En Sıcak Konular

MİLLET-MİLLİYET-MİLLİYETÇİLİK

12 Nisan 2010 23:00 tsi
MİLLET-MİLLİYET-MİLLİYETÇİLİK Dini” temalı “Millet” kavramı ile ırk temalı “Kavim” kelimesini birini diğerinin yerine kullanır ve karıştırır olunca, geleneksel zihin dünyamızın hayatımıza kattığı ufki genişliği de kaybettik..

Ahmet Altan´ın bir yazısı üzerine 

"Müslümanlık ile Milliyetçilik Bağdaşır mı?"  

Ahmet Altan dikkatle okuduğum bir yazar..Konusu “Ezan” olan bir değerlendirmesini bu köşede hiç değiştirmeden yayınladığımı hatırlayanlar olacaktır sanırım..Bu defa, “Taraf Gazetesi”nde 19 Mart 2010 Cuma günü yayınlanan “Müslümanlık ve Milliyetçilik” başlıklı köşe yazısı üzerine –kendileriyle paylaşamadığım- düşüncelerini irdeleyeceğim...

Ahmet Altan bu köşe yazısında “Müslümanlık ile Milliyetçilik arasındaki ilişki”leri tartışıyor..

-“Bir müslüman milliyetçi olabilir mi?” diye soruyor; “Bu ülkenin muhafazakar insanları hangi değeri benimseyecekler, müslümanlığı mı milliyetçiliği mi?” diye yakınıyor ve uzun izahlardan sonra kendi kanaatını şöyle belirtiyor;

“-...bu nedenlerle ben müslümanlıkla milliyetçiliğin bağdaşamayacağını düşünüyorum”..

Evet kelimesi-kelimesine böyle diyor..

KESKİN YARGILAR

Dahası, bu münasebetle oldukça keskin yargılara varıyor..Mesela “-Ben gerçek müslümanlığın, eşitliğe ve özgürlüğe önem veren demokrasi ile bir sorunu olamayacağını düşünüyorum” gibi bir doğru değerlendirmeden sonra “...milliyetçiliğin eşitliği kabul edemeyeceğine ve asla demokrat olamayacağına inanıyorum” diye yazıyor..

Temelde iyiniyetli bir yazı..Uslubu da fevkalade mütevazi..Nitekim yazısının sonunda şunları söylüyor:

“Kabul edeyim ki bunlar benim çok da iyi bildiğim konular değil..Din hakkında yanlış şeyler söylemiş olabilirim..O zaman, bu işi daha iyi bilenler müslümanlıkla milliyetçilik arasındaki ilişkiyi anlatsınlar..Anlatsınlar ki, müslümanlıkla milliyetçilik birarada olur mu yoksa birileri bizi kandırıyor mu, net bir şekilde öğrenip anlayalım”..

Ahmet Altan’ı böylesine bir konuyu ölçülü bir uslupla gündeme taşıdığı için –sözünü ettiğim önceki yazısında olduğu gibi- kutluyorum ve “...bu işi daha iyi bildiğim”i iddia etmek için değil -kendilerine ters gelecek- kanaatlarımı mesleğim gereği değerli yazarla paylaşmak istiyorum..

KAVRAM KAYMASI

Hemen belirtelim ki, Ahmet Altan “Millet”i peşinen “Irk”; milliyetçiliği ise “Irkçılık” anlamında kullanıyor..Temel yanlışı/ve yanılgısı bu!.

İşte söyledikleri:

-“Bir ırkı ya da bir grubu diğerlerinden daha önemli görmeden milliyetçi olunmaz”..

 Allah Allah!.

-“Milliyetçilik insanları böler, gruplara ayırır, kendi grubunu, ırkını, soyunu yüceltir”..

Hay Allah!.

-“Bütün insanlar eşitse, bütün insanlar aynı haklara sahiplerse neden kendi ırkımızı önde tutacağız, neden kendi ırkımızın çıkarlarını daha önemli göreceğiz, neden insanları ırklarına göre tanımlayacağız?”

