En Sıcak Konular

İLKER BAĞBUĞ: ''TSK DİN KARŞITI DEĞİLDİR,TÜRK MİLLETİ'NİN BİZZAT KENDİSİDİR''

14 Nisan 2009 13:33 tsi
İLKER BAĞBUĞ: ''TSK DİN KARŞITI DEĞİLDİR,TÜRK MİLLETİ'NİN BİZZAT KENDİSİDİR'' Genelkurmay Başkanı Başbuğ,"Yıllık Değerlendirme Konuşması"nda ''TSK din karşıtı değildir.Çünkü bu asker Türk milletinin, bizzat kendisidir" dedi.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, İstanbul'da Harp Akademileri Komutanlığı Atatürk Harp Oyunu ve Kültür Merkezi'nde "Yıllık Değerlendirme Konuşması" yaptı.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, konuşmasına teşekkür ederek başladı. Başbuğ konuşmasının çerçevesinin, sivil-asker ilişkileri başta olmak üzere, terör ve terörle mücadele, demokrasi ve laiklik gibi konulardan oluşacağının altını çizdi.

"Güncel konuları haftaya değerlendireceğim"

Güncel konulara ve bu konuşmada değinemeyeceğim diğer konulara ilişkin görüşlerimi önümüzdeki hafta yapacağım basın toplantısında, sizlerle paylaşmayı düşünüyorum.

Soğuk savaş sonrası dönemde demokrasi, liberal ekonomi tartışmaları gündemimizde daha fazla yer almaktadır. Öte yandan milli güvenlik kavramı genişlerken tehditlerde çeşitlenmiştir. Bu gelişmeler sivil-asker ilişkisi konusunun farklı boyutlarda tartışılmasına neden olmaktadır.

Konu siyaset literatüründe de farklı ele alınmaktadır. Hungtington ve Cohen bu olaylara klasik bir bakışla yaklaşmaktadır. Bu ilişkiler üzerinde, klasik düşünürlerin yanı sıra, liberal ve yapısal akımların da etkileri görülmektedir. Akademik anlamda da bu işin profesyonelleri arasında uzlaşmazlık alanları mevcuttur.

"Asker kimdir"

Sivil-asker ilişkilerini daha sağlıklı değerlendirmek için öncelikle askerlik mesleğinin ne olduğunu anlamak gerekir. Askerlik tabiî ki profesyonel bir meslektir. Askerlik büyük deneyime yüksek mesleki ölçülere sahip olmayı gerektirir.

"Maddi gereksinim geride kalır"

Fakat askeri profesyonellik, bürokratik yapılanma, iş dünyasındaki yapılanmadaki profesyonellikten farklıdır.

Askerliği diğer profesyonel mesleklerden ayıran farkların başında, askerlikte maddi gereksinimlerin önceliğinin daha az oluşu ve askerliğin bir meslekten ziyade adeta bir yaşam biçimi oluşudur.

"Topluma yararlılık önemlidir"

Sivil - asker ilişkileri, içerisinde ayrı bir yer olan asker ve devlet başlığında askerliği 3 temel esasa dayandırır.Uzun süreli eğitim öğretim ve tecrübe sonunda uzman olması ve teorisiyle pratiğin bir arada bulunmasıdır.İcra edilen vazifenin toplumun yaşam ve güvenliği için gerekli ve hayati önleme haiz olduğudur.

İcra edilen vazifenin aynı duyguları paylaşan kişilerden oluşan bir birim tarafından yerine getirilmesidir.Askerlik sadece yeterlilik değil etkinlik ve topluma yararlılıkta da öne çıkar.

Toplumların dönüşümünde modernleşmede asker daima öncü olmuştur. Silahlı kuvvetler aynı zamanda teknoloji demektir. Sağlanan ilerlemeler çoğu zaman silahlı kuvvetler bünyesinde kendini gösterir. Bu gelişmelerin toplumsallaşması, gelişmekte olan ülkelerde silahlı kuvvetlerin öncülüğüyle olur.

"Sivillerin itimadı öncelikli"

Askerin üniformasının şerefi ve onuru her şeyin üzerindedir. Askerliğin şerefi toplumun yaşam ve güvenliği için hayati sorumluluğa sahip olunmasından gelmektedir.

Askerlikte güven ve itimat ilişkisi de çok önemlidir bu ilişki ise üç boyutludur.

Birincisi toplumun güven ve itimadına sahip olmak.

Sivil - asker ilişkileri karşılıklı güvene dayanmalıdır.

