En Sıcak Konular

3 MAYIS VE MİLLİYETÇİLİĞİN YARGILANMASINDAKİ SÜREKLİLİK

3 Mayıs 2010 11:37 tsi
3 MAYIS VE MİLLİYETÇİLİĞİN YARGILANMASINDAKİ SÜREKLİLİK Tarih boyunca Türk milletinin Ön Asya topraklarındaki egemenliğini yok etmeye yönelik sayısız girişimi söz konusu olmuştur.

3 Mayıs ve milliyetçiliğin yargılanmasındaki süreklilik

Tarih boyunca Türk milletinin Ön Asya topraklarındaki egemenliğini yok etmeye yönelik sayısız girişimi söz konusu olmuştur. Son iki yüzyıllık süre içinde  “Hasta Adam” söylemiyle ifade edilen “Doğu Sorunu” gerçek manada bir Türk sorunuydu. Doksanüç Harbi, Birinci ve İkinci Balkan Savaşı, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı Ön Asya topraklarındaki Türk sorununu çözüme kavuşturmak için büyük güçlerin başvurduğu askeri girişimlerdi. Sonuçta bu saldırılar, Türklerin Avrupa’da hâkimiyeti altında tuttuğu topraklar büyük ölçüde sınırlandırılmış, ancak Ön Asya topraklarındaki Türk hâkimiyeti kırılamamıştır. Türklerin Ön Asya’daki hâkimiyetini kırma mücadelesinin Lozan’la birlikte yok olması, Türkler üzerinde yeni stratejilerin devreye sokulmasına neden olmuştur.
Türkiye’yi Türk kılan iradeye yönelik saldırılar Osmanlı’nın Mondros Antlaşmasını imzalayarak -bir anlamda- teslim olmasıyla başlar. Önce işgal altındaki başkent İstanbul’da  “Ermeni Tehcir”i ile ilgili mahkemeler kurulur ardından da zamanın devlet yöneticileri Malta’ya sürgün edilerek orada İngilizler tarafından yargılanır. Sözde savaş sırasında işlenen suçlar, gerçekte ise Türklerden Ön Asya topraklarını Türk hâkimiyeti altında tutmak için niçin direndiklerinin hesabı sorulur. Sonuç herkes tarafından bilinmektedir.
Kurtuluş Savaşıyla emperyalist düşmanın iştahı bir kez daha kursağında kalır. Atatürk’ün rahmetli olmasından sonra da Anadolu’yu Türk kılan irade yeniden yargılanmaya tabi tutulur. Malta yargılanmaları İngiliz işgali altındayken yapılmıştı. İkinci ve ciddi bir yargılanma ise SSCB’nin korku ve etkisi altında yapılmıştır.

Malta ile 3 Mayıs 1944 Mahkemeleri’nin benzerliği!
Gökalp’i yargılayan Malta’daki mahkeme ile Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş’i yargılayan 3 Mayıs 1944 Mahkemesi aynı amaç ve iddialara yönelik olarak kurulmuştu. Her iki mahkeme de yargılamalarını Türkçülük ve Turancılık suçlamalarının üzerine oturtmuştur. Ziya Gökalp’e yöneltilen suçlama ile Alparslan Türkeş’e yöneltilen suçlamalar da Gökalp ve Türkeş’in suçlamalara verdiği cevaplar da benzerdir. Mahkeme heyeti  “Türklerin birliğini ve bağımsızlığını” savunmayı başlı başına bir suç olarak görmüştür. Kuşkusuz bu mahkemelerin bir mantığı da vardır: Malta mahkemeleri İngiltere’nin Osmanlı coğrafyasındaki hâkimiyetine karşı oluşacak milli direnişi kırmak amacına yöneliktir. 3 Mayıs 1944’de Türkçüleri yargılayan mahkeme de SSCB’nin Avrasya’daki Türkler üzerindeki etkisini kırmaya yöneliktir. 3 Mayıs’taki mahkemeyi kuranlar, bu tavırlarıyla 2. Dünya Savaşı’ndan muzaffer çıkacağı anlaşılan SSCB’ye bir çeşit mesaj vermişlerdir.

