En Sıcak Konular

ÖZDEN GELEN PAYLAŞIM: CÖMERTLİK

4 Nisan 2009 17:21 tsi
ÖZDEN GELEN PAYLAŞIM: CÖMERTLİK Bireysel ve toplumsal hayatımızın şekillenmesinde dinî, ahlaki ve kültürel değer ve kodların etkin olduğu bir gerçektir.

Bireysel ve toplumsal hayatımızın şekillenmesinde dinî, ahlaki ve kültürel değer ve kodların etkin olduğu bir gerçektir. Her ne kadar insanın fıtratında yardımseverlik, paylaşma, iyilik yapma gibi eğilimler olsa da bu eğilimlerin fonksiyonel ve işlevsel hâle gelişinde söz konusu değerlerin ayrı bir yeri vardır. Yüce Allah’ın saygın bir varlık olarak yarattığı ve belirli bir misyon yüklediği insan, şüphesiz ahlaki erdemleri içselleştirdiği, koruduğu, geliştirdiği, ferdî ve toplumsal hayatında pratize ettiği derecede bu saygınlığını muhafaza etme yanında ilahi kudretin kendisine yüklediği misyonu da ifa etmiş olacaktır. Gerçek şu ki, ahlak hem birey hem de toplumsal ölçekte insanı olgunlaştırmayı, yaratılış gayesini ve varoluş bilincini canlı tutmayı amaçlar. Bu bağlamda ahlak, insanın tekâmülünde zirve noktasını teşkil etmektedir ki, dinin de odaklandığı husus budur. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber’in ahlakına vurgu yapılmasını da bu meyanda okumak, tefekkür etmek gerekir. Bazı erdemler vardır ki belli bir müeyyide eksenine oturmasa da dinî ve toplumsal kabul veya red onları daha bir anlamlı ve güçlü kılabilmektedir. Cömertlik ve onun zirvesi olarak nitelendirebileceğimiz isar, bu erdemlerin başında gelmektedir. Öyle ki isar, “ben”i değil “biz”i önceleyen, kişisel çıkar veya menfaati değil toplumsal maslahat/menfaati öne çıkaran, özden gelen bir güzelliktir. Bu anlamda toplumsal birlikteliğin âdeta mayası konumundadır isar duygusu... Bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, başkasının yararı için fedakârlıkta bulunması olarak tanımlayabileceğimiz isar, Ensar ile Muhacir arasındaki özel ilişkiyi dile getiren ayetten de (Haşr, 9) anlaşılacağı üzere muhtaç kimsenin ihtiyacına öncelik verilebilmesidir. Bilindiği üzere Ensar, Hz. Peygamber’e ve onunla Medine’ye hicret eden muhacirlere kucak açmış, bütün imkânlarını onlarla paylaşmaktan mutluluk duymuş hatta onları kendilerine tercih etmişlerdir. İslam’ın ilk kuşaklarından itibaren sonraki kuşaklara aktarılan cömertlik, paylaşma ve feragat örnek ve hatıraları, Müslümanlar arasında paylaşma ruh ve bilincinin canlı ve diri tutulmasında önemli rol oynamışlardır. İslam’ın hayat bulmasında önemli bir pay ve konuma sahip bu iki neslin örnek tutumunun süslediği tabloda, paylaşım, digerkâmlık, cömertlik, isar adına gönül ve duygu pınarlarının kurumaya yüz tuttuğu çağımız insanının alabileceği çok dersler olduğu açıktır. Cömertlik, isar gibi kavramların içinin gerçek anlamda dolmasında bu kumaşı tezyin eden dinin payını teslim etmek gerekir.

Genellikle mali fedakârlıklar için kullanılmakla birlikte bazı kaynaklarda isar kavramı için “can ile isar”dan yani kişinin sevdiği bir kimse için kendi huzur ve rahatını terk edebilmesinden de söz edilmektedir. Ayrıca tasavvufi literatürde “sevgi”nin kısaca isar olarak da tanımlanması ona farklı bir açılım getirmektedir. Çünkü en yüksek derecede sevgi, seven kişinin gerektiğinde sevdiği için canını dahi feda etmeyi göze almasını sağlar/gerekli kılar. Şüphesiz isar, kişinin kendisini maddi ve manevi anlamda tüketmesi demek değildir. (Çağırıcı, “İsar”, DİA) Mal-mülk, makam-mevki sevgisi insanda var olan tabii duygulardandır. Ancak bu sevginin ifrat ve tefritten uzak denge eksenine oturtulması gerekir. Kur’an-ı Kerim’in değişik vesilelerle mal ve mülkü, evlat ve ıyali “dünya metaı” olarak sunuşu, aslında bu dengenin sağlanmasında önemli bir perspektiftir. Gelip geçici olana takılıp kalmadan, başka bir deyişle “araç”ı “amaç” edinmeden, hayatın varoluş misyon ve amacına uygun bir zeminde sürdürülmesi, bu bakış açısının tabii sonucudur.

