AKP'NIN MAYIN SINAVI

4 Haziran 2009 22:05 tsi
"Başbakan nasıl AKP diyen herkeste bir kasıt arıyorsa, muhalefet de “mayın yasası”nda siyasi kasıt aradı ve “İsrail”i buldu!" Milliyet Yazarı Taha Akyol'un yorumu...

AKP’nin ‘mayın’ sınavı

Başbakan Erdoğan, partisinin kısaltılmış adının AKP değil, AK Parti olduğunu yine vurguladı. Bir lider elbette partisi için kulağa hoş gelen ismi yerleştirmeye çalışır... Ama AKP diyen herkesi kötü niyetli görmesi, “edebe, adaba aykırı” davranmakla suçlaması yanlıştır.
Özellikle medyada manşet veya başlık atan, TV haberlerinde alt yazı yazan gazeteci için AKP demek daha pratiktir. Benim bugünkü yazımın başlığındaki “AKP’nin” ifadesi 30 punto dizilmiştir; “AK Parti’nin” diye yazsaydım 20 puntoya düşecek, üçte bir oranda küçülecekti.
Gazeteci resmi iddianame veya rapor yazmıyor ki... Gazeteci manşet veya başlık atarken yahut haber özeti yazarken punto fevkalade önemlidir ve zamanla doğal bir refleks haline gelir.
Basında, bu sebepten yaygın olarak AKP deniliyor. AK Parti demek için özen gösterenler de var ama bunu manşet ve haber başlıklarında değil, daha çok haber ve yazı metinlerinde görüyoruz.
Benim ‘siyasi bir dikkat’im yok; gelişine göre ikisini de kullanıyorum.

Komplo zihniyeti

Bugünkü yazımın asıl konusu “mayın” meselesidir. Başbakan nasıl AKP diyen herkeste bir kasıt arıyorsa, muhalefet de “mayın yasası”nda siyasi kasıt aradı ve “İsrail”i buldu!
İsrail’in kurulması ve Kıbrıs’ın 1877’den itibaren kaybedilmesi konusunda bir ansiklopedi sayfası bile okumadığı anlaşılanlar, muazzam komplo teorileri inşa ettiler: Gazze toprak kiralayarak İsrail’in eline geçmiş, Kıbrıs üs kiralayarak elden gitmişti! Şimdi de mayınlı arazi yasasıyla da Güneydoğu’yu kaybedecektik!
Böyle bir komplo tabii ki “nüfus teorisi” olmadan eksik kalırdı; onu da icat ettiler: Mayından temizlenecek araziye “2 milyon nüfus yerleştirilecek”ti!
Dahası, İsrail Golan tepeleriyle güneyindeki su kaynaklarını ele geçirmişti, bu yasayla da kuzeydeki yani Güneydoğu Anadolu’muzdaki su kaynaklarını ele geçirecekti!
Yasada elbette yanlışlıklar vardı. Özellikle “mayın temizleme” işi ile “tarımsal işletmecilik” birbirinden ayrılmalıydı, normal ihale usulleriyle ve ayrı ayrı ihaleye çıkarılmalıydı. Ama haklı teknik eleştiriler siyasi paranoyanın yanında gölgede kaldı!
Baykal’ın “Referandum” önerisi de demokrasiyle ilgisiz ucuz bir popülizmdi.

İkinci dönem sendromu

Siz bu satırları okurken AK Parti dün gece bu yasayı, bazı değişikliklerle, Meclis’ten geçirmiş olabilir. Ama yasayla iyice netleşmiş olan “İktidarların ikinci dönem sendromu” AKP’nin yakasını bırakmayacaktır: Yorgunluk, sinirlilik, gevşeme, milletvekillerinde direniş psikolojisinin oluşması...
Menderes’in kabinesine DP’lilerin güvensizlik oyu vermesi, ikinci iktidar döneminde olmuştu. Demirel’in bütçesi yine ikinci iktidar döneminde kendi partisinin grubunda reddedilmişti! Özal’ın ‘Kürt reformu’ ikinci iktidar döneminde tıkanmıştı...
AK Parti hükümeti bundan sonra her önemli ve karmaşık konuda böyle zorlanacaktır. Bu Türkiye için iyi değildir!
Peki ne yapılabilir? Uzun bir mesele ama şöyle özetlemek mümkün:
l Başbakan’ın kendisi hoşuna gitmeyen tavırlarda komplo ve düşmanlık görmekten vazgeçmeli, demokratik “edep ve adaba” uygun ve rasyonel davranmada daha etkin bir örnek oluşturmalıdır.
l Milletvekillerindeki “parmak makinesi gibi görülme” tepkisini gidermek için partide, grupta “siyasal katılma” kanallarını sonuna kadar açmalıdır.

Kaynak: Taha Akyol-Milliyet Gazetesi,http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1102633&AuthorID=62&Date=

 

Bu haber 463 defa okundu.