12 Eylül Mamak Mahkemeleri!
Türk milliyetçilerine yönelik olarak 12 Eylül 1980 sonrası kurulan Mamak mahkemeleri de aynı zihniyetin devamıdır. Türk milletinin önüne  “Türk İslam Ülküsü” adlı iddialı bir proje koyan Türk milliyetçileri bu kez iki süper güçten birisi olan ABD’yi rahatsız etmişlerdir. 1979’larda ABD, o dönemde Afganistan’ın SSCB tarafından işgaliyle büyük bir prestij kaybetmişti. Aynı dönemde İran’da meydana gelen Humeyni devrimiyle de İran, ABD’nin kontrolünden çıkmıştı. Türkiye’nin de elden çıkması ihtimaline karşılık ABD, şartları olgunlaştırıp, yerli aktörlerini devreye sokarak 12 Eylül 1980 darbesinin yapılmasını sağlamış ve böylece Türkiye’nin ABD’nin yörüngesinden çıkmasını önlemiştir. Ardından da yine Türk milliyetçileri çeşitli bahanelerle tutuklanarak yargılanmışlardır.
Günümüzün en etkin küresel gücü ABD’dir. Türkiye’de yine ABD’nin bölgedeki işgal ve hegemonyalarına karşıt olan millici, Türk milliyetçi kesim akıl dışı iddia ve itham sağanağı altında yargılanmaya devam ediyor. Türk milliyetçilerinin Malta’dan bugüne yargılanması ve suçlanmasında süreklilik arz ediyor. Bu durum Türk milliyetçilerinin iktidar dışı kalmalarına katkı sağladığı için de sistem tarafından destekleniyor. (Özcan Yeniçeri-Yeniçağ) [1]

*****

Bugünkü Türkçülük ve emperyalizmin restini görmek...

“Türkçülük” kavramı son zamanlarda, emperyalizmin güdümünde propaganda yapanlar için “Kürtçülük” kavramı ile birlikte ve ikisinin de bölücülük olduğu iddiasıyla sık sık gündeme getiriliyor.
Oysa Türk adı, öncelikle Tengri dinine inanan ve Türkçe konuşanlara verilen bir addır. İçinde çeşitli ırklar barındırmıştır. Elbette temelde Ural-Altay kavimleri vardır fakat bu kavimlerin izine, sadece Asya ve Avrupa coğrafyasında değil, Güney Amerika’daki And dağlarında, Kuzey Afrika’da hatta Güney Afrika’da bile rastlayabilirsiniz.
Bu meselelerin cahili olanlar, “Güney Afrika da nereden çıktı?” diyebilir. Araştırsınlar!

*

Atatürk, devletin adına Türkiye, milletin adına Türk derken, kendisi yeni kavramlar icat etmiyordu. Tarihi bir gerçeği, siyasi gündeme taşıyordu...
Atatürk, Türk kavramını, “sadece bir milletin adı değil bütün adamların birliği” olarak görmektedir. Dolayısıyla, Türk aleminin karşısına Ermeni sorunu gibi bir sorun çıkarmak için Kürtlerin kullanılmak istenmesi karşısında emperyalizmin restini görmüş ve aynı silâhla karşı koymuştur.
Emperyalizmin silahı, Wilson Prensipleri idi ve özellikle “kendi kaderini tayin hakkı” idi!
Atatürk, özellikle Bitlis ve Muş’un Ruslardan geri alınması sırasında bölgedeki Kürtlerin ileri gelenleri ile tanışmıştı. Sonunda Kürtlerin “Biz kendimizi Türklerden ayrı görmüyoruz” diyerek Lozan’a telgraf çekmesi, yani kendi kaderlerinin Türklerle birlikte yazılmış olduğunu haykırmaları ile emperyalizmin, milletleri parçalama stratejisi, Türk milleti bakımından başarısızlıkla sonuçlandı.
Türkiye, o temel üzerinde yükseldi!
Bugün aynı emperyal güçler, “insan hakları, demokratikleşme ve serbest piyasa ekonomisi” sloganları ile yine Türkler gibi büyük milletleri parçalama stratejisini hayata geçirmeye çalışıyor. Kendi kaderini tayin hakkını da gündeme getirmek için hazırda bekletiyorlar. Bunu TBMM’ye “ikiz yasalar” olarak kabul ettirmiş durumdadırlar.