Cömertlik ve daha üst düzeyi ile isar,   Allah’ın vermiş olduğu maddi veya manevi değerlerin gerektiğinde ihtiyaç sahipleri ile paylaşılabilme öz verisidir. Meşhur İslam bilginlerinden Gazzali, cömertliği Allah’ın ahlaki sıfatlarında biri olarak tanımlamakta, cömertliğin en yüksek derecesinin de isar olduğunu ifade etmektedir. Ancak diğer erdemli davranışlarda olduğu gibi, isarın da belirtilen ahlaki değeri kazanabilmesi için maddi veya manevi bir karşılık beklemeden sırf Allah rızası ve insan sevgisinden dolayı yapılması gerekir. İsarın sadece maddi ihtiyaçların karşılanması ile sınırlanması ve bu çerçevede değerlendirilmesi yeterli değildir. (Çağırıcı, Mustafa, “İsar”, DİA) Diğer bireylere gönlümüzü açma, onları sevgi, saygı ile kucaklama da bir isardır. Zira toplumumuzda sevgi yüklü sözcüklere, saygıya, hayat dolu mesajlara aç o kadar insan var ki, bunların sayıları hiç de yabana atılamayacak boyuttadır. Kur’an bize, “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Fakat iyi olan, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden, malını sevmesine rağmen hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, istemek zorunda kalanlara ve köle azadına veren, namaz kılan ve zekât verendir...” (Bakara, 177) mesajını verirken, gerçek iyiliğin ve sorumluluğumuzun çerçevesini de çizmiştir.

Çağımızda isar, cömertlik gibi erdemlerin diğer birçok değer gibi yozlaşmaya yüz tuttuğu bir gerçektir. Hemen her alanda bireyselliğin, bencilliğin, haset ve çekememezliğin ön plâna çıktığı aşikârdır. Dostluk ve ilişkilerin genelde menfaat eksenli kurgulandığı da çokça vurgulanan bir husustur. Bu durumun ne bireyin ne de toplumun yararına bir yöneliş olmadığı pek çok kimse tarafından kabul edilmektedir. Bu olumsuz tablo karşısında cömertlik, isar gibi paylaşmayı önceleyen erdemlere işlevsellik kazandırılması insanlığın selameti, huzur ve mutluluğu açısından kaçınılmaz olacaktır. Aksi takdirde hemen herkesin muzdarip olduğu, yakındığı gayriinsani davranış ve yapılanmalar varlığını sürdürecektir. Dünyanın bugün boğuşmakta olduğu sorunlarının odağında aslında bencillik ve açgözlülüğün önemli bir yer tuttuğunu söyleyebiliriz. Görünen o ki dünya üzerinde fakirlik sebebiyle eğitimsiz kalan, açlık ve sefalet yüzünden hayatını kaybeden insan sayısı hiç de az değildir. BM Gıda Programı Başkanı James Morris’in bu bağlamda yaptığı açıklamalar gerçekten insanlığın vahim bir tablo ile karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Morris; açlık ve yetersiz beslenmeden ötürü her gün on sekiz bin çocuğun hayatını kaybettiğini ifade etmektedir. Yine istatistikler, bir milyar insanın günde bir dolara geçindiğini, zenginlerin bu kesimden 38.486 kat fazla gelir elde ettiğini ortaya koymaktadır. Aynı şekilde dünyada, 824 milyon insan kronik açlık çekmektedir ki bütün bunlar gelir dağılımındaki ya da dünyanın kaynaklarını kullanmadaki çarpıklığı en çarpıcı bir şekilde dillendiren örneklerdir. Buna ilaveten yetersiz beslenme yanında çeşitli hastalıklar sebebiyle her yıl ortalama 11 milyon çocuğun beş yaşın altındayken öldüğü ifade ediliyor. Diğer taraftan dünya kaynaklarının israf edildiği ve hoyratça tüketildiği de bilinen bir husustur. Söz konusu tablonun oluşumunda siyasi etkenler bir tarafa, paylaşma ve cömertlik gibi insani ve ahlaki değerlere karşı duyarsız oluşun da büyük payı vardır. Unutulmamalıdır ki bölgesel gibi gözüken huzursuzluklar süreç içinde küresel insanlık problemi olarak tüm dünyanın önüne çıkmaktadır. Kaynakların dağılımındaki adaletsizlik, başta can ve mal güvenliğini tehdit eden önemli insanlık sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Sonuç olarak ifade etmek gerekirse paylaşımı, etnik, siyasal veya dinsel ayrımcılık gözetmeden insanların ihtiyaçlarını karşılamayı, bireysel yaşama zevki yerine kitlesel yaşama ya da yaşatma zevkini vurgulayan, dinî ve kültürel kodlara işlevsellik kazandırılması büyük önem arz etmektedir. Zira dinin bu tablolar karşısında çözüm olarak söyleyecek epey sözünün olduğu açıktır. Şüphesiz din, insanın hem dünyada hem de ahiret hayatında kurtuluşa ermesini, kendisiyle, yaratanla ve çevreyle uyum içinde yaşamasını, kalıcı huzur ve mutluluğu yakalamasını hedeflemekte, bunu gerçekleştirmek için insanı sadece inanç ve ibadet esaslarına yönlendirmekle yetinmeyip, bunun yanı sıra adalet, doğruluk ve dürüstlük, ötekine saygı, yardımlaşma, her türlü kötülükten uzak durma, kendisi için istediğini kardeşi için de isteme ve onu sevme gibi temel erdemleri insan hayatında egemen kılmaya çalışmaktadır. Makalemi Mhatma Gandhi’nin şu sözleriyle bitirmek istiyorum: “Dünya herkesin ihtiyacına yetecek kadarını sağlar, fakat herkesin hırsına yetecek kadarını değil.”

Dr. Yaşar Yiğit
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Not: Bu yazı, Diyanet Aylık Avrupa Dergi Mart 2009 sayısından iktibas edilmiştir.


 



Bu haber 545 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,634 µs