En Sıcak Konular

İSNAM TALJİC:''YÜZ SENE TÜRKLERİ BEKLEDİK''

26 Eylül 2009 16:52 tsi
İSNAM TALJİC:''YÜZ SENE TÜRKLERİ BEKLEDİK'' Milli Gazete yazarı ayhan Demir,Bosna-Hersek'in en önemli edebiyatçılarından İsnam Taljic ile Türkçe, Arapça ve İngilizce'ye tercüme edilen son uzun hikâyesi Srebrenitsa'nın Öyküsü ve diğer eserleri üzerine konuştu.

Yüz sene Türkleri bekledik

Bosna-Hersek'in en önemli edebiyatçılarından İsnam Taljic ile Türkçe, Arapça ve İngilizce'ye tercüme edilen son uzun hikâyesi Srebrenitsa'nın Öyküsü ve diğer eserleri üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Arasında tarih, kader ve akrabalık bağı bulunan iki milletin edebi anlamda da kuvvetlenmesi adına önemli olduğunu düşündüğümüz bu söyleşiyi zevkle okuyacağınızı düşünüyoruz.

Sayın İsnam Taljic, öncelikle vakit ayırıp, söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederim.

Bismillahirrahmanirrahim! Allah'a şükkürler olsun, Hz. Muhammed'e (s.a.v) selam olsun... İstanbul'dan Saraybosna'ya kadar gelerek, benimle söyleşi yapmak istediğiniz için asıl ben teşekkür ederim.

İsterseniz söyleşiye sizden başlayalım. İsnam Taljic kimdir?

1954 yılında, Bosna'nın kuzeydoğusundaki Sırp bölgesinde, işgal altında olan Vlasenitsa'da doğdum. Bu küçük ve güzel şehri seviyor ve orada yaşıyordum. Ancak Saraybosna'ya, Vlasenitsa'dan hicret etmek zorunda bırakılanlardanım. Savaştan önce senelerce Saraybosna'da görev yapmama rağmen, bu şehirde muhacirim. Vlasenitsa'da her üç, dört Boşnaktan biri öldürüldü. Bugün hayatta olan çok yakın akrabam yok. Kız ve erkek kardeşlerim, eniştem, teyzemin iki çocuğu da yoklar.

Gazetecilik ve edebiyatla uzun zamandan, daha doğrusu ortaokuldan, beri ilgileniyorum. Daha lisedeyken Oslobodjenje gazetesinin muhabiriydim. İlk edebiyat ödülünü, lise yıllarında katıldığım bir öykü yarışmasında aldım.

Oslobodjenje'de yönetici ve gazeteci olarak çalıştım. Savaşın başlarında yayınlanmaya başlayan, haftalık Ljiljan dergisinde 1992-1995 yılları arasında yönetici olarak görev yaptım. Boşnakların tek yayın organı olan Ljiljan'ın bir gece ansızın kapatılmasının üzerinden yaklaşık beş sene geçti. Ve bu boşlukta kitaplara tutunarak hayatta kalmaya çalışıyorum.

Sayın İsnam Taljic, Srebrenitsa'nın Öyküsü isimli kitabınız Boşnakça, İngilizce ve Arapçanın ardından, Türkçeye çevrildi. Bu kitabınızdan bahsedebilir misiniz?

Savaş başlamadan önce altı, savaş yıllarında ise üç kitabım yayınlandı. Srebrenitsa'nın Öyküsü onuncu kitabımdır. 42 yaşında olmama rağmen, yazar olarak yeterli deneyime sahiptim. Böylece çok zor bir konu olan Srebrenitsa'yı ele alabildim. Savunma konumundaki Boşnakların kahramanca direnişlerini ve uluslararası camianın ihaneti neticesinde yüz yüze geldikleri Sırp soykırımını anlattım.

Bu kitabı yazmalıydım. Çünkü daha öncede söylediğim gibi Srebrenitsa ile sınır şehri olan Vlasenica'da doğdum. Çocukluk yıllarımdan bu yana Srebrenitsa ile iç içeydim. Uzun yıllar orada yaşadım. Daha sonra gazeteci kimliğim ile birçok kez Srebrenitsa'da bulundum. Bu şehirde savaştan sonra hayatta olmayan akrabalarım, dostlarım vardı. Srebrenitsa ve Srebrenitsa'da yaşananları çok yakından biliyordum.

