En Sıcak Konular

ALLAH'I ZİKİR

27 Kasım 2009 19:45 tsi
ALLAH'I ZİKİR Allah’ın isim ve sıfatlarını belirli sayılarda tekrarlayarak yapılan zikirlerin kişi üzerinde bir etkisi olur mu?

Namaz, oruç, hac gibi ibadetlerin temel taşı Allah’ı zikir(anmak)dır. Allah’ı anmak en büyük ibadettir. “Kitaptan sana vahyedileni oku ve namazı da kıl. Çünkü namaz kötü ve iğrenç şeylerden meneder. Elbette Allah’ı anmak, en büyük(ibadet)tir. Allah, ne yaptığınızı bilir” (Ankebut: 85/45) ayetinde, Allah’ın zikrinin her şeyden büyük olduğu vurgulanmaktadır. Bir kudsi hadiste, “Kulum beni zikrettiği zaman beni nasıl sanıyorsa ben öyleyim, onunla beraberim. Kulum beni kendi içinde zikrederse ben de onu kendi nefsimde zikrederim. Beni cemaat içerisinde zikrederse ben de onu daha hayırlı bir cemaat içerisinde zikrederim. Bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım. O, bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim” (Müslim, Kitabuz-zikri vad-dua: b.1.h.2) buyurulmuştur.

Kâinatın yaratıcısının kulunu hatırlamasından, onu yüceler âleminde anmasından daha büyük, daha değerli ve şerefli bir şey olamaz kul için. Ancak Allah’ın, kulu anması için kulun Allah’a yönelmesi, O’nu anması gerekir:

- “Öyle ise beni anın ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin, nankörlük etmeyin” (Bakara: 92/152).

- “Rabbinin adını an ve bütün gönlünle O’na yönel” (Müzzemmil: 3/8).

- “Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam an, gafillerden olma” (Araf: 39/205).

- “Muhakkak ben, (evet) ben Allah’ım, benden başka tanrı yoktur. (Yalnız) Bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl” (Taha: 45/14).

- “Beni anmakta gevşeklik etmeyin” (Taha: 45/42).

- “Kim beni anmaktan yüz çevirirse onun için de dar bir geçim var. Kıyamet günü onu kör olarak (Yüce Divan’a) süreriz” (Taha: 45/124).

“Onlar inanan ve Allah ’ı anmakla gönülleri huzur bulan kimselerdir. İyi bilin ki gönüller ancak Allah ’ı anmakla huzur bulur” (Rad: 87/28) ayetinde ancak Allah’ı zikretmekle (anmakla) kalplerin huzur bulacağı vurgulanmaktadır. Gönüllerin huzur bulacağı zikrullah (Allah’ı zikir); Kur’ân okumak, dinlemek, subhanellah, elhamdü lillah, Allahü ekber, lailahe illallah gibi sözlerle Allah’ı anmak veya Allah’ı içinde tutmaktır. Genellikle Allah’ı anmak insanın gönlüne sevinç ve huzur verir.[1]

Zikir kalbi yumuşatır, insanı duygulandırır, merhametli yapar: “22- Allah’ı anmaya karşı yürekleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun. Onlar apaçık bir sapıklık içindedirler. 23- Allah, sözün en güzelini, (Kur’ân ayetlerini güzellikte) birbirine benzer, ikişerli bir kitap halinde indirdi. Rablerinden korkanların, ondan derileri ürperir, sonra derileri ve kalpleri Allah’ın zikrine yumuşar” (Zümer: 59/22-23).

“İnananlar için hâlâ vakit gelmedi mi ki kalpleri Allah’ın zikrine ve inen hakka saygı duysun ve bundan önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalpleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar?” (Hadid: 112/16).