İkincisi sivil ve askeri liderlerin güven itimadına sahip olmak.

Üçüncüsü ast rütbeli personelin güven ve itimadına sahip olmaktadır.

En önemli olanı, askerliğin toplumun güveni ve itimadı üzerine inşa edilmesidir.

"Ordu halkın vergisiyle oluşmuştur"

Silahlı kuvvetlerin halkın vergisiyle oluştuğu da unutulmamalıdır. Yapılan anketlerde TSK her zaman en güvenilir kurum olarak başta yer almaktadır.

TSK ulusumuzun güvenine mazhar olmuştur. Çünkü ülkemizin riskler ve fırsatlarla dolu jeopolitiğinde güvenliği sağlamaktadır. Aynı zamanda TSK hızla dönüşen sosyal ekonomik ve siyasal yapının toplumda yarattığı güven arayışına da cevap verebilmektedir. TSK millete hizmet etmek için vardır.

Bu noktada TSK'nın toplum nezdindeki itibarını ve güvenilirliğini sarsmayı amaçlayan iki ön yargılı yaklaşıma dikkat çekmek istiyorum.

Montesquieu'ya göre ön yargı bazı şeyleri bilmemek değil, kendi kendini bilmemektir.

Bahsettiğim ön yargılı yaklaşımlardan birisi, demokratlık kisvesi altında TSK'yı yıpratmak amacıyla, TSK'ya karşı sistematik muhalefet yapılması, her şeyden önce demokrasimizi geliştirmeyecektir.

Bu çoğulculukla ifade edilebilecek bir husus değildir.

"TSK din karşıtı değildir"

İkincisi ise toplumumuzu etkilemek amacıyla TSK'yı din karşıtı olarak gösteren kötü niyetli propaganda kampanyalarıdır.

Ancak toplumumuz ve mutedeyyin vatandaşlarımız bu propagandaya itibar etmemektedir. Ordusunu sevmekte ve güvenmektedir. Çünkü bu asker Türk milletinin, bizzat kendisidir.

Kim ne derse desin Türk milletinin ordusu halktır, halktandır, halk içindir.

"Güç sivillerde ama askere sağduyulu yaklaşım"

Sivil - asker ilişkileri ülkelerin kendine özgü şartları dikkate alınarak incelenmelidir.

Elliot Cohen sivil ve asker ilişkilerini eşit olmayanlar arasındaki bir diyalog olarak tanımlamaktadır. Bu ilişki de elbette sivil liderler gerçek güce sahiptir. Ancak sivil otoritenin askeri kararlarda sağduyulu davranışlar öne çıkmaktadır.

Sivil - asker ilişkisi karşılıklı samimiyete, güven ve itimada, en önemlisi de askerlik mesleğinin profesyonel niteliğine saygı göstermesine dayanmaktadır.

"Siyasetten uzaklaşan ordu özerkleşir"

Yine Hungtington'a göre, objektif kontrol askerlik mesleğinin profesyonel yeteneğinin artırılması ve askerliğin politikadan uzaklaştırılması ile sağlanır. Bunun doğal neticesi olarak da askerlere kendilerini organize etmekte önemli boyutta otonomi verilmektedir.

"Ordu'da demokrasi ihtiyacı"

Üstlerin astlarıyla çok iyi iletişim içinde olması, karar öncesi onların düşünce ve tekliflerini dinlemeleri ve uygun olan hususları dikkate almaları gerekmektedir.

Bazıları askerlikte demokrasi olmadığını ifade ediyorlar. Komutan karar almadan önce elbette astlarının düşüncelerini, farklı da olabilir, almalıdır. Ancak karar aldıktan sonra her şey biter, komutanın kararının en iyi şekilde yerine getirilmesi herkesin temel görevidir.

"Asker sadece siyasilere danışman değildir"

Sivil - asker ilişkilerinde askeri liderlerinin sorumlulukları çok önemlidir. Yine Hungtington'a göre bunun 3 temel noktası vardır.

Güvenliği ilgilendiren konularda muhtemel hareket tarzlarının askeri makamlar tarafından incelenerek, siyasi makamlara danışmanlık edilmesi, alınan kararların icra edilmesidir.

Güvenliği ilgilendiren konularda danışmanlık yapılmasına gelince, bazen denilmektedir ki askerler tekliflerini yaparlar ve görevleri burada biter. Bu görüş doğru değil.

