En Sıcak Konular

ERDOĞAN:''EKONOMİK POLİTİKALARIMIZDAN TAVİZ VERMEDİK''

5 Mayıs 2009 17:38 tsi
ERDOĞAN:''EKONOMİK POLİTİKALARIMIZDAN TAVİZ VERMEDİK'' Başbakan Erdoğan,"6,5 yıl boyunca, yaşadığımız onca sıkıntıya, atlattığımız onca badireye rağmen ekonomi politikalarımızdan asla taviz vermedik"dedi.

Başbakan Erdoğan,"6,5 yıl boyunca, yaşadığımız onca sıkıntıya, atlattığımız onca badireye rağmen ekonomi politikalarımızdan asla taviz vermedik"dedi.

AK PARTİ Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan,partisinin TBMM Grubu'nda konuştu.

Erdoğan'ın yaptığı konuşmanın tam metni şöyle:

"Değerli misafirler,
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Hanımefendiler, beyefendiler...
Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyor, AK Parti Grup toplantımızın ülkemiz, milletimiz ve partimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Bugün maalesef grup toplantımızı Mardin'de yaşanan insanlık dışı saldırının neden olduğu büyük üzüntüyle açıyoruz.
Bildiğiniz gibi Mardin'in Mazıdağı İlçesi'ne bağlı Bilge Köyü'ndeki bir düğüne yapılan saldırı sonucu 17'si kadın, 6'sı çocuk ve 21'i erkek olmak üzere 44 vatandaşımız hayatını kaybetti, 3 vatandaşımız ise yaralı.
Olaydan hemen sonra bizler gerek güvenlik güçlerimizi, gerek sağlık ekiplerimizi Bilge Köyü'ne göndermek suretiyle yakın takiple süreci izlemeye başladık.
Gece geç saatlere kadar gerek İçişleri Bakanım, gerek Vali, Kaymakam, Jandarma Alay Komutanımız, hepsiyle irtibat halinde, Jandarma Kuvvet Komutanımızla irtibat halinde süreci izledik ve bu sabah saat 8'de de İçişleri Bakanımız, Adalet Bakanımız, Tarım Bakanımız ve Mardin Milletvekillerimizle birlikte Mardin'e uçtular ve olay yerine gitmek suretiyle oradaki vatandaşlarımızla hemhal oldular. Gerekli bilgileri orada yerinde aldılar ve almaya devam ediyorlar, şu andada oradalar.
Şu ana kadar aldığımız bilgiler, saldırının bir terör saldırısı olmadığına, iki aile arasındaki husumetten kaynaklandığına işaret ediyor. Ancak elbette bu acımızı hafifletmiyor.
Zira, düğün yapan, bir mutlu anı yaşayan insanlara, namaz kılan insanlara, 3 yaşındaki çocuklara silah doğrultmak; savunmasız masum insanları katletmek, kelimelerle ifade edilemeyecek kadar menfurdur, insanlık dışıdır.
İçişleri Bakanımın verdiği bilgilere göre şu ana kadar 8 zanlı gözaltına alındı. Zanlılarla ölenlerin soy isimlerinin aynı olması da cinayetin acımasızlığını bir kat daha artırıyor.
Hiçbir töre, hiçbir gelenek, hiçbir anlayış bu katliamı mazur gösteremez.
İnsanlıktan nasibini alamamış saldırganlar hiçbir gerekçenin arkasına sığınamazlar, ve eğer varsa, vicdanlarının altında ezileceklerine de bütün kalbimle inanıyorum.
Bu olay inanıyorum ki tüm Türkiye'de çok farklı bir yankı uyandırıyor. O da olumsuz bir gelenek anlayışının ve töre töre töre diyerek yıllar yılı ülkemizdeki bu yanlış anlayışın ödettiği bedelin bu da çok acı, açık, net faturası olmuştur.
Bu olay vesilesiyle bir kez daha, bölgedeki üniversitelerimizi, medya kuruluşlarını, sivil toplum örgütlerini, eğitim kurumlarını, kanaat önderlerini göreve davet ediyorum.
Bu tür olayların orta ve uzun vadede tekrar yaşanmaması için herkes toplumsal sorumluluğunu yerine getirmelidir.
Bilge Köyü'nde hayatını kaybeden 44 vatandaşımızı rahmetle anıyor, yaralılara acil şifalar temenni ediyor, geride kalanlara ve milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
AK Parti, kurulduğu günden itibaren hem ülkemizin, hem de milletimizin değişim iradesi oldu.
Milletimiz, değişime, dönüşüme direnen, statükocu, yeniliklere kapalı anlayışlara bir tepki olarak ülkemizde köklü bir değişim arzuladığını 3 Kasım seçimlerinde ifade etti.
AK Parti, değişime açık yüzüyle, enerjisiyle, heyecanıyla, coşkusuyla; en önemlisi de Türkiye'yi aydınlık yarınlara taşıyan bir vizyonla milletimizin bu arzusuna cevap vermenin gayreti içinde oldu.
Her zaman söylüyoruz; Hazreti Mevlana'nın çok sık tekrarladığım dizelerini burada bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum:
"Her gün bir yerden göçmek ne iyi...
Her gün bir yere konmak ne güzel...
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım..."
Bu ruhla, bu anlayışla, her an değişmeyi, her an kendini yenilemeyi, durmadan, duraksamadan sürekli atılım yapmayı kendimize şiar edindik, kendimize gaye edindik.
İki günü aynı olanın zararda olduğu düşüncesiyle her günümüzü, her anımızı milletimize hizmet yolunda çok iyi değerlendirmemiz gerektiğinin bilincinde olarak hareket ettik, ediyoruz.
Türkiye çok zor bir coğrafyada yer alıyor.
Bunun yanında, her an değişen, acımasız bir rekabetin hüküm sürdüğü küreselleşen bir dünyada yaşıyoruz.
Türkiye olarak, durduğumuz anda kazanımlarımızı kaybedeceğimizi, elde ettiklerimizi yitireceğimizi, küresel yarıştan kopacağımızı çok iyi biliyoruz.
6,5 yıldır yüzümüz her zaman geleceğe dönük oldu... Ancak yine her zaman geçmişe dönüp baktık, başarılarımızı, başaramadıklarımızı hem kendi terazimizde, hem de milletin terazisinde tarttık ve muhasebeden asla geri durmadık. Ne yapacağız ki yarın çok daha iyi olsun, bunu düşündük.
Hız kaybedersek ülkemizin kaybedeceğini çok iyi biliyorduk. Her alanda, gereken takviyeyi yaptık, ivmeyi yeniden pozitife çevirmek için gayret sarfettik ve kalkınma sürecini sekteye uğratmadan yolumuzda kararlılıkla yürüdük.
Türkiye'nin hükümetlerimiz döneminde gerçekleştirdiği büyük dönüşüm ortadadır.
Türkiye, tarihinin hiçbir safhasında görmediği atılımları, reformları, kalkınma iradesini ve büyüme hızını şu son 6,5 yılda tecrübe etmiştir.
Türkiye siyaseti AK Parti'yle birlikte değişmeye başlamış, o eski tarz, çözüm üretemeyen siyasetten, milletle aynı yöne bakan ve çözüm üreten siyasete kavuşmuştur.
Türkiye, AK Parti iktidarıyla birlikte, muasır medeniyetler seviyesine ulaşma hedefi doğrultusunda tarihi adımlar atmıştır.
Türkiye, demokraside, insan hak ve özgürlüklerinde, Avrupa Birliği sürecinde, hukukta, sosyal haklarda değişim arzusunun cevaplandığı bir dönem yaşamıştır.
Dış politikada Türkiye farklı bir ağırlığa kavuşmuş, ekonomide üst üste 27 çeyrek büyüme rekoru yine bu dönemde elde edilmiştir.
Eğitimde, sağlıkta, adalet ve emniyette, enerjide, ulaştırmada, bayındırlıkta, kentleşmede... Kısacası her alanda Türkiye on yıllar boyunca hasretini çektiği reformlara, hizmetlere, icraatlara bu dönemde, AK Parti döneminde kavuşmuştur.
Ancak daha yapacak çok işimiz, kat edecek çok yolumuz var.
Kendimizi yenileyerek, heyecanımızı, aşkımızı, sevdamızı, coşkumuzu güçlendirerek bu yola devam ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım...
Bizler zor olanı seçtik...
Değişim irade ister, güç ister, cesaret ister. Eğer bu gücünüz, cesaretiniz yoksa bu değişimi dönüşümü de gerçekleştiremezsiniz.
Değişim, her türlü engeli aşmayı gerektirir, her türlü badireye göğüs germeyi gerektirir, her türlü tehdide karşı durmayı, her türlü saldırıyı bertaraf etmeyi gerektirir.
Eğer kolay olanı seçmiş olsaydık, eğer pes etmiş olsaydık, eğer önümüze çıkan engeller karşısında geri adım atmış olsaydık, açık söylüyorum, milletimizin bize yüklediği emanete ihanet etmiş, o emaneti yere düşürmüş olurduk...
Biz, milletimizin o emanetini şerefimiz bildik, onurumuz bildik ve yılmadan, usanmadan, vazgeçmeden, durmadan ve duraksamadan o emaneti yine milletimizin arzu ettiği seviyelere taşıdık.
Şunu da ifade etmek isterim ki, her hangi şart altında olursa olsun, yüklendiğimiz bu emaneti hakkıyla taşımaya ve milletimiz bizden bu emaneti alıncaya kadar da ona halel getirmemeye devam edeceğiz.
Bizler, sadece ve sadece milletimize hizmet etmek için bu koltuklardayız. Bunlar gelip geçici, bunlar kalıcı değil.
Bugüne kadar sadece ve sadece milletimize hizmet ettik... Bundan sonra da, bu can bu tende olduğu müddetçe milletimize hizmetten asla ve asla vazgeçmeyeceğiz.
Bizler sadece ve sadece milletimize hizmet etmek için bu yolculukta hep birlikte adeta bir seferberlik ilan etmiş durumdayız.
Ülkemizin ulaştığı seviyeler, hiç kimsenin şahsi başarısı değildir.
