En Sıcak Konular

SP'DE LİDERLİK SORUNU YOK

5 Mayıs 2009 19:52 tsi
SP'DE LİDERLİK SORUNU YOK Seçimden hemen sonra siyaset yasağı kalkan Necmettin Erbakan,partinin başına mı dönüyor? Saadet Paratisi'ndeki son gelişmeleri,partinin yeni lideri Numan Kurtulmuş Aksiyon Dergisi'ne anlattı.

SP'de liderlik sorunu yok 

Seçimden hemen sonra siyaset yasağı kalkan Necmettin Erbakan, sıcağı sıcağına İran’a gitti. Erbakan, partinin başına mı dönüyordu? Sorunun cevabını Saadet’in yeni lideri Numan Kurtulmuş veriyor. 

Lider olarak girdiği ilk seçimde önemli bir başarı sağladı Saadet Partili (SP) Genel Başkanı Numan Kurtulmuş. 2002’den bu yana düşüşe geçen partinin oy oranını yüzde 5,2’ye çıkardı, gelecek için ümit verdi. 29 Mart, SP için yeni bir başlangıç oldu. Hem partiye hem de teşkilata bir hareketlilik geldi. Ama asıl heyecan seçimlerden iki gün sonra yaşandı. Millî Görüş’ün lideri Necmettin Erbakan’ın 11 yıldır devam eden siyasi yasağı kalktı. Bir basın toplantısı ile bunu duyuran Erbakan, siyasete geri döndüğünü açıkladı, ardından İran seyahatine çıktı. Partinin başına geçip geçmeyeceği yönündeki sorulara, “Kapının önünde ne yazdığı önemli değil, kalplerde yazan önemli” diyerek net bir cevap vermedi. Millî Görüş geleneğinde ‘nefer’ ya da ‘lider’ olmanın birbirinden farklı olmadığını vurguladı. Altı aydır partinin genel başkanlığını yapan Numan Kurtulmuş ise Erbakan’la ilgili net cevaplar verdi: “Sayın Erbakan aktif siyasete dönmedi, partide bir görev almış değil. Zaten partide liderlik sorunu da yok.” İşte Kurtulmuş’un sorularımıza verdiği cevaplar:

-Lider olarak girdiğiniz ilk seçimde, partinizin oyunu yüzde 5,2’ye çıkardınız. Sonuçlar sizi tatmin etti mi?

29 Mart seçimlerinden geriye doğru bakıldığında herhâlde siyasal iletişim bakımından akılda kalan tek kampanya bizimkiydi. ‘Fark var’ sloganı hem muhtevasıyla hem kullandığımız siyasal dil itibariyle millet tarafından açıkça görüldü. Özellikle iktidar ve muhalefetin anlamsız, zaman zaman seviyesiz bir şekilde birbiriyle kapıştığı bir siyaset ortamında biz kimseye hakaret etmedik. Ama hem iktidara hem de ana muhalefete karşı doğru bildiklerimizi net bir şekilde ortaya koyduk. SP, istatistiki açıdan hangi kıstası esas alırsanız alın, bu seçimde gayet başarılı olmuştur. Bir önceki seçimde 820 bin olan oyu, 2 milyon 61 bine çıkmıştır. Oy oranı yüzde 251 arttı. Benim açımdan bu rakamsal yükselişten daha önemlisi şu: SP’ye karşı toplumumuzda önyargısız bir ilgi oluştu.

-Partinin yeni bir lider ve yönetime kavuşması bu ilginin sebebi olabilir mi?

