En Sıcak Konular

İSTANBUL AYAKLAR ALTINDA

5 Nisan 2010 12:05 tsi
İSTANBUL AYAKLAR ALTINDA ''Güzellikleri budanan, zenginlikleri çalınan, yolları bozuk, kapalıçarşıları, camileri ve türbeleri viraneleşen İstanbul ayaklar altında... "

İstanbul ayaklar altında
 
 
 
 
 
Sanatçı Kemal,  dev bir kaya parçasını büyük bir kamyonla evine taşıttı. On yılı aşan bir süre ile yonta yonta  kayayı şekillendirmeye çalıştı. Atıyla Fatih, sanatçının ellerinde şekillendi. O çalışırken uzaklardan denize dokunan rüzgarların çıkardığı sesler onun bulunduğu salonda sık sık yankılandı.
 
Gelenler ve gidenler orada  gördülerini not alıyorlar ve heykelleşen duyguların resimlerini çekiyorlardı.
O «Fatih Sultan Mehmet size ne anlatıyor?»  diye soruyordu gelenlere...  «Koyunların çobanlarına baktıkları gibi bakmayın... Duyarlılıklarınızı da tepkilerinizi de diri tutun. Kaçırdıklarınız veya kaybettikleriniz bir daha geri gelmez.  Sahip çıkın varlıklarınıza. Rıhtımlarında dolaşın, mavilikleri içlerinize çekin,  haykırın kurutulurken bu koskoca şehrin can damarları... teşhir edin iğretilikleri... gözlemleyin israflarla gizlenen saygısızlıkları... Ele verin sizden oldukça uzakta bulunan lâle devrinin adamlarını! İstanbul’a 82 türde 9 milyon 300 bin adet lale dikenlerin iç görüntülerini... Yoksulların hazin hallerini görmezlikten gelenleri... Sorun onlara kime ve neye hizmet ettiklerini?»
 
Onlar çarpıklaştırlarken şehrin güzel manzaralarını... Öz dokusuna dokunarak... görüntülerini bozarak bu güzel kente ne gibi olumsuzluklar yüklediklerini herkese duyurun! Bu sanat şehrinin asil görüntüsünden neleri kopardıklarını ve neleri çaldıklarını dile getirin. Feryat edin... bağırın… çığlık atın!
Özürlüsüne, hastasına, yaşlısına, hamilesine ve çocuklarına sırtlarını çeviren, sadece çıkar kanalları kurgulanılarak insanları ve doğayı yok sayan bir anlayışı, ruh çöküntülerini, partizanlıkları televizyon ekranlarına taşıyın... İlkellikleri, tahribatları ve umursamazlıkları büyük gazetelerin baş sayfalarında yayınlayın.
 
Her bir sokakta, mahallede, caddede, çeşmede bıraktığınız anılarınızla bütünleşen geçmişinizden sizi koparmak isteyenlere kararlılıkla tepki gösterin...
Elinizden alınan Sümerbank’lar karşısında hiç sesiniz çıkmadı. Huzurunuzu yok edenleri şuursuzca alkışlamaya ve destek olmaya devam ettiniz.
 
O aletlerini eline aldı. Çalışmalarını sürdürdü. Her perşembe günü halkla ve gazetecilerle buluşuldu onun evinde. Yaptığı Fatih’in at üzerindeki heykeli ve arkasındaki taş pano üzerinde bulunan kabartma İstanbul manzarası gelenleri oldukça etkilemişti. Sonuçta heykel tamamlanmıştı ki o misafirlerine henüz tamamlanmadığını söyleyerek on gün sonra gelmelerini söyledi. 
 
