En Sıcak Konular

İSLAM'I YENİDEN OKUMAK YA DA ANLAMAK

23 Şubat 2010 21:38 tsi
İSLAM'I YENİDEN OKUMAK YA DA ANLAMAK Artık “Din”, yaratan adına kainatı kuşatan bir tefekkür ve iç derinlik değil, kılık-kıyafet ve şekli ibadetlerden ibaret kaldı..

Diyanet´in"Kur´an'ı Anlama Yılı"kararı üzerine 

   Diyanet İşleri Başkanlığımızın 2010 yılını “Kur’anı Anlama Yılı” olarak ilan ettiğini bazı basın organlarından küçük haberler olarak öğrendik. Başkanlığımızın, bu hayırlı kararı görkemli bir basın toplantısı ya da yeterli bir basın açıklaması ile kamuoyuna deklare edeceğini ümit ediyoruz..
   KONUNUN ÖNEMİ
   Kur’an’ı ya da İslam’ı aslı, özü ve bütün gerçekliği ile anlama ve yeniden yorumlama konusu, bugün Müslüman kişi ve toplumların öncelikli problemidir..Zira Müslüman unsurların İslami düşüncedeki yöneliş farklılıkları, Kur’an ve Hadis’in öngördüğü cevaz ve zenginlik sınırlarının çok ötesine; İslam’dan sapma hatta “İslam’a ihanet” çizgisine taşmış bulunmaktadır..Şöyle ki;
   BİR. Kimimize göre İslam şahsi ibadetlerimizin, tesbihatımızın, manevi haz ve duygularımızın müfredatıdır. Namazımızı kılıyoruz, orucumuzu tutuyoruz, zikrimizi aksatmıyoruz, aynı yoldaki kardeşlerimizle cemaat bilincimizden vazgeçmiyoruz.. Müslüman olarak bu bize yetiyor..
   İKİ. Bazılarımıza göre İslam “Tanrı ile kul arasında” iki uçlu bir tebliğ-tebellüğ eylemidir..Camiler açık ya, isteyen namazını kılar; ibadetlerini yapar; kalbi yönelişlerini “Tanrı”ya istediği gibi gönderir..Oradan alacağı ilhamları alır, gönül raflarına istediği gibi değil, “İstenen” düzende istif edebilir..
   ÜÇ. Bir kısmımız ise İslamiyet’i  topluma ve müesses nizama karşı bir isyan, bir eylem olarak algılamaya başladı..Onların çoğuna göre şahsi ibadetler önemli değildir.. Önce sistem, rejim, toplum düzeni İslami nizama sokulmalıdır..
   İslam’a haksız olarak yamanmaya çalışılan “Terör/şiddet” eylemleri, bu her biri bir köşeye tıkılmış; hapsedilmiş duyguların zamansız, kontrolsüz patlamalarından ve yönlendirmelerinden ibarettir..
   Gerçekten de, yanıbaşımızdan başlayıp, en uzağımıza kadar Müslüman coğrafyalarda görülen aptalca saldırılar, kıtaller ve toplu ölümler İslami anlayıştaki bu “Yorum kargaşası”nın sonucudur..
   Diyanet İşleri Başkanlığımızın “Kur’an’ı Anlama” konusunda kamuoyuna yönelik uyarıcı kararı bu bakımdan fevkalade ciddidir ve önemlidir..
   İSLAM NEDİR?
   İslamiyet ne sosyaliteden tecrid edilmiş şahsi ya da cemaat yönelişleri¸ ne “Tanrı ile kul arasında” gidip-gelen iki uçlu bir şerit; ne de ferdi ve toplu bir isyan, bir patlama, bir öç almadır..
   İslamiyet, önce nefsin “Rıza makamı”na kadar varan ferdi terbiyesi; sonra ise bu tek-tek kemale ulaşmış kişiliklerin olgunluk seviyesindeki tercihleri ile ulaşılan sosyal-siyasi-iktisadi...toplu huzur iklimidir..
   Bu iklime önce “Devlet”in ve “Siyaset”in değil, nefislerin fethi; düşüncelerin kemali ile ulaşılır..
   İman, ibadet, ahlak eğitimi, bir adı da “Siyaset” olan insanlararası münasebetlerin düzgünlüğünün teminatıdır..Başka bir deyişle “Devlet” ve “Siyaset” fethedilmesi gerekli bir “Kale” değil, ıslah ve fethedilmiş nefislerin; irade ve tercihlerin oluşturduğu bir doğal toplum seviyesidir..
   İslamiyet ne gönüllere, cami ve seccadelere hapsedilen bir nazari müfredat; ne ferdi tercihlerle çekilen bir kılıç, patlatılan bomba ya da toplu huruç hareketidir..İslamiyet insanı ve emrine verdiği kainatı hiç kimsenin hak/hukuk ihlaline izin vermeyen; yerde yürüyen karıncadan fezada yüzen gezegene kadar canlı-cansız bütün kainatın hakkını-hukukunu ve huzurunu teminat altına alan beşeri ve ilahi ortak amaç ve muradın adıdır..
   İslam aleminin duraklamaya, oradan da düşüşe geçmesi Kur’an’ı ve İslam’ı anlamadaki yani İslami düşüncedeki kırılma ile başlamıştır..Kanaatımız odur ki, kırılma nereden olmuşsa, onarma da oradan başlatılmalıdır.. [1]