26 Ekim 2008’de yaptığımız kongreyle teşkilatlarımızın istediği bir değişiklik oldu. Orada çok nezih bir şekilde önceki nesil bayrak yarışını bizlere devretti. Amacımız bu bayrağı yükseklere çıkararak bizden sonrakilere devretmek. Kongreden sonraki yeni liderliği, yeni yönetimi, yeni siyaset yapma tarzı ve yaklaşımı, 29 Mart seçiminde milletin oylarıyla tescil edildi. Nitekim, toplumda farklı kesimler bizi hiçbir önyargı olmadan dinlediler, takip ettiler. Öyle bir manzara ortaya çıktı ki yüzde 5,2 oy almasına rağmen sanki yüzde 30-50 oy almış gibi bir itibar gördü. Bu, bundan sonraki siyasal denklemde SP’nin var olacağını gösteriyor. Millet şunu söyledi: “SP Türkiye’ye lazım, Bundan sonraki dönemde Türkiye’nin yönetimine hazır olun.” Dolayısıyla hedefimiz 5,2’yi yüzde 10’a çıkarmak değil, SP’yi iktidar alternatifi hâline getirmek.

-Hangi partilerden oy aldınız?

Yapılmış araştırmalar var. Bunlardan bir tanesi SP’ye oy verenlerin yüzde 70’inin ilk kez Millî Görüş partisine oy verdiğini gösteriyor. Toplumun çok farklı kesimlerinden oy aldığımızı düşünüyorum. Mesela binlerce mail geldi, bize çok uzak olduğu zannedilen kesimlerden bile ‘özgürlük, adalet ve refah temelindeki söylemleriniz dikkatimizi çekiyor’ diye.

-Hangi kesimler?

Sosyal demokratlar, liberaller, milliyetçiler ve özellikle doğudan.

-Doğu ve güneydoğuda AK Parti ve DTP’den sonra üçüncü parti olarak dikkat çektiniz. ‘Bölgede artık SP de var’ diyebilir miyiz?

Doğu ortalamamız yüzde 9. Bu rakam bizim doğuda ciddi bir alternatif hâline geldiğimizi gösteriyor. Bölgeye yönelik yeni projeleri önümüzdeki süreçte gündeme getireceğiz. Orada yaptığımız mitinglerde millet net bir şekilde mesajlarımızı anladı. Bölge, maalesef AKP-DTP arasında bir çatışma siyasetiyle seçime girdi. SP’nin aldığı bu oylarda bir miktar da hem doğunun toplumsal kimliğinin analizine yarayacak bir sonuç, hem de bölgedeki vatandaşlarımızın devlet baskısı ile DTP’nin arkasındaki siyasal baskı arasına sıkışıp kaldığı ve bundan memnun olmadığı işareti var. Doğunun hem ekonomik kalkınması hem özgürlükler ve insan hakları bakımından yeni bir atılım süreci içine girmesi, terör karşısında barış ve kardeşliği ortaya koyacak fikirleri ile SP bölge halkı tarafından ciddiye alındı.

-Kürt meselesinin çözümünde diğer partilerden farklı bir açılım ortaya koyacak mısınız?

Özel olarak çalışıyoruz. Seçim kampanyası sırasında söylediklerimizin karşılığı oldu. Ama bölgenin kalkınması ya da Kürt meselesi ile ilgili görüşlerimizi özel gruplar hâlinde çalıştıktan sonra bunları kamuoyuna raporlar hâlinde deklare edeceğiz.

-İki yıl sonra genel seçimler var. 2011 için nasıl bir hedef koydunuz?

Şu anda Türk siyasetinin en önemli boşluğu bir merkez partisinin olmaması. Bunu ikiye ayırmak gerek. Yani Türkiye’de bir toplumsal merkez var, bir de siyasal merkez. Toplumsal merkezin istekleri başka, siyasal merkezin başka. AK Parti’ye karşı en önemli eleştirim de bu.

-Nasıl bir eleştiri?

AK Parti, hem 2002 hem de 2007’de aldığı olağanüstü başarıda milletin kendisine verdiği direktif doğrultusunda bir siyasal merkez inşa edemedi. Yani toplumsal irade ondan refahın tabana yayılması, özgürlüklerin genişletilmesi, mevcut statükonun millet lehine değiştirilmesi, özellikle sivil bir anayasanın yapılması ve buna bağlı olarak siyasal sistemile ilgili reformların gerçekleştirilmesini bekledi. AK Parti bunları merkeze taşıyarak yeni bir siyasal merkez inşa edemedi. Değişimci bir parti olarak yola çıkmasına rağmen statükonun yanında olmayı tercih etti. Değişimden anladığı da sadece kendisini değiştirmek oldu. Kendisini değiştirmekten bir türlü statükoyu değiştirmeye terfi edemedi.