On  gün sonra dış kapıdan içeri girerken yerlere serpiştirilen taş parçaları misafirlerin dikkatlerini çekmişti. Her birisi düşmemek için onların üzerinde hoplaya zıplaya içeriye girdiler. Daha önce girdikleri salonda bulunan büyük heykeli yerinde göremediler.  Salonda da taşların yere serpiştirildiklerini gördüler. Bu taşlar üzerine konulan masa üzerinde meyve suları, su şişeleri, meyveler  ve  pastalar vardı. Herkes masanın etrafında yerlerini aldılar. Sanatçı Kemal misafirlere soru sorma hakkı vermeden konuşmaya başladı :
«Hoş geldiniz baylar ve bayanlar ! Sizin için mütevazi bir sofra hazırladım. Bir şeyler kapıştırmanızdan sonra size bugünkü süprizimi sunacağım. Yakında anılarınıza kaynaklık yapan dert ortaklarınız bakkalların yerlerinde yeller esecek...  Eczacılara gidip dertlerinizi anlatamayacaksınız... Vatanseverlere yapılan iftiralarla ve  tertiplerle oluşturulan Silivri Mahkemeleriyle kentimiz nasıl simgeleniyor? Bütün bunlara rağmen kaybettikleriniz  için tepki göstermek akıllarınızdan geçmiyor. Neden? Bu ülke... Bu şehir hepimizin değil mi? Üzerinde yaşadığınız, doğup büyüdüğünüz ve havasını soluduğunuz bu kente neden sahip çıkmıyorsunuz? Sizi bu şekilde duyarsızlaştıran ne? Bağdat da, Irak da bu şekilde emperyalistlerin işgaline uğramadı mı?... Halkın yüreklerinden tarihleri, eserleri, anıları ve zenginlikleri nasıl çalındı?»
 
Prof. Dr. Hikmet Bey ona yaklaştı :  «Sevgili Kemal on yıl boyunca bize sunduğun sanat ziyafeti bize tarifi güç, güzel anlar yaşattı. Seninle her anımız dopdolu geçti. Sağ ol...  var ol… Nereye bıraktıysan o güzel Fatih Sultan Mehmet heykelini… Bize son halini göster! Üzerine örttüğün örtüyü kaldır da buradakilerin ruhları şahlansın… İçimizdeki karanlıklar dağılsın. Bize bir anlık da olsa tarihimizle buluşma fırsatı ver... »
Kemal  : «Hocam beklentilerini insanların hak ettiklerine inanıyorsan, yanılıyorsun... Ben İstanbul gibi, bütün kentlerimizde ruhları şahlanacak hiç bir insan göremiyorum.  Bu kentte ellerinden alınanlar karşısında en ufacık bir tepki gösteren görmedim ben… Nice değerler, zaman gibi ayaklarının altından kayıp gitti bir çoklarımızın. Eğitimde, mimaride, sanatta, ahlâkta, edebiyatta, habercilikte, iletişimde, karşılıklı ilişkilerde, hukukta, değerlere sahip çıkmada, insan haklarına saygıda, anlayışta, hoşgörüde  ve inançta bir çöküşü yaşıyoruz. Şehrimizin güzelliğini gölgeleyen beton yığınları, plansız yapılanmalar, orman katliamları, ihtişamlı bize su veren tepelerin yozlaştırılmaları, partizanlıklarla işgali andıran kurgulanmalar,  bilimsellikten uzak müdahaleler ve bilgisizlikler geleceğimiz için bana endişe veriyor! İstanbul'da 45 okul satılığa çıkarıldı... Ali Sami Yen Stadı da yakında tarihe karışacak tıpkı Sümerbank gibi... Bunlar karşısında halk ne yaptı, susmaktan başka?
Hocam ben on yıldan fazla bir süre içinde emek verdiğim, göz nurumla şekillendirdiğim sizde sadece resimleri bulunan heykelimi paramparça yaptım... Bir daha göremeyeceğiniz hale getirdim heykelimi... Şu an ayaklarınızın altında! Biliyorum ki sizin benim bu yaptığım harekete tepki göstermeye hiç hakkınız yok!  Bu benim için  oldukça güç oldu ama sizin halinizi anlatmak için emeklerimi parçalamak zorunda kaldım ... Pekiyi sizin İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet’in ve askerlerinin emekleriyle kazanılan İstanbul’u ayaklar altına alanlara, İstanbul’u yıpratanlara hiç söyleyecek sözünüz yok mu?
Görüyorsunuz ki şu an, güzellikleri budanan, zenginlikleri çalınan, yolları bozuk, kapalıçarşıları, camileri ve türbeleri viraneleşen İstanbul ayaklar altında... Evet İstanbul ayaklar altında!»
 
İstanbul, 04.04.2010
 
Selam ve sevgilerimle.
 
Üzeyir Lokman ÇAYCI

 

 

Concepteur industriel - Architecte d'intérieur
İç Mimar – Endüstri Tasarımcısı
55, rue Louise Michel
78711 Mantes la Ville
FRANCE
 
 
uzeyir.cayci@free.fr



Bu haber 1,640 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    23,190 µs