UYUTMA SİYASETİ

21 Şubat 2010 11:52 tsi
Hükümet suni gündemlerle bu üçgende gezinip memleketin omurgasındaki derin çatlağı görmezden gelse de, hepimiz biliyoruz ki ülkemizin birinci önceliği ekonomidir.

Uyutma siyaseti

KUR... Faiz... Borsa...
Hükümet suni gündemlerle bu üçgende gezinip memleketin omurgasındaki derin çatlağı görmezden gelse de, hepimiz biliyoruz ki ülkemizin birinci önceliği ekonomidir.
Ne var ki iktidar, öncelikle kafa yorması gereken ekonomik sorunları hasıraltı ederek, toplumda kin, düşmanlık ve ayrışmaya neden olacak farklı konuları öne çıkarmıştır.
Ve ne yazık ki bu durum Türkiye’nin menfaatine olmamıştır.
Peki ekonomi alanında ülkenin menfaatine neler yapılmıştır, karekökü hesaplanan zamlar dışında?
Gerçi toplum olarak bizler yapılan zamların karekökünü bilmesek de kökünü iyi biliriz!
Neyse...
Krizin ekonomik etkileri, doğrudan sanayiyi, işvereni, emekçiyi, emekliyi, memuru, çiftçiyi, dul ve yetimi; yani ülkenin bütün dinamiklerini tam kalbinden vurmuştur.
Vurulan vatandaştır; ancak yönetenlerimiz hiçbir sorun yokmuş gibi davranarak sık sık kişi başına düşen milli gelirin ne kadar yükseldiğinden dem vurmaktadır.
Yani kısaca, kişi başına düşen gelirdeki artışlar örnek gösterilerek, bu önemli ve büyük sorunun üstü örtülmektedir.
Aslına bakacak olursanız kişi başına düşen gelirdeki yükseliş, bir refah artışı değildir.
Bu hesaplama yapılırken, sadece bir ortalama alınarak sonuca gidilmektedir.
Ekonomik refahın anlaşılabilmesi ve gerçekten de toplumda var olduğunu görebilmek için, kişi başına gelirden daha çok, gelir dağılımının dikkate alınması gerekmektedir.
Yarın çok geç olabilir
BAKIN 70 milyonluk nüfusu olan ülkemizde, 19 bin adet milyonerimiz varmış.
Resmi makamların yaptığı araştırmalar söylüyor.
Şimdi bu adaletsizlik yerinde durduğu sürece, kişi başına gelir rakamı yıllık 40-50 bin dolara da ulaşsa bir anlam ve kıymet ifade etmeyecektir.
Gelir dağılımındaki adaleti düzeltemeyen ekonominin iyi ve doğru bir işleyişe sahip olduğunu, belirlenen politikaların doğru ve yerindeliğini hiç kimse iddia edemez.
Onun için de bu önemli tespit ve ayrım yapılmadan, toplumda yayılan sefaletin önüne geçmemiz mümkün değildir.
Bir başka istatistik sonuçlarına baktığımızda, ülkemizde her ay 140 bin kişinin borcunu ödeyemez durumda olduğunu görüyoruz.
Bu rakamın yıllık bilançosu ise 1,6 milyon kişidir.
Türk halkının bankalara olan kredi kartı ve ferdi kredi borç stoku 120.2 milyar TL olarak kayıtlarda gözükmektedir.
Toplumun beşte ikisi yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
İşgücümüzün yüzde 19’u hala işsiz.
Kırsal alandaki yoksulluk, kentlerdekinin iki katından fazlasına ulaşmış.
Gelir dağılımı bakımından toplumun en fakir ve en zengin kesimi arasında hala bire on fark var.
Ekonomik alandaki kara tablo ortalık yerde gün gibi dururken, kişi başına düşen gelirdeki değişimlere bakarak zenginleşmeden bahsetmek sadece ve sadece günü geçiştirmektir.
Şimdi eğri otursak da doğru konuşmanın zamanı gelmiştir.
Küresel güçlerin ülkemizde çevirdiği dolaplar sonucu yargı reformu, Anayasa değişikliği tartışmaları, dinlemeler, operasyonlar ve kurumlar arası çatışma konularını bir kenara bırakıp ekonomi başta olmak üzere terör ve eğitim sorunumuzu çözmeye başlamalıyız.
Hem de bugünden itibaren.
Çünkü yarın çok geç olabilir!

METİN ÖZKAN-Tercüman

Kaynak: Tercüman Gazetesi,http://www.tercuman.com.tr/v1/yazaryazi.asp?id=108

Bu haber 589 defa okundu.