Allah; nasıl ölmüş, kupkuru olmuş yeri, gökten yağmur indirerek diriltirse katılaşmış olan kalpleri de gökten ayetler indirerek diriltir. Bu Kur’ân’ın ayetleri gönüllere hayat verir. Bunları can kulağıyla dinleyip kabul eden ve düşünenler, katı yüreklilikten, kuruluktan kurtulur, dinin ruhuna döner, ilahi rahmetle dolup taşarlar. Allah’ın kelamından tüyleri ürperir. Allah’ı anmakla gönülleri titrer: “Onlar ki Allah anıldığı zaman kalpleri titrer” (Hac: 88/35).

Zikir hakkında daha birçok ayet bulunduğu gibi zikre teşvik eden pek çok hadis de vardır. Bunlardan birkaçına işaret edelim:

* “Allah’ı zikredenle etmeyen, diriyle ölü gibidir” (Buhari, Daavat: 67).

* “Her şeyin bir cilası vardır, kalplerin cilası da Allah ’ı anmaktır. İnsanı Allah’ın azabından en çok koruyacak şey, Allah’ı anmaktan başkası değildir. ’Allah yolunda cihad da mı değil?’dediler. Hayır, kesilinceye kadar vuruşsa dahi buyurdu” (Tirmizi, Daavat: 5).

Zikir 3’e ayrılır:

1- Zikr-i celî veya zikr-i cehrî (açık zikir)

2- Zikr-i hafî veya zikr-i sırrî (gizli zikir)

3- Zikr-i kalbî (gönülden zikir)

Allah adını veya kelime-i tevhidden birini diliyle zikretmek, açık zikirdir. Nefesle yapılan zikir hafî yani gizli zikirdir. Allah’ı kalben düşünmek suretiyle yapılan zikir kalbî zikirdir. Zikrin en üstünü, Allah’tan başka her şeyi unutarak sadece Allah’ı düşünmektir ki bunun için sürekli bir çaba ve temrin gerekir. İnsan nefsini ıslah edip kemale ulaştıran zikirdir. Çünkü insan Allah’ı hatırladıkça kötü düşünceler onun kalbinde yer bulamaz. Peygamberimiz buyurmuşlardır ki: “Şeytan, insanoğlunun kalbi üzerine ağzını ve burnunu koyar, insan Allah’ı zikredince şeytan geri çekilir, Allah’ı unutunca şeytan onun kalbini yutar” (Ebu Yala, Müsned; Beyhaki, Şuabu 1-iman; Faydul-Kadir: 2/354).[2]

Gazali, zikir hakkında şunları yazıyor: “Zikrin başı ve sonu vardır. Başı üns ve sevgi doğurur; sonu da üns ve sevginin, zikri doğurmasıdır. Zikrin asıl amacı, üns ve sevgidir. Zira hak yolcusu, başlangıçta kalbini, Allah’ı anmak için zorlar. Bunda süreklilik kazanmayı başarırsa zikirle ünsiyet (arkadaşlık) eder ve kalbine, zikredilenin sevgisi dikilir. Bunun örneği dışarıda da cereyan etmektedir. Birinin yanında, tanımadığı ve orada bulunmayan birini anar, onun iyiliklerini, meziyetlerini tekrar tekrar söylersen o kişi, orada bulunmayan kişiyi sevmeye başlar. Hatta sadece çok çok duya duya ona âşık da olabilir. Önce istekle yapılan çok anmayla başlayan aşk, öyle bir hal alır ki kişi, o gaiptekinin adını anmadan duramaz olur. Hep ondan söz eder. Çünkü bir şeyi seven, onu çok anar. Bir şeyi çok anan da (bunu başlangıçta kendi isteğiyle ve zorlanarak yapsa da) sonunda onu sever.

