En Sıcak Konular

DEMİREL: ''28 ŞUBAT'IN NERESİ DARBEYDİ ?''

10 Mart 2009 17:48 tsi
DEMİREL: ''28 ŞUBAT'IN NERESİ DARBEYDİ ?'' Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Demirel:"29 Şubat günü Türkiye’de hükümet var mı, Parlamento var mı? Var. Anayasa var mı? Var. Bunun nesi darbe? "dedi.

Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in yorumlarıyla yakın tarihin en çalkantılı dönemlerinden 28 Şubat 1997 süreci:

Tansu Çiller’le o gün görüşmemiz vardı. Görüşme bitince odadan çıktı, dışarıda öğrenmiş panik içinde odaya girdi “Tanklar yürümüş” dedi. Tabii kolay değil can pazarı...

Ben de “Yürürse yürür bir şey olmaz, sen işine git” dedim... Tanklar yürüse sadece onun

üstüne yürümez ki tanklar devletin üstüne yürür. Devletin başında da ben varım

28 Şubat’ın sembolü sayılan “tankların Sincan’da yürümesini” siz nasıl öğrendiniz?

Özel kalemime haber vermişler. Özel Kalem Müdürü bir kağıt getirdi önüme koydu. Ben telaş yapmadım.

Aklınıza ne geldi?

Doğrusu asker müdahalesi olabileceğini düşünmedim. Asker müdahalesi olacak olsa tanklar Sincan’da değil başka yerde yürür.

Sizin o gün Dışişleri Bakanı Tansu Çiller’le bir görüşmeniz var. Görüşme bitiyor, yanınızdan çıkıyor, sonra tekrar geliyor yanınıza.

Doğru. Dışarıda ona söylemişler, “Tanklar Sincan’da” diye. Tekrar geldi, “Tanklar yürümüş” dedi. Tanklar devletin tankı, tank yürüyecek bir olay yok. Halkına karşı tank yürütüp ne yapacak? “ Ben de ” Yürürse yürür bir şey olmaz, sen işine git “ dedim. Benim sözüm telaşsız, güven vericiydi. Tanklar yürüse sadece onun üstüne yürümez ki, tanklar devletin üstüne yürür. Devletin başında da ben varım. Ben kaygılanmadığıma göre onun da kaygılanmaması lazım. Ama can pazarı bu.

Tansu Hanım’da panik hali mi vardı?

Vardı.

Ondan sonra mı siz Genelkurmay Başkanı’nı aradınız?

Manevraya ya da garnizona gidiyormuş, dedi. Anlaşılan onun da çok fazla bilgisi yok, aşağıdakiler organize etmişler.

Daha sonra konuşmadınız mı?

Bazı şeyler çok konuşmaya gelmez.

Sonradan ” balans ayarı “ diye nitelenen tankların yürüyeceğinden haberiniz olsaydı ne yapardınız?

Bozardım. Varsın yürüsünler diyemezsiniz ki. Yürüsünler yollar aşınmaz diyemeyiz ki, çünkü tank paleti aşındırır.

Bu olaydan sonra Tansu Çiller, Genelkurmay Başkanı Karadayı ve bazı komutanları görevden almak için size geldi mi?

Hayır, kesinlikle doğru değil.

Hepsi safsata...

” Bir kararname hazırlasak onaylar mısınız “ demedi mi?

Hayır, hepsi safsata.

Güven Erkaya’nın anılarında, İslamoğlu’nun kendisine geldiğini ve komutanların emekliye sevkedilmesine ilişkin kararname taslağını gördüğünü anlattığı geçiyor...

O günkü sorun Genelkurmay’da değil ki. Sorun, laikliğe, moderniteye yönelmiş hareketlerden rahatsız olmuş halk kütleleri vardı. Sorun o.

Tansu Çiller böyle bir kararnameden hiç bahsetmedi mi?

Hayır. Zaten gerekirse onu başbakan yapar. Çiller yapmaz. Bu kadar önemli mesele vekille hallolmaz. Zaten Erbakan da böyle bir teklifle gelse, ben sorarım, ” Niçin? “ diye. Ne diyecek? ” Ben Hariciye Köşkü’nde birtakım tarikat üyelerini topladım buna itiraz ettiler, öyleyse bunları alalım, bunun için geldim “ diyebilir miydi? Yahut ” Benim Kayseri’deki belediye başkanım şunları söyledi “ ya da ” Sincan’daki belediye başkanım Kudüs Günü yaptı, orda şunlar oldu, bunlar rahatsız oldular, bunları alalım “ diyebilir miydi? Burada şikayet eden kim, edilen kim?

Ama ” darbe yapmak istiyorlar “ diyebilirdi...

Neyin darbesini yapacak? Sen bunları yaptığın sürece halk rahatsız. Halk rahatsız olunca bunlar da rahatsız. Sen bunları yapmazsan, halk rahatsız olmaz. Türkiye’de herkesin yaşam hakkı var. Herkesin uyması gereken şu Anayasa. Bu Anayasa da laikliği , moderniteyi getirmiş. ”Bunlara neden uyuyorsunuz“ diye sorun yok, Türkiye’de ”Bunlara neden uymuyorsunuz“ diye sorun var. ”Buna uymayın“ deniliyorsa eğer, o zaman rahatsızlık çıkarsa, bu rahatsızlıktan dolayı ”kumandanları alalım“ kim diyebilir ki? Olur mu öyle şey? Yani ne diyerek gelecekti bana Başbakan? ”Bunları alalım.“ Peki niye alalım? ”Taksim’e cami yapacağız, onun için çadır kurduk, buna itiraz ettiler. Bunun için alalım“ mı diyecekti? Halkın namaz kılmak için sorunu yok. 1.756 tane cami var İstanbul’da. ”Bunlar yadırganıyor, yadırgayanın kellesini uçuralım“ diyebilir miydi?

Yemin etmişsiniz...

Defalarca darbe yaşadınız ve darbelerden mağdur oldunuz. O dönem komuta kademesinin görevden alınması sizin aklınızdan geçmedi mi hiç?

Hayır geçmedi. 28 Şubat’ta gerginlik Genelkurmay’da değil ki gerginlik halkta. Her gün saat 9.00’da ışığını söndüren halka ne diyeceksin ki... Her gün ışıklar sönüyor, yakılıyor olmasa, her gün Türkiye’de gazeteler birtakım önemli şeyleri yazmasa, her gün eleştirilecek hükümet icraatı olmasa o gerginlik olmazdı. O gerginliği Genelkurmay’daki 3-5 kişiyi değiştirmekle ortadan kaldırmış olmaz, aksine daha da çoğaltmış olurdunuz. Çünkü gerginliği meydana getirenler onlar değildi ki... Gerginlik vatan sathındaydı. Gerginlik tepeden değil tabandan gelen bir gerginlikti.

Siz Genelkurmay Başkanı’na ”Bunlar siyasetin işi, bu meselelere siz karışmayın, her şey de iyi gidiyor“ deseydiniz ne olurdu?

O zaman bana sorardı adam, ”ne iyi gidiyor“, ”Tarikatlar Çankaya’yı istila etti, sen ne yapıyorsun” derdi, ”kafanı kaldırıp baksana” derdi.

”Onlar da bu ülkenin gerçeği, demokrasi var, bu seçilmişlerin meselesi “ denemez miydi?

Hayır öyle şey olmaz. Yanlış olