ARADIĞINIZ DEMOKRATA ŞU AN ULAŞILAMIYOR!

12 Şubat 2010 16:18 tsi
İşin esası şu: Benim mutfağımda pişip kamuoyuna yansımayan hiçbir şey hak arama olamaz.Demokratik tepki sayılamaz!

Aradığımız demokrata şu an ulaşılamıyor!

Bir tarafta devletin varlığı ve milletin birliğine yönelmiş bir terör olayı. Buna iştirak etmiş teröristler. Üstelik mevcut yasalar itibariyle pişman olduklarını da beyan etmiyorlar. Diğer taraftan bırakın terörü hiçbir politik boyutu olmayan, tamamıyla bir hak arama teşebbüsü olan işçilerin eylemi. Siz de devletin yürütme organı. TEKEL işçileri yoksun bırakıldıkları hakları kazanma adına demokratik bir yönetimin tanımış olduğu, protesto ve grev haklarını sendikaların öncülüğünde kullanıyorlar.

Siz ne yapıyorsunuz? Tehdit ediyorsunuz. Eylemin politikleştiğini söylüyorsunuz. Kaldı ki politikleşmesi insan hakları açısından bir sorun değildir. Hukuk dışı hiç değildir. Tehdit etmeniz yetmiyor polis aracılığıyla zor kullanacağınızı beyan ediyorsunuz ve bütün bunların yaşandığı ortamda siz demokrat oluyorsunuz, öyle mi? Ne güzel!

Teröristi sınırda karşılıyorsunuz, yargılayacak kişileri ve devletin resmi makamlarını sınıra gönderiyorsunuz. İnsanların “hayat hakkı”  gibi temel hakkını elinden almak için dağa çıkan teröristi siz protokolle karşılıyorsunuz. Oysa hayat hakkı, insan haklarının, dolayısıyla demokrasinin temelidir. Hayat hakkının ihlal edildiği bir ortamda demokrasi ölür. Hiçbir insani değerden eser kalmaz. Hukukun; ahlaki, felsefi, ilmi ve ameli boyutu yok olup gider.

Şimdi meselenin diğer yüzüne bakıyoruz. Bu tablo daha da garip. Hitap TEKEL işçilerine. Şubat’ın sonuna kadar evlerinize dönün, yoksa gereğini yaparız. Peki, bunun adı ne? Demokratın savaş ilanı. Savaştığı kim, mağdur olduğuna inanan ve hakkını arayan insanlar. Hatta birisi kalkıp dedi ki bu işe şeytan bulaştı. Bu ne zerafet, ne demokratlık!

İşin esası şu: Benim mutfağımda pişip kamuoyuna yansımayan hiçbir şey hak arama olamaz. Demokratik tepki sayılamaz! Demokrat olmak için şu sıfatları üzerinde taşımak gerekir.

(a) Terörist olduğunu itiraf eden birisini siyasi iktidarın yargı üstündeki baskısını kullanarak, daha doğrusu hukuk devletini yok sayarak ödüllendirmektir.

(b) Teröristlere ve kendi taifesinden olanlara hukûkî imtiyaz sağlamaktır.

(c) Terör örgütünün başı A. Öcalan’ı paşa yapma önerisinde bulunmaktır.

(d) Kendisini eleştirene gözlük çıkarıp saldırmaktır.

(e) MHP’ye saldırdıktan sonra bütün kanalları dolaşıp, biz değil onlar saldırdı numarasını çekmektir.

(f) Bizim içimizde böyle bir densiz bulunamaz deyip, sonra öyle bir densizin varlığı anlaşılınca ’böyle bir konuyu meclise getirmek densizliktir’diyerek oynak politika izlemektir.

(g) Bizi üzen Allah’ı üzer hikâyesi uydurarak kutsallık zırhına bürünmektir.

(h) Kendinden olana ’civanım numarası çekmek’, ’ötekinin’odasını basmaktır.

(i) Yürütmenin yargı üstünde uyguladığı baskıyı alkışlamak ve yargıçların il başkanlarına boyun eğmesini sağlamaktır.

(j) İl düzeyinde devletin kurumlarındaki bürokratlarla parti mensuplarının birlikte sabah yürüyüşleri yapmasını sağlamak, birlikte kahvaltı yapıp halka mesaj vermektir.

Bu tablo, ancak uydurma, yapay demokratlıkla örtüşür.

Hepimizin şu gerçeği bilmesi gerekir: Bilgiden kopup mistik kurgulardan beslenen büyücüler/muhayyel karizmatik liderler kendisine hükmedenin gerçeklik olduğunu anlayınca insani sınırları aşarak çığırından çıkarlar. Bunlar ya muhaliflerini temizleme hareketine girişirler. Ya nihai çözüm modelleri dayatarak baskı yoluyla herkesi tek kalıba sokmak isterler. Ya da ötekilerinin kirliliğinden bahsederek kültürel arınma efsanesi uydurup, insanları olumsuz sıfatlarla tanımlar ve hedef gösterirler. Ne var ki gerçeklik, büyücü/karizmatik liderlerin vaatlerine, programlarına ve ideolojilerine boyun eğmez.

Nadim MACİT-Yeniçağ

Kaynak: Yeniçağ Gazetesi,http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=12024

Bu haber 530 defa okundu.