Önce zorlanmayla başlar

İşte Allah’ı zikir de böyle, önce tekellüf (zorlanma) ile başlar, sonra mezkur (zikredilen) ile üns ve O’na sevgi doğurur ve bir noktaya varır ki zakir (zikreden), onu zikretmeden duramaz olur. Mucib (gerektiren) muceb (gereken) olur, semer (meyve), müsmir (meyve veren) olur. Mutasavvıflardan birinin söylediği, ‘Yirmi yıl Kur’ân okumaya çalıştım (kendimi zorlayarak Kur’ân okudum), sonra yirmi yıl da Kur’ân okuma nimetinin zevkini duydum’ sözünün anlamı budur. Nimet zevkini duymak ancak üns ve sevgiyle olur. Bu suretle tekellüf (ile yapılan iş) huy (karakter) haline gelir.

Vazgeçilmeyen bir besin

Baksana insan, önce sırf karnını doyurmak için yediği şeye alışır. Önce güçlükle yediği şeye bir kez alışınca artık o, vazgeçemeyeceği bir besin haline gelir. Nefis, sürekli yaptığı şeye alışmaktadır. Allah’ı zikretmekle üns doğunca zikreden, Allah’ı anmaktan başka şeylerle uğraşmaz. Zira Allah’tan başka her şey, ölümle ondan ayrılır. Kabirde kendisiyle ne ailesi, ne malı, ne evladı, ne de mevkii kalır. Yalnız Allah’ı zikretmesi kalır” (İhyau Ulumid-din: 1/393).[3]

Zikir önce dille başlar sonra kalbe iner. Dil sussa da kalp zikreder. Ebu İsmail Abdullah Herevi’ye göre gerçek zikir, Allah’ın kulu anmasıdır. Bu zikir kulun, Hakk’ın kendisini zikrettiğini, kendisini yakınına ehil yaparak zakirlerden kıldığını görmesidir. Gerçekte bu zikir Allah’ın kendi kendisini zikridir. Allah, bir kulu aracılığıyla kulunu zikir ehli yaparak kendi kendisini anmaktadır. Zira bu durumda zikir, kalbi öyle istila eder ki zakiri resminden (görünüşünden) geçirir, müşahedesiyle onu, kendi nefsini görmekten alıkoyar. Bundan dolayı “Allah’ı, Allah’tan başkası tevhit etmemiş(birlememiş)tir. Allah’ı, Allah’tan başkası sevmemiştir” cümleleriyle ifade edilen özel bir zevk doğar. Mutasavvıflara göre zikrin anlamı budur. Arif mutasavvıflar, zikri bu şekilde açıklayarak marifet derecesine gelmekle beraber kulluğun ve ilmin hakkını vermişler ve kulun, her bakımdan kul, Rabbin de her bakımdan Rab olduğunu bilmişler, kendi nefisleriyle değil fakat Allah ile kulluğun gereğini yerine getirmişlerdir. Kendi nefisleri için değil Allah için kulluk etmişler, O’nun isim ve sıfatlarının tecellilerini görerek O’ndan başka her şeyden geçmiş, O’nunla var olmuşlardır.

Nurlar, inci gibi saftır

Zikrin tasavvufta aldığı derin manayı Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, Marifetname’sinde özetle şöyle anlatır: Zikrullah üç dereceye ayrılır: Kelimelerle yapılan dilin zikri. Bunda huzur yoktur. Ama buna devam ede ede zikir kalbe işler. Dil durur, kalp kendiliğinden Allah’ı anar. Nefesiyle gizlice Allah Allah veya lailahe illallah diyen kimse, lisani ve kalbi zikri beraber yapmış olur. Bir an gelir ki zikir, kalpten bütün vücuda yayılır, ruhu sarar. Bu da ruhun zikridir. Zikrullah ile gece gündüz uğraşan kimsenin kalbinden hikmet nurları parlar. Evvela şimşek gibi çakar, geçer. Sonra yine çakar fakat daha uzun kalır. Ve nihayet her tarafını kaplayan nurlar, ledünni ilim sırları basiret gözünü açar. Bu nurlar, zikir nurlarıdır, saflaşan ruhun akisleridir. Nurlar, camlar içerisinde parlayan inci gibi saftır. Vücut, saflığın son noktasına ulaşmıştır. Artık vücudu bu derece zikir kaplayıp ruh güneşi doğduktan sonra aşk ve mahabbet ateşi, zikreden insanın varlığını tamamen yakarak zikredilenden başka bir şey bırakmaz. İşte fena fillah (Allah’ta yok olma) denen mertebe budur.[4]

