En Sıcak Konular

ÇOCUKLARIN DİNİ SORULARI

18 Kasım 2009 11:46 tsi
ÇOCUKLARIN DİNİ SORULARI Çocuk, “Bu nereden geldi?” sorusunu sormaya başladıktan sonra artık her şeyin başlangıcını sorgulamaya başlar.

Çocukların Dinî Soruları

İnsan olayları, olayların arkasındaki sebepleri, onların niçin ve neden meydana geldiğini araştırmaya çalışır. İnsan, soru sormaya hayatının ilk dönemlerinde başlar. Çocuk, henüz konuşmaya başlamadan önce bile çevresindekilere adeta soru soran bir gözle bakar. Olayların arkasında neler olduğunu bilemediği için her şey onu şaşırtır ve korku verir.

Çocuğun ilk kullandığı soru edatı “ne?”dir. Çünkü o, insanların ve eşyanın bir adı olduğunu, kelimelerle eşya arasında gizli bir bağın bulunduğunun farkındadır. Böylece çocuk, çevresini keşfetmekte, tükenmeyen bir coşku ile bilgi ve idrak yolculuğunda ilk adımını atmaktadır.

Çocuğun ikinci sorusu “nerede?”dir. Artık çocuk için önemli olan şey, herhangi bir kimsenin ya da nesnenin kendisinden ne kadar uzakta ya da yakında olduğudur. Bu da onun için, başkasının kendisini denetleyip denetleyememesi ya da onun bir başkasını etkileyip etkileyememesi anlamına gelmektedir.

Üç yaşındaki bir çocuk ise, varlıkların ne olduğu ve nasıl isimlendirildiği sorusuna cevap aramakla yetinmez, “niçin?” sorusunu sürekli sorarak çevresindekileri adeta bunaltır.

Çocuk, “Bu nereden geldi?” sorusunu sormaya başladıktan sonra artık her şeyin başlangıcını sorgulamaya başlar. Bu aşamaya gelindikten sonra “Allah nasıl bir varlıktır?”, “Allah nereden geldi?”, “Allah’ı niçin göremiyoruz?” gibi soruların sorulabileceğini tahmin edebiliriz. Ayrıca çocuklar, peygamberler, mucizeler, Kur’an-ı Kerim ile hayat ve ölüm hakkında da sorular sormaktadırlar.

Yaratılışındaki merak duygusunu giderebilmek için çocuk sadece kendi hakkında ve çevresindekiler hakkında soru sormakla kalmamakta bazen de dinî muhtevalı sorular sorabilmektedir. Her ne kadar çocuğun önce görülebilir, kendisinin elleriyle dokunabileceği şeyler hakkında soru soracağını düşünsek de beş-altı yaşından itibaren dinî muhtevalı sorular sorması da mümkündür. Çünkü o, yetişkinlerin bu konularla ilgili konuşmalarına tanık olmaktadır.

Çocuklar soru sormak suretiyle yetişkinlerle diyalog içine girmekte, onların cevaplarından etkilenmekte ve kendi gelişim özelliklerine uygun bir tarzda bu cevapları hazmetmekte ve bir sonuca ulaşmaktadırlar.

Bazı psikolog ve eğitimciler çocukların dinî muhtevalı sorularının ve fikirlerinin derin bir önemi ve dinî anlamı olduğunu kabul etmezler. Onların görüşüne göre bu sorular genel bir merak sonucu ortaya çıkmaktadır. Her ne kadar bu sorular genel bir merak sonucu olsa da çocuğun, varlığın sırları hakkında soru sormaya başlamasında anne, baba ve eğitimciler için pek çok fırsatlar olsa gerektir.

Çocukların dinî muhtevalı sorularına cevap vermek bazen zor olabilmektedir. Anne, baba ve öğretmenlerin bu tür sorulara cevap verebilmeleri için çocuğun psikolojik gelişim özelliklerini ve geçmiş yaşantısını iyi bilmeleri gerekmektedir. Ayrıca çocuğun din hakkındaki düşünce tarzını anlamak da önemlidir.