2003'teki Irak savaşı süresince, sivil - asker ilişkileri buna örnektir.
Askerlerin öneri ve kaygılarının sivil otorite tarafından dikkate alınmamasının sonucuna örnektir. Sivil - asker ilişkilerinde bu husus kanımda, ilişkilerin sağlıklı yürütülmesi için çok önemlidir.

Tek yetkili Genelkurmay başkanıdır

Genelkurmay Başkanı, Anayasa'nın 111. maddesine göre silahlı kuvvetlerin komutanıdır. Sivil - asker ilişkilerinin yürütülmesinde yetkili tek makam Genelkurmay Başkanı'dır.

Sivil - asker ilişkilerini yürütmesini politik ve siyasal hareketler olarak değerlendirmek doğru değildir. Tersine bu bir zorunluluktur ve işin özüne tartışmasız bir biçimde de uygundur ki bu faaliyetler bütün ülkelerdeki askeri makamlar tarafından da yapılagelmektedir.Gerekli hallerde de elbette silahlı kuvvetlerinin görüşlerini de kamuoyuyla paylaşır.

MGK'da her üye eşittir

Bunun yürütüldüğü bir diğer platformda MGK'dır. MGK'da her üye eşittir. Görev ve sorumluluklarını bu anayasal platformda serbest olarak yerine getirirler.

MGK'nın gerekliliğini, yetkilerini sorgulayanlara ilgili yasaları dikkatle okumaların öneririm. Eğer ilgileniyorlar sa konuyla bu konuda ABD Başkanı Obama'nın Milli Güvenlik Danışmanı James Jones'un, Washington Post'ta yeni yazısının metnini de bu konuyla ilgili olarak yararlı bir doküman olarak görüyorum ve ilgilenenlere de öneriyorum.

Elbette dün olduğu gibi bugün de TSK vazifesini, Anayasa'da ifade edilen Cumhuriyet'in temel niteliklerine bağlı olarak devam edecektir.

Silahlı kuvvetlerdeki bütün personelin sahip olması gereken dürüstlük sadakat cesaret sorgulamayla anlama gücü, fiziki şartlara her zaman sahip olma bugün de önemini korumaktadır.

Bugün silahlı kuvvetlerin temel faaliyetleri 3 temel husus öne çıkmaktadır.
1 - Açıklık.

2 - Sonuçlara odaklanma.

3 - Sorumluluk.

Günümüzün şartları ve ihtiyaçları silahlı kuvvetlerin önemini azaltmamaktadır. Aksine kapsamlı bir strateji çerçevesinde kullanılması konseptinin önemini giderek artırmaktadır. Buna bugün gayret birliği denilmektedir. Bu husus için askeri liderlerinin bilgi alanının daha da genişlemesini zorunlu kılmaktadır.

"Sadece askeri bilgi yetmez"

ABD Başkanı Kennedy, bu konuya şöyle açıklık getiriyor.

Diyor ki, "Siz profesyonel askerler, strateji taktik ve lojistik konuları mutlaka bilmelisiniz. Ama bunun yanında ekonomi siyaset diplomasi ve tarihi de bilmelisiniz. Askeri güç ile ilgili her şeyi bilmelisiniz. Bunun yanında askeri gücün limitlerini de bilmelisiniz. Günümüzdeki sorunların yalnız tek başına, altını çiziyorum tek başına kelimesi önemli. Yalnız tek başıan askeri güçle tam olarak ortadan kaldırılamayacağını da anlamalısınız"

Anayasanın 5. maddesi dikkatten kaçıyor

Sivil - asker ilişkilerinde bu şekilde değindikten sonra anayasamızın 5. maddesinde yer alan devletimizin temel amaç ve görevlerine bakmakta yarar var. Bu madde dikkatimizden kaçıyor. Bu madde devletin temel amaç ve görevlerini 4 temel başlıkta topluyor. Aynen okuyorum:

"Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk Devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."

Anayasamızın bu 5. maddesinde çok açık şekilde yer alan devletin temel amaç ve görevleri çerçevesinde, konuşmamın bundan sonraki bölümlerinde terörle mücadele konusu ile demokrasi ve laiklik konularına değinmeye çalışacağım.

"Etnik bir çatışma içinde değiliz"

Terör örgütleri içerisinde ülkemize en fazla zarar veren PKK bölücü terör örgütüdür. Yaklaşık 30 yıldır bölücü terör örgütü halkımızı hedef alarak tehdit etmektedir. Terör örgütü bunu etnik bir çatışmaya dönüştürmeye ve etnik bir çatışmaymış gibi takdim etmeye çalışmaktadır. Ancak bunu başaramamıştır. Bugün bölücü terör örgütü faaliyetlerini etnik bir temel üzerinde yürütmeye çalışmaktadır.