-Bu değişim ve siyasal merkezin oluşması için nerden başlamak lazım?

Bunun başlangıcı bütün toplumsal kesimlerin katıldığı yeni bir anayasa değişikliğidir. Bunu yapmak için kurucu meclis gibi çalışacak yeni bir meclis ve bu meclisin hızla hazırlayacağı bir anayasa. Tabii hazırlanan anayasanın referanduma götürülmesiyle Türkiye’de yeni bir sayfa açılmış olacak. Önümüzdeki günlerde bunu gündeme getireceğiz.

-İstanbul’da SP’nin güçlü bir tabanı var. Ama istenen sonuç alınamadı. Aday tercihiniz doğru muydu?

Aday tercihimiz doğruydu. Ben İstanbul seçimlerini çok yakından takip ettim. İstanbul, belki de siyasi tarihinde görmediği kadar çok ağır ve katı bir kamplaşmayla seçime girdi. “Aman ha Topbaş’a oy vermezseniz Kılıçdaroğlu gelir, şöyle yapar, böyle yapar” diye bir korku psikolojisi ile halk kamplaştırıldı. Muhafazakâr kesim ciddi bir baskının altında kaldı. Bu ağır kamplaşmada Sayın Bekaroğlu söylemleri ile medyada çok ciddi bir şekilde yer aldı. Seçim sonuçlarına baktığınızda oyumuz azalmakla birlikte üç aday ön plana çıktı. Topbaş, Kılıçdaroğlu ve Bekaroğlu bütün toplum kesimleri tarafından görüldü. Bazı sözlerini belki çok aşırı bir üslupla ifade etti. Ama gündeme gelmesi için yapması zorunlu olan bir şeydi. Tabii ki daha yukarda bir sonuç beklerdik.

-Erbakan, siyasi yasağı kalktıktan sonra aktif siyasete döndüğünü söyledi. Partide tam olarak görevi nedir?

Öncelikle 11 yıl sonra olsa bile Sayın Erbakan’ın memnu haklarının iadesi Türkiye demokrasisi açısından sevindirici. İkincisi Sayın Erbakan aktif siyasete dönmüş değil. SP içinde herhangi bir göreve de gelmiş değil. SP’nin bir istişare heyeti var ve henüz Sayın Erbakan o heyetin üyesi değildir. İstişare heyeti bir danışma kuruludur. Şunu da bütün samimiyetimle söyleyeyim; Sayın Erbakan bu beş aylık süre içerisinde hiçbir konuda ima yoluyla dahi bize ‘şunu şöyle yapsanız iyi olur’ diye bir ikazda bulunmadı. Kaldı ki aramızda resmî bir ilişkiden öte bir gönül bağı vardır. Gerek gördüğümüzde Sayın Erbakan’a her zaman danışırız. 26 Ekim’de parti, yeni bir yönetim değişikliğine gitti. 29 Mart’ta da partinin yeni liderliği, yeni siyaset tarzı, yeni kadroları millet tarafından tescil edildi. Dolayısıyla SP’de bir genel başkanlık veya liderlik sorunu yoktur. SP, kendi yetkili organlarında kararları alarak yoluna devam ediyor.

-Medyada Erbakan için ‘SP Yüksek İstişare Heyeti Başkanı’ sıfatı kullanıldı.

Hayır, öyle bir şey yok. O nerden çıktı bilmiyoruz. Sayın Erbakan öyle bir şey söylemiyor. Kaldı ki bu kadar yıl aktif siyasetin içinde olmuş, Türkiye’nin yönetimi konusunda en üst mertebelere yükselmiş bir kişinin hele bu yaştan sonra ve bu kadar tecrübeden sonra herhangi bir makam ve mevki hırsıyla hareket etmeyeceği ortadadır.

