En Sıcak Konular

BİZ NE BİÇİM MÜSLÜMANLARIZ?

11 Şubat 2010 14:20 tsi
BİZ NE BİÇİM MÜSLÜMANLARIZ? Milyonlarca Müslüman farkında olmadan sekülerleşti, haberleri yok, haber veren, uyaran yok.

Biz Ne Biçim Müslümanlarız?

Bu yazım dindar ve uyanık geçinen Müslümanlaradır...

Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun...

1950'de CHP oligarşisi tepetaklak oldu, yüzde yüz olmasa bile ülkeye az buçuk demokrasi geldi. Biz Müslümanların eline zaman zaman çok büyük hürriyetler, fırsatlar, imkânlar geçti.

Şimdi 2010'dayız, aradan 60 sene geçmiş. Manzaraya bakalım:

Ülkeye, halka, devlete büyük zarar veren bozuk düzen ve çarpık sistem hâlâ yerinde duruyor.

Müslüman halk bozulmuş.

Bundan yüz sene önce halkın yüzde 90'ı namaz kılıyormuş, şimdi bu nispet yüzde 10 olmuş.

Kur'ân "Onlar namazı terk ettiler, şehvetlerine uydular..." buyuruyor.

Bozuk ve çarpık düzen ve sistemi değiştirip; yerine hak, âdil, doğru, iyi, güzel bir düzen getireceğimiz yerde, çoğumuz bu kötü düzenin nimetlerine ve rantlarına yönelmiş vaziyetteyiz.

Müslümanların ilk vazifesi Ümmetin başına ehliyetli, liyakatli, dirayetli bir İmam veya Emîr seçmek değil midir? Bizim gündemimizde böyle bir madde var mıdır?

Peygamberimize (Salat ve selâm olsun O'na) sormuşlar, "Din nedir?.." Nasihattir buyurmuş.

Tekrar aynı soruyu sormuşlar, yine "Nasihattir" demiş.

Üçüncü kere sormuşlar, yine nasihattir buyurmuş.

Soruyorum: Türkiye'nin Müslüman halkına gereği gibi, etkili bir şekilde nasihat ediliyor mu?

Ümmet şaşırmış kalmış.

Ümmet diyorum... Bugünkü Müslüman toplumuna ümmet denilebilir mi? Bir tek İslâm ümmeti olur. Biz bir yığın büyük veya küçük cemaate ayrılmışız, sürüleşmişiz.

Ümmet şuuru ve birliği kalmamış.

Kendi başsız halimize bakmıyoruz da, İstanbul Fener'deki Rum Ortodoks Patriğinin ökümenliğini tartışıyoruz.

Din hizmetleri ile din sömürüsü birbirine karışmış.

Müslümanların genel bir kurtuluş, ıslah, mânevî ve maddî kalkınma planı yok.

Her yıl din adına yekûn olarak milyarlarca dolarlık hizmet ve faaliyet parası toplanıyor. Bu paraların büyük kısmı plansız ve programsız harcanıyor.

Zenci çoğunluk GüneyAfrika'daki ırkçı beyaz apartheid rejimini değiştirmeye muvaffak oldu ama biz Türkiye zencileri hâlâ bin çeşit görünür görünmez esaret altında sürünüyoruz.

Müslümanları ayakta tutacak, yüceltecek, güçlendirecek, izzet sahibi yapacak müesseseler vardır.

Bunların birincisi ulemâ, fukaha, hademe-i hayrat (din görevlileri), din dersi hocaları yetiştiren İslâm okulları veya medreselerdir.

İkincisi: İnsanları terbiye eden, olgunlaştıran; iyi, ahlâklı, karakterli, mürüvvetli, güzel Müslüman yapan tarikatlardır.

Üçüncüsü: Genç nesilleri iyi yetiştiren okullar ve bilhassa liselerdir.

Biz bu üç konuda ne yaptık, ne yapıyoruz?

Kapatılan medreseler ayarında hoca yetiştirecek din okullarımız var mı?

Tarikat faaliyetimiz var mı?

Sultan Abdülhamid zamanındaki Galatasaray lisesi ayarında okullarımız var mı? (Sultan Abdülhamid zamanında Galatasaray'da günlük namazları okulun camisinde, imamın arkasında cemaatle kılmak mecburî idi. Ülkenin en güçlü din hocaları orada din dersi okuturdu. Diğer derslerin hocaları içinde de ulemâdan ve meşâyihten kimseler olurdu. Meselâ Mevlevî şeyhi Orhan Selahaddin efendi orada Fransızca öğretmenliği yapardı.)