*

İşte bugünün Türkçülerine, yani bugünün adamlarına düşen görev de tıpkı Atatürk’ün yaptığı gibi emperyalizmin restini görmek, insan hakları, demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi kavramlarını gerçek anlamları ile birlikte, sadece Türkiye için değil, bütün insanlık için değerlendirmektir.
Emperyalizm, bu kavramların içini kendisi doldurmakta, mesela serbest piyasadan sadece kendi sermayesinin önündeki engellerin kaldırılmasını anlamaktadır. Bu bir siyasi dolandırıcılıktır. İnsan hakları ve demokrasi de etnik ve dini grupların, bağlı oldukları büyük etnostan koparılarak kendilerine yem edilmesi için kullanılmaktadır.
Kullandıkları medya ise Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un ifadesiyle “İstiklâl Savaşındaki mütareke basınını dahi aratacak seviyede” dir. Çünkü  “mütareke basını dahi bu kadar hain bu kadar önyargılı değildi.”

*

Emperyalizmin, insan haklarını, büyük ulusları çözmek ve parçalamak için kullanması karşısında, bütün dillere ve kültürlere saygı duyarak, aralarında adalet ve açıklık ilkelerini esas almak, hem çözülmeleri durduracak, hem de bütün insanlığı kendi kişiliğini de korumak kaydıyla bir “Evrenli bilinci”nde birleştirecektir.
Bu fikirlerin Anadolu’dan yeşermesi, güneşin artık Anadolu’dan doğacak olması tesadüf değildir. Küreselleşme diye tanıtılan yeni emperyalizmin en fazla sıkıştırdığı ülke Türkiye’dir ve en fazla sömürmek istediği coğrafya Türk Dünyası’dır. O halde üçüncü bin yılın ideolojisi, medeniyetlerin beşiği olan Anadolu’dan çıkacak ve bütün insanlığı manyetik alanına çekecektir. (Arslan Bulut-Yeniçağ) [2]

*****

Diktaya karşı başkaldırı: 3 Mayıs Türkçüler Günü

Atatürk’ün Türk milliyetçiliği temelleri üzerine oturttuğu Türkiye Cumhuriyeti devleti, İsmet İnönü döneminde köklü bir şekilde ‘eksen’ değiştirmeye başlamıştı.
Savaştan önce Hitler’e göz kırpmayı ve savaştan sonra ise Stalin’e şirin görünmeyi ‘devlet politikası’ haline getiren Milli Şef’in, eğitimde ‘Türk milli kültürü’ yerine ‘enternasyonal kültürü’ esas alması, devlet idaresinden Atatürk’ün izlerini silmeye kalkışması, milliyetçi-vatansever Türk gençliğinde büyük bir tedirginlik yaratıyordu.
İstanbul’da edebiyat öğretmenliği yapan ve ‘Orkun’ adında bir dergi çıkaran Hüseyin Nihal Atsız, dönemin Başbakanı Sükrü Saraçoğlu’na bir mektup göndererek, ‘gayrimilli’ gidişata dur denilmesini istedi.
Orkun dergisinde ‘Başbakana Açık Mektup’ başlığı altında yayınlanan mektup, devlet içinde yuvalanmaya başlayan Sovyet işbirlikçilerini rahatsız etti.
Atsız hakkında hakaret davası açıldı.

