En Sıcak Konular

''KARŞIMIZDA DÖRT BAŞI MAMUR BİR AYRIŞTIRMA PROJESİ VAR''

27 Aralık 2009 09:03 tsi
''KARŞIMIZDA DÖRT BAŞI MAMUR BİR AYRIŞTIRMA PROJESİ VAR'' Türk Ocakları Genel Başkanı Nuri Gürgür, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi projesinin “hata” olacağını söyleyerek iktidarı uyardı...

TÜRK OCAKLARI'nın düzenlediği Ocakbaşı Sohbeti’nde bu hafta, “Yerel Yönetimler Konusunda Güncel Tartışmalar” ele alındı.

Bu haftaki Ocakbaşı sohbetinde Türk Ocakları Genel Başkanı Nuri Gürgür, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi projesinin “hata” olacağını söyledi ve iktidarı uyardı:

“KARŞIMIZDA DÖRT BAŞI MAMUR BİR AYRIŞTIRMA PROJESİ VAR”

Türk Ocakları Genel Başkanı Nuri Gürgür, ülkemizin “Dört başı mamur bir ayrıştırma projesiyle karşı karşıya” bulunduğunu, bunun en önemli ayağının da yerel yönetimler  olduğunu hatırlatarak, “İktidar, önümüzdeki günlerde, yerel yönetimler konusunu, demokratikleşme adına, batıcı, milli değerlerden kopmuş zihinlerin de etkisinde kalarak gündeme getirirse, bu çok büyük bir hata olacaktır” dedi. Kırıkkale Türk Ocağı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hasan Yaylı da, önceki Cumhurbaşkanı döneminde veto edilen, ancak yeniden gündeme getirilmek istenen Kamu Reformu tasarısı ve “açılım” projelerinin, ülkemizin üniter yapısını çok büyük sıkıntıya sokacağı uyarısında bulundu. Yaylı, “Bireysel hakların, kollektif haklara dönüştürülmesi veya İmralı’nın muhatap alınması, özerklik vs. gibi taleplerin, siyaseten ve hukuken hiçbir üniter devlette karşılık bulmasının mümkün olmadığını” da söyledi.
Ocakbaşı Sohbeti’nde bu hafta, “Yerel Yönetimler Konusunda Güncel Tartışmalar” ele alındı. Takdim konuşmasını yapan Türk Ocakları Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Orhan Arslan, önümüzdeki günlerde yapılacak faaliyetler hakkında bilgi verdikten sonra, bu konunun neden seçildiğini anlatmak üzere sözü Genel Başkan Nuri Gürgür’e bıraktı.      
Öncelikle Genel Merkezi ziyaret eden ve bu vesileyle toplantıyı izleyen Eskişehir Türk Ocaklı gençleri, “Gençlik bizim, Türkiye’nin, Türk Milleti’nin, devletimizin gençliğidir, aziz ve en muteber varlığımızdır” sözleriyle selamlayan Gürgür, Ocakbaşı Sohbeti için “yerel yönetimler” konusunun neden seçildiğini şöyle açıkladı: 
“Yerel yönetimler, sadece bir idari konu değildir. Tanzimat’tan beri Türk bürokrasisinin azaltılması, daha iyi bir mekanizma kurulması, toplumla-devlet arasında daha iyi bir işbirliğinin sağlanması için çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar Cumhuriyet döneminde de devam etti. Ancak son dönemde bütün kavramlarda ve konularda olduğu gibi bu konuda da farklı gelişmeler hazırlanıyor. Meseleyi doğrudan demokratikleşme perspektifi içinde ele alan çevreler olduğu gibi, AB perspektifini dayanak yapıp, yerel yönetimlerin inisiyatifinin arttırılmasını talep eden siyasi, bürokratik medyatik çevreler var. Şüphesiz demokratikleşme çağdaş anlayışımızdır, ama bunu her kesim kendine göre yorumladığı için kolaylıkla dejenere ediliyor. Meseleye AB perspektifinden bakanlar, bireyin özgürleşmesini değil, demokratikleşme adı altında yerel yönetimlerin inisiyatif sahibi olmasını, çok kültürlülük adı altında toplumun ayrışmasını istiyorlar. Elbette ki bireysel anlatımıyla hak ve özgürlüklerin gelişmesi, Türk insanının en az AB ülkelerinin insanları kadar özgür olması, devletin bireyi ezmemesi hepimizin ortak arzusu. Ancak bireysel hakların, grup haklarını dönüştürülmesi karşımıza kimlik taleplerini, siyaset konusu haline getirilmiş hak ve özgürlükleri çıkarıyor, mesele doğrudan siyasi bir hüviyet kazanıyor.”

