’a af hayal olur. Öcalan’ın bir gün dışarı çıkmasının yegâne koşulu insanların zihnindeki bu gerginlik, bu savaş hali, bu şehit cenazeleri ve bu tabutların yerini yavaş yavaş artık daha yaşanabilir, daha güvenli bir ortama terk etmesiyle mümkün olabilir. Bugün Öcalan’ı bırakamazsınız, çünkü bölgeden gelen askerin cenazesinin faili, onun militanıdır. Ama bu cenazeler artık gelmez olursa, zamanla onun da koşulları gelişir. Hatta Öcalan’ı bütün bu gelişmelerden ötürü de uygun bir dille, ifade tarzıyla topluma ‘Şiddeti durdurdu’ diye sunanlar da olabilir. Birileri ısrarla bunda ‘Hayır o suçludur’ diyebilir. Tabii suçludur ama şu anda 11,5 yıllık hapis yatmış bir mahkûmdur aynı zamanda. Hapiste yattı, bir süre daha yatabilir. Ama bir ülkede bir insanın, herkesin değil ama bir insanın yaptıklarından ötürü bütün ömrünü hapiste geçirdiği de görülmedi.

* İyi ama idamla yargılanıyordu...

Ben daha önceden de söyledim, bu ağırlaştırılmış müebbet cezası diye bir hüküm Ceza Kanunu’na Öcalan için konuldu. İdam cezasını kaldırmaya tek başına cesaret edemediler. Doğuracağı sonuçlar kendileri için eleştirilerin dozunu yükseltebilirdi. Böyle bir maddeyi koyarak değişikliği kamufle etmeye kalktılar. Ama bir insanın bütün bir ömrü cezaevinde geçmemelidir. Ha, bir insan eğer gerçekten kriminal ve psikopatsa onun başka tedavi kurumlarında ömrünü tamamlaması mümkün olabilir... Afta amaç nedir? Suçlu görülmüş, yaptığı işten ötürü ceza almış insanların topluma yeniden kazandırılmasıdır... Öcalan’ın cezaevinden serbest bırakılması, onun silahını alıp dağlara çıkarak savaşa kumanda edeceği gibi bir sonuç doğurmayacaktır. Tersine dağa çıkmayan bir lider olarak hayatını siyasetle geçireceği bir dünyayı tercih edecektir. Kaldı ki, normal koşullarda siyasi faaliyette bulunma şansı olan bir liderin tabanının veya militanlarının dağda eylem yapmasının da hiçbir gerekçesi veya gereği kalmayacaktır. Öcalan’a özgürlük vermek aslında Kürt toplumundaki mevcut öfke ve kırılmayı önler; çatışmayı da sona erdirebilir. Bir çatışmanın sona ermesi, en azından silahlı mücadele dosyasının kapatılması, gencecik insanların sadece zorunlu olmasından ötürü askerlik denilen o süreci yaşayıp sağ salim ailelerine dönmesi demektir. Keza Kürt gençlerinin de kimisine romantik gelse bile, artık dağlarda bir kurtuluş umudu taşıması gibi bir çözüm aramalarının gereği kalmayacaktır. İnsanlar geleceklerini nasıl bir dünyada yaşayacaklarına göre kurar ve planlar. Artık silahla, savaşla, çatışmayla elde edebilecekleri bir dünyayı kurma hayalinden uzak durabilirler. İnsan hayatına kasteden emellerle, davranışlarla geleceği kuramayız biz.

* Bu af silahları susturabilir mi yani?

Tabii, ama sadece herkesin söylediği gibi bir af değil bu. Zaten 12 yıldır yatıyor bu insan. Yani Öcalan 1999’da getirilip sokağa bırakılmadı. 12 yıldır bir adada tek başına bir hücrede yatıyor. Bu bir ceza değil midir? Öcalan cezasız bırakılmadı ki! Şu anda ceza çekiyor. Bir anlamda ceza süresi azaltılmış, kısaltılmış oluyor. Bu bir af değil. Ben de 8 yıl ceza almıştım ve 4 sene 3 ay yatmam söz konusuydu o günkü yasaya göre. 4 yıl yattım ve bir infaz kanunu değişikliğiyle 3 ay erken bırakıldım. Bazı arkadaşlarım daha erken bırakıldılar. Buna da bir erken tahliye denilebilir. İnfaz kanunlarında bu oluyor. 1991’de de 10 yıllık infaz edilmiş ceza yatan idamlıklar tahliye oldular... Müebbette de belli bir süre yattıktan sonra olabiliyor. [1]

Öcalan'la şimdi görüşüldü çünkü... 
 