-Basın toplantısında siyasete döndüğünü açıklayınca partinin başına geçip geçmeyeceği ya da hangi görevle siyasete devam edeceği merak edildi.

Oradaki kastı memnu haklarının iade edilmesi. Bu haklarının iadesi tabii kendi kişisel hareket alanı ile ilgili. Belki burada kamuoyunun zihnini karıştıran şey mahkeme kararından hemen sonra ortaya çıkan İran seyahati. Zaten basın toplantısında bunu açıkladı. İran seyahati de D-8’lerin kurucusu olan eski bir başbakan olarak tamamen kişisel programı çerçevesinde yapmış olduğu bir ziyarettir. Bu SP’nin resmî ziyareti değil, partiyi bağlamaz.

-Önümüzdeki süreçte partiye dönme gibi bir düşüncesi var mı?

Böyle bir düşünce ve talebinin olduğunu zannetmiyorum.

-Haberal’ın sahibi olduğu Kanal B’nin AK Parti oylarını bölmek için partinize destek verdiği ortaya çıktı. Ne hissettiniz?

Bizim üzerimizden birilerinin hesabı olduğunu sonradan öğrenmek son derece rencide edici. İçimizi sızlatır böyle bir şey. Ama ben hiçbir şekilde sözlerimi eğip bükmeden konuşurum. Net bir şekilde ne düşünüyorsam onu kamuoyu önünde söylerim. Hiçbir kimse de ne kadar isterse istesin, ne kadar zorlasa zorlasın Numan Kurtulmuş’a ve SP’ye herhangi bir siyasi parti karşıtlığı üzerinden siyaset yaptıramaz, şimdiye kadar da yaptırmamıştır. Ben kendi sözümü bildikten sonra, her kanalda ve her yerde inandıklarımı ifade ederim.

-Ama kirli siyasi oyunlara alet olmak da var.

Biz alet olmayız. Çünkü ben sözümü biliyorum. Herhangi bir siyaset tarzına alet olunacak bir kelimem, bir cümlem var mı? Yok. Kimse bunu söyleyemez. Dolayısıyla ben doğru bildiğim şeyi İngiliz televizyonuna da İran televizyonunda da söylerim. Hatta İsrail, Rus, Suudi Arabistan televizyonlarında da söylerim.

-Ergenekon Terör Örgütü’nün siyaset mühendisliğine soyunduğu ortaya çıktı. İkinci iddianameye göre AK Parti, CHP ve MHP’ye sızma girişimleri hatta parti liderlerini değiştirme planları var. Siyaset kurumu nasıl bir ders çıkarmalı bundan?

Bu Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli davalarından biridir. Öncelikle siyasetçilerin buna karışmaması gerekiyor. Kimisi avukat kimisi savcı veya hâkim gibi konuşmasın. Bu siyasetin değil bütünüyle hukukun meselesidir. İkincisi sadece önde görülen birkaç tetikçi değil, bu derin yapılanmanın arkasında kim ya da kimler olursa olsun sonuna kadar gidilmeli ve hesabı sorulmalı. Bu yapılırken hukukun üstünlüğü prensibine de dikkat edilmeli tabii. Süreç hiçbir şaibe ve tereddüde mahal verilmeyecek şekilde net ve şeffaf sürdürülsün. Bütün bunlar yapılırken bu dava vesile kılınarak Türkiye’de siyasal sitemin demokratik bir yapıya kavuşturulması için ciddi adımlar atılmalı. Öteden beri eleştirdiğimiz sistemin esas mahiyeti bürokratik oligarşidir. Demokrasi üç şey yapar; seçer, denetler ve görevden alır. Kim yapar bunları? Sadece millet yapar. Yani hükûmeti beğenmeyebiliriz. Ama o hükûmeti değiştirmek sadece milletin elindedir. Millet seçiyor, iyi kötü dört yılda bir bunu değiştirme imkânına sahip ama sonuçta Türkiye’deki işte Ergenekonvari yapılanmaları ortaya çıkaran temel sıkıntı, milletin denetleyemediği alanlar var. Birtakım bürokratik adacıklar var. Bunların denetlenebilir hâle getirilmesi lazım. Dolayısıyla esas yapılması gereken yasal değişikliklerle bu bürokratik adacıkların şeffaflaştırılması. Bakın biz bir yıldır Ergenekon’un tamamen magazin yönünü tartışıyoruz. Ortada sistemin esasıyla görüşlerini ortaya koyan kim var? Hiç kimse.