Temelde bu yanlışlık yapılınca, devamı da o yanlışa oturuyor..Yani Millet “Irk” olunca, milliyetçilik de kaçınılmaz şekilde “Irkçılık” oluyor..Bu kavram kayması ya da sapması sebebiyle Sayın Altan’ın vardığı şu sonuca bir bakınız:

“Bir müslüman, bir ırkı nasıl olur da diğer bir ırktan üstün görür?.Bir grubu nasıl bir başka gruptan daha ayrıcalıklı kabul eder?.”

 ..ve işte Ahmet Altan’ın asıl zor sorusu:

“Bu ülkenin muhafazakar insanları hangi değeri benimseyecekler, müslümanlığı mı, milliyetçiliği mi?.”

KISA CEVABIMIZ:

BİR. Kendisini muhafazakar ya da başka şekilde tanımlayan bir kimse, isterse hem “Müslüman” olur, hem “Milliyetçi”!.Bunlar birbirlerine engel olmadığı gibi, tam aksine biri diğerine sadece cevaz vermekle kalmaz, müfredatı gereği biri diğerinin içerisinde mündemiçtir de..

Daha açık bir ifade ile İslami literatürde “Kişi kavmini sevmekle kınanamaz” bu bir..İkincisi de hangi “Irk”tan ve hangi “Grup”tan olursa olsun, bir kimse eğer müslüman ise –işte o din kardeşliği sebebiyle- farklı “Irk” yani etnik kökenden müslüman kimselerle bir “Ümmet bilinci” içerisinde buluşurlar..

İKİ. Ahmet Altan’ın deyimiyle konu “Bu ülkenin muhafazakarları” ve “Milliyetçileri” ise, milli değerlerimizin içerisinde “İslamiyet” bana göre en baştadır ama sosyoloji kitaplarından öğrendiğimiz kadarıyla en azından önemli bir yer tutar..

Müslümanlığın “Milliyetçilik”e, milliyetçiliğin “Müslümanlık” a yaklaşımı özet olarak budur..

Gelecek yazımda bu gerçeğin teorik ve pratik gerekçelerini sunacağım..[1]

Müslümanlık mı,Milliyetçilik mi? (II) 

Yapmayın,Milletimize ve Milliyetimize  Kıymayın!.

Ahmet Altan’ın 19 Mart 2010 Tarihli “Taraf” gazetesindeki köşesinde ele aldığı “Müslümanlık ve Milliyetçilik” başlıklı yazısını irdelemeye devam ediyoruz. Ahmet Altan bu yazısında “Ben müslümanlıkla milliyetçiliğin bağdaşamayacağını düşünüyorum” diyor ve bir de soru soruyor:

“-Bu ülkenin muhafazakar insanları hangi değeri benimseyecekler, müslümanlığı mı, milliyetçiliği mi?”

Önceki yazımda ifade ettiğim gibi Ahmet Altan uslup açısından ölçülü bir dil kullanıyor ise de, muhteva açısından “Yanlış” olmanın ötesinde fevkalade tehlikeli de bir yola giriyor..Kendi ifadeleriyle “Muhafazakar” bir Türk vatandaşının “Müslümanlık” ile “Milliyetçilik” arasında kimlik arayışına girmek zorunda bırakılması tarihi veriler açısından da, sosyolojik gerçeklikler bakımından da doğru değildir..

