En Sıcak Konular

ÇARESİZ DEĞİLİZ!

15 Şubat 2010 14:24 tsi
ÇARESİZ DEĞİLİZ! Uluslararası kuruluşlardan veya dost-müttefik addedilen ülkelerden hak ve adalet beklemenin boş olduğunu hâlâ anlamadık mı?

Avrupa Parlamentosu

Avrupa Parlamentosunun Dış İlişkiler Komitesi son oturumunda aldığı kararla “Kıbrıs görüşmelerine yardımcı atmosferin yaratılmasına katkıda bulunulması için Türkiye’den (1) askerlerini geri çekmesini, (2) Maraş’ı eski sakinlerine iade etmesini, (3) yerleşikler konusunu ele almasını ve (4) devam etmekte olan görüşmeleri desteklemesini” talep etmektedir. Bu karar 10 Şubat’ta Strasburg’da Parlamento tarafından görüşülerek karara bağlanacaktır.
Kıbrıs meselesi ile uzaktan veya yakından, düzeysel seviyede olsa da, ilgilenmiş olan herkes Komitenin bu kararını görür görmez bunun sadece Rum tarafını dinleyerek alınmış tek yanlı bir karar olduğunu teslim edecektir. Komitede görevli Rum ve Yunanlı kaç delege varsa bunları, komiteyi yanlış yola sevk etmek becerileri için kutlamak gerekir. Komite, Kıbrıs meselesinin başladığı tarihi, Rum propagandasının belirlediği gibi, 1974 olarak kabul ediyor ve Rumlar gibi “işgal kalksa, mesele halledilecek” noktasında direniyor. 1963-74 yıllarını, Rumlar gibi, Avrupa Parlamentosunun bu önemli Komitesi de hafızasından silmiş. Türkiye’nin adaya niye geldiğinden de habersiz; Türk askeri gelmemiş olsaydı Muratağa, Sandallar, Atlılar, Taşkent ve diğer yerlerde yapılan katliamları, soykırım teşebbüslerini bilmek de istememişler. Türk askeri gelmeseydi daha neler olacaktı? İlgileri dışında. Yeter ki Türk askeri işgalden (!) vazgeçsin. Rum tarafı, gasp ettiği “Meşru Kıbrıs Hükümeti” adının arkasına saklanarak adanın tümüne sahip çıkmak siyasetini pervasızca yürütüyor; Uluslararası Antlaşmalarla meydana gelmiş bir ortaklık devletini bu nedenle yakıp yıkmış olan Rum idaresini Kıbrıs’ın tek halk, 1960 Ortaklık Cumhuriyetini de üniter bir Rum devleti zannediyor. Anayasa ne diyor, Türklerin statüsü ne olacak? Bakmak, araştırmak istememişler. AB üyesi Kıbrıs Hükümeti “işgal kalksın, yerleşikler gitsin, Maraş verilsin”  demiş ya? Bu Türkiye’ye “askerini çek ve Maraş’ı iade et” çağrısı yapmak için yeter de artar bile.
Türk dünyası BM Güvenlik Konseyinin 4 Mart 1964 kararı ile hak etmediği bir şamar yemiş; ABD-İngiltere-Sovyetler gibi devletlerin kendi çıkarları için aldırttıkları kararlar nedeniyle 47 yıldır kalıcı, adil bir uzlaşmaya kavuşamamış; Kıbrıs Hükümeti dedikleri suçlu tarafı üye yapmakla AB’nin hışmına uğramış bir durumda bu kurumlardan hak ve adalet beklemekte! Sn. Talat, bunlara “aman biraz daha müdahale ediniz” çağrısında bulunmakta; kimse bunlara “kendinize geliniz, hak ve adaletten yana olunuz, taraflara eşit davranınız” demek cesaretini gösterememektedir.
Kıbrıs Türk halkının, Annan Planı döneminde feci şekilde aldatılmış olan büyük bir çoğunluğu bu kurum ve kuruluşlardan, bu çıkarcı devletlerden hak ve adalet beklemenin boşuna olduğunu iyice anlamış, bunların  “görüşmeleri destekliyoruz” çağrılarından tiksinir hale gelmiştir. Görüşme yolu ile uzlaşmanın tek şartı, 1960 Antlaşmalarında eşitlikleri tescil edilmiş olan taraflara katıksız eşit muameledir. Suçlu Rum tarafı, “meşru hükümet” olarak pohpohlandığı sürece, 47 yıldır, uzlaşma ihtiyacı duymamıştır. Şimdi Hristofyas da aynı oyunu oynamaktadır: Görüşür gibi yaparak zaman kazan; kazandığın zamanı propaganda ile hükümetliğini pekiştirmek, Türk tarafını suçlamak taktiği ile harcamaya devam et; uzlaşmaz taraf Türk tarafıdır, Türkiye’dir yalanını yay ve Kıbrıs meselesi Türk işgalinden kaynaklanan bir meseledir hikâyesi ile dünyayı kandırarak yoluna devam et. Maraş iade edilsin diyorlar. Maraş’ın toprağı Vakıf arazi. Toprak, mal mülk meselesi global bir şekilde kapsamlı görüşmelerde ele alınan temel bir konu. Peyderpey halledilemez. Yargı yolu ile hiç halledilemez. Orams Davasında alınmış olan kararın KKTC’de uygulanma olasılığı yok. Yararı, görüşmelerin bir noktada kopmasını sağlamak olacak. Mal-mülk konusu (Maraş dahil) güneyde bırakılmış olan 103 köyün tazminatı ele alındığında çözülecektir. Kayıp ve şehit ailelerinin tazminatları ile diğer alacaklarımızın da hesaba katılması gerekmektedir. Bu konular tek yanlı girişimlerle halledilemez.
“Yerleşikler” konusunu Türkiye ele almalıymış. Bu konu KKTC’nin egemenliği ile ilgili bir konudur. Egemen bir devletin verdiği vatandaşlıkları Rum sahtekârların sorgulama hakkı yoktur. Utanmadan, Kıbrıs’taki nüfus oranı değişmeyecek diyorlar. Erkekleri hadım mı edecekler, yoksa kadınları kısırlaştıracaklar mı? Güneyde, 200 bin kişiye vatandaşlık vermişler. Söyleyen ben değilim, kendi Bakanlarıdır. Türkiye görüşmelere katkıda bulunsun diyor AP Komitesi. Türkiye, Garantör anavatan olarak 47 yıldır bu meselenin halli için elinden geleni yapmıştır. Yetmedi, evlâtlarını feda etmek zorunda kaldı. Yunan darbesi nedeniyle Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin zarar ve ziyanının tazminatını da masaya yatırmak gerekmektedir.
Avrupa Parlamentosunun Dış İlişkiler Komitesinde bilinmeyen veya göz yumulan gerçekleri acaba BM Genel Sekreteri Sn. Moon biliyor mu? Ne acıdır ki, yüreği yanık insanlarımızın kendisine iletmek istedikleri bir belgeyi BM yetkililerine vermek fırsatını bile bulamadılar. Hak ve adalet, egemenlik ve hürriyet başkalarına yalvarmakla elde edilmiş değildir. Ya devletimize sahip çıkacağız, ya da, bizi çoktan mahkûm etmiş olanlardan hak ve adalet bekleyeceğiz. Çok bekleriz. 47 yıl, gerçekleri görmemiz ve kendimize gelmemiz için yetmedi mi? [1]