Uyum içinde çalıştık, koordinasyon içinde çalıştık, ekip ruhuyla hareket ettik, takım oyunu oynadık; Türkiye'nin daha önce hiç görmediği derecede bir coşkuyla, heyecanla çalıştık çalışıyoruz...
Elde ettiğimiz her bir başarı, önce milletimizin, ardından da işte bu grubun, bu partinin, bu teşkilatın ortak eseridir.
Şunu burada bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum...
Bizim partimizde, teşkilatımızda önemli olan isimler değildir, unvanlar değildir, makamlar ya da rütbeler değildir...
Bizim partimizde esas olan hizmettir, ehlidil olmaktır, ehligönül olmaktır, hizmet aşkıdır, eser üretme sevdasıdır, coşkudur, heyecandır...
Biz, bu aşkı, bu sevdayı her dem diri tutacak, milletimize, ülkemize hizmette asla ivme kaybetmeyecek, başladığımız noktadaki heyecanımızla, o anki coşkumuzla Türkiye'yi büyütmeye devam edeceğiz.
Ülkemizde şu anda bir sıkıntı var ama bu ülkemizden kaynaklanmıyor. Bu dünyadaki küresel sıkıntıdan, küresel krizden kaynaklanıyor. Bunu görmek istemeyenler olabilir, önemli değil, biz işimize bakacağız ve bütün bu olanlar karşısında ülkemizin ne durumda olduğu çok açık net ortada. Birileri inanın çıkıp zil takıp oynamak istiyorlar, biz bunun farkındayız. Hele hele enflasyon açıklandığı zaman istedikleri gibi rakamlar çıkmayınca çılgına dönenler var bu ülkede. Ama enflasyon düştükçe de tabi ki onlar rahatsız oluyorlar. Fakat biz ne onların rahatsızlığından huzur bulacağız, ne de hedefimize ulaşma noktasındaki gayretimizden eksik bir yolculuk, bir heyecan takip edeceğiz. Tam aksine biz enflasyon hedefimize ulaştıracağız, bunun gayreti içerisindeyiz. Ne belirlediysek ona ulaşmanın gayreti içerisinde olacağız ki, benim vatandaşımın mutluluğu bizim mutluluğumuz olacak. Onun cebindeki imkan ne kadar artarsa biz o kadar mutlu olacağız. Onun sofrasındaki aş ne kadar artarsa o kadar mutlu olacağız. Ülkemizdeki işsizlik ne kadar azalırsa o kadar mutlu olacağız. Biraz sonra o konulara da değineceğim.
Değerli konuklar, değerli arkadaşlarım bildiğiniz gibi 1 Mayıs Cuma akşamı kabinede yaptığımız değişiklikleri açıkladım.
Arkadaşlarımız devir-teslimlerini yaptılar ve yeni görevlerine başladılar ve ilk bakanlar kurulu toplantımızı da yeni kabinemizle dün yaptık.Bu kabine değişikliği, hiçbir arkadaşımın, bunu bütün samimiyetimle söylüyorum; buna değişik kılıf bulma gayreti içerisine girmek isteyenler boşuna girmesinler. Bunu bütün samimiyetimle ifade ediyorum; arkadaşlarım başarısız olduğu, yetersiz kaldığı ya da heyecanını coşkusunu kaybettiği nedeniyle böyle bir değişim yapılmamıştır.
Bu bir bayrak değişimidir... Bir yenilenme, tazelenme, yeni başlangıçlar yapma sürecidir...
6,5 yıl boyunca gerektiği zamanlarda bu değişiklikleri yaptık, bundan sonra da elbette buna benzer değişimler, değişiklikler zaman zaman olabilir.
Bu, değişimin olduğu kadar, siyasetin de doğasındandır.
Bakınız, kabine değişikliğinin hemen ardından, gerek yurtiçinde, gerek yurtdışında çok sayıda değerlendirme yapıldı, yorumlar, analizler yapıldı...
Bunlar arasında haddi aşan, akıl ve vicdan ölçülerine sığmayan değerlendirmelere de şahit olduk.
Görevi teslim eden arkadaşlarımız için de, görevi devralan arkadaşlarımız için de akla hayale gelmedik ithamlar, iddialar ortaya atıldı, çirkin yakıştırmalar yapıldı...
Değerli arkadaşlarım, bunların tamamına gülüp geçiyoruz... Bunlara asla kulak asmıyoruz...
Bizim rotamız bellidir, hedeflerimiz bellidir...
Türkiye'nin en son ihtiyaç duyduğu şey gerilimdir...
Biz, hiçbir gerilimin tarafı olmadan bu hizmetimizi vermeye devam edeceğiz, yapay tartışmalarla vakit kaybetmeden işimize bakacağız.
Türkiye bizden hizmet bekliyor.
Nitekim, 29 Mart seçimlerinde milletimizin verdiği mesaj da çok net olarak budur.
Bizi sadece milletimizin söyledikleri ilgilendiriyor... Biz sadece milletimizin talepleriyle, arzularıyla ilgiliyiz... Attığımız adımları da milletimizin verdiği mesaja uygun olarak atmanın gayreti içindeyiz.
Milletimizin verdiği mesajı doğru okuyamayanlar, bizim attığımız adımları yorumlarken de hata yapabiliyorlar.
Yapıştırılan etiketler, geçen 7 yılın iyi algılanmadığını gösteriyor.
Biz her zamanki gibi işimize bakacak, sağduyu içinde, soğukkanlılıkla yolumuza devam edeceğiz.
Ben, bu vesileyle bir kez daha, görevi teslim eden bakan arkadaşlarıma şu ana kadar vermiş oldukları hizmetleri sebebiyle, şahsım, grubum, milletim adına çok teşekkür ediyorum.
Bu arkadaşlarımın, yeni atanan bakanlarımızın her an yanında olacağına, tecrübe ve birikimlerini yeni bakan olan arkadaşlarımızın başarısı için tasarruf edeceklerine gönülden inanıyorum.
Göreve yeni başlayan ya da görev alanı değişen arkadaşlarıma da başarılar diliyor, Allah mahcup etmesin diyorum...
Değerli arkadaşlarım,
Tarihte eşine az rastlanan bir finans krizinin içinden geçiyoruz.
Şimdi burada biraz rakamlar vereceğim, belki not almak isteyenler olursa onlar da notlarını alsınlar. Bunda fayda var. Çünkü görüyorum ki ülkemizde herhalde notlar bundan sonra çok daha itibar görecek.
AK Parti öncesindeki yaklaşık 40 yılı incelediğinizde, ortalama her 2-3 yılda bir Türkiye ekonomisinin krize sürüklendiğini görürsünüz.
Ben de, burada bulunan arkadaşlarım da tüm bu krizleri bizzat tecrübe ettik, etkilerini bizzat gördük, yaşadık.
Türkiye'nin on yıllarını ve bütün birikimlerini heba eden bu krizlerin bir kısmı siyasi istikrarsızlık neticesinde ortaya çıktı ve iyi yönetilemediği için de etkileri ağır oldu.
Diğer bazı krizler de küresel nitelik taşıyordu. Ancak, küresel krizler de Türkiye'ye çığ gibi büyüyerek geliyor, yine iyi yönetilmediği için etkisi diğer ülkelere nazaran çok daha büyük oluyordu.
Ülke olarak, millet olarak bu krizlerde çok ağır bedeller ödedik.
En küçük bir siyasi tartışma ekonomik krize dönüştü, seçim kelimesi telaffuz edildiği anda ekonomik dengeler altüst oldu, güven veren ekonomi politikaları oluşturulmadı, mali politikalar, para politikaları geceden geceye değişti ve güven zemini tamamen yok oldu.
Ve tüm bu kriz süreçlerinde en ağır bedeli ödeyenler de dar gelirliler, ücretliler, yoksullar, küçük işletmeler oldu.
Şimdi dikkat ediniz...
6,5 yıl boyunca, yaşadığımız onca sıkıntıya, atlattığımız onca badireye rağmen ekonomi politikalarımızdan asla taviz vermedik...
Burası son derece önemli...
Ne ulusal meseleler, ne de küresel sorunlar, bizi ekonomi politikalarımızdaki kararlılığımızdan vazgeçirmedi.
2004'te bir yerel seçim yaşadık, 2007'de demokrasiye yönelik, milli iradeye yönelik, istikrarı bozmayı hedef alan tartışmalar yaşadık...
2007'de değerli arkadaşlarım bir 14 Mart yaşadık, bunların hepsinin bu ülkeye bir bedeli var. Referandum yaptık, Cumhurbaşkanlığı seçimlerini neticelendirdik, 29 Mart'ta bir yerel seçim daha yaptık.
Bunlara paralel olarak Irak'ın işgali gibi, Gürcistan-Rusya Krizi, Gazze saldırısı, çeşitli terör saldırıları gibi bizi doğrudan ya da dolaylı ilgilendiren sorunlara şahit olduk.
Tüm bu ve benzeri olaylarda ekonominin dengeleri sarsılmadı, hedeflerimizde bir sapma olmadı.
2002 sonunda görevi devraldığımızda ekonominin öncelik sırası neyse, 6,5 yıl boyunca ve bugün de sıra o oldu, sıralama hiç değişmedi.
Türkiye küresel finans krizini de işte bu sağlam yapıyla, bu kararlı tutumla karşıladı.
Bakınız, biz, Avrupa Birliği üyesi değiliz, henüz katılım müzakerelerini yürütüyoruz.
Yani biz Maastricht kriterlerini karşılamakla yükümlü olan bir ülke değiliz.
Buna rağmen, hem bütçe açığında, hem de borç yükünde Maastricht kriterlerini tutturduk ve birçok Avrupa Birliği üyesi ülkeden daha iyi performans sergiledik.
Aynı şekilde finans sektörü...
ABD'de, Avrupa'da birçok banka iflas etti. Ama bakın şu anda Türkiye'de iflas eden bir tane banka yok. Yaptığımız düzenlemelerle hiçbir banka hamdolsun batmadı, hiçbir banka şu anda bir zorluk yaşamadı.