Çocuğun din dışı konulardaki düşüncesinde olduğu gibi din hakkındaki düşüncelerinde de farklılıklar olabilmektedir. Okul öncesi dönemdeki çocuk, henüz daha soyut ve mecazî düşünmeye başlamamıştır. Ayrıca onda belirli bir anda, birden fazla problemle ilgilenme kabiliyeti henüz daha gelişmemiştir. Bunun için yetişkinlerin, çocuğa karmaşık gibi görünen meseleleri kolaylaştırmaları ve soruları cevaplarken bu cevapların, onun psikolojik gelişim seviyesine uygun bir seviyeye indirgemeleri gerekmektedir.

Çocuk her ne kadar ileriki yaş dönemlerinde daha mantıklı düşünmeye başlasa da gene de somut bir şekilde düşünmekte ve kendi sınırlı tecrübesinin ışığı altında problemlerini çözmeye çabalamaktadır. Soyut ve sembolik terimler ve kavramlar ancak ergenlik döneminde anlaşılmaya başlanmaktadır.

Çocuğun gelişim dönemi olarak “sezme”, “somut düşünme” ve “soyut düşünme” devreleri olmak üzere üç dönemden bahsedilir. Bu dönemler de yaklaşık “okulöncesi”, “ilkokul” ve “ortaokul” dönemlerine tekabül etmektedir. Çocuğun bu düşünme dönemleri bize onun düşünce yapısının belli bir süre geçtikten sonra gelişeceği sonucuna götürmektedir. Dolayısıyla özellikle ergenlik dönemine kadar sorulan sorular, çocukça ve olgunlaşmamış olabilmektedir.

Çocuğun etrafındaki yetişkinler onun din hakkında sorduğu, saçma ya da konuyla ilgisiz gibi görünen soruları anlayışla karşılamalıdırlar. Bu sorular çocuğun gelişim basamaklarını ortaya koymaktadır. Bu tür olgunlaşmamış ve ham fikirlerin gelişmesinde çocuğa yardım etmede, din eğitimi almış yetişkinlere önemli görevler düşmektedir. Dinî pedagojik formasyonu olan yetişkinler çocuğun sorularına daha uygun cevaplar vererek, yeterli tecrübeler kazandırarak onun dinî fikirlerinin oluşmasında daha çok yardımcı olabilirler.

Çocuğun din ile ilgili sorular sorması, onun dine saygı duyduğunun en önemli bir belirtisidir. Bu sorular da yine onun en güvendiği ve saygı duyduğu kimselere yöneltilir. Çocuk sadece sorduğu sorulara açık ve net cevaplar istemekle kalmaz, aynı zamanda dinî ilgi ve tecrübesinden yetişkinlerin de haberdar olmasını ister. Böylece varolan dinî duygu ve düşüncesini soru sorarak ifade etme imkânı bulur.

Yetişkinler dinî konularla ilgili olarak soru sorma konusunda çocukları engellememeli tam aksine cesaretlendirmeli ve soru sorma fırsatı hazırlamalıdır. Böylece onlar çocuğun şuurunda yerleşmiş olan ve zihnini meşgul eden problemlerin mahiyetini de anlayabilirler. Ayrıca soru soran çocuğun daha uyanık, daha dikkatli, daha ilgili ve hatta daha kabiliyetli olabileceği dikkate alınırsa, onun sorularını mümkün olduğu kadar önem atfetmenin lüzum ve faydası kendiliğinden ortaya çıkar.

Çocuğun sorularına cevap verirken yetişkinlerin dürüst davranmaları da gerekmektedir. Yetişkinlerin “Bilmiyorum, fakat birlikte cevabı bulmaya çalışalım.” diyerek çocukların sorularına cevap arama konusunda yardımcı olmalıdırlar. Çocuğun eğitimi ile ilgilenen kimselerin temel amacı, çocukta sevgi ve ilgiyi tesis etmek olmalıdır. Eğer yetişkinler bunu başarabilirse bu atmosfer içerisinde çocuk, kendi sorusuna cevap bulmak için araştırmaya devam edecek ve sağlıklı bir sonuca ulaşacaktır.

Doç. Dr. M. Akif Kılavuz
Uludağ Üniv İlahiyat Fak.

Not: Bu yazı, Diyanet Avrupa Aylık Dergi Ekim 2009 sayısından iktibas edilmiştir.

 



Bu haber 641 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,780 µs