İslam´ı yeniden okumak ya da anlamak (I)

Önce can yakan birkaç soru:
   BİR. İslamiyet bütün insanlığa hitabeden; insanlığı vaad ettiği huzur ve mutluluğa davet eden; ama öncelikle kendi inanırlarını  huzurlu, mutlu, güçlü ve üstün kılması gereken bir ilahi kurum değil midir?. 
   İKİ. Öyleyse bu ilahi kuruma inananlar; öngördüğü ibadetlerini yapanlar yani “Elhamdülillah müslümanım” diyenler niçin huzurlu, mutlu, üstün ve güçlü değiller?
   ÜÇ. Hz.Peygamber bütün insanlığa “Rahmet” olarak geldiğine göre, O’nun ümmetinin bugünkü halini görenler, davetine nasıl inanır, nasıl teveccüh gösterirler?
   MEDENİYETLER KURAN İSLAM DİNAMİZMİ NEREDE?
   Buhara’yı, Bağdat’ı, Endülüs’ü, İstanbul ve Kazan’ı dünyanın merkezi yapan, “Ordu” ve silah gücü değil, derin bir “Tefekkür”i işleyişin içe ve dışa yansıyan yapılanması idi.. 
   “İslam”ı dünyadan ayırmayan; müslümanı/ve insanı dünyevi çıkarların mahkumu kılmayan prangasız bir “Hür Tefekkür”..
   “Cami”yi okuldan; okulu ibadetten ve camiden uzaklaştırmayan bu ihatalı bakıştır ki, Allah’ın “Kelam”ı Kur’an ile Allah’ın “Eser”i madde ve kainatı yaratılışın maksadına ve yaratanın muradına paralel bir bütünlükte buluşturuyor; vahyin terbiyesinden geçmiş aklını ve parmaklarını zihni ve maddi keşiflerin fethinin öznesi kılıyordu..
   Vahyin emri ve aklın gereği bu idi..Gönül ile aklın buluşması, kainatı varedenin muradına giden yolu böyle açmıştı..Buhara, Bağdat ve Endülüs medeniyetlerini kuran; İstanbul’u, Kazan’ı medeniyetlerin merkezi kılan, vahyi ve aklı buluşturan bu irfan idi..
   “Seher vakti”ni camide ya da seccadesinde ibadetle geçiren Uluğ Beğ’in, güneşin doğuşu ve batışı ile ikisi arasındaki zamanı rasathanesinde geçirmesindeki hikmet, bu irfanın ve buluşmanın sonucu idi.. 
   Cami sadece ibadet değil, bir okuma-okutma; öğrenme-öğretme yeri idi..Öğrenmenin, düşünmenin, maddi ve zihni keşiflerin Allah’ın emri olduğu buralarda tefekkür, teemmül ve fehmedilirdi..
   “Cami ile okul”un yani “Akıl ile Gönül”ün birbirine zıt istikametlere yönlendirildiği günden beri ne Allah’ın kainatı keşif ve müşahade için kuluna amade kıldığı; ne de kainatın yaratanın gücüne şehadet ettiği bilinir oldu..
   Akıl nefsin; gönül hevanın emrine böylece rağmoldu..
   İSLAM’A BÜHTAN MÜSLÜMANLIK
   Artık “Din”, yaratan adına kainatı kuşatan bir tefekkür ve iç derinlik değil, kılık-kıyafet ve şekli ibadetlerden ibaret kaldı.Zira iç dinamizminden koparılmış namaz-niyazın yatıp-kalkma; orucun aç kalış; Hacc’ın seyahat ağırlıklı turizm olarak algılanmasında artık bir beis kalmamıştır..
   “Kuran-ı Kerim” bu şartlarda bazılarımızın hıfzederek; bazılarımızın hatmederek; çoğumuzun ise itina ile hazırlanmış mahfazalara aynı itina ile yerleştirip, yüksek yerlere asarak ululadığımız bir kutsal metindir..
   Hz. Peygamber, adına hurafeler uydurduğumuz; “Sakal-ı Şerif”ini ziyaret etmeyi O’nun zulüm oligarşisi karşısındaki ferasetli dik duruşuna tercih ettiğimiz; akıl dolu düzenlemelerini kulak arkası edip, O’nun hesabına O’nun öngörmediği bir kör iz’ansızlıkla habire dayak yemeyi Sünnet Müslümanlığı sandığımız bir uzak-sanal modeldir..
   Allah’ın yeryüzündeki halifesi olan “İnsan”ın yaratılış istidatlarının köklerini derununda taşıması ve her ortamda yeşertmesi gereken “Müslüman insan”, kendi dışında estirilen rüzgara göre ayaklar altında yuvarlanan bir “Nesne” ve “Eşya”dır..Yani İslam’a bühtan bir müslümanlık..
   Bu hengamede artık “İslam’ın medeniyetler kuran dinamizmi nerede” diye sormayınız..
   İslam alemi ve bu örnekte Türkiye, “Vahy”i savunur görünenlerle “Akl”ı savunur görünenlerin kavgalı arenasıdır..Ne aklı savunanlar aklın, ne vahyi savunanlar vahyin öngördüğü bilinçtedir..Aklı savunanlar aklın, vahyi savunanlar ise vahyin kabul etmeyeceği bir bulanıklık içerisinde sahte donkişotlar misali birbirlerine kılıç sallamaktaktadırlar..
   Bunun faturası pratikte müslüman dünyanın içinde bulunduğu perişanlıktır..Sebebi ise, İslam’ı anlama ve yorumlamadaki tarihi sapmadır..[2] 

İslam´ı yeniden okumak ya da anlamak (II) 
 
   İslam’ın cihanşümul öngörülerine rağmen, müslüman toplumların bu öngörüye ters ibtidai görünümleri ve durumları, İslam’ı yeniden ve damarından inceleme ihtiyacını ortaya çıkarmıştır..Bu ihtiyaç ve buna bağlı araştırmanın ilk basamağı “Akıl-Vahiy” ilişkisi olabilir mi?
   İrdeleyelim:
   İSLAM’DA AKIL-VAHİY İLİŞKİSİ
   İslam, vahyin yol göstericiliğinde akıl-vahiy, vahiy-akıl işbirliği ile zamanları-mekanları, ihtiyaçları-şartları, icapları-maslahatları kuşatan sürekli bir oluş ve oluşumdur.
   Neyi demek istiyoruz?.
   İslamiyet’in 2’si asli; 2’si tali 4 kaynağı vardır..İki asli kaynaktan ilki Kur’an yani “Vahiy”dir..Diğeri ise “Sünnet” yani Hz. Peygamberin söz, fiil ve tasvip (takrir)leridir..
   Kur’an’da bulunmayan konularda yaptığı yorum ve uygulamalar İslam Hukuk literatürüne kaynak teşkil eden Hz. Peygamber “İnsan”dır..Cenab-ı Hakkın Son Peygamber olarak seçtiği insan..Vahiy-insan/akıl münasebetini somutlaştıran en bariz alaka ve örnek budur..
   İslamiyet’in tali kaynaklarına gelince, bunlar da “Kıyas” yani müctehidlerin yorumu ve “İcma’” yani müctehidlerin bir yorum üzerindeki ittifakıdır..Görüldüğü gibi ictihadı yapan da insandır, bu ictihad üzerinde ittifak ya da ihtilaf eden de..
   Akıl-vahiy ilişkisi bu kadar açık ve net iken, İslamiyet’in anlaşılmasında ve yaşanmasında aklın devreden çıkarılması; müctehid/fakih ve müfessirlerin düşünce dünyamızı zenginleştirdikleri belli bir dönemden sonra “İctihad kapısı kapandı” diye sadece İslam’ın iç dinamizmine değil, Kur’an/ve vahyin açık hükümlerine de ters bir yola girilmesi -siz buna düşüncelere pranga vurulması da diyebilirsiniz- dinin hayatın dışına çıkarılması ile sonuçlanmıştır..Zira sevgili Mustafa İslamoğlu’nun deyişiyle “Aklı kullanmadan vahyin yol göstermesi mümkün değildir (Hayatın Yeniden İnşası, İst. 2002 sh.95-191)”.. 
   SAPMANIN AĞIR FATURASI 
   İslam hukuk ve düşüncesinin bütün çağlara ve ihtiyaçlara cevap verecek bu öz dinamiği işletilmez olunca, müslüman dünya yüzyıllar boyu sadece akli işleyiş ve buluşlardan değil, yeni-taze-güncel yorumlarıyla vahiyden de mahrum bırakılmıştır.. 