Çünkü krizin sinyalleri alınır alınmaz bankaların likiditesi yükseltildi, açık pozisyonda çalışmalarının önüne geçildi, bankacılık sistemine şüpheli, zararlı ürünlerin girmesine izin verilmedi.
Tüm dünyada, bankalar için minimum sermaye oranı yüzde 8 olarak istenirken BDDK sermaye yeterliliğini yüzde 12'ye çekti.
Şimdi yeni kabinemizde tüm kamu bankalarını tek elde topladık. Burada da koordinasyon noktasında önemli bir adım attık ve hazine dahil bütün koordinasyonu tek arkadaşımıza verdik. Bunun yanında TMSF gibi, BBDK gibi, Sermaye Piyasası Kurulu kurulları tek elde ilintili hale getirdik.
Bugün ilginç bir şey daha oldu, buraya değinmişken o aklıma geldi: Sağolsun muhalefette olan partilerden bir tanesinin lideri şu ifadeyi kullanıyor; kabineye dışarıdan bakan almayı egemenlik ilkelerine uygun bulmadığını söylüyor ve benim cumhurbaşkanlığı seçimlerinde parlamento dışından bir aday olamayacağı noktasındaki düşüncelerimi buna benzetiyor. Sayın Bahçeli, elmayla armudu birbirine karıştırmak gibi bir şey. Bize bunu tavsiye ederken önce aynaya bak. Kendi koalisyon hükümetinizde battınız ve batarken dışarıdan Amerika'dan Sayın Derviş'i hükümetinize dışarıdan aldınız. Lütfen bir şeyler söylerken samimi olalım, dürüst olalım. Yani kendi yaptığınızda oluyor da bir başkası yaparken niçin olmuyor? Kaldı ki bizim siyasi tarihimize baktığınızda, yani benim yaptığım incelemelerde 20'ye yakın bu şekil kabinelere dışarıdan girmiş bakanlar vardır. Yasalar buna müsaade ediyor mu? Ediyor, mesele bitmiştir. Ehliyetiyle, liyakatiyle her şeyiyle iyidir ama, dışarıdan olması egemenlik ilkeleriyle bağdaşmıyor! Ne demek o yani? Ehliyet ve liyakatiyle iyiyse, ülke bundan istifade edecekse mesele bitmiştir. Senin buradaki düşüncen beni o kadarda ilgilendirmiyor kusura bakma. Asıl olan benim ülkemin kazanmasıdır. İçinden geçtiğimiz bu süreçte dış politikada çok çok önemli adımları kararlı bir şekilde atmamız gerekiyor ve bu konuda da bizler hakikaten çok önemli yükü almış, bizlerle beraber şahsen benim başmüşavirim olarak bu süreçte önemli görevler üstlenmiş olan arkadaşımızı bu göreve ehliyeti, liyakati buna el verdiği için, sadece teoride değil pratikte bu dönemde birçok faydasını yaşadığımız için arkadaşımızı dışişleri bakanı yaptık. İnanıyorum ki burada da faydalı olacak.
Başımızı kuma gömmeyelim arkadaşlar. Ne görmek istiyorsanız, ona göre bakarsanız gerçekleri göremezsiniz. Ne görmek istediğinizi değil, görülmesi gereni arayın. Bunu ararsanız gerçekleri görürsünüz. Buna dikkat etmemiz lazım.
En küçük siyasi tartışmalar ekonomik krize dönüştü, bunları gördük. Seçim kelimesi telaffuz edildiği anda ekonomik dengelerin nasıl altüst olduğunu hep gördük. Ben şu anda dikkatinizi bir yere çekiyorum; değerli arkadaşlar 2008 yılının son çeyreğinde küresel ekonomi yüzde 6,3 oranında daraldı.
Aynı dönemde Türkiye ekonomisindeki küçülme de yüzde 6,2 oldu.
IMF, 2009 yılında küresel ekonominin yüzde 1,3 oranında daralacağını tahmin ettiğini açıkladı. Bakın bunlar tahmindir arkadaşlar, bunlar gerçek değildir, bunlar yukarıya çıkar aşağıya düşer. Yukarı çıkıp aşağı düştüğü zamanda IMF buna göre kendine bir yorum çıkarır ve bu yorumunu yapar.
Avrupa Birliği Komisyonu Avro Bölgesi'ne ilişkin hedeflerini aşağı yönlü revize etti. 2009'da Avro Bölgesinin yüzde 4 küçüleceğini, 2010'da da yüzde binde 1 oranında daralma yaşanacağını açıkladı.
Yine Avro Bölgesi'nde işsizlik oranının 2010 sonuna kadar yüzde 11,5'e çıkacağı tahmin ediliyor.
Şu rakamlar da son derece önemli...
Bakınız, Türkiye'de sanayi üretimi 2009 yılı Ocak-Şubat döneminde yüzde 22,5 oranında daraldı.
Sanayi üretimindeki daralma aynı dönemde Japonya'da yüzde 34,7, Çek Cumhuriyeti'nde yüzde 27,5, Almanya'da ise yüzde 22,3 oldu.
