En Sıcak Konular

ZAFERLERİMİZİ ÇALANLAR

28 Mart 2010 12:02 tsi
ZAFERLERİMİZİ ÇALANLAR Nâzım Hikmet, Cahit Kulebi ve Dağlarca gibi şairlerin Kurtuluş Savaşı destanlarından yola çıkan tarih bilgisi, Yeniçerilerin çok okuduğu Hamzaname isimli metinlerden tarih öğrenmek gibidir. O yüzden herkesin tarihi farklıdır.

Zaferlerimizi çalanlar

Son günlerde zihnimi kurcalayan meselelerin başında, yüzyıl içindeki tarih boyunca kazandığımız savaş ve zaferlerimizin neden dosdoğru ve hakkıyla anlatılmadığı hususu geliyor. Bunun çok çeşitli örnekleri ve herkesi şaşırtacak resmî ideoloji destekleri var. Öyle ki, Milli Mücadele'ye karşı çıkanlar, İzmir'i işgal eden Yunanlılara övgüler düzenler, Cumhuriyet kurulduktan sonra Ankara'nın Yenişehir semtine yerleşip yabancı okul diplomaları ve yabancı dil bilgileriyle Ankara'da câzip memuriyetler elde ettiler. Bu kafa yapısındaki insanların her Bakanlıkta kilit noktaları tutması, aynı zihniyetteki insanları memur yapması şaşırtıcı değil...

Resmî ideoloji destekli ve "gelenin keyfi için geçmişe söven" bu yalaka tıynetli insanlar için her şeyi çarpıtmak o kadar zor değil. Zaten Falih Rıfkı, Yakup Kadri, Halide Edip, Reşat Nuri, Yunus Nadi ve Ahmet Emin Yalman gibi basın ve edebiyat dünyasının tanınmış isimleri ile bunlara verilmiş büyük imkânlar, dindar halkı vatan haini gösterecek kadar güçlü ve etkiliydi.

Çankaya'daki sofralarda konuşulanların neler olduğu konusunda o kadar farklı rivayetler var ki, bunların bir kısmını toplarsak şöyle bir husus ortaya çıkıyor: Nakledilenlere göre, Atatürk parlamenter sistemin Cumhurbaşkanı değil, bir ABD Başkanı'ndan daha yetkili bir devlet başkanıdır. Ona "Ebedi Şef" diyenler İsmet Paşa'ya "Millî Şef" diyerek Birinci ve İkinci Adam tanımlarının o dönem için haklılığını ve bu iki ismin istisnai varlıklar olduklarını savunur gibidirler. O dönemdeki dünya konjonktürü de böyle adlandırmalara sanki elverişli bir yapı ortaya koyuyor, bir süre sonra Hitler, Stalin ve Mussolini tarih sahnesine çıkıyordu.

Batı dünyası bu dönemleri geçti ve yakın tarihiyle yüzleşti, ama bizde durum değişmedi. Statükoyu savunan asker-sivil bürokrasinin Kemalizm dedikleri şey de aslında bu...

Tarihi ve devleti kötüye kullanmak
Bazı safdillerin sandığı gibi, özgür ve objektif bir tarihçilik dünyanın hiçbir yerinde ve dönemde mümkün olmamıştır. Çünkü yenenle yenilenin yapılan savaşa ve sonuçlarına bakışı aynı değildir. Birine göre kutlu bir olay, ondan zarar görene göre lanetle anılabilmektedir.

Son iki yüz yıllık dünya tarihine yön veren savaşların üzerinde durulursa, şu gerçek açıkça görülür: Fransız İhtilâli'nden bu yana devlet kurumlarının çoğu, pek çok ülkede toplum mühendisliğinin bir aygıtı gibi kullanılmakta ve imparatorlukların halkı milli ve üniter topluluklara dönüştürülmektedir. Fransa'da ortaya çıkan Laiklik, dinî cemaatlerin devlet kontrolüne geçebilmesi için kullanılan ve her ülkede farklı uygulanan tılsımlı bir kavramdır; bunun ne olduğu devirlere göre de değişebilmektedir. Modern devlet her şey gibi dini de kullanır.