Bildiğiniz gibi Srebrenitsa'da yaşananların gizli kalabilmesi için, delillerin yok edilmesi için her şey denendi. Bu nedenle Srebrenitsa'da yaşananların unutturulması için her şeyin deneneceği şeklinde müthiş bir korku hissediyordum.

Srebrenitsa'nın Öyküsü'nü ben yazmazsam başka hiç kimsenin yazmayacağını düşünüyordum. Dolayısıyla Srebrenitsa'nın Öyküsü'nü yazmayı sorumluluk olarak kabullenmiştim. Bu kitabımın Srebrenitsa'da yaşananları unutturmamak adına yaptığı katkıdan dolayı gururluyum.

1996 yılının Temmuz ayında tamamladığım Srebrenitsa'nın Öyküsü, şuana kadar Boşnakça olarak beş, İngilizce olarak iki baskısı yayınlandı. Kitabın ikinci İngilizce çevirisi baskısı Kuala Lumpur'da (Malezya) yayınlandı. Malezya'daki okullarda ders kitabı olarak konuldu. Arapça çevirisi yapıldı. Arap dünyasının en büyük İslami yayın evlerinden, Kahire'deki Dar-ul Selam tarafından yayınlanmasını bekliyorum. Ayrıca Ljubljana'da (Slovenja) Sloven diline çevirisi yapıldı ve yayınlandı. Bazı diğer dillere daha çevirisi yapılıyor.

Kitabın son olarak Türkçeye de çevrilmiş olmasından büyük mutluluk duyuyorum. Kitabın Türk okurlarla buluşmuş olmasının bende çok ayrıcalıklı bir yeri var. Türkiye'nin güçlü bir ülke olduğunu, kitabın değerini bilecek, büyük okuyucu kitlesine sahip olduğunu biliyorum. İnanıyorum ki, Türk okurlar kitabımı kendi kitapları gibi kabulleneceklerdir.

Bu kitap okuyucular için yazıldı. Her yazar kitabini okuyucu  için yazıyor. Bunu tek anti-modern fikir olduğu için değil, konumuz olduğu için söyliyorum. Srebrenitsa çok ağır bir konudur. Bu kitabı söylenmesi gerekenleri mümkün oldugu kadar söylemek için okuyanların anlayabileceği şekilde yazdım. Yirminci asırın sonunda, Avrupa'daki Müslümanların, yaşadığı büyük en acının öyküsüdür. İnsanlar bununla ilgili çok az konuşuyorlar. Ben bunun farkındayım. Bu kitap vesilesi ile insanların hem Bosna ve Srebrenitsa ile ilgili daha çok şey öğreneceklerini düşünüyorum.

Kitap hakkında yapılan değerlendirmeler nasıl?

Bosna-Hersek'teki sivil toplum örgütleri arasında en önemlilerinden biri de Srebrenitsa Kadınları Hareketi'dir. 1995'den beri hak arayan bu kadınların, kitabımı okumaları ve yaptıkları değerlendirmeler benim için bir çok akademisyenden çok daha önemliydi.

Kitabın editörü dünya siyasetinin ve Müslüman düşünürlerin en önemli simalarından biri olan Mahathir Muhammed'dir. Amerikalı ünlü edebiyatçı Mary Angel Potter'ın da söylediği gibi, bu roman, Bosna ve Srebrenitsa hakkında yapılan binlerce TV programından ve çeşitli ajans haberlerinden daha etkili oldu.

Ayrıca, Prof. Dr. Mustafa ef. Ceriç, Üsküp Felsefe Fakültesi öğretim elemanı Prof. Dr. Ferid Muhiç, Prof. Dr. Reşad Hafizoviç gibi bir çok aydın kitap hakkında çok olumlu değerlendirmelerde bulundular. Ancak tekraren söylüyorum, benim için, "orada olmamanıza rağmen, yaşayanları görenlere acı vermeyecek şeklinde yazmayı nasıl başardınız" sorusunu soran, Srebrenitsalı kadınların düşünceleri hepsinden önemlidir.