2008 yılı Ocak-Şubat döneminde ihracat daralması Türkiye'de yüzde 25,4 iken, Rusya'da yüzde 47,7, Macaristan'da yüzde 42,5, Japonya'da ise yüzde 41 oldu.
Evet, ülkemizde işsizlik yüzde 15,5 gibi yüksek bir orana ulaştı ancak, bu da sadece bize özgü değil. ABD'de işsizlik, 1983 yılından bu yana en yüksek seviyeye ulaştı ve Mart sonu itibariyle yüzde 8,5 oldu.
Aynı şekilde İspanya'da yine Mart sonu itibariyle işsizlik yüzde 17,4 oldu.
İzlanda'da yıllardır yüzde 2 seviyelerini geçmeyen işsizlik oranı, kriz nedeniyle Mart sonunda yüzde 8,2'ye ulaştı.
G-20 içinde yer alan gelişmiş ekonomilerde borç yükünün 2007 yılına göre yaklaşık 15 puan artacağı tahmin ediliyor. Türkiye'de ise bizim beklentimiz sadece 4 puan. Farkımız bu.
Bir başka çarpıcı örnek vermek istiyorum: Finansal krizin derinleştiği 12 Eylül 2008 tarihinden 29 Nisan 2009 tarihine kadar olan süre içerisinde, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası yüzde 17 oranında düşüş kaydetti.
Aynı dönemde Rusya'da yüzde 39,5, ABD'de yüzde 28,8, Brezilya'da ise yüzde 10,9 oranında düşüş oldu.
Yine aynı dönemde Türk Lirası yüzde 28,9 oranında değer kaybederken para birimlerindeki değer kaybı Polonya'da yüzde 42,2, Rusya'da yüzde 30, Brezilya'da ise yüzde 22,7 olarak gerçekleşti.
12 Eylül 2008 tarihinden 29 Nisan 2009 tarihine kadar olan süre içerisinde, gelişmekte olan ülkelerin ortalama risk primi 216 baz puan artarken, söz konusu artış Türkiye'de sadece 100 baz puan oldu.
Önceki gün Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Genel Kurulu'nda da ifade ettim...
Bizde maalesef felaket tellalları var, kriz tellalları var...
Geçen dönem içinde her an kriz beklentisinde oldular, şimdi de küresel finans krizini kendileri için şahsı çıkara dönüştürmenin peşindeler.
Bakın burada bir örneği daha sizinle paylaşmak istiyorum:
Geçtiğimiz haftalarda bazı "malum" gazetelerde, Nobel ödüllü bir iktisatçıya, POL KRUMAN'a ait olduğu iddia edilen ifadeler yayınlandı.
Bu iktisatçının, "Türkiye potansiyel iflas listesinde" şeklinde bir açıklama yaptığı bu gazetelerde boy boy yer aldı.
Dedim ya demin; sevinçle iftiharla bunu yazıyorlar ve bayağı da manşetten veriyorlar.
Bunun ardından, POL KRUMAN bir açıklama yaptı ve "Bazı genel rakamlar dışında Türkiye hakkında hiçbir bilgim yok" dedi ve habere konu olan açıklamasında Türkiye'nin hiç gündeme gelmediğini ifade etti.
Benzer bir durumu geçen hafta yaşadık... Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun 5 sayfalık raporundan sadece bir cümle cımbızla çekildi ve önüne arkasına hiç bakılmadan, "Türkiye çift haneli oranlarda küçülecek" başlığıyla manşetlere çekildi.
Aziz milletimizin bu tavra, bu yaklaşıma özellikle dikkat etmesini rica ediyorum...
Bunlar son derece yanlış, son derece zarar verici yaklaşımlardır...
Ülkeye zarar veriyor, milletimize zarar veriyor, girişimcimize zarar veriyor. Dışarıdan ülkemize gelecek olanların ülkemize gelmesini engelliyor ve burada yayınlanan bu haberler daha sonra batılı gazetelerde de ne yazık ki mahreç gösterilmek suretiyle oralarda da yayınlanıyor. Yazık değil mi? Bu ülkeye günah değil mi? Ne yapmak istiyorsunuz, bundan ne kazanacaksınız? Yani AK Parti kaybederse biz kazanırız diye böyle yanlış, çirkin bir anlayışın içerisine mi giriyorsunuz? Biz ne diyoruz? "Eğer ülkemiz kazanacaksa AK Parti olarak biz kaybetmeye hazırız" diyoruz, bizim farkımız bu.
Bunlar, Türkiye'nin iflasından medet umacak kadar gaflet içindeki kesimlerin adeta suçüstü yakalanmasıdır.
Kendi finans şirketleriyle, kendi bankalarıyla, işletmeleriyle ilgili en küçük bir olumsuz haber karşısında bütün çalışanlarını seferber ederler, dünyayı ayağa kaldırmaya çalışırlar.
Ama söz konusu Türkiye olunca, söz konusu ülkemiz olunca, milletimiz olunca pervasızca moral bozmaya, karamsarlık yaymaya, Türkiye'nin kaybetmesinden kendilerine şahsi çıkar sağlamaya çalışırlar.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye bu krizi en az etkiyle aşmanın mücadelesini veriyor. Hükümetimiz de, kurumlarımız da, reel sektörümüz de bu krizi en az zararla geride bırakmak için uyum içinde çalışıyoruz.