PKK, BELEDİYELERİN SİYASİ KOMİSERİ OLUR

Yerel yönetimlere özgürlük adı altında etnik fitneciliğe imkan sağlanmak istendiğini, bu hareketi savunanların başında PKK’nın, İmralı’dakinin geldiğini, Mahmur Kampı’nın küstah talepleri arasında da yerel yönetimlere özerklik verilmesinin bulunduğunu hatırlatan Gürgür, “Bunun anlamı Ankara-Diyarbakır ilişkisinin Maliye, Dışişleri, Milli Savunmadan ibaret olmasıdır. Hatta kendi savunma örgütlerini kurma tasavvurları bile var” dedi. Dağ kadrosunun şehir uzantısı olan KCK’nın yapılanması ve faaliyetlerinin bu projeleri tüm açıklığıyla ortaya çıkardığını, yerel yönetimlerde, belediyelerde işlerin doğrudan siyasi bir komiser gibi örgütün yönetimine girmesinin hedeflendiğini belirten Gürgür, konuşmasını şu uyarılarla tamamladı:   
“Buna, ‘demokratikleşiyoruz, AB standartlarına uyuyoruz’ diye izin verildiği takdirde karşımıza çıkacak manzara, belli bölgelerimizde inisiyatifin PKK’nın üzerinde toplanması olacaktır. Mahalli seçimlerden sonra, ‘sınırlar belirlenmiştir’ sözüyle de zaten bu proje açıkça ortaya konmuştu. Özetle dört başı mamur bir ayrıştırma projesiyle karşı karşıyayız. Bu, millet içinden millet çıkaracak, ayrıştırıcı, etnikçi, kabileci, lümpen, nasyonalist bir harekettir. Bunun en önemli ayağı da yerel yönetimlerdir. Demokratikleşme adına, batıcı, milli değerlerden kopmuş zihinlerin de etkisinde kalınarak, önümüzdeki günlerde yerel yönetimler konusu gündeme getirilirse, bu çok büyük bir hata olacaktır.”

BU “ÂKİL ADAMLAR” MI ÇÖZÜM ÜRETECEK?

Ocakbaşı Sohbeti’nin bu haftaki konuğu, Türk Ocağı Kırıkkale Şube Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hasan Yaylı, konuşmasına, son 5-6 ay içinde “açılım” adı altında terennüm edilen “önerilerin” nasıl bir kavram kargaşası yarattığını hatırlatarak başladı. “Açılımın 12 âkil adamından” Mehmet Altan’ın, o tarihlerde iki üniter devlet olan Fransa ve Türkiye’yi karşılaştırırken, hangi büyük hatalara imza attığını, Türkiye’nin yerel yönetim sisteminde 2003’ten bu yana meydana gelen değişikliklerden ne kadar habersiz olduğunu somut örneklerle anlatan Yaylı, “Çözüm üretecek adamların sahip olduğu bilginin derinliği bu fotoğraftır. Acaba bunlar nasıl çözüm üretecek?” diye sordu.
Yaşanan kavram kargaşası sebebiyle, öncelikle yerel yönetimlerin teorik anlam ve çerçevesini çizmek istediğini ifade eden Yaylı, adem-i merkeziyet kavramının literatürümüze Prens Sabahattin’le girdiğini, ilk kez Lübnan için öngörülmüş pilot bir uygulama olduğunu, ancak ayrılıkçılığın gündeme gelmesiyle birlikte askıya alındığını ve Osmanlı’da karşılık bulmadığını anlattı. Yaylı, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yerelleşme veya yerel yönetimlerin güçlendirilmesi olan adem-i merkeziyetçilik, yerinden yönetim demektir. Bir anlamda merkeze karşı özerkliktir. Birçoğumuz için ürkütücü olan özerklik kavramı da, idari ve siyasi özerklik olarak iki türlüdür. İdari özerklik, yerelin merkezi yönetimin denetimi içinde yer almamasıdır. Sorun olan siyasi özerkliktir. Burada üç temel erk, yasama. yürütme ve yargı yerel yönetime devredilmiştir. Bu model sadece federal yönetimlerde görülür. Evet idari yerinden yönetim de belli yetkilerin, belli bir coğrafyaya devredilmesidir, ama bu özerklik sadece idaridir. Kaldı ki, zaten bazı hizmetlerin bizzat yerel yönetimler tarafından sunulması gerekir. Devletin temel mekanizmaları çalıştığı sürece idari özerklikte herhangi bir problem çıkmaz. Ancak karşımıza Osman Baydemir gibi biri çıkınca ne yapacağız? Sistemimizde bir topallık yok. Anayasamız, keyfiyet, hukukun dışına çıkma halinde ona müdahaleyi öngörüyor. Yani ‘dur’ diyecek bir mekanizma var. Sorun, bu mekanizmanın kullanılmamasıdır.”

NEDEN YERELLEŞTİRİLİYORUZ?