TEORİK ARKA PİLAN

l- Yazar –önceki yazımda ifade ettiğim gibi- “Millet” kelimesini “Irk” anlamında kullanıyor ve ilk yanlış buradan başlıyor. Şöyle ki:

a) TERİM MESELESİ

Arapça bir kelime olan “Millet/mille” öncelikle “Din” anlamına gelir. “İzlenen, gidilen yol” manasında da kullanılmıştır ( Tehzibü’l-luga, milel mad. Zemahşeri s. 790; Alusi I, 371)..İbrahim Milleti, İslam milleti, Yahudi milleti, Nasrani Milleti tabirleri bunu ifade eder..

b) KUR’AN-I KERİM’DE MİLLET

Kur’an-ı Kerim’de “Millet” kelimesi 15 yerde geçer ve hepsi de –hak ve batıl olmak üzere- “Din” anlamında kullanılır ( Al-i İmran 95; en-Nahl 123; Sa’d 7;  el-Bakara 120; el-A’raf 88, 89; Yusuf 37; İbrahim 13; el-Kehf 20)..

c) HADİS’LERDE MİLLET

Aynen ayetlerde geçtiği şekilde “Din” anlamında kullanıldığı gibi, bir dinin mensupları arasındaki gruplar için “Mezhep/fırka” manasında kullanıldığı da olmuştur ( Müsned II, 332; IV, 102; Ebu Davud, Sünnet I; Tirmizi, İman 18)..

d) İSLAMİ LİTERATÜRDE MİLLET

Genel İslami literatürde “Millet” Kur’an ve Hadislerde geçtiği şekilde kullanılmış ise de, zamanla aynı temel üzerinde olmakla beraber bazı ayrıntılı anlamlar da kazanmıştır..Mesela, bazı alimler “Allah’ın koyduğu kurallar”a “Millet” derken; bazıları millet tabirinin sadece o dini tebliğ eden peygeamberlere nispetle –Muhammed’in milleti şeklinde- kullanılabileceğini belirtmişlerdir ( Ragıb el-Isfahani, el-Müfredat, milel mad.)..

Bir kısım alimler “Millet”i doğrudan “Şeriat” anlamında kullanırken, diğer bazıları  “Millet”i ihlas, tevhid, adalet gibi asli temel ve usullere tahsis ederler; dinin diğer ahkamına ise “Şeriat” derler (el-Mu’temed 11, 34)..

e) OSMANLILARDA MİLLET ANLAYIŞI

Osmanlı idaresinde “Millet” yukarıda belirtildiği gibi “Din” anlamında kullanılmakla beraber, aynı zamanda dini grupları ifade etmek için de kullanılmıştır: İslam milleti, Ermeni milleti, Yahudi milleti, Papa’nın milleti, milel-i selase gibi..Lozan Anlaşması’nın “Azınlıklar” ile ilgili hükümleri de, Osmanlı siyasi kültüründeki bu ikinci anlamı benimsemiştir..

2-BATILILAŞMA VE KAVRAM KARGAŞASI

“Millet” kavramının Müslüman-Türk kültüründeki tarihi arkapilanı, yukarıda mümkün olan ayrıntılarıyla sunduğumuz gibi, “Din/inanç” ve buna bağlı aidiyeti yani “Kültür” ortaklığını ifade ederken, Batı’da Fransız İhtilali ile başlayan ulusçuluk cereyanlarının, Doğu toplumlarını etkileme sürecinde bu toparlayıcı kavram da yozlaşmadan nasibini almıştır..

Ahmet Altan örneğinde gördüğümüz bu kavram kargaşası –ne yazık ki- bazı iyiniyetli aydınlarımızı da içine alacak şekilde ama asıl –münezzeh müslümanlık ile onun cevaz çerçevesi içerisindeki milliyetçiliği karşı karşıya getirerek- asıl bölücü terör odaklarının çokca kullanmaya başladıkları iki tarafı da kesici bir tefrika aleti olarak anlaşılmaya devam edilmektedir..

“Yapmayın, Milletimize ve Milliyetimize Kıymayın” başlıklı acı sitemimizi sonraya bırakarak, gelecek yazımızda “Millet” kelimesi ile müteradif olarak milli kültürümüzün bize kazandırdığı “Milliyet” ve “Milliyetçilik” tabirleri üzerinde duracağız..[2]
 
Millet,Milliyet,Milliyetçilik( III )  

“Dini” temalı “Millet” kavramı ile ırk temalı “Kavim” kelimesini birini diğerinin yerine kullanır ve  karıştırır olunca, geleneksel zihin dünyamızın hayatımıza kattığı ufki genişliği de kaybettik..