Srebrenitsa'nın Öyküsü haricinde de hikâye kitaplarınız var. En Önemli Hikâyeler, isimi kadar içeriği ile de dikkatleri çekiyor. Bu çalışmanız hakında biraz daha fazla bilgi verebilir misiniz?

Allah'ın 124.000 peygamber gönderdiği inkar edilemeyecek bir gerçektir. Fakat yirmi beşinin isimleri Kur'an'da anılıyor. Uzun zaman bu peygamberlerin hayatları üzerine araştırmalar yaptım. Elbette bu araştırmaların temel kaynağı Kur'an-ı Kerim'di. Tabii ki burada peygamberler ile ilgili tüm bilgileri bulmak mümkün değil. Bu sebeple diğer kaynakları da kulanmak zorundaydım. En çok hadislerden istifade ettim. Ayrıca meşhur alemlerin rivayet ettikleri hikâyelerden yararlandım.

Şimdiye kadar hiç bir kitabı bu kadar uzun bir sürede yazmadım. Kitabı hazırlarken, konunun hassasiyeti sebebiyle, sorumluluğumun fazla olduğunun farkındaydım. Uzun süren araştırmalar ve analizler sonrası 350 sayfalık bir kitap ortaya çıktı. Sonra bu kitabı daha basitleştirilmiş ve kısaltılmış  hale getirdim. Sonuçta 150 sayfalık bu kitap meydana geldi.

Bosna'nın önde gelen ilahiyatçılarından Dr. Reşit Hafizoviç ve Dr. Cemaluddin Latiç'in kitap hakkındaki olumlu görüşleri benim için, bu uzun ve zahmetli dönemin sonundaki, en önemli ödül oldu.

Ben bu kitabın çok ilginç ve bir o kadar da güzel bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Özellikle hıristiyanların, bu kitabı okuduklarında, İslamdan düşündükleri kadar uzak olmadıklarını, İslamın insanları birleştiğini ve Allah'ın gönderdiği tüm peygaberleri kabul ettığimizi anlayacaklardır.

Mekke'den Yolculuk, Rüzgârlık, Muhacirler, Drina Kıyısındaki Ev, Endülüs'ün Gizli Kitabı... Bunlar yazdığınız romanlardan sadece birkaç tanesi. Romanlarınızın isimlerinde olduğu gibi içeriklerinde de milli ve manevi öğeler önemli bir yer tutuyor.

Bu şekilde anlaşılmış olması benim açımdan çok güzel. Çünkü benim kitaplarım genelde Müslümanların ve özelde ise Bosna halkının gerçekleridir. Bu ve buna benzer birçok sözcük o dönemde kullanılması sakıncalı olan, hatta yasak olan sözcüklerdi. Bugün bile bazı yazarlar Bosna'da savaş yaşanmamış gibi davranıyorlar. Bu tür kitap isimlerini veya içeriklerini daha önce yazılmış kitaplarda bulamazdınız. Mesela, Muhacirler'i savaş sırasında yazdım ve özellikle bu ismi koydum. Osmanlı Devletinin bu topraklardan çekilmesiyle birlikte Muhacirlik, Bosna'da ve Sancak'ta yaşayan, Boşnak halkının bir kaderi ve çilesi olmuştur.

Endülüs'ün dünyanızdaki yeri nedir? Sizi Endülüs'ün Gizli Kitabı isimli çalışmayı hazırlamaya iten nedir?

Endülüs önemli bir konu. Endülüs hepimizle: Avrupa Müslümanlarıyla, Boşnaklarla, Türklerle, dünyadaki diğer Müslümanlarla ve hıristiyanlarla ilgili bir konudur. Endülüs bu dünyada cennetin yerini doldurdu. Musair'in oğlu Musa, İslamın birinci asrında, Magrib'den Liberya yarımadasına geçti. Bugün İslamın onbeşinci asrı. Musa'dan sonra, orada, en az sekiz yüzyıl süren bir medeniyet oluşturuldu.

