En Sıcak Konular

ÜSTAD HİKMET BARUTCUGİL İLE EBRU SANATI ÜZERİNE

3 Ocak 2010 22:39 tsi
ÜSTAD HİKMET BARUTCUGİL İLE EBRU SANATI ÜZERİNE Kâğıt süsleme olarak bilinen Ebru sanatının nerede ve ne zaman başladığı bilinmiyor. Buna karşın en eski Türk sanatlarından biridir.

Üstad Hikmet Barutcugil ile ebru sanatı üzerine...

Geçen hafta bir dostumuzun teklifiyle ebru sanatkârı Hikmet Barutcugil Beyefendi ile Üsküdar Salacak'taki evinde mülâkî olduk. Hem de ne mülâkî... Osmanlı döneminden kalmış, aslına uygun restore edilmiş Hikmet Hoca'nın evine girer girmez gözlerimiz kamaştı. Çünkü gördüğümüz manzara akıl almaz bir güzellikteydi. Ev adeta başlı başına bir ebru bahçesiydi. Duvarlarından, döşemelerinden, pencerelerinden, tavanlarından tutun da sandalyelerin üzerindeki kumaşlara varıncaya kadar ebru sanatı ile bezenmişti. Ev tek kelimeyle bir Ebru müzesiydi, bir başka ifadeyle Ebristandı... Bir rüya perisi, bir hayal ürpertisi gibi dört bir yana düzenli bir şekilde yerleştirilen ebrular göz kamaştırıyor, renkleriyle, desenleriyle ışıltılar saçıyorlardı. Karşılaştığımız manzara tahayyülü zor bir sanat sağanağıydı...

İşte bu demde Barutcugil ailesi, büyük bir zarafet ve incelik içerisinde bizi evlerine buyur ettiler.

Eve girer girmez insanı bütünüyle sarmalayan, etkisi altına alan ebru levhaları karşısında gösterdiğimiz şaşkınlıktan dolayı Hikmet Hoca fazlasıyla memnundu ve bu memnuniyeti gözlerinden okunuyordu. Evinin alt katı onun atölyesiydi. Yüzlerce ebru duvarları süslerken, güzel bir biçimde düzenlenmiş çok sayıdaki farklı ebru çalışması da atölyedeki masalarda duruyordu. Hoca bir yandan bizi buyur ederken bir yandan da şaşkınlığımızı görmezden gelerek tanışma faslından sonra bu sanatla ilgili bilgi veriyordu:

Kâğıt süsleme olarak bilinen Ebru sanatının nerede ve ne zaman başladığı bilinmiyor. Buna karşın en eski Türk sanatlarından biridir. Ebru sanatı, sırlar âleminde insanlara güzellikler sunan aşk dolu bir sanattır. Ebru sanatının Orta Asya'da Türkistan'da doğduğu rivayet ediliyor. Buhara ve Semerkant'ta başlayan ebru sanatının Çağatayca bilinen adı "Ebre" (hare gibi, damarlı)'dir. İran'a geldiğinde Ebri (bulutumsu, bulut gibi) ya da "Abru" (su yüzü) adını alır. Nitekim bu sanatın en kısa tarifi de bu sözcükte toplanmıştır. "Su yüzü resmi" ... Bu sanat Anadolu'da "Ebru" diye nitelenir. Ebru üstadlarımız ise bu sanatı "Ebri" diye de vasıfandırmışlardır. Dünyaya yayılışında 17. yüzyıl önemlidir. Çünkü bu yüzyılın başlarında Türk kâğıdı ile bu sanat Avrupa'ya gider ve oradan dünyaya yayılır.