Özellikle 20. yüzyıl boyunca sosyalist ve komünist devletler dine karşı açıkça düşmanlık etmekten çekinmemiş, liberaller de din istismarını çok iyi becermişlerdir. Samimi dindarlar yakın çağların her toplumunda istismar edilmeye çalışılmış, siyasete atılan mukaddesatçı ve muhafazakâr kadrolar bile bir süre sonra iktidarın nimetleriyle ilkelerinden uzaklaşmıştır. Böylece resmi ideoloji yalanlarını "evlâd ve ıyal" kaygısıyla tekrarlamaya, yeni nesilleri bu tür yalanlarla avutmaya vicdanlarını râzı edebilmişlerdir. Yahudi zenginler dünyada bütün iletişim kanallarını ve güç merkezlerini kontrol etmeye çalışırlarken, bazı safdiller de kalkıp "Paranın dini yoktur!" nakaratını söylemişlerdir. Tarafsız kalanlar da sistemin adamı olmuşlardır. Böylece, şu hakikatler karşısında pek çok insan korkuyla dilsiz şeytan gibi susuyorlar:

Mesela İkinci Abdülhamid'in devlet kurumlarını güçlendirirken bir yandan da okullar açarak halkın eğitimini artırdığı ve kendini geliştirmesine imkân verdiği üzerinde durulmuyor. Rusya ile 93 Harbi diye bilinen 1977-78 Savaşı'na İlk Meşrutiyet Meclisi'nin seçtiği hükümetin iradesiyle girildiği ve bunun tahribatını önlemek için Sultan Abdülhamid'in 30 yıl boyunca gayret ettiği hiç dikkate alınmıyor. Yeşilköy'e kadar düşmanların geldiğini gören Hıristiyan azınlıklarla ittifak eden İttihatçıların Abdülhamit düşmanlığı, Osmanlı düşmanlığına dönüyor ve bu bir marifet gibi sonraki yıllarda da anlatılıyor. Ayrıca, Abdülhamid'i tahttan indirdikten sonra "enkaz devraldık" diyen İttihatçılar, 10 yıl içinde devleti her cephede mağlup ettiler. Balkan Savaşı ile başlayıp 10 yıl süren savaşlarda hep Osmanlı Hilafeti'ni korumak için savaşan dindar halk, bazı batıcı yazarlar tarafından düşmanla işbirliği içinde gibi gösterildi.

Bediüzzaman ve Mehmet Âkif gibi şahsiyetlerin bu savaşlara nasıl iştirak ettikleri dikkate alınmadığı gibi, Amerikan Mandası'nı savunanlar tarafından "gerici" ilan edilmeye kalkışıldı. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, bir Apo dostu Kemalist-Komünist kalkıyor, İstiklâl Marşı'nı Âkif'in yazmadığını söyleyebilecek kadar tuhaf bir yüzsüzlük sergileyebiliyor.

Resmi ideoloji yalanları
Din düşmanlığından gözü dönmüş insanlar için, gerçek kahramanlar olan Bediüzzaman ve Mehmet Âkif gibi maddi menfaatleri gözetmeyenler bile birer "belâ" gibi görünür. Yahya Kemal ve Necip Fazıl'ı kendileri gibi sahtekâr olmadıkları için, bile bile çarpıtmaya çalışırlar.

Konuyu bir de yakın tarihimizin en önemli ve Türkiye Cumhuriyeti'ni tarih sahnesine çıkaran İstiklâl Savaşı çerçevesinde incelersek, çok şaşırtıcı örneklerle karşılaşmamız mümkündür. Milli Mücadele ruhunu, ruhuna uygun ele alarak anlamak ve bu savaşın neden açık ve anlaşılır bir tarihinin yazılmadığını sormak gerekir. Nâzım Hikmet, Cahit Kulebi ve Dağlarca gibi şairlerin Kurtuluş Savaşı destanlarından yola çıkan tarih bilgisi, Yeniçerilerin çok okuduğu Hamzaname isimli metinlerden tarih öğrenmek gibidir. O yüzden herkesin tarihi farklıdır.

