En Sıcak Konular

AHLAK MESELESİ VE MAHSUN MİNARELER

20 Aralık 2009 12:19 tsi
AHLAK MESELESİ VE MAHSUN MİNARELER Ahlak meselesinin her meselenin başı olduğunu ifadeye gerek yok. Çünkü din ve felsefenin, siyaset ve idarenin en önemli meselesi budur.

Ahlak meselesi ve mahzun minareler

Ahlak meselesinin her meselenin başı olduğunu ifadeye gerek yok. Çünkü din ve felsefenin, siyaset ve idarenin en önemli meselesi budur. Çünkü genel manada ahlak pek çok kimsenin, özellikle de yöneticilerin umurunda olmazsa, o ülkede çöküntü başlamış demektir. Herkes belirli ölçülerle birbirlerine bağlıdır ve belirli değer ölçüleriyle birbirlerine saygı duyarlar. Bu değerler ortadan kalkarsa, hak-hukuk çiğnenir, ahlak çok büyük yara alır. Bunun sonucu olarak da genel ahlaktan uzak olanlar özel olarak ahlaklı da olmazlar; böylece hiç kimse meslek ahlakına da riayet etmez.

Ahlakın değerini kaybettiği toplumlarda işini iyi yapan, borcunu ve vergisini ödeyen enayi sayılır; herkes birbirine hırsız gözüyle bakar. Böyle bir toplumun birliğini ve bütünlüğünü koruması, ayakta kalması çok zordan da öte imkansız gibidir.

Son dönemde Türkiye her bakımdan gelişiyor ama ahlaki bakımdan daha çok düşüş gösteriyorsa, burada durup düşünmek ve manevi değerlerin önemini bir daha hatırlatmak gerekiyor. Çünkü dinî ve millî değerlerini kaybeden toplumların iflah olması çok zordur.

İsviçre'de yeni minarelerin yapılmasını yasaklamak için yapılan referandumun Batı Avrupa'daki çifte standardı yansıttığı kadar, bu ülkedeki Ezan düşmanlarının ikiyüzlülüğünü de ortaya koyduğunu ifade etmek gerekir. Çünkü Laiklik kavramını Fransa'dan alan bu ülkede Ezan düşmanı bir zihniyetin seçkinci bir tavırla konuşarak İsviçre'yi hangi yüzle eleştirdiğini sorabiliriz. Öte yandan bunlara şaştığımız kadar minarelerden okunan ezanlara da duyarsız kalan cami cemaatlerini de yadırgamalıyız. Çünkü Ezan İslam'ın şiarlarındandır...

Politika ve edebiyat ahlakı

Din ile ticaretin ahlaksız, politika ile edebiyatın hakkaniyetsiz, ilim ve idarenin hakikatsiz, yargının insafsız bir niteliğe bürünerek politize olması bir toplumun çürümesidir.

Biz bugünlerde bunları yaşadığımız yetmiyormuş gibi, Ergenekon davasındaki gizli-açık, asker-sivil yargılanan insanların birbirini tutmaz sözleriyle güvenlik güçlerine güvenimizi kaybettik. Bütün bunlarda suçlunun açıkça belirlenememesi, herkesin içini kemiren bir adalet duygusunun yozlaşması sonucunu doğuruyor. Eğer darbeciler yargılanabiliyorsa, yalnız başarısız olanlar değil, darbe yapıp demokratik yönetimi sekteye uğratanlar da yargılanmalı değil mi? Eğer suçluları koruyan kanunlar hala yürürlükteyse, size kim inanabilir?

Politikacıların yalan söylemesini bir ahlak meselesi olarak görmeyenlerin basın ahlak yasasına uymasını beklemek mümkün değildir. Verilen haberlerin arkasında menfaat hesapları varsa ve sanat-edebiyat eserleri de başkalarının yaptıklarının kopyası veya bol bol bir tuhaf esinlenme ile ortaya çıkıyorsa, orada ahlaksızlık her alanda kol geziyor demektir.

Çok satan kitap formülleriyle yazdıkları kitaplarda bir de edebi değer aranmasını istemek yüzsüzlüğüne kalkışan 'yazıcı'ların sanatçılık iddiaları gülünç bir zavallılığı yansıtmaktadır. Edebiyatın ahlakı hiçe sayabileceğini söyleyerek ahlaksızlara hayranlığını dile getirenler akıl almaz bir tutarsızlığa sürüklenmişlerdir. Ahlakî kaygısı olmayanın estetik kaygısı da yok.

Bu ülkenin basını, her gün bir köşede magazin dergilerindeki kapak kızlarının resimlerini yayınlayarak ahlaksızlığını belgelemektedir. Böyle bir kitlenin ahlakı olabilir mi?

İlaç fabrikalarıyla yapılan anlaşmalar sonucu, ilaç fiyatlarının düşürülmesiyle alacakları komisyonun düşeceğini söyleyerek kepenk kapatan eczacıların eylemlerinin de anlaşılamaz hale gelmesi aslında bir ahlak meselesinden başka bir şey değildir. Okur-yazarlar bile sadece kendi kasalarına girecek parayı düşünür hale gelmişse, orada tuz da kurumuş olur.

Yüksek mahkeme üyelerinin "vicdan ile cüzdan arasında" kaldıklarını ifade etmeleri, aslında yargının da bu ülkedeki düşüşten nasibini aldığını gösteren hazin bir itiraftır.

Geçen gün doğrudan bana mesaj yazan Ahmet Mor adlı okuyucum, insanın içini yakan bir ahlâki sıkıntıyı söz konusu ederek bazı kelimeleri büyük harfle yazıp şöyle diyor:

"Sayın Mustafa Miyasoğlu /Çağımızda yaşanan ahlak bunalımı geleceğimizi ve tüm insanlığı tehdit etmekte hayati bir mesele haline gelmiş durumda. Global ekonomik krizin temelinde evrensel ahlaki sorunlar olduğunu görmemek her halde aptallık olur. Ekonomik krizin temelinde evrensel ve ulusal ahlaki sorunlar olduğu gerçeği ortadadır. Ülkemizde özellikle siyasi ahlak konusunda çok büyük sıkıntılarımız var. İktidar ve ahlak bugün ülkemizde sorgulanması gereken başlıca bir sorun halinde önümüzde durmaktadır. İş ahlakı (Bursa Mustafa Kemalpaşa'da yaşananlar örneğinde olduğu gibi) güç ahlakı ülkemizde emeklinin asgari ücretlinin işsizin çalışanlarımızın yetimin kimsesizin bulunduğu durum karşısında çözüm arayışları konusunda ruhsuz sağır dilsiz etkisiz olan herkese yazıklar olsun."

Son cümledeki düşüklükten doğan belirsizlik bir yana acı bir feryat hissediliyor.

Minarelerde görünmeyen müezzin

Mesajları sık sık dikkatimi çeken Ahmet Berhan Yılmaz adlı başka bir okuyucunun "Minarelerde Müezzin Gördünüz mü?" başlıklı yorumunu da sizinle paylaşmak isterim. Çünkü bu da ülkemizde yaygınlaşan ikiyüzlü ahlakın bir tür yansımasına dikkati çekiyor. Önceki tespitlerimiz daha çok laikliği benimsediğini söyleyen veya onlara özenen insanlarla çevrelerin görüşleriyle durumları ve gülünç halleriydi. Bunlar ise kaybolan müezzinlerle ilgili.

Aşağıda iktibas ettiğim cümleler, dindar olduğunu söyleyen veya dinin icaplarını yerine getirmeye çalışanların tavrına yönelik eleştiri niteliğinde görüşler olarak önemlidir:

"Kimimiz inanarak, kimimiz seçmenlerin vereceği oyların hatırına, kimimiz ise fırsat bu fırsat Avrupa Birliğine, Batıya biraz da buradan vurayım diyerek minare yasağına karşı çıktık. Olayın bir de timsah gözyaşı dökenler tarafı var ve bu kişiler de her zaman yaptıkları gibi şecaat arz ederken sirkatin söylüyorlar.

Minarelerinde müezzini olmayan ve şerefelerinden ezan okunmayan, hatta ve hatta ezanı merkezileştirilerek camilerinde bile çoğu zaman ezan okunmayan, bant kaydıyla camiye çağrılan bir ülkenin insanları olarak bu yasağa karşı çıkışımız ne kadar samimi ve içten olur üzerine düşünmek gerekir. Diyanetin ve minare yasağına karşı çıkan ülke yöneticilerinin de bu durumu hamaset yapmadan düşünmesi gerekir. (.....)

Kendi ülkemizde minarelerin ve şerefelerin fonksiyonunu sanki işgal altındaymışız gibi kendi ellerimizle kaldırmışken, İslami manifestonun günde beş kere ilan edildiği minareleri şuursuz ve fonksiyonsuz birer mimari yapı haline getirmişken dilerim bu olay bizleri ve yöneticilerimizi uyandırır. (.....)

Bizler o kadar ilginç insanlarız ki hayatında namaz kılmamış, ibadet etmemiş olan insanlar ibadetin Türkçe yapılması için yaygara koparırlar, diğer bir taraf kendi hiç ibadet etmezken sanki çok dindarmış gibi kalkar başka bir mezhebi, grubu dinsizlikle suçlar. Birileri de ıstakozu canlı canlı haşlayarak afiyetle götürürken inananların kurban kesmesine saçma sapan sebeplerle karşı çıkarlar. (.....)

Şimdi ne demek oluyor bu; İsviçre'ye veya Avrupa'ya bizim dinimize ait olanları yasaklamak yasak, bize gelince ise bizim dinimizin emri olsa bile kafamıza uyduramadığımız her türlü emri, kıyafeti, söylemi, ibadethaneyi yasaklamak serbest."

Bu eleştirilerin tevil edilebilecek hiçbir yanı yok. Tam cepheden görünen çok net bir resim. Ters tarafından namaz kılmayanların Türkçe ezan sözcülüğüne girişmeleri gibi bir şey: Minareyi kullanmayanların bu ülkedeki her türlü yasağı ve mahrumiyeti gözden uzak tutarak başkalarının yasaklamalarını ilkel ve çağdışı bir tutum olarak eleştirmeleri tuhaf...

Peki, siz bu ülkedeki yasaklara yeterince karşı çıkabiliyor musunuz da İsviçre gibi AB'ye bile girmemiş, dini-imanı para olan bir ülkenin referandumla düzenlediği yasağı eleştirebiliyorsunuz? Bu ülkedeki hiçbir ibadet yasağının referandum sonucu kararlaştırılmadığını biliyor musunuz? Bizdeki yasakların dinî ve ahlakî bir temeli olduğuna kim inanır?

Evet, her şeyin iki yüzü olduğunu bilmeli ve söyleyeceğimiz sözlerin bizi her zaman bağlayacağını da dikkate almalıyız. Önce ahlak diyorsak, tutarlı ve dürüst olmalıyız...

Mustafa Miyasoğlu-Milli Gazete

Kaynak: Milli Gazete,http://www.milligazete.com.tr/makale/ahlak-meselesi-ve-mahzun-minareler-146884.htm



Bu haber 522 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,205 µs