En Sıcak Konular

LİBERALİZMİN TAPINAKLARI,RIZKIN ONDA DOKUZUNU GÖTÜRÜYOR!

30 Ocak 2010 14:12 tsi
LİBERALİZMİN TAPINAKLARI,RIZKIN ONDA DOKUZUNU GÖTÜRÜYOR! Liberalizm yeni bir din olarak aramızda. Bu dinde serbest ticaret adına, egemen çok uluslu sermayenin hayata hakim kılınması felsefesidir.

Rızkın onda dokuzu AVM'lere

Efendimizin işareti ve buyurmasıyla "rızkın onda dokuzunun ticarette olduğu" bilinen bir gerçek. Faizin, ribanın haram olduğu da. Gerek âyet ve gerek hadislerle bu konu tartışılmaz bile. Zekât ise zengin Müslümanlar üzerine farzdır. Müslümanları diğer milletlerden ayıran en temel farklardan biri ticaretin helalliği, faizin haramlığı, zekâtın farz oluşudur. Müslümanların ekonomik hayatı bu temel esaslar üzerine bina olmuştur. İslâm düşüncesinde hemen her durum doğal denge üzerine kuruludur. Bu denge korunduğu sürece insanların mutsuzluğu söz konusu olmaz. Aşırı fakirlik zekât ile önlenir. Aşırı zenginlik ise faiz ve haram kazanç belirlemesiyle engellenir. İnsanlar arasındaki uçurumun büyümesi engellenir.

Tarihe dönüp baktığımızda Müslümanlarla birlikte yaşayan her insan ticaret yapma, mülk edinme, onlarla aynı mahallede, aynı huzuru yaşama hakkına sahip. Müslümanların ticarette adaletli oluşu, teraziye, kantara ve ölçüye aşırı dikkati biliniyor. Bu, insanların birbirine olan güvenini arttırıyor.

Efendimiz Medine İslâm devletini kurunca, Kuzey ticaret yollarını Müslümanlar kontrollerine alınca Mekkeli müşriklerin ticaret yapma imkânı ortadan kalktı, azaldı. Mekkeli müşriklerin önde gelen büyük tüccarı Ebu Sufyan'a Medine'den hurma ve yiyecek gönderildi, onun derileri satın alındı. Böylece onların ticaret yapma imkânı bir ölçüde sağlandı. Daha da önemlisi, Mekke'deki fakir halka 500 dinar altın Efendimiz tarafından gönderildi ve dağıtıldı. Burada esas olan şehirdeki bir avuç insan değil fakir halktır. Halkın sefalete sürüklenmesinin önünün alınmasıdır aslolan.

Büyük kumandanlar genellikle halkı gözetirler. Gerek Sultan Alparslan, Sultan Selahaddin, Fatih Sultan Mehmed bunların en somut göstergeleri. Halkın refahını öncelerler, önemserler. Halk bu büyük kumandanlara bağlanır ve çok sever.

Batılılaşmayla birlikte İslâm'ın kimi esasları tartışılmaya, zamanla kimi durumlarda gevşemeye ve kimi durumlardan vazgeçmeye başlanmıştır. Tabiî bu durum egemen sermaye çevrelerinin, harama yönelenlerin, aşırı kazanç peşinde olanların işine gelmekte.

Türkiye'de liberalleşme felsefesi yerleşince meşru ticaret ile meşru olmayan egemen uluslararası sermaye arasında bir benzerlik kurulmaya ve yakınlaşma sağlanmaya başlanmış. Gayri meşru aşırı zengin olmanın yolu aralanmış bulunuyor.

Liberalizm yeni bir din olarak aramızda. Bu dinde serbest ticaret adına, egemen çok uluslu sermayenin hayata hakim kılınması felsefesidir. Türkiye'de Turgut Özal ile ivme kazanan ve artık yabancı sermayenin bütün unsurları, ilkeleri, sınır tanımaz ahlâkıyla hayatımıza yerleşti. "Helâl ticaret ve rızık" kavramları bir arada anılınca, ticaretin ölçülerine bakılmadan bir sınırsızlık duygusu oluştu. Yabancı sermayeye kapılar sonuna kadar açıldı, bu kapılar ticaret hayatımızı kuşattı ve boğdu. Geleneğimizde olan dayanışma, lonca sistemi içten içe sürerken bu da yerle bir edildi. Esnafın kendi arasındaki denge, sınır tanımayan rekabet yüzünden allak bullak oldu. Ticaret ve ahlâk oluşu, birlikteliği yerle bir edildi. Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan'ın -kim kulağına üflediyse- "paranın dini olmaz" yaklaşımı yabancı egemen sermayeye kapıların sonuna kadar aralanmasına sebep oldu. Üstelik söz konusu dini olmayan parayı Türkiye'ye getirdiler ticarete bir kısmı yönelirken bir kısmı faiz ile geçindi. Bu paralar uluslararası sermaye egemenlerinin kasasına girdi, bize silâh olarak döndü. Biz derken Müslümanları kast ediyorum.

Bunlar kimi kurumların özelleşmesinde söz sahibi oldu. Yerli fabrikalar yabancıların eline geçti. Orada da işçilerimiz yabancıların kölesi konumuna düştü.

Asıl vahamet ticaretin bütün kanallarının yabancıların eline geçmiş olmasıyla son buluyor. AVM'ler [Alışveriş Merkezleri] yabancıların elinde. Esnaf kültürü, lonca ve dayanışma kültürü artık son buldu. Esnaf dükkânını kapatmak zorunda kaldı. Kapılanacak ve köle olarak yaşacağı bir yer arıyor. Tekel gibi kimi kurumlarda kapının önüne konulan işçiler ve daha başkaları da işsizliği terk ediliyor. Bütün dallarda ve kollarda patronlar artık yabancı. Yerliler "dini imanı para olan" egemenlerin kölesi. Üstelik sigara fabrikaları morrisanlara verildi.