Nasıl mı?

Ortak din, ortak dil, ortak vatan, ortak ülkü ve idealler... kısaca “Ortak kültür” paydasında bir “Millet” oluşumu ve bütünlüğü bilinci –yazıktır ki- dışarıdan ve yukarıdan birileri tarafından etnik temel yani ırk, kavim iklimine indiriliverdi (Bu köşede yayınlanan 22 Mart 2010 tarihli yazımıza bak..)..

Milli bütünlüğümüzün temellerini oymaya; sosyal yapı taşlarımızı yerlerinden indirmeye yönelik bu kurnazlığın altındaki ihanet planını müteakip yazıma bırakarak, bugün “Millet” ve ona bağlı milli bütünlük örgümüzü oluşturan “Milliyet” ve ”Milliyetçilik” kavramları üzerinde duracağım..

MİLLET-MİLLİYET-MİLLİYETÇİLİK

“Millet” tabirinin teorik arkapilanını; milli bilincimizin mayasını oluşturan Kur’an-ı Kerim, Nebevi Hadisler, İslami literatür ve Osmanlı-Cumhuriyet kültüründen örneklerle bundan önceki yazımda değerlendirmiştim (Bu köşeyi ilk defa okuyanların, önceki iki yazıma da gözatmalarını  dilerim)..

“Milliyet” tabiri, din eksenli millet tabirinin içini dolduran kültürel oluşumları ifade eder..Fetihlerimizin toprak kazanmaktan öte, evrensel insani değerleri kıt’alar ötesine taşıma özelliğinin altında yatan gerçek, bu içerik zenginliğidir..

“Milliyetçilik ise, belirli bir coğrafyada ortak kültürel ve/veya etnik kökene sahip toplulukların siyasi ve tarihi meşruiyetiyle yüceltilmesini hedefleyen siyasi, sosyal, kültürel, dini düşünce ve yaklaşımlarla, ideolojik anlamda milli devletin güçlenmesini en önemli hedef sayan anlayış” olarak tarif edilir ( Örnek olarak bak. TDV İslam Ansiklopedisi-ilgili madde )..

Osmanlıların son ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde, Batı’lı değerler bir medeni hayat tarzı olarak tercih edilirken, on asırlık milli mefkuremizin hafıza kotlarında daha çok inanç bütünlüğü olarak yerini almış kutlu “Milliyetçilik” kavramı, bazı taklitçi aydınlarımızca Batı kültürünün değer kotlarına indirgendi..

Bugün içine düştüğümüz milli asabiyet ve sosyal-siyasi gerginliklerin kaynağı, bu bilinç kayması ve bilimselliğe aykırı kültür değişimidir..

Üniversitelerimizin “Türkoloji” ve “Sosyoloji” bölümlerinin, geriye doğru Ahmet Vefik Paşa, Mahmut Celaleddin Paşa, Buharalı Şeyh Süleyman Efendi ve Ahmet Mithat Efendi gibi düşünce adamlarımızı; beriye doğru birinci, ikinci, üçüncü “Anadoluculuk” fikriyatının temsilcileri Cevat Şakir, Yahya Kemal, Hilmi Ziya Ülken ve Nurettin Topçu’yu niçin arştırmadıklarını; bu ve benzer fikri değerlerimizi Yüksek Lisans ve Doktora tezlerine –hem de yoğunluklu olarak- niçin konu edinmediklerini sormak benim haddim değilse, lütfen sizler sorunuz..YÖK yönetimine ve üniversite rektörlüklerimize gerekçeli teklifler sunarak..