İslâm medeniyet, şehir, yüksek kültür, ilim, irfan, sanat dinidir.

İslâm kırsal kesim, varoş, gecekondu, bedevîlik dini değildir.

Biz Müslümanlar son 60 yıl içinde ilim, irfan, kültür, sanat, medeniyet sahasında neler yaptık, ne kadar yol aldık?

Edebiyat, Sanat,Kültür, Tarih Akademisi kurduk mu? Böyle bir kurumumuzla şimdiye kadar planlı ve programlı şekilde binlerce ciddî eser yayınlayabildik mi?

Millî Mücadele Araştırmaları Enstitüsü kurup yakın tarihimizi aydınlatabildik mi?

Mimarlık ve şehircilik sahasında öne geçebildik mi?

Zengin, yazılı edebî Türkçemizi dil kırımcıların şerlerinden koruyabildik mi?

Yahova Şahitleri gibi 100 küsur lisanda kitaplar, dergiler, broşürler çıkartarak dinimizi insanlığa tebliğ edebildik mi?

İş, ticaret, sanayi, hizmet faaliyetlerini tanzim eden, islâmî disiplin altına sokan yurt çapında bir Fütüvvet Teşkilatı (Loncalar, ahîlik...) kurabildik mi?

Almanya'daki gibi Meslekî-Çıraklık eğitimi sistemimiz var mı?

Zekâtlarımızı yerli yerinde, hak sahiplerine vererek sosyal adaleti sağladık mı?

Altmış milyonluk İtalya'da La Famiglia Christiana (haftalık)aktüalite, haber yorum dergisi bir milyon tiraja sahip; bizim Türkiye'de böyle yüksek tirajı olan haftalık islâmî bir dergimiz niçin yok?

Müslümanların maşaallah bol miktarda hocaları, hocaefendileri, üstadları, baronları var ama Halifeleri yok, Emirülmü'minleri yok, İmam-ı Kebirleri yok.

Peygamber "Zamanındaki Emîre biat etmeden ölen kimse sanki cahiliye ölümü ile ölmüş olur" buyurmuş.Bizim bundan haberimiz yok mu?

Memleketin, halkın, devletin başına yük olan kötü düzeni, çarpık sistemi değiştirmek için çalışacağımıza, bu düzen ve sistem ile barıştık ve onun haram, necis, kirli, kara, ribalı rantlarının peşine düştük.

Müslümana her şeyin iyisi layıktır diye şeytanî bir ilkeyi benimsedik. İçimizden bazıları, devşirdikleri haram ganimetlerle, kirli rantlarla Nemrut ve Firavun hayatı sürmeye başladı.

Hindistan İngiliz sömürgesi iken bazı racalar, mihraceler, prensler, nüvvab, sahibler de altın kölelik zincirleriyle lüks ve sefih bir hayat sürüyordu.

Evet Müslümanların önemli bir kısmı şehvetlerine uydu.

Evlerimize ekranından necaset, fuhuş, zina, işret, fısk, fücur, nifak akan şeytanî cihazlar koyduk.

Şu sahte sofuya bakınız. Akşam namazını eda ediyor, ondan sonra altı rekat evvabîn namazı daha kılıyor, sonra cihazın karşısına geçiyor ve İslâm dininin yasak ve haram kılmış olduğu ne kadar fenalık, günah, isyan, pislik varsa seyretmeye başlıyor.

İçimizden bazıları din ve hayır hizmetlerini bir hobi haline getirdiler.

Birtakım beyinsizler futbol holiganları gibi tarikat, cemaat, hizip, fırka, grup militanlığı ve fanatikliği yaptı.

Benim şeyhim daha büyük... Benim şeyhin senin şeyhini döver...

Bazı cemaatler işi o kadar azıttılar ki, hak dinlerin sayısını birden üçe çıkarttılar.

İslâm'a hizmet eden mezhepleri, fıkhı yıkmaya çalışan ilâhiyatçılar türedi.

Dünyada ne kadar bid'at varsa Türkiye'de şube açtı, taraftar buldu.

Müslümanlardan para toplayıp birtakım yeşil holdingler kurdular. Böyle altmış holding kurulduysa ellisi battı, iflâs etti, paralar uçtu gitti.

Zekât toplamayı, kurban kesmeyi bile yüzlerine gözlerine bulaştıran Müslümanlar çıktı.