Akdenizden Müslümanlar geçtiği anda kimse katliam konuşmıyordu. Çünkü o zamanlarda halklar birbiriyle barış içinde yaşıyordu. Endülüs, o zamana kadar gelen tüm medeniyetleri gerisinde bırakan bir medeniyet oldu. Kurtuba, o ana kadar olan tüm kralıkların pırıltısını geçti. Bu medeniyet, sadece teknolojide ve sanayide değil, insanlar arasındaki ilişkilerde de bir medeniyet sergiliyordu. İlişkiler o kadar iyiydi ki, zekat verilecek fakir kimse yoktu. Hz. Muhammed (s.a.v), Allah'ın, kanuna göre davranana iyiliğin verileceğini  söylüyordu. Endülüslüler, Allah'ın kanunana saygı gösterdiğinde, devlet kanunlarına da saygı göstermiş oluyorlardı. Böyle binlerce örnek var.

Endülüs gelişirken, aynı zamanda, hıristiyanların elindeki bir çok önemli toprağıda kurtardı. Bunun üzerine hristiyanlar, gözlerindeki dikeni,  Endülüs'ü ortadan kaldırmak için harekete geçtiler. Haçlı savaşları Endülüs'ün yıkılmasına zemin hazırladı. Ama en büyük darbe Müslümanların kendi aralarındaki çatışmalarından geldi. Endülüs'teki bazı reisler kendilerini sultan ilan edip, içki ve zulmü getiren hıristiyanlarla anlaştılar. Endülüs'te büyük hükümdarlar kadar, güçsüz krallar da vardı. Ve butün bunlar Endülüs'ün yıkılmasına katkında bulundu.

Liberya yarımadasında, Srebrenitsa'yla aynı şeyler yaşandığında, yani İslam'ın bu topraklarda yok olduğu ilan ediliğinde, İslam Avrupa'nın gerilerine, kökenlerine döndü. Endülüs'te yaşananlar hakkında bir çok Müslüman tarihçi ve Müslüman yanılıyor. Filip Hitti'nin, Arap Tarihi gibi olayları çarptıran kitapları kaynak olarak alıp, onu kopyalıyorlar. Beni böyle bir çalışma hazırlamaya iten en önemli sebep aslında budur. 'Endülüs'ün Gizli Kitabı' adlı romanda Endülüs'te sekiz yüzyıl boyunca yaşayan Müslümanların yaşamlarından kesitler bulunuyor.

Kral Ferdinand ve kraliçe İsabella, Endülüs şehirlerine girdiklerinde ilk yaptıkları şey kitapları ve kütüphaneleri yakmaktı. Bu bin yıl önce de böyleydi. Sizce bugün değişen bir şey var mı?

Granada dünya'nın gözleri önünde düştü. Granada'nın son hükümdarı 11. Ebu Abdullah Muhammed  Granada'nın düşüşünü her şekilde ertelemeye çalıştı. İslam dünyadan yardım gelecektiğini ümit ederek yeni anlaşmalar imzaladı. Maalesef yardım gelemedi. Kurtuba'da iki miliyon kitap yırtıldığı gibi Müslümanlara karşı soykırım da yapıldı. Kurtuba'da iki milyon kitap yırtıldığı gibi Müslümanlara karşı soykırım da yapıldı.

Aynı şeyler beş asır sonra yeniden yaşandı. Granada düştükten tam beş asır sonra Saraybosna Milli kütüphanesinde iki milyon kitap istihlak edildi. Aralık ayının yedisinde, Ortodoks bayramında, Vlasenitsa'daki camii önünde tüm kitaplarımı yaktılar.

Arabistan'da Müslüman olmak kolaydır. Anadolu'da Müslüman olmak daha kolaydır. Burada, Hırvat ve Sırpların arasında Müslüman kalkmak hepsinden daha zordur. Hıristiyanlarda değişen bir şey yok. Ama asıl soru bizde değişen bir şey var mı?

Bir kaç yıl önce Malezya'da önemli bir ödül aldınız. Bu ödülden bahsedebilir misiniz?