Eğer bu savaşın abartılı destanı değil de kronolojik seyri incelenirse, İstiklâl Savaşı kahramanlarının öyle üç beş isimle sınırlandırılamayacağı anlaşılır. Öncelikle işgalcilere karşı Millî Mücadele'ye girişen Anadolu halkı ve onların bağımsız yaşama iradesi olmasaydı, onları organize edecek bir Meclis'in hiçbir şey yapması mümkün olamazdı. Ayrıca şu da bir gerçek:

İstiklâl Savaşı döneminde Meclis'e bağlı ordumuz, Doğu Anadolu'da Ermenistan'la, Batı Anadolu'da da Yunanistan'la savaşmıştır. Öteki işgal kuvvetleri olan İngiliz, Fransız ve İtalyanlarla Meclis'e bağlı düzenli ordumuz değil, işgalcilere karşı direnen ve onları yıldıran mahalli güçler savaşır. Böyle olunca, bu mahalli güçler önce Kuva-i Milliye'ye, sonra da düzenli orduya iltihak ederler, ama bu arada işgalcileri de yerli Hıristiyanlardan soğuturlar.

Kazım Karabekir Paşa'nın komutasındaki Doğu Ordusu'nun Ermenistan'a karşı kazandığı zaferle imzalattığı barış anlaşmaları, Yunanistan'a karşı Batı Anadolu'da kazanılan zaferlere ve Lozan anlaşmasına zemin hazırlar. Fakat nedense İstiklâl Savaşı'nın zaferle sonuçlanmasında en önemli etken olan Doğu'daki Kars, Sarıkamış ve Gümrü'deki zaferler ve uluslararası nitelikteki Kars Anlaşması hiç söz konusu edilmez. Hâlbuki 1920'de kazanılan zaferlerin sonucu bir yıl içinde uluslararası niteliğe kavuşan Kars Anlaşması olmasaydı, Doğu'dan Batı'ya nakledilen askerlerle İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz savaşları başarılı olamazdı. Burada Kazım Karabekir Paşa'dan çalınan İstiklâl Savaşı'ndaki ilk zaferin şerefi İsmet Paşa'nın İnönü zaferine devredilerek, çok önemli bir toplum mühendisliği yapılıyor. Böylece, İsmet Paşa ile Mustafa Kemal Paşa'nın kazandığı zaferlerde Kazım Karabekir Paşa'nın katkısı yok sayılarak ve işgalcilere direnen halkın iradesi küçümsenerek fahiş bir hata yapılıyor.

Kimse elbette İstiklâl Savaşı'nın önemini küçümseyemez, Anadolu ve Trakya'da işgale direnen bir toplumun var olma iradesini görmezlikten gelemez. Fakat bazıları daha büyük kahraman olsun diye, kahramanların zaferleri çalınıp ötekilere lütfedilemez. Böyle bir hata, "Birinci ve İkinci Adam olmasaydı bu millet istiklalini kazanamazdı!" anlamına gelir ki, temel yanlış budur ve böyle düşünmek, bu milletin tarihi kahramanlarına haksızlık etmektir.

Evet, bizim milletimizin tarihi bizim için onur duyulacak kahramanlıklarla doludur. Bu milleti tarihi ve kültürel değerlerinden koparmak isteyenler, sahte kahramanlarla bu milleti değiştirmek, gönüllü sömürge ülkesine dönüştürmek istiyorlar. Bunun için de gerçek kahramanların zaferlerini sahte kahramanlara mal ederek yeni nesilleri yanlış yönlendiriyorlar. Milletimizi bu tür tehlikelerden korumanın yolu, kahramanlarımızın gerçek tarihini yazmaktır.

Bir ansiklopedi maddesi kadar kolay anlaşılır bir dille İstiklâl Savaşı yazılırsa, 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarakesi ile başlayan işgalden 30 Kasım 1922'deki Doğu Trakya'nın bize teslimine kadar süren dört yıllık dönemin gerçek kahramanları kolay anlaşılır.

Mustafa Miyasoğlu - Milli Gazete

Kaynak: MİLLİ GAZETE,http://www.milligazete.com.tr/makale/zaferlerimizi-calanlar-157525.htm



Bu haber 825 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,112 µs