Nefs-i emmâre (benlik) azgınlıkları...

İç çatışmalar...

Müslümanları dışlayıp kâfirleri dost ve velî edinmeler.

Petrodolarları alıp milyonlarca Tasavvuf ve Tarikat Müslümanını müşrik ve kâfir ilan etmeler.

Birtakım din büyüklerini putlaştırmalar, rab haline getirmeler.

Umre ibadetini turistik seyahate dönüştürmeler.

Öyle ya:

Ümmet şuuru yok.

Emîr, İmam, Halife yok.

Emr-i mâruf nehy-i münker yok.

Nasihat yok.

Doğru dürüst plan ve program yok.

Eğitim sistemi yok.

Fütüvvet teşkilâtı yok.

Medrese yok.

Tekke yok.

İsteyen istediğini yapar.[1]

Müslüman geçinir, ihalelere fesat karıştırır. Müslüman geçinir, haram servet sahibi olur, haram yer.

Müslüman geçinir, militan ve harbî kâfirlerle işbirliği yapar.

Müslüman geçinir, bozuk düzene hizmet eder.

Müslüman geçinir, BOP'çuluk eder.

Müslüman geçinir, lüks ve sefahat içinde yaşar.

Sevgili Müslümanlar, sözü fazla uzatmayayım...

Biz Müslümanlar 1950'den bu yana doğru dürüst, planlı programlı, adam gibi, Müslüman gibi çalışmış olsaydık, şimdiye kadar kurtulmuş olurduk.

Zilletten izzete,

Esaretten hürriyete,

Çukurdan zirveye... yükselmiş olurduk.

Bunun için gerekli hürriyet, fırsat, imkân, para vardı. Bunlardan yararlanamadık.

Geri zekâlıların ve hainlerin kurbanı olduk.

Dini imanı para, servet, zenginlik olanlar dâvâmıza hıyanet ettiler.

Milyonlarca Müslüman farkında olmadan sekülerleşti, haberleri yok, haber veren, uyaran yok.

İçimizde köpek sürüsü kadar casus, ajan, provokatör, istihbaratçı var, çoğumuzun haberi yok.

Yatakta uyuyoruz, ayakta uyuyoruz.

O hale gelmişiz ki, Müslüman geçinen nice kimse yüzlerce politikacı, artist, futbolcu, manken, şarkıcı, türkücü, çalgıcıyı isimleri ve soyadlarıyla tanıyor da, Allah'ın 14 sıfatını sayamıyor. Gaflet, cehalet...

Kur'ân diyoruz, Kur'ân'daki emirlere, yasaklara uymuyoruz, öğütleri tutmuyoruz.

Peygamber diyoruz, emir ve yasaklarını tutmuyoruz. Sünnetine uymuyoruz.

İslâm diyoruz, kâfirlere benziyoruz. Kâfirler kertenkele deliğine girseler biz de gireceğiz.

Tasavvuf diyoruz, gerçek tasavvuftan ve tarikattan bin fersah uzaktayız.

Ne zaman aklımızı başımıza toplayacağız?

Allah Kur'ân'da mü'min kullarına zafer vaad ediyor. Biz dosdoğru Müslümanlar olsaydık çoktan muzaffer olur, kurtulurduk.

Bizim vazifemiz, bozuk ve çarpık düzenin veya sistemin yerine iyi, hak, doğru, âdil bir düzen getirmektir.

Bozuk düzenin haram, kirli, necis, pis rantlarına aç köpekler gibi saldıranlar Müslüman değil; münâfık, fâsık, fâcir, uğursuz, şaki kimselerdir.

Onlardan olmayalım, onları beğenmeyelim, onları desteklemeyelim.

Kur'ân'ın, Sünnetin, Şeriatın, fıkhın, hikmetin, tasavvufun gerçek mü'minleri ve Müslimleri olalım.

GERÇEK MÜ'MİNİN 37 ÖZELLİĞİ

Gerçek, olgun, vasıflı, salih Müslüman melek değildir ama meleğe yakın bir kuldur.

Gerçek Müslümanın bazı özellikleri şunlardır:

1. Her hâl-ü kârda (her durumda ve işte) doğru ve dürüsttür.

2. Kesinlikle haram yemez.

3. Haram olduğu kesinlikle bilinmeyen şüpheli şeylerden de uzak durur.

4. Nefsini (benliğini) kontrol altına almış, dizginlemiştir.

5. Çok zengin bir fabrikatör, holding sahibi olsa da şahsî ve âilevî ihtiyaçlarını çoğaltmaz, mütevâzı ve orta halli bir hayat sürer.