Fena fillah (Allah’ta yok olma) mertebesinde zikreden zakirin uzuvlarında ve mafsallarında bir çeşit ağrı hasıl olur. Bu ağrı, birazcık yanmayla kalbinde de belirir. Fakat bunlar çok zevkli ağrılardır. Sırri zikre ulaşan kimsenin, haline güvenerek zikri azaltması tehlikelidir. Zira kalp penceresi tedricen (yavaş yavaş) açıldığı gibi tedricen de kapanarak büsbütün karanlıkta kalır: “Benim zikrimden yüz çeviren kimseye dar bir geçim vardır ve biz onu, kıyamet gününde kör olarak hasrederiz” (Tâhâ: 45/124).

Zikirle basireti açılan kimse, ledünni bilgilere vakıf olur. Eğer cezbe gelmezse o bilgilerle uğraşır durur. Ama Allah’ın lütfuyla cezbeye kapılanlar, vahdet denizinin dalgalarından ibaret olan ledünni bilgileri de bırakarak deryada kaybolup giderler.

Bütün ruhu dolmuştur

Zikir, dilden kalbe, oradan sırra geçer, bütün ruhu istila eder. Bunun alâmeti; zakir sustuğu zaman zikrullah’ın, iğne ucu gibi zakirin diline batırılmasıdır ve yüzünün tamamen dil kesilmesidir. Zikir ruhu sardıktan sonra artık Allah adını diliyle söylemeye lüzum yoktur. Çünkü onun bütün ruhu, bütün varlığı O’nu anmakla dolmuştur zaten.

İrfan yolunda yürüyen kimse üç konaktan geçer: Fena âlemi, cezbe âlemi, kabza âlemi. Fena âleminde lailahe illallah kelimesine devam eder. Cezbe âleminde Allah Allah diye zikreder. Kabza âleminde hu hu der. Çünkü lailahe illallah kalpleri açıcı, Allah ismi celili ruhları açıcı, hu ise sırları açıcıdır (İbrahim Hakkı, Marifetname: s. 336 ve devamı).

İslâm’ın temel prensibi

Elbette Allah’ı anmak en büyük ibadettir. Ancak Allah’ı anmak, işi gücü tamamen bırakıp dünyayı terk etmeyi gerektirmez. İslâm’ın temel prensibi, ruhla maddeyi, dünyayla ahireti beraber yürütmektir. Mümin Allah’a karşı vazifelerini yaptığı gibi dünyaya ait vazifelerini de aksatmadan yapacaktır. Ancak dünya işlerini yaparken Allah’ı daima hatırında tutacaktır. Kişinin Yüce Allah’ı hatırlaması, dünya işlerinde de kendisine büyük bir şevk verecek, işlerini başarıyla yürütmesini sağlayacak, onu daima saadet ve huzur içinde tutacaktır.[5]

 

Süleyman Ateş-Vatan

 

Kaynak: Vatan Gazetesi

[1].http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?Newsid=271954&Categoryid=4&wid=31

[2].http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?Newsid=272100&Categoryid=4&wid=31

[3].http://haber.gazetevatan.com/haber.vatan?detay=Allahi_zikir_3&Newsid=272312&Categoryid=4&wid=31

[4].http://haber.gazetevatan.com/haber.vatan?detay=Allahi_zikir_4&Newsid=272461&Categoryid=4&wid=31

[5].http://haber.gazetevatan.com/haber.vatan?detay=Allahi_zikir_5&Newsid=272692&Categoryid=4&wid=31



Bu haber 1,632 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    10,269 µs