“İktidar” iseniz, sayılı iktidar günlerinizin kıymetini bilerek..

Muhalefet iseniz “Muhalefet” rehavetinden çıkıp, akılcı bir işbölümü ile gölge idareler kurarak..Kısa ve uzun vadeli projeler hazırlayıp, bu projeleri ilgili kurum-kuruluş ve birimlere ulaştırarak..

Sivil toplum kuruluşu iseniz, alanınızdaki boşlukları kuru laflarla değil, akıl yüklü tekliflerle doldurarak..

MİLLİ ÇÖZÜLME

1789 Fransız İhtilali’nden itibaren Batı toplumlarında görülen “Her ulusun kendi devlet örgütlenmesini gerçekleştirmesi (a.g.e. ilgili madde)” anlayışı, bizim gibi adeta 70 etnik temeli –zihniyet dünyasındaki müşterek paydalarla- birarada tutan millet oluşumlarında bir çözülmeyi davet edecekti..

Öyle de oldu: Varlığını Millet anlayışımızın İslami temelli ve geniş çerçeveli korumacılığında sürdüregelen ve aynı inanç ortaklığında yüzyıllarımızın fetihlerini, zaferlerini, medeniyetlerini beraberce paylaştığımız “Din” ve “Millet” kardeşlerimiz “Dil” farklılığı, “Etnik” farklılık iddialarıyla –bilerek, bilmeyerek- bir yandan hiçbir millette görülmeyen eşsiz tarihi mefahir dönemlerine vefasızlık ve ihanet ederken; öte yandan, kendilerini o ortak tarihten kopararak köksüz bir körlüğün müphem dehlizlerine mahkum ettiler, ediyorlar..

Ne uğruna, neyin rağmına?.Yazık!.

Bazı aydın geçinenlerimizin kafalarındaki ihanet ve sapma, insanlık tarihinin bir büyük milletini –hem de kendi dışındakilerin onun değerlerine en çok muhtaç bulunduğu bir maraza asrında- ne durumlara getirdi? [3]

Yapmayın, milletimize ve milliyetimize kıymayın!.  
  
“Türk”, bir ırkın deyil, bir misyonun adıdır..”Millet” onun şahs-ı manevisidir..İçinde çok sayıda farklı etnik kökenden gelen gruplar vardır..Saf ( ! ) ırk itibariyle Türk olan da vardır, Çerkez olan da, Laz ve Kürt olan da..”Milliyet” o şahs-ı manevinin müfredatı, “Milliyetçilik” ise o müfredata sahip çıkılması ve  savunulmasıdır..

Bu değerlendirme salt sübjektif bir tercihin deyil;

1-      Tarihi geliş ve gelişimin;

2-      Güncel sosyolojik gerçekliğin ifadesidir.

TARİHİ GERÇEKLİK

“Tarih”te “Türk” adı “Batı”ya yürüyen Müslüman güçlerin toplu adıdır..Türk-Kürt-Laz-Çerkez...unsurlar bu savaşcı/gazi güçlerin asli unsuru olduğu gibi, hiç şüphe etmeyin ki aralarında “Arap” unsurlar da vardır, başka etnik kökenden gruplar da..Hepsinin toplu adı “Türk”tür..

Farklı ırki kökenlerden gelen bu unsurlar denizler-dağlar-ırmaklar aşıp aylarca, bazan da yıllarca seferlerde ve zaferlerde yol alırken ayrı bölük, ayrı tabur, ayrı fırka kurmayı bile düşünmemişler, aynı seferi-birliğin saflarında şehid-gazi olmuşlar; mataralarındaki suyu, karavanalarındaki aşı bölüşmüşler; zaferlerini beraber kutlamışlar; kayıp ve yenilgilerine beraberce ağıt yakmışlardır..

Kim ki bunun aksini der, yalan söyler..