Bugün Türkiye'de yaşadıklarımız etnik çatışma olarak tanımlanabilir mi?

Bu kavramları oturtamadık. Bazen de konunun saptırılması var. Neticede bir kavram karmaşası ile karşı karşıya kalıyoruz. Bunu önlemek için bugün etnik çatışma nedir, asimilasyon nedir, millet kavramı nedir, ulus devlet nedir, kültürülen kimlikler ne demektir, kültürel özgürlükler nedir bunlara açıklık getirmeye çalışacağım.

70'li yılların sonunu hatırlarsak, örgüte hakim olan ideoloji sınıf temelli ve ikinci olarakta etnik referanslı Marksist Leninist bir temeldi.

1994'ten sonra dönüm noktasıdır. 1994'ten sonra Marksist Leninist kimliği geri iterek, etnik kimliği benimsemeye başladı.

Birinci kimlik yeterliliğini yitirince etnik kimlik üzerine yapmaya başladı. Bir yandan kürt kökenli vatandaşların üzerinde baskı sağlamayı amaçladı. Bu değişikliğe rağmen örgüt uyguladığı terörle, sorunu bir etnik çatışmaya dönüştüremedi.

Etnik çatışmanın kriterleri
Bu konuya akademik bir açıklamadan bakalım. Bu alanda çalışmalarıyla tanınan, Theodor Heuss'ın ifadeleri:

"Bir ülkede ciddi boyutlarda etnik çatışma olabilmesi için o ülkede şu ayrışmaların olması gerekir.

1. Gruplar arası büyük kültürel farklılıklar.

2. Bürokratik ve sosyal alanda bölünmeler.

3. Siyasal haklarda eşitsizlikler ve diğer tarafa verilen öncelikler.

4. Ülkenin ana konularına farklı bakış açılarının olması.

Yüzyıllardan beri Osmanlı topraklarında yaşayanlar arasında kültür alışverişi yapılmıştır. Bunu niye unutuyoruz?

Burada bir bütünleşme, benzeşme söz konusu. Bunu reddedebilir miyiz? Bu tabiatın bir gerçeği sonucu. Aslında kültürel yaşamımızda farklılıktan ziyade ortak noktaların fazla olduğu yatsınamaz bir gerçek.

Kuruluşlarda ayrım yapıldığını ileri sürmek gerçekten haksız. Ne Osmanlı ne de cumhuriyet döneminde hiçbir kurumumuz etnik olarak yapılanmamıştır. Bunu söyleyenler keşke örnek gösterseler.

Montesquieu diyor ki:

"Eğer cumhuriyette erdem yasa sevgisi ve topluluğa bağlılık ise ve çağdaş bir deyimle vatanseverlik ise bu son çözümlemede eşitlik anlatışına ulaşır. Cumhuriyet insanların toplulukla ve topluluk içinde yaşadıkları bir rejimdir ve bu onların kendileriyle birbirleriyle eşit hissetmeleri anlamına gelir"

Şimdi bu düşünenin aksini düşünmek ve Türkiye'de aksinin yaşandığını iddia etmek ne kadar doğrudur? Bazı eksiklikler olabilir onlara da değineceğim. Bunun aksini iddia etmek ne kadar gerçekçidir?

"TSK'nın ikinci örneği yoktur"

TSK'yı bir örnek olarak alalım ki TSK bu anlamda emsalsiz bir örnektir dünyada ikinci bir örneğini bulamazsınız.

Her Türk vatandaşı, rütbesi ne olursa olsun, TSK'da anayasal görev hak olan askerlik hizmetini, altını çiziyorum, eşit şekilde yerine getirmektedir. Bölücü terör örgütüne karşı sürdürdüğümüz mücadelede şehitlik ve gazilik mertebesine ulaşmış kahramanlarımız arasında çok sayıda Kürt ve Zaza kökenli vatan evladı var. Nereye koyacaksınız bunu? TSK'nın yapısına baktığımız zaman, Edirne'den Hakkâri'ye kadar, vatanın her köşesinden gelen sivil memurları görebilirsiniz.

Kaynak: Milli Gazete,http://www.milligazete.com.tr/haber/basbugdan-yillik-degerlendirme-122384.htm



Bu haber 476 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,105 µs