Kürt aydını ve yazar Ümit Fırat: Referandumda ‘hayır’ çıkarsa faturası Kürtler’e çıkartılır!

ABDULLAN ÖCALAN’LA ŞİMDİ GÖRÜŞÜLDÜ, ÇÜNKÜ HÜKÜMETİN DE ELİ SIKIŞIK!

BDP’nin referandumu boykot kararını açıklamasının ardından Diyarbakır’da, kapatılan DEP’in Milletvekili Sedat Yurtdaş ve Diyarbakır eski Ticaret Odası Başkanı Mehmet Kaya’nın da aralarında bulunduğu 50’ye yakın işadamı, sivil toplum örgütü temsilcisi ve gazetecinin kurduğu Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi bir anket yaptırdı, çok çarpıcı sonuçlar çıktı. Hatırlayacaksınız, ankete katılanların yüzde 39’u referandumda ‘evet’, yüzde 38’i ‘hayır’ oyu kullanacağını belirtmişti. Bu sonucun da ateşkes kararı alınmasında etkisi olmuş mudur?

Tabii... Tabandan bir baskı var. Tam dinlemeyecekler BDP’yi. Çünkü referandumda hayır oylarının çok çıkması halinde, bunun faturası Kürtler’e çıkardı, çıkartılırdı. Yani Anayasa değişikliği reddedilirse, bu Kürtlerin isteksizliği, boykotu ya da ‘hayır’ demesinden kaynaklı bir sonuç gibi sunulabilirdi. Yine sonuç böyle çıkarsa fatura Kürtler’e çıkartılır. Ve şöyle de bir yorum yapıyorum ben, eğer bu Anayasa değişikliği reddedilirse öyle düşünüyorum ki, 13 Eylül sabahı, AK Parti’nin gündeminden yeni bir anayasa söylemi çıkacaktır, kalkacaktır. Ama bu Anayasa kabul görürse, 13 Eylül sabahı bütün Türkiye yurttaşlarının yeni anayasa beklentisi devam edecektir. Çünkü bu Anayasa’yı referanduma götüren güç, yani hükümet ve Başbakan bugün de ilan ediyor ve diyor ki, 13 Eylül sabahı benim gündemim yeni bir anayasadır. Seçim kampanyamın ekseni yeni bir anayasa çerçevesinde sürecek. Çünkü benim yeni bir anayasa yapabilmem için bu değişiklikleri geçirmem lazım diyor. Başka türlü yapamam. Ben bu Anayasa Mahkemesi ile bu Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’yla inisiyatif koyamıyorum diyor. 411 milletvekiliyle geçirdiğim Anayasa değişikliği kelalaka bir şekilde reddedildi. Ben bu şekilde yeni bir Anayasa’yı da hiçbir şekilde geçiremem diyor.

O zaman sizin dün de belirttiğiniz gibi Erdoğan’ın da Öcalan’dan isteği referandumda ‘evet’ denmesi?

Tabii, ister istemez Erdoğan referandumda ‘evet’ denmesini istiyor.

Bunu dile getirmiş olabilirler mi?

Tabii... Yalnız şunu belirteyim, ben bu referandum süreciyle eylemsizlik kararını doğrudan bir ilişki içinde görmüyorum. Ama elbette dolaylı bir ilişkisi var. Esas olarak PKK’yi eylemsizlik kararına zorlayan başka gelişmeler var. Toplum desteğinin kaybı var, Öcalan’ın arayış süreci var... Tam da burada PKK bir eylemsizlik kararı vererek, referandum sürecine ilişkin bazı taleplerini de açıklamış oldu. Yani yeni bir anayasaya hazırlık sürecinde kendi taleplerinin de dikkate alınmasına dikkat çekti.

Peki, neden bir ay önce değil de şimdi bu ateşkes? Şiddet çok daha fazlaydı... 27 asker şehit verilmişti bir ayda...

Tabii şu da var; bölgede boykot deniliyor, fakat o kadar tutarsız gerekçeler öne sürülüyor ki boykot talebinde! Deniyor ki gerekçe olarak, bu Anayasa değişikliğine oy vermek demek, 12 Eylülcülerin ömrünü uzatmaktır. Birkaç parlamenter kampanya esnasında bunları söyledi. O zaman bizler de sorduk, neden o 12 Eylülcüler bu anayasa değişikliğine ateş püskürüyor? Madem onların ömrünü uzatacak bir düzenleme, neden Kenan Evren “Kafama sıkarım” diyor. Değil mi? 12 Eylül’ün bir numaralı sanığı. Bu inandırıcı değil. Referandum 12 Eylül’ün devamını sağlamayacaktır.