Biz arkadaşlarla birlikte bir yandan bütün dikkatimizle Üstad Hikmet Barutcugil'in verdiği bilgilere odaklanırken, bir yandan da şaşkın gözlerle hâlâ bir masal bahçesini çağrıştıran ve su üstüne yazılıp, kâğıt üzerine nakşedilen ebru örneklerinden gözlerimizi alamıyorduk. Nutkumuz tutulmuş bir vaziyette ebru ziyafetine odaklanmaya çalışıyorduk. Hikmet Hoca ikinci kata buyur ettiğinde artık sükût suretindeydik ve yalnızca bu sanatı temaşa etmeye çalışıyorduk. Tavanlardaki, pencerelerdeki ebru örnekleri karşısında lal olmuştuk. Sözün bittiği sanatın konuştuğu yerdeydik. Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bir sanat karşısında suskun kalmak zaten bir edeb ve adab gereğiydi. Bu süreçte "Anladım, sanat Allah'ı aramakmış..." şeklindeki Üstad Necip Fazıl'ın mısraları zihnimde med cezirler oluşturuyordu.

Künhüne vakıf olmasak da, anlamayan ama anlamış izlenimini veren öğrencilere özgü bir şekilde anlatılanları dinlemeye, kavramaya çalışıyorduk. Hikmet Hoca her temaşa edenin uğradığı şaşkınlık izlerine fazlasıyla alışmış olsa gerek ki, bize ebrunun nasıl yapıldığına, hangi malzemelerin kullanıldığına dair bilgi veriyordu:

Ebru sanatında şu alet ve malzemeler kullanılır: Kitre zamkının tabii hali. Mermer üstünde ezilen boya. El taşı. Toprak boyayı kullanmakta kullanılan taş. Boya toplama küreği. Boyaların tekneye serpildiği fırça. Tekneye boya damlatmada kullanılan alet. Tarama yapmakta kullanılan alet. Tel tarak...

Hoca anlatmaya devam ettiğinde bakanları büyüleyen ebruların hiç de kolay yapılmadığına vakıf oluyor, ebruları bir başka gözle incelemeye çabalıyorduk. Ebru sanatının klasik İslâm sanatlarından biri olduğunu biliyorduk. Yalnızca o kadar... İşte Hoca da sözü bu noktaya getirip şu izahatı verdi:

"Ebru Sanatı" İslâm Sanatları içinde önemli bir yer tutmuş, hat ve cilt sanatlarına yardımcı sanat olarak da kullanılmıştır. Osmanlı döneminde zirve yapan bu sanat dalı birçok tekkede, usta çırak yöntemiyle öğrenci yetiştiren birer sanat atölyesi hâline gelmiştir. Bunun en güzel örneği, 19. yüzyılın sonunda kurulan Üsküdar Sultantepe'deki Özbekler Tekkesi'dir. Nitekim ebru sanatını günümüze getiren zincirin halkaları buradan geçer. Sadık Efendi, Edhem Efendi, Necmeddin Okyay, Mustafa Düzgünman, Niyazi Sayın ve daha niceleri...

Ebru sanatının metafizik imgelerle yoğrulduğu gün yüzüne çıkıyordu. Çünkü bu sanatı "İlâhi güzellik arayışı" temeline dayanan tasavvuf mensuplarının benimsemesiyle bu olgu tezahür ediyordu. Böylelikle ebru sanatı "kesretten vahdete" açılan bir kapı, bir girizgâh mesabesindeydi. İlâhî güzelliği arama sanatıydı... Hikmet Hoca da bu algıyla yola çıktığını söylemeyi ihmal etmiyordu. Bize "diş kirası" olarak verdiği "Siyah- Beyaz Ebru" adlı katalogda da bunu açıkça vurguluyor ve katalogu da hazırlarken "ilâhî güzelliği arayan hak yolcularına ebru sanatı ile hakkı hatırlamak niyetiyle" yola çıktığını belirtiyordu.