Evet, 'Kuala Lumpur International Literary' festivalinde dünyanın en önemli yirmi beş modern roman yazarı arasına benim ismimi de ilave etme lutrunda bulunmuşlar. Bu kategoride 87 ülkeden 113 yazar yarışıyordu. Burada dül alan hikâye, yine Srebrenitsa hakkındaydı. İngilizce olarak yayınlanan toplama kitabın baş hikâyesiydi. Benim için ilginç ve bir o kadar anlamlı olan başka bir şey de, o hikâyede Türkiye'den ve Türklerden yoğun bahsedilmekteydi.

Kitaplarınızın yayınlanmasında sıkıntı yaşıyor musunuz?

Zaman zaman belli zorluklarla karşılaşıyorum. Fakat elhamdülillah yine de başarabiliyorum. Boşnaklar arasında kabul görmek çok zor olsa da, okuyucular benim kitaplarımı istiyor ve alıyorlar. Büyük Allah herkesin rızkını veriyor.

Bosna topraklarında savaşın bittiğini söyleyenler var. Ancak ben sadece silahların sustuğunu düşünenlerdenim. Siz savaşı iliklerine kadar yaşamış bir Boşnak yazar olarak savaşın bittiğini söyleyebilir misiniz? Toplu ölümlerin sayısının arttığı günlerde Dayton'da ateşkes imzalandı. Ancak maalesef barış sürecinde dahi silahlar susmadı. Sırpların kontrolü altında olan ve entite diye adlandırdıkları yerlere Dayton anlaşmasına güvenerek geri dönen Boşnakların pek çoğu öldürüldü. Yani saldırgan tutumlarını sürekli olarak tekrarladılar ve tekrarlamaya devam ediyorlar. Sadece silahla değil, her şekilde Bosna ve Boşnaklara karşı savaşı sürdürüyorlar. Boşnaklar artık kendilerinden bile usandılar. Onların Dayton sonrası dönemde dahi başlarının çaresine bakamadıklarının kusuruna bakmayınız. Zayıf ineklerin şişman inekleri yediği uzun yılları yaşadılar. Bu nedenle zaman içerisinde yok olup gitmelerine izin verilmemeli. Kaybedilmiş zamanların çok fazla peşinde de koşmamalılar. Çünkü geçmişten kalan yaşananlar çok sık ve çok ağır olarak tekrarlanıyor. Her şeyin düzeleceği umudunu taşımak gerekir.
Evet, Boşnaklar kendilerinden usandılar. Türk devletinin buraları terk etmesinin üzerinden çok uzun yıllar geçti. Bu uzun yıllar boyu Avrupa'nın fırtınaları altında yapayalnız kaldık. Yapılan tüm saldırılara rağmen yine de varlığımızı sürdürebildik. Allaha şükürler olsun ki, bedelini çok ağır ödemiş olmamıza rağmen hala Bosna'da, hala Avrupa'da varız.

Yüzyıllarca birlikte yaşamış iki milletin arasındaki kültürel bağları yeterli görüyor musunuz? Türkiye ile Bosna arasındaki kültürel bağları geliştirme noktasında neler yapılabilir?

Ne Batı, ne de başka hiç kimse, Boşnaklara, Türkiye ve Türklerle ilgili kötü düşünceleri başaramadı. Müslümanlar kardeştir ve biz diğer Müslümanlara o gözle bakıyoruz. Boşnaklar yüz sene Türkiye'yi hayal etti, yüz sene Türkleri bekledi. Çünkü Türkiye bize en yakındır. Nereden bakarsanız bakın, Bosna ile Türkiye arasındaki bağların koparılamaz olduğunu göreceksiniz.

Son olarak Türk halkına neler söyleyeceksiniz?

Elhamdülillah Müslümanım; İslam benim kalbimdedir. Türkiye kalbimde ayrı bir yere sahiptir. Çünkü İslam, Bosna'ya, Türkiye'den geldi. Boşnakların çoğu gibi beni de, Türkiye'ye bağlayan çok şey var. Allah'a şükürler olsun ki bizler kardeşiz.

Ayhan Demir-Milli Gazete

Kaynak: Milli Gazete,http://www.milligazete.com.tr/makale/yuz-sene-turkleri-bekledik-139177.htm



Bu haber 1,481 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,569 µs