BDP’YE TABANDAN BİR BASKI VAR, TAM UYMAYA-CAKLAR BOYKOT KARARINA

Ama 12 Eylül’ü tasfiye de etmeyecektir...

Evet. Ama diğer taraftan da bir milletvekili Nuri Yaman bir röportajında diyor ki, 1,5 ay kadar önce: “Biz, sandığa gitseydik evet derdik. Vicdanımızla baş başa kaldığımızda ‘evet’ demek gerekir; bu nedenle sandığa gitmeyeceğiz. Boykot diyeceğiz. Çünkü sandığa gitseydik vereceğimiz oy hayır olmazdı.” Yani hayır diyemeyecekleri için sandığa gitmeyelim diyorlar. Bugün Türkiye’de birtakım solcular, devrimciler, aydınlar boykot diyorlar. Bunların da gidip hayır deme şansları yok. Bizi ilgilendirmiyor diyorlar. Sizi nasıl ilgilendirmiyor? Ben şunu söylüyorum, siz bir devrim hükümeti kurup yeni bir anayasa yapmayı vaat ediyorsanız buyurun devam edin ve bana da bu işin bir devrimle gerçekleşeceğini vaat edin. Ama bu anayasa bir utanç belgesidir diyorsanız, bu anayasada yapılan değişiklikler demokratiklik bakımından mevcuda göre daha iyi bir düzenleme getiriyorsa buna ‘hayır’ diyemeyeceğiz. Ben de bunu diyorum.

Yine soracağım, Erdoğan neden bir ay önce değil de şimdi masaya oturdu sizce?

Bir kere eli sıkışık! Kendisi de AK Parti de tehdit altında; ikincisi açılmış davalar ve bu davaların yargıç ve savcılarının HSYK’daki konumları var. Diken üzerindeler adeta. İstanbul DGM ya da özel mahkemedekiler, diğer yerdekiler, Diyarbakır’dakiler...

Yani sadece silahların susması için değil Erdoğan’ın kendini kurtarması için de bu ateşkes önemli, öyle mi?

Evet, bir yandan kendi partisini kurtarmak için, ama bu meşru bir şeydir, Demokles’in kılıcı gibi bir durum var. AK Parti’yi kapatma hazırlığında insanlar. Normal şartlarda bu AK Parti’nin kapatılması lazım mı, hayır. Ama adamlar kapatırız diyorlar.

Yani aslında referandumda ‘Evet’ denmesi, Anayasa değişikliğinde özellikle 84. Madde’den ötürü çok önemli... Çünkü Anayasa’nın “Milletvekilliğinin Düşmesi” başlıklı 84. maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılıyor. Ve buna göre, kapatma davasının kaldırılmasına paralel olarak, milletvekilliğinin düşürülmesi uygulaması da kaldırılıyor...

Evet. Bu olacak iş değildi zaten. Yüzde 47 ile hükümet kurmuş bir parti, kendisini bir bürokratın, bir savcının iki dudağının arasından çıkacak sözlerle tehdit altında görmemeli.

O zaman AK Parti için Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısının değişmesinden çok partilerin kapatılmasını zorlaştıran bu maddenin geçmesi önemli, öyle mi?

Tabii... Eğer Anayasa değişikliği kabul edilirse kapatılan partilerin milletvekillikleri düşmeyecek. Bunlar iyi gelişmeler. Şimdi mevcut haline bakın, bir de buna bakın. Ayrıca HSYK’yı hükümet ele geçiriyor deniyor, niye ele geçiriyor? Adalet Bakanı orada olacakmış, müsteşar da orada olacakmış! Zaten oradalar, şimdi de oradalar, orada olmayan birilerinin gelmesi de sağlanmış olacak. Kimdir orada olmayan birileri? Birinci sınıf hakimlerin oy verip kendi aralarından seçecekleri insanlar da gelecektir oraya.  [2]

 

Röportaj: Mine Şenocaklı-Vatan

 

Kaynak: GAZETEVATAN

[1].http://haber.gazetevatan.com/ocalana-af-vaat-edilmis-olabilir/324548/1/

[2].http://haber.gazetevatan.com/ocalanla-simdi-gorusuldu-cunku/324694/1/Gundem



Bu haber 1,020 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,188 µs