Şu anımsatmayla konuyu kapatalım. "Kenarı Dicle'de kaparsa bir kurt bir koyunu / Gelir adlı ilahi sorar Ömer'den onu". (Ali Haydar Haksal - Mili Gazete) [1]

Zor ibadet

Bir an durup görebilselerdi kendi yüzlerini, artık kimse onları şu anda, burada, bunu yaparken mutlu olduklarına inandıramazdı. Ama alışveriş merkezlerinde bunca çok ayna, aynalı cam, camekân olmasına rağmen, enteresandır, kimse bakmaz kendi yüzüne... Çünkü yüzlerimizde yine de yazar düşkünlüğümüz.
Meşhuuur İstinye Park Alışveriş Merkezi’ne gittim ilk defa. Yılbaşı öncesi. Bol bol Noel Baba’lar vardı. Pamuktan sakalları, yüzlerinden ancak bir kadersizlik gibi sarkan adamlar... Ne kadar bol kullanılsa da esmer etlerin yoksulluğunu örtmekte çaresiz pamuklar... Bilekleri kırıla kırıla salladıkları çanların bastıramadığı Doğulu, varoşlu aksanlar. Mahallesine Noel Baba hiç uğramamış oğlan çocukları büyüyünce onlardan Noel Baba yapmışlar.

Konfeti bombası
Derken bir patlama. Bu semtin tepelerinde olsak şimdi, başka semtlerin tepelerinde, bir molotofkokteyli olabilirdi bu, bir bomba. Üstgeçitlerin yapılmadığı anayol kenarı mahallelerden birinde olsak bir araba bir çocuğa çarpıp gitmiş olabilirdi. Ama nasılsa burada, alışveriş tapınağının güvenli, emniyetli duvarları içindeyiz, kimse dönüp bakmıyor bile patlama sesine. Buraya bela giremez. Parasını verdik, bu duvarlar koruyacak bizi nasılsa...

Daha da daha da!
Alışveriş merkezi herkesin kendini olduğundan daha zengin hissetmesi için tasarlanmış gibi. Orta ve üst-orta sınıfın alışveriş etmesi için ayrı bir bölge var, üst sınıfın alışverişi için ayrı bir mıntıka. Bu ikisinin yakınlığı sayesinde hem daha zenginler daha da zengin hissedecek kendini, hem daha az zenginler daha çok zenginlerle birlikte aynı yerde olabildikleri için daha zengin. Yiyene tadından yenmez bir köfte!
‘Halk süsü’ verilmiş bir bölümü de var alışveriş merkezinin. Manavlar en cilalı elmalarıyla, şekerciler eski zaman lokumlarıyla ve kahveler, sanki o kahveleri herkes içebiliyormuş gibi, vicdan azapsız içilebilsinler diye. Giderek normal hissedersin burada. Herkes senin gibiymiş gibi sanki. Sanki herkes bu lokumlardan yiyebiliyormuş gibi, herkes zaten böyle yaşıyormuş gibi. Çünkü hep sana benzeyen insanlar var içeride. Ne güzel, ne güvenli. O tasarım işi kilimleri aldığında, sanki onları Ümraniye’den, üç vasıta değiştirip gelen temizlikçi kadın süpürmeyecekmiş gibi.   O çaputçudan çaputçuya çekiştirilen çocuklar Küçükarmutlu’dan gelen genç kızlara baktırılmayacakmış gibi.

Butik Guantanamo
Kimse düşünmüyor mu bu tezgâhtar kızları ve oğlanları? Bütün bir gün, sırf insanların kalp atışları hızlansın ve böylece bir anksiyete içinde daha çok ve daha hızlı alışveriş edebilsinler diye çalınan yüksek sesli, hızlı müzikleri bu insanlar bütün gün dinliyorlar. Biliyorsunuz değil mi? Guantanamo’da bir işkence türü bu. 

Naylon torbaların insanları
Şimdi bu insanlar o torbalarını doldurup, torbalardan en pahalı mağazaya ait olanı dış tarafta duracak şekilde tutarak (!) sitelerden aldıkları dairelerine gidecekler. Hemen hemen aynı dizileri izleyip hemen hemen aynı biçimde bitkin ve düşkün hissedecekler kendilerini. Aldıkları her şey, daha eve gelmeden pörsümüş olacak, tuhaf bir biçimde sırf onlara ait oldukları için değersiz. O nesneler çünkü,   o tapınaktan koparılıp alındıktan sonra artık yanar döner ışıklarını, ürettikleri haz ve sahip olma hıncını salgılamaz olacaklar artık. Mekke’den getirilmiş taş gibi yersiz ve yurtsuz olacaklar.
Görebilseler tam o anda yüzlerini, nasıl bir eteğinden peşinden gözleri dönerek koştuklarını ve dünyanın en önemli şeyiymiş gibi bir pantolona yapıştıklarını... Korkarlardı. Bu tapınaktaki bu ibadetin ne çileli olduğunu görselerdi... Bu tanrıyı reddederlerdi. (Ece Temelkuran-Milliyet) [2]

 

Kaynak:

[1].Milli Gazete,http://www.milligazete.com.tr/makale/rizkin-onda-dokuzu-avm-lere-151482.htm

[2].Milli Gazete,http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1181195&Date=09.01.2010&Kategori=guncel&b=Zor%20ibadet



Bu haber 1,060 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,711 µs