   Yani sapmanın faturası ağır olmuştur.. 
   Bu şartlar altında “İslam” diye anlatılan ve yaşanan, müctehidlerin –yüzyıllar öncesindeki- kendi dönemlerine ait adeta çoğu o dönemlerin şartları, ihtiyaçları ve anlayışları ile sınırlı ictihad/ve yorumları olmuştur.. 
   Bir ihtiyat payı olarak “Adeta” deyişimiz, farklı kanaattaki okuyucularımıza saygı içindir..Yoksa, sözünü ettiğimiz ve kendi dönemleri için fevkalade öngörülü ama günümüz açısından mazide kalmış bu tarihi literatür gerçekten de Kur’an/ve vahiy ile aramızda bir kalın perde oluşturmuştur.. 
   Söylemek istediğimiz, bu perdenin aralanarak, ötesine geçilmesi ve İslam’ın gerçek özü ve kaynakları ile yeniden buluşulmasıdır.. 
   “İslam-insan/ve akıl” sadece yaradan-yaradılan ilişkisinden ibaret değildir..Vahye göre “insan/ve akıl” hem muhatap, hem amaç ve hedef, hem sebep-sonuçtur..”İnsan” açısından vahyin sadece hayat programı; yaşama disiplini; davranışların dayandığı müfredat; tabi-metbu ilişkisi olmadığı gözden uzak tutulmamalıdır.. 
   Yine İslamoğlu’nun deyişiyle; 
   “Cenab-ı Hak yarattğı akla güveniyor..Bu güvenin sonucu olarak da vahyi, üzerinde düşünülmek üzere aktif akıl sahiplerine emanet ediyor..Hal böyle iken, birileri –hem de Allah adına- akla güvensizlik besleme hakkını kendilerinde görüyorlar..Bu yaklaşım vahye de, vahyin muhatabına da zulümdür..Sahih nakle güvensizlik ile selim akla güvensizlik arasında fark yoktur..Zira vahiy ve akıl, her ikisi de aynı anneden beslenen iki ikiz kardeştir (daha geniş bilgi izin bkz. A.g.e., aynı sayfalar)”..  
   Vahiy, hayatın doğru akışına istikamet veren ilahi kurallar; akıl ise vahyi yorumlayan; önceliğini- sonralığını, şartlara ve ihtiyaçlara mutabık olup-olmadığını irdeleyen;  zaman ve mekana bağlı uygulama tarzlarını tespit eden; bu yetkisini ise vahiyden alan ilahi verilerdir.. 
   Sitemimiz, dini yaşarken ve yorumlarken bu verinin devreden çıkarılmasıdır..[3]

Hamdi Mert-Aygazete 

 

Kaynak:

[1].http://www.aygazete.com/aygazete?57763
[2].http://www.aygazete.com/aygazete?57789
[3].http://www.aygazete.com/aygazete?57818



Bu haber 865 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,755 µs