Biraz önce ifade ettiğim rakamlar da gösteriyor... Şu an itibariyle krizin etkileri noktasında diğer ülkelere oranla iyi bir yerdeyiz.
İnanıyorum ki, bundan sonraki süreçte de etkiyi sınırlı tutacak ve kriz sonrasında güçlenmiş olarak yolumuza devam edeceğiz.
Krizin faturasını Hükümete yüklemeye çalışmanın da kimseye faydası olmaz.
"Hükümet önlem almadı", "Hükümet geç kaldı", "Hükümet Krizi Ciddiye Almadı" gibi yaklaşımlar sergileniyor...
Arkadaşlar bu direksiyonda biz varız. Bunu biz ciddiye almazsak ne olur? Şarampole vagonlarla beraber biz de yuvarlanırız. Bu olacak iş mi? Böyle bir şey düşünülebilir mi? Bizim sorumluluğumuz onlardan çok daha fazla.
Bakın en başından beri ekonominin aktörleriyle istişare halindeyiz.
Reel sektörle görüştük, iş çevreleriyle görüştük, çalışanlarla, sendikalarla, esnafın, çiftçinin temsilcileriyle, sanayiciyle, ihracatçıyla, küçük işletmelerin temsilcileriyle görüştük, görüşüyoruz.
Her türlü öneriyi dikkatle dinledik, notumuzu aldık, makul, yapıcı, uygulanabilir önerileri hayata geçirdik.
Şu ana kadar 60'tan fazla tedbiri aldık ve başarıyla uyguladık, uygulamaya da devam ediyoruz.
Hiç kimse çıkıp da, "biz öneride bulunduk, makul bir öneriydi, uygulanabilir bir öneriydi, ama hükümet bunu dikkate almadı" diyemez.
Evet, zaman zaman kimileri önerilerini açıklıyorlar... Ancak bakıyorsunuz, uygulanması mümkün değil, yani biz açıklanan her öneriyi uygulamaya koyacağız diye de bir şey yok. Uygulanması gerekiyorsa, ondan fayda elde edebileceksek biz o öneriyi dikkate alır ve uygulamaya koyarız. Maliyeti son derece ağır, bedeli çok yüksek, başka dengeleri bozabilecek öneriler getiriliyor.
Bakın bizim hiçbir kompleksimiz yok, hiçbir çekincemiz yok...
Biz birilerinin yaptığı gibi de istişareden kaçınmayız, mutabakattan, uzlaşmadan, diyalogdan asla çekinmeyiz.
Türkiye için iyi olan her ne ise biz onu alırız, uygularız.
Ama sürekli eleştirmek, sürekli itham etmek, gerçekleşmeyecek öneriler sunup kenara çekilmek, topluma, ülkeye, üretime, istihdama, ihracata yönelik tahrip edici, moral bozucu açıklamalar yapmak, haksızlıktır...
Bu kriz AK Parti'nin krizi ya da AK Parti'nin çıkardığı bir kriz değil.
Bu kriz, Hükümetimizin krizi ya da Hükümetimizin çıkardığı bir kriz de değil.
Bu kriz küresel bir kriz, hepimizi ilgilendiren bir kriz ve 71,5 milyon vatandaşımızın her birinin gayretiyle aşabileceğimiz bir kriz.
Bakınız, Türkiye'de, Türkiye ekonomisinde iyi şeyler de oluyor...
Kamu borç stokunun milli gelire oranı biz geldiğimizde yüzde 61,4 idi, 2008 sonunda yüzde 28,6'ya çektik. Bakınız nereden nereye çektik.
Kamu net borç stoku 2000 yılında 71 milyar TL seviyesinde idi. Ana muhalefet lideri bunu 500 milyara çıkarıyor. 2002 yılına kadar net borç tam 215 milyar TL'ye ulaştı. 2004 yılından itibaren Hazine tarihinde ilk kez borç stoku gerilemeye başladı ve şu anda küresel krize rağmen 271,6 milyar TL seviyesinde. Değerli arkadaşlarım kamu net borç stokumuz miktar olarak budur.
Dikkat ediniz, eğer biz şu anda güvenilir bir maliyeye, hazineye sahip olmamış olsaydık, Hazinemiz, Perşembe günü tahvil ihracı yaptı. Tahvil ihracına, dünyanın birçok ülkesinden çok sayıda yatırımcı tarafından 7 milyar doların üzerinde talep geldi ve yüzde 7,5 faizle 1,5 milyar dolar tutarında satış yapıldı. Bu da istikrarlı ve güvenilir bir ülke olmanın ifadesidir.
Merkez Bankamız da ifade etti; iç talebin 2009 yılının İkinci çeyreğinden itibaren artması, bunun da büyümeye pozitif olarak yansıması bekleniyor.
Ama Türkiye'deki o malum çevreler neyi aldı yine? İşlerine geldiği için tuttular dediler ki "İlk çeyrek neyse biz onu alırız."