Tabii bu süreçte biz evin üçüncü katını gezip dördüncü katına çıkmış, Salacak'ta Boğaz'la birlikte bütün yarımadayı gözler önüne seren ışıltılı ve revnaklı bir manzara karşısında gördüğümüz renk cümbüşüyle büyülenmiş bir vaziyette çaylarımızı yudumlarken, Hikmet Hoca ile sohbetimizi sürdürüyorduk. Hoca sık sık yaptığı yurt dışı seyahatlerinden söz ederken ilginç bir nitelemede bulundu. Şöyle ki:

Avusturya'da uzun süre ebru dersi vermeye çalıştım. Ne var ki çok zorlandım. Batılılar olaya tek düze bakıyorlar. Hayâl kurmayı bilmiyorlar. Bu açmazla nasıl baş edeceğimi düşünürken, nihayetinde öğrencilerimin konuyla ilgili algılama yetersizliğini "Bin Bir Gece Masallarını" anlatarak kısmî de olsa giderebildim...

Hoca sık sık yurt dışına seyahatler yaparken, bir yandan da atölyesinde seçkin bir öğrenci gurubuna ebru dersi vermeyi sürdürüyor. Bunun yanı sıra üniversitedeki öğrencilerini de ihmal etmiyor. Tabii buna ilaveten bizim gibi bu sanattan bîhaber olan misafirlere de bu sanatın görkemini anlatmaya çalışıyor...

Gecenin ilerleyen vaktinde izin isteyip ayrılmaya niyetlenirken Üstad Barutcugil, "Ebristan" diye teleffuz ettiği eviyle ilgili ilginç bir bilgi vermeyi de ihmal etmedi: Selimiye Kışlası yapılırken zamanın Padişahı II. Mahmud burada 12 adet köşk yaptırarak kışlada görev yapan paşaların hizmetine verir. Köşklerin bulunduğu bu mahalle "İhsaniye Mahallesi" diye tavsif edilir. Diğer köşkler yıkılıp, betonlaşmaya teslim olurken, geriye yalnızca Hoca'nın "Ebru müzesi" hâline getirdiği ev kalır.

Son bir ayrıntı: Hocaya Tezhip sanatı ile ilgili bir soru sorduğumuzda bilgi verdikten sonra, eşinin tezhip sanatçısı olduğunu, ne var ki ellerinde fazla örnek bulunmadığını, eşinin yazdığı her levhanın daha yazılış sürecinde alıcısının hazır olduğunu söylemesi güzel bir haberdi. Yenge Hanım'ın kendi yazdığı hilyeyi bize tanıtırken, "Hilye-i Şerif" her evde bulunması lazımdır. Çünkü "Hilye-i Şerif" bir evin en büyük sigortasıdır", şeklindeki cümlesi de gerçekten ders verici, düşündürücü mahiyetteydi.

Üstad Hikmet Barutcugil ile vedalaşıp "Ebru müzesi"nden ayrılıp, gecenin soğuğuna aldırmadan Üsküdar'da merkeze doğru yürürken gördüğümüz manzara bir rüya gibi geliyordu. Çünkü uzun süre bu denli görkemli bir sanat şölenine tanık olmamıştım. Arkadaşlardan biri "Hikmet Hoca'nın kıymetini bilmek gerek", dedi ve ekledi: "Çünkü Hoca bu sanatın uluslararası düzeyde en iyilerinden, en ustalarından biri." Nitekim sevgili Mustafa Özdamar Ağabey'in şu ifadeleri bunun bir göstergesidir:

"Geleneği yenilikle besleyip büyütmeye özen gösteren Hikmet (Barutcugil) Hoca'nın eserleri karşısında "Fetebârakâllahu ahsen'ül halıkîn / Yaratanların en güzeli Allah, ne yücedir (Kur'an, 23/ 14) ayetinin esrarı içinde ayılıp bayılmamak mümkün değildir..."

Şimdi sükût zamanı...

 

Fahri Güven - Milli gazete

 

Kaynak: Milli Gazete,http://www.milligazete.com.tr/makale/ustad-hikmet-barutcugil-ile-ebru-sanati-uzerine-148436.htm



Bu haber 2,295 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,109 µs