Çaresiz değiliz

Avrupa Parlamentosu Rum ve Yunan üyelerinin doğrultusunda beklenilen kararını açıkladı. Türk askeri adadan çıkmalı ve Kıbrıs görüşmelerine böylelikle ivme kazandırılmalıdır. Aynı maksatla Maraş Rumlara iade edilmeli ve “yerleşikler” konusu ele alınmalıdır.
Türk askeri Kıbrıs’a niçin geldi? Türk askeri gelinceye kadar adada neler oldu? Gelmeseydi neler olacaktı? Geldiği halde masum insanlarımız köylerden toplanıp toplu mezarlara nasıl ve niçin gömüldü? Soran yok. Adada, tarafların anlaştıkları bir ateşkes anlaşması var; BM Genel Sekreterinin gözetiminde taraflar görüşmektedirler, araya girmemek gerekir. Dinleyen yok. Avrupa Parlamentosunda Kıbrıs Türk Parlamenterleri yok. Niye yok diye soran ilgilenen de yok. Kıbrıs, sanki Rum’un, Yunanın adası. Sanki Kıbrıs meselesini yaratan Türk askeridir ve bu mesele 1974’de Türk askerinin adaya gelişi ile başladı.
Rum ve Yunan parlamenterler, bilinen propaganda taktikleri ile Kıbrıs meselesini, kendi bildikleri şekilde anlatıp kabul ettirmişler. Kutlasak yeridir. Ancak demokrasi ve adalet şampiyonluğu yapan bu Avrupa Parlamenterlerine şu soruyu sormak hakkımızdır: “Ey demokrasi, eşitlik, hak, adalet şampiyonu parlamenterler! Kıbrıs’ta iki ayrı demokrasi olduğunu bilmiyor musunuz? Rumların, uluslararası antlaşmalarla meydana gelen bir ortaklık devletinin, sadece unvanını, terörizmle, toplu mezarlarla gasp ettiklerinin farkında değil misiniz? Öyle olmasaydı BM’nin 46 yıldır Kıbrıs’ta işi ne diye sormaz mısınız? Rumlara, Yunanlılara kanıp Kıbrıs meselesi 1974’de başlayan bir işgal meselesinden kaynaklanmıştır yalanını nasıl yutarsınız? Böyle kuyruklu bir yalana kanarak, Kıbrıs’ta tarafların ateşkes anlaşması ile bulunan Türk askerine ’hemen adadan çekil’demek hakkını nereden buluyorsunuz? BM Güvenlik Konseyi kararlarına göre iki eşit ortaktan birini dinlemeden suçlu, eli kanlı, geçmişi bozuk, 16 günlük bebekleri, ilkokul çağındaki çocukları, seksenlik, doksanlık ihtiyarları toplu mezarlara gömmüş olan bu insanlara nasıl inanırsınız? Bu gerçekler Avrupa Parlamenterlerine anlatıldı mı? Bu konuda dünyaya yayılmakta olan Rum-Yunan propagandası karşısında KKTC’nin harcadığı çaba ve para ne kadardır? Lehimize yazılan kitaplardan hükümet kaç adet almış ve nerelere dağıtmıştır? Bilen var mı? Bunları geçelim. Uluslararası kuruluşlardan veya dost-müttefik addedilen ülkelerden hak ve adalet beklemenin boş olduğunu hâlâ anlamadık mı? Uzlaşma olacak diye bağımsızlığımızın, egemenliğimizin ve devletimizin pazarlık konusu yapılmayacağını bütün dünyaya, kararlılıkla ve bir bütün olarak haykırmanın zamanı şimdidir diyenleri dinleyen var mı? O halde nerede onların gür sesleri? Masada halledilmesi gereken konuların uluslararası yargı organlarında nasıl silâh haline getirildiğini görmüyor muyuz? BM Güvenlik Konseyi, üç celsede, taraflara eşit davranarak halledilecek bir meseleyi 47 yıldır, Amerikalılarla İngilizlerin güdümünde halledemedi çünkü bunların arzularına uyup Kıbrıs’ı Yunan koloni idaresine verdirmedik. AB, hiç sıkılmadan, eli kanlı Rum idaresini, 1960 Antlaşmalarına bakmaksızın, adada cereyan eden katliamları umursamaksızın,Türkiye’nin AB yolunu tıkamak için “Kıbrıs” olarak üye yapmış, Türkiye’ye şantaj yapmakla meşgul: “Kıbrıs meselesini, hallet, yoksa üye olamazsın” diyor. Bizimkiler hâlâ “görüşmelere AB de karışsın” diyorlar. Sakat başlayan, yanlış yolda gittiğini söylediğimiz Kıbrıs müzakerelerinin kritik bir anında BM Genel Sekreterinin ziyaretine denk düşürülerek Orams davasındaki yüz kızartıcı karar çıkarılır; icra için bir aylık mühlet talebi bile ret edilir; hemen arkasından Avrupa Parlamentosunun komisyon kararı ve Parlamentonun oturup bu kararı, antidemokratik bir şekilde, onaylaması. Ders almıyor muyuz? Hâlâ, Annan Planına evet demekle uluslararası arenada ilerledik hayali ile mi yaşayacağız? Anlamıyor muyuz? Kıbrıs’ı Rum’a mal edecekler; Rum-Yunan ikilisi de “AB üyeliği eşittir Enosis” diyor. Biz hâlâ Türkiyesiz AB üyeliği hayal etmeğe devam mı edeceğiz?
Rum liderliği, Meclisi ve Kilisesi, gençliği ve basını ile, Federasyon, ortaklık, değişimli başkanlık, ağırlıklı oy istemediğini her gün kanıtlamaktadır. Yüzde 97’lik bir oranla Garanti Anlaşmalarını istemiyor; Türk tarafı güya Garanti Anlaşmasını kırmızı çizgisi yapmış! Rum tarafı “Kıbrıs AB üyesidir; yapacağımız anlaşmaya AB normları hakim olacaktır” diyor, biz ne demek istediğini anlamak istemiyoruz. Görüşmelere tek halk, tek devlet, tek egemenlik esaslarını temel yaparak başladığımız için, içinden çıkılmaz bir teslimiyet sonucuna doğru gitmekte olduğumuzu görüyor, fakat frene basamıyoruz. Seçimler geliyor. Adaylar ne diyecek? Göreceğiz. Devletin, egemenliğini, Türkiye’nin fiili ve etkin Garantisinin devamı; Türkiye AB üyesi olmadan KKTC AB üyesi olamaz diyen aday herhalde seçim ipini rahatlıkla göğüsleyecektir. Bu uzlaşmazlık değildir. Rum’un 1960 Antlaşmalarına rağmen bize yaptıklarını bir daha yapamayacağı sağlam, kalıcı bir barıştan yana olmak demektir. Dünya dediğimiz ilgili ülkelerin bu kararlılığımızı görmeleri kaçınılmaz olmuştur.[2]

Rauf  Denktaş-Yeniçağ

Kaynak. Yeniçağ Gazetesi,

[1].http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=11970
[1].http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=12066



Bu haber 671 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,334 µs