SOSYOLOJİK VAKIA

Vatan olarak Türkiye’yi seçen ve o vatanda yaşayanlara “Türk” denir..Aramızda –kesretten kinaye- 70 farklı etnik kökenden vatandaş ve kardeşlerimiz var..Bu birliktelik, yapay bir iskan ve sun’i bir tehcir ve yerleşimle oluşmadı..Çanakkale’yi beraber savunduk; Yunan işgalini topluca püskürttük; bu toprakları beraberce imar ve bugünün hatırı sayılır “Türkiye”sini hep birlikte inşa ettik..

Bugün ülkemizin millet yapısını, sözünü ettiğim o –adeta- 70 etnik kökenini ayrıştırarak ve kurulan evliliklere; işleyen ortaklıklara; iş/ve işyeri arkadaşlıklarına; komşuluklarına...daha da önemlisi bilinçaltı-bilinçüstü bütünlük şuuruna farklı hukuki statüler uydurarak ayrıştırabilir misiniz?

Buna –yaygın deyimle- “MOZAİK” diyorlar..Hayır, ben daha ileriye gidiyorum ve “EBRU” diyorum..

Hani o mozayiği ellerindeki kör aletlerle kıra-döke yerlerinden sökmeye çalışıyorlar ya!.Sorum şu: “-Aslını ve özünü zayi etmeden sökebiliyorlar mı, dahası  ve daha doğrucası birbiriyle özdeşleşmiş o ebruyu ne ile ve nasıl ayrıştıracaklar?!”

Hamakata ve hamakattan malul marazaya sorgu-sual mi olurmuş?.

7 DÜVELİN İMZALADIĞI ANLAŞMA

Birileri, ülkemiz üzerindeki onmaz kıskançlık ve düşmanlıklarını ilan edilmiş legal savaşlarla tatmin edemeyince, şimdi –içimizdeki bazı akılsızları da peşlerine takarak-binbir hile ve desise ile yeni tatminler arıyorlar..

Anayasa-babayasa, demo-krasya açılımlarından bir Türk-Kürt ayrıştırması  çıkarmaya çalışanlar var..Hiç şüphe etmeyin, peşinden Laz-Çerkez-Abaza (lık) iddiaları gelecek..

Hemen not düşelim ki, Laz’ı-Çerkezi-Abaza’yı da –hem de yakın yıllarda- kafakola almaya çalıştılar ama bu bilinçli unsurlar/gruplar/halklar o hinliklere yüz vermediler..

Şimdi beynelmilel şer odakları, elimizde sadece “Kürt”ler kaldı diye yas tutuyor olmalılar..Ayol, hani siz o ünlü “LOZAN”da Cumhuriyet Türkiyesini tanırken kimin azınlık, kimin asli unsur olduğunu sonradan kırdığınız kalemlerle imza altına almadınız mı?

İçerideki ahmaklara gelince:

1-Bizim tarihi halk hikayelerimizde “KURT KUZU HİKAYESİ” diye bir harika anlatımımız var..”Kürt” kimliğindeki kardeşlerime o hikayeyi duvarlarına asmalarını diliyorum.

2-Diyarbakır Hapishanesi’de yapılanlarda simgeleşen –geriye ve beriye doğru- yanlışlıkların/vefsızlıkların/akılsızlıkların faillerine, Devlet-Millet geleneklerimize ters cürümleri sebebiyle Türk Devleti’nin şahs-ı manevisinden ve Uluğ Türk Millet-i necibesinden –ölenleri ve kalanları ile- özür dilemelerini temenni ediyorum ve her iki yana seslenerek;

“Yapmayın, milletimize ve milliyetimize kıymayın” diyorum..[4]


Hamdi Mert-Aygazete

 

Kaynak: AYGAZETE

[1].http://www.aygazete.com/aygazete?57915
[2].http://www.aygazete.com/aygazete?57927
[3].http://www.aygazete.com/aygazete?57935
[3].http://www.aygazete.com/aygazete?57940



Bu haber 1,165 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,137 µs