*

3 Mayıs 1944 tarihinde yapılan duruşma için Ankara’ya giden Atsız, yurdun dört bir tarafından gelen binlerce genç tarafından karşılandı.
Mahkeme binasına sokulmayan gençler, Ankara sokaklarına yayılarak davanın açılmasına neden olan Türk düşmanlarına gereken dersi verdiler.
Mahkeme, Atsız’a 6 ay hapis cezası verdi.
Olaylara karışan 165 genç gözaltına alındı.
Olayları, ‘hükümete karşı isyan’ olarak nitelendiren İnönü, 19 Mayıs Bayramı’nda Türk milliyetçiliğini hedef alan bir konuşma yaptı.
Konuşmanın ardından ‘milliyetçilik’aleyhine yoğun bir propaganda kampanyası başlatıldı, Atsız ve arkadaşlarının evlerine ‘gece yarısı’ baskınları düzenlendi.
Orkun dergisine abone olanlar, bu dergide bir tek yazıları çıkmış olanlar, hatta Atsız’a sokakta bir defa selam vermiş olanlar bile tutuklandı.

*

Aralarında Alparslan Türkeş, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sancar, Orhan Şaik Gökyay, Reha Oğuz Türkan, Fethi Tevetoğlu, Hikmet Tanyu, İsmet Tümtürk, Muzaffer Eriş, Said Bilgiç ve Osman Yüksel Serdengeçti’nin de bulunduğu sanıklardan bazıları ‘tabutluk’ adı verilen ve ‘500’er mumluk’ ampuller ile aydınlatılan hücrelere tıkılarak insanlık dışı işkencelerden geçirildi.
Tırnakları sökülenlerden biri de Türkeş’ti.
23 sanık hakkında ‘ihtilal hazırlığı’yaptıkları ve halkı ‘hükümete karşı’ isyana sevk ettikleri gerekçesiyle İstanbul 1’inci Sıkıyönetim Mahkemesi’nde dava açıldı.
‘Türkçülük-Turancılık’ adı ile tarihe geçen ve 3 yıldan fazla süren davada, 10 kişiye on yıla kadar çeşitli hapis cezası verildi; Türkeş ise 9 ay 10 gün hapse mahkum oldu.
Karar, Yüksek Askeri Mahkeme’den döndü.
Yenilenen yargılama, 31 Mart 1947 tarihinde bütün sanıkların beraati ile sonuçlandı.

*

Yıllar sonra Milliyetçi Hareket Partisi’ni örgütleyen Alparslan Türkeş, Türk milliyetçiliğini çarmıha germek isteyen ‘İnönü eksenli’ devlet politikalarına meydan okumak için 3 Mayıs’ı ‘milli gün’ ilan etti.
Türkeş vefat edinceye kadar 3 Mayıs, bütün MHP teşkilatlarında ve yan kuruluşlarında ‘3 Mayıs Türkçüler Günü’ olarak kutlandı.
Türkeş, 30 Nisan 1976 tarihli Millet gazetesinde, 3 Mayıs’ın önemini şöyle anlatıyordu:
 “3 Mayıs, bundan otuz iki yıl önce idealist ve vatanperver bir grubun o devrin dikta rejimine karşı başlattığı kutsal gayeli bir hareketin ilk adımıdır.
3 Mayıs, Türk milliyetçilerinin ‘yabancı kültüre’ve ‘yabancı ideolojilere’karşı baş kaldırmasıdır.
3 Mayıs, ‘kendi milli kültürümüzü’çağdaş gelişmelerle yeniden yoğurma hareketidir.
3 Mayıs, ülkücü hareketin dönüm noktasıdır.” ( İsrafil K. Kumbasar-Yeniçağ) [3]

*****

 

Kaynak: YENİÇAĞ GAZETESİ

[1].http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=13090
[2].http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=13098
[3].http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=13095



Bu haber 775 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,414 µs