6. Lüksten, aşırı tüketimden, şatafattan, şaşaadan, gurura ve kibre yol açan bir hayat tarzından, tek kelime ile sefahatten uzak durur.

7. Onda Ümmet, Büyük Cemaat şuuru vardır.

8. Onda küçük cemaat, fırka, hizip, grup, klik taassubu (fanatizmi, bağnazlığı), militanlığı, dengesizliği yoktur.

9.Bilgi ve kültür boyutu güçlüdür. Dinini iyi ve doğru şekilde bilir... Genel kültür sahibidir... Çağdaş kültüre vâkıftır.

10. Ahlâk, karakter, fazilet, hikmet sahibidir.

11. Sanat tarihi ve kültürü birikimi vardır.

12. Asla yalan söylemez.

13. Asla aldatmaz.

14. Asla emânetlere (her türlüsüne) hıyânet ve ihânet etmez.

15. Bilge bir Müslüman olduğu için riyaset hırsına sahip değildir. Riyasete talib olmaz, matlub (istenen) olursa, ehliyeti yoksa kabul etmez.

16. Bütün mü'minleri kardeş bilir.

17. Günahkâr, bid'atçi, bozuk bir Müslümanı, o kişi mü'min olduğu müddetçe bütünüyle dışlamaz. Onun bütününe düşmanlık etmez. Sadece ondaki açık günahlara, açık bid'atlere, açık fısk ve fücura karşı olur.

18. Gerçek mü'min ezelde Elest bezminde, Qalu belâ gününde Allah ile yapmış olduğu ahd ü misakı bir an bile hatırından çıkartmaz.

19. Gerçek mü'min Resulullah efendimize itaat ve biat etmiştir, Sünnetine sımsıkı sarılmıştır.

20. Gerçek mü'minde kibir yoktur.

21. Gerçek mü'min kâfirler gibi yedi mideyle değil, bir mideyle yer.

22. Gerçek mü'min meddahlık, yalakalık, yağcılık yapmaz.

23. Gerçek mü'min, yıkıcı olmamak şartıyla icabında tenkit eder, muhalefet yapar.

24. Gerçek mü'min temiz ve şeffaftır.

25. Gerçek mü'minin mal ve serveti açıktır, herkes tarafından bilinir. Bu konuda onun üzerinde en ufak bir şüphe ve şâibe yoktur.

26. Gerçek mü'min fâsık ve fâcir-i mütecâhir (İslâm'ın yasak ettiği günahları açıkça ve küstahça işleyen) biri değildir.

27. Gerçek mü'min gıybet etmez.

28. Gerçek mü'min Kur'ân'ı kendi heva ve re'yi ile yorumlamaz.

29. Gerçek mü'min mezheplidir, fıkha bağlıdır.

30. Gerçek mü'min dinin helâl ve mübah kıldığı bütün ticaretleri, işleri, hizmetleri yapabilir ama asla din, iman, Kur'ân, mukaddesat bezirgânlığı yapmaz.

31. Gerçek mü'min rüşvet almaz ve vermez.

32. Gerçek mü'min Darülislâm'da da, Darülharb'te de, Darülfetret'te de emin, doğru, dürüst, güvenilir bir insandır.

33. Gerçek mü'min, savaş dışında hile ve hud'a yapmaz.

34. Gerçek mü'min, kendi ayıplarına ve günahlarına üzülmekten, başkalarının ayıplarını göremez. O asla tecessüs etmez.

35. Gerçek mü'minin faziletlerine, vasıflı ve iyi bir insan olduğuna, yüksek ahlâk karakterine gayr-i Müslimler bile şehâdet eder.

36. Gerçek mü'min kötülüğü iyilikle def eder.

37. Gerçek mü'min, Ümmet içindeki statüsü neyse; ya fiilen, ya dili ve kalemiyle, yahut kalbiyle emr-i mâruf ve nehy-i münker yapar.[2]

Mehmet Şevket Eygi-Milli Gazete

 

Kaynak:

[1].http://www.milligazete.com.tr/makale/biz-ne-bicim-muslumanlariz-1-152656.htm

[2].http://www.milligazete.com.tr/makale/biz-ne-bicim-muslumanlariz-2-152780.htm



Bu haber 546 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,018 µs