Yerel yönetimlerin varlık sebebinin seçmenle, seçilenin yakınlaşması anlamında demokrasiye katkı, bir de mahalli, müşterek nitelikteki hizmetlerin daha ucuz ve hızlı sunulması olduğunu bildiren Yaylı, “Yerel yönetimlere hangi yetkiler devredilebilir, hangileri devredilemez? Bölünemeyen hizmetler devredilemez, çünkü bazı hizmetler ülkesel düzeyde sunulur, sunulmalıdır. Evet bazı ülkelerde eğitim, sağlık hizmetleri yerel yönetimler tarafından sunuluyor deniyor. Ancak bunlar tamamen toplumların geleneksel yapılarıyla, siyasi kültürleriyle alakalıdır. Bizim geleneğimize göre ise eğitim, merkezi yönetimin yetkisinde olan, olması gereken bir hizmettir”  dedi.
Ülkemizde 2000 yılına kadar merkezin yetkileri ağırlıktayken, daha sonra “yerelleşme” adı altında yerel yönetimlerin güçlendirilmeye başlandığını hatırlatan Yaylı, “yerelleşmemizin” arkasında sadece ülkemiz iktidarlarının plan-programları değil, AB’den Dünya Bankası’na, IMF’de OECD, BM, DTÖ’ye kadar bir dizi ulus üstü yapı ile “küreselleşme” mantık ve dayatmalarının olduğunu kaydetti. Yaylı, “Neredeyse her hizmetin özelleştirilmesi isteniyor. İşte kamu reformu bu baskıların sonucudur. 1990’dan itibaren devleti küçültme paketleri gündeme geldi” dedi.
AKP iktidarının 2004’te yerel yönetimler konusunda peş peşe Meclis’e getirdiği 4 tasarıdan 3’ünün yasalaştığını, dönemin Cumhurbaşkanının veto ettiği kamu reformunun ise hala beklemede olduğunu belirten Yaylı, söz konusu tasarının Milli Savunma, Adalet, Maliye, İçişleri, Milli Eğitim dışındaki tüm örgütlerin taşra teşkilatlarının kapatılmasını öngördüğünü anlattı. Tasarının yeniden hortlaması halinde sayılanların dışındaki tüm hizmetlerin yerel yönetimlerce, hem de kendi “stratejilerine” göre sunulacağına işaret eden Yaylı,  “Bu tasarı çıksaydı, üniter yapımız büyük ölçüde tartışmalı hale gelecekti. Memurların, kamu personelinin seçiminde çok ciddi problemler çıkacaktı. Acaba Osman Baydemir kimleri seçerdi?” tespitinde bulundu. Yaylı, tasarının sakıncalarını şöyle detaylandırdı:
“Kamu hizmetlerinin özel sektöre, sivil topum örgütlerine gördürülmesi, mesela özel okulların sayısının artması gündeme gelecek. Şili bu yola girdi ve eğitim sistemi kısa sürede çöktü. Eğitim, merkezi sistemde tamamen kamu hizmeti sayılırken, böyle bir sistemde eğitim kurumunun varlık sebebi tamamen kâr etmek olur. Sadece eğitimin değil, sağlığın, kültürün ticarileştirilmesiyle karşı karşıya kalınır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi kapsamında ombudsmanlık sisteminin kurulması, bir anlamda yargı yetkisi de bulunan halk denetçisinin seçilmesi isteniyor. Ankara’da seçebilirsiniz, ama yetkili bir denetçi seçmeye sahip siyasi kültüre sahip olmayan yerlerimiz var. Doğu ve Güneydoğu’da bir tarafta aşiret sistemi, öbür tarafta terör örgütü, böyle bir ortamda halkın hür iradesi sandığa yansıyabilir mi? Öncelikle özgür iradeyi yansıtacak ortamın yaratılması gerekmiyor mu? Zaten o zaman millet içinden millet çıkartma projeleri de kendiliğinden marjinalize olacaktır.”
Reformlar kapsamında belediyelere işletme kurma imkânının tanındığını, özel hukuka tabi bu şirketlerin Sayıştay, Yüksek Denetleme Kurulu denetimine tabi olmadığını vurgulayan Yaylı, Diyarbakır Belediyesi’ne ait Diyar A.Ş. örneğini vererek, “Bu kadar fonu nereden buldular ve nerede kullanıyorlar?” sorusunu sordu.
Bugüne kadar yapılan değişikliklerin üniter yapımızı fazla sıkıntıya sokmadığına, ancak şimdi  yeniden gündem getirilmek istenen kamu reformu tasarı ve “açılım” projeleriyle bunun olacağına dikkat çeken Yaylı, konuşmasının son bölümünde “açılım” için ülkemize model yapılması önerilen İspanya, İtalya, İngiltere ve Fransa sistemlerini karşılaştırmalı şekilde izah etti. Her ülkenin sisteminin farklı olduğunu, bunun da tarihsel gerçeklerden kaynaklandığını ifade eden Yaylı, sözlerini şu tespit ve uyarılarla bitirdi:
“Hiçbir ülke birbirine benzemediği gibi, bir başka ülkenin modeli, tarihsel, coğrafi ve yönetim olarak bir diğerine uymaz, bu mümkün değil. Kaldı ki bizde yapılmak istenenler, en federalinden, en üniterine hiçbir ülkede yok. Bireysel haklar, kollektif haklara dönüştürüldüğü anda tehlike başlar. Bunu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin de onayladığını görüyoruz. İmralı’nın muhatap alınması, özerklik vs. gibi taleplere gelince, bunların siyaseten de, hukuken de hiçbir üniter devlette karşılık bulması mümkün değildir.” (Muyesser UGUR) 

 

KAYNAK: turkocagi.org.tr,http://www.turkocagi.org.tr/modules.php?name=News&file=article&sid=2222



Bu haber 909 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,221 µs