Nitekim Tüketici Güven Endeksleri yukarıya doğru seyrediyor ve son 16 ayın en iyi göstergeleri ortaya çıkıyor.
Biliyorsunuz, İş-Kur'a yapılan işsizlik başvuruları Ocak ayında 78 bin 577 kişiye ulaşmıştı. Bu sayı da Ocak ayından itibaren gerilemeye başladı ve Mart ayında 62 bin 97 oldu.
Aynı şekilde değerli arkadaşlarım enflasyon geriliyor... Dün açıklanan oranlara göre 12 aylık TÜFE yine tek haneli oranlarda, yüzde 6,1 olarak gerçekleşti...
Buna benzer daha çok sayıda örnek bulunuyor...
Türkiye'de, krize rağmen, kriz ortamına rağmen bu gelişmeler devam ediyor.
Biz de milletimizle el ele vererek, işbirliği yaparak, sanayicimizle, girişimcimizle, esnafımız, çiftçimiz, emeklimiz, işçimizle omuz omuza vererek bu krizi evelallah aşacağız.
Her türlü tedbiri zamanında alıyoruz, gereken neyse onu zamanında yapıyoruz.
Bir kez daha söylüyorum... Bu küresel kriz geride kaldığında, Türkiye güçlü bir şekilde, hızla büyüyerek, cumhuriyetimizin 100. yılında 1 trilyon dolar gayri safi yurtiçi hasıla hedefine, 500 milyar dolar ihracat hedefine, dünyanın en büyük 10 ekonomisi olma hedefine kilitlenmiş şekilde yoluna devam edecek.
Değerli arkadaşlarım,
Son grup toplantımızdan bu yana dış politika alanında yine yoğun bir trafik yaşadık.
Avrupa Birliği üyeliğimize başından beri destek veren Finlandiya'nın Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı Sayın KATAYNEN ülkemizi ziyaret etti.
İsveç Başbakanı ki önümüzdeki dönem, dönem başkanı olacaklar, Avrupa Birliği'nde Sayın Reinfeldt ve heyetini 21 Nisan'da ülkemizde ağırladık.
İsveç Parlamentosu'nda temsil edilen yedi siyasi partinin yedisi de ülkemizin AB sürecine destek veriyor ve bunun AB ülkeleri arasında başka bir örneği yoktur.
İsveç'in önümüzdeki dönemde AB Dönem Başkanlığı'nı devralmasıyla birlikte bu desteğin somut kazanımlara dönüştürülmesi ve bu dönemde birkaç faslın müzakerelere açılabilmesi konusunda görüşlerimizi beyan ettik.
Orta Doğu'daki gelişmeler bağlamında da barışa yönelik çabalarımızı sürdürdük.
1955 yılından bu yana, yani 54 yıldan beri Lübnan'dan ülkemize en üst düzey ziyaret, Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman tarafından 21 Nisan 2009 tarihinde gerçekleştirildi.
Diğer taraftan Irak'ta Sadr Grubu Lideri Sayın Mukteda El-Sadr'la verimli bir görüş alışverişinde bulunduk. Kendisine Irak'ta güvenliğin ve iç huzurun sağlamlaştırılması, toprak bütünlüğünün korunması noktasında hassasiyetlerimizi anlattık ve biliyorsunuz partilerinin İstanbul'da bir kongresini gerçekleştirdiler, bu vesileyle buradayken bizlerle de görüşme arzularını bildirdiler ve kendileriyle görüştük.
Yine, 24 Nisan'da Azerbaycan Savunma Bakanı Sayın Sefer Abiyev, İDEF-2009 Fuarı vesilesiyle ülkemizi ziyaret etti. Ben de kendisiyle bir görüşme gerçekleştirdim.
Bu arada, 13 Mayıs'ta kardeş ülke Azerbaycan'a gitmek suretiyle Sayın Aliyev ile bir görüşmem olacak ve ayını gün Azerbaycan Parlamentosu'nda da bir konuşmam olacak.
Oradan Polonya'ya geçeceğim ve Polonya'dan sonra da Sayın Putin ile Rusya'da bir görüşmemiz olacak ve ardından ülkeme döneceğim. Ermenistan'la yürütülen görüşmeler Türkiye'de olduğu gibi ne yazıkki Azerbaycan'da da hep yanlış aksettirildi, ya da istismar edildi. Aslında bu görüşmelerin en önemli kazanım noktası Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ ve Yukarı Karabağ sorununa yönelik başlıklarıydı, ama bu gözardı edildi. Bu tabi bizim en önemli üzüntü kaynağımız oldu.
Değerli arkadaşlar,
Tüm bu görüşmelerin de ülkelerimiz adına, dış politikamız adına hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Burada sözlerime son verirken, yoğun Meclis gündemi içinde grubumuza başarılı bir hafta diliyor, tüm misafirlerimize hoş geldiniz diyorum.
Şahsım ve grubum adına selam sevgi ve saygılarımı sunuyorum, hayırlı olsun diyorum..."

Not: Konuşmanın tam metni,"akparti.org.tr" den iktibas edilmiştir.



Bu haber 459 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,003 µs