-Size göre dava sulandırılıyor mu?

Tabii ki sulandırılıyor. Hatta o kadar magazinleştiriliyor ki savcı falanca kokteyle katıldı, ne giydi ne yedi ya da zanlılar hangi arabaya bindirildi gibi çok anlamsız şeylerle uğraşılıyor. Oysa bu dava Türk siyaseti ve Türk demokrasisi için çok önemli bir dava. Bu konuda herkes ciddi olmalı. Mesele sadece bir davadan da ibaret değildir. Bir daha ülkemizde böyle derin yapılanmaların ortaya çıkmasına müsaade edilmeyecek şekilde demokratikleşmemiz lazım. Kaldı ki bir de Ergenekon’un doğusu var. Her gün bir yerlerde insanların cesetleri, kemikleri çıkıyor. 17 bin faili meçhulün olduğu söyleniyor. Bir daha Türkiye’de bu tür yasa dışı yapılanmaların, çeteleşmenin olmaması için yasal ve anayasal düzenlemelerin yapılması şart. Sadece milletvekili dokunulmazlıkları değil kamu görevlilerinin sivil ve askerî bürokratların da belki üst makam dışındakilerin de hesap verebilir hâle getirilmesi gerekir. İtalya’daki operasyonda eski başbakanlar, bakanlar, üst düzey bürokratlar, askerler, hatta cumhurbaşkanı olmak üzere binlerce insan gözaltına alındı. O operasyonun yürütülmesi için önce yasal düzenlemeler yapıldı. Türkiye’de de eğer bu bir temiz eller operasyonu olacaksa sistemin içindeki bütün antidemokratik yapılanmaları ortadan kaldırmak istiyorsak yasıl düzenlemeleri yapmak zorundayız.

-Seçim öncesi özelikle Doğan Medyası’nda çokça yer aldınız. Buna şüphe ile bakıldı.

Bu eleştiriler oldu ama burada haksızlık yapılıyor. Özellikle saydırdım. 26 Ekim 2008’den bu yana Numan Kurtulmuş, Doğan Medyası’nda sadece 10 kere yer almış. Parti haberleri daha çok ama röportaj olarak 10 kez. Aynı dönemde Başbakan veya diğerler binlerce kez yer almış. Yani bu eleştirinin bir ölçüsü olması lazım. Bu eleştiriyi yapanların SP’ye hak ettiği kadar yer vermeleri lazım.

-Ama şüphenin nedeni, 2002’den bugüne bu medya grubu sizi hiç görmezken bir anda partiye sayfalarını açması.

Zaman’da da en az 15 kez yer aldı. Ortaya yeni bir parti yönetimi çıktı. Yeni bir siyaset tarzı. Zaten haberciliğin doğal sonucu olarak böyle bir siyasi partiyle ilgilenmek lazım. Şunu rahat olun diye ifade ediyorum; sizin gösterdiğiniz hassasiyetin yüz katını biz gösteriyoruz. Yani hiç kimsenin yanlış siyasi yönlendirilmesine aracı olmayız. Biz hiç kimseye ‘hoşuna gitsin’ diye inanmadığımız bir sözü söylemeyiz. İnandıklarımızı da hiç eveleyip gevelemedin kitabın tam ortasından söyleriz.

Röportaj: Mehmet BAKI

Kaynak: Aksiyon Gazetesi,Sayı: 752,http://www.aksiyon.com.tr/detaylar.do?load=detay&link=21141
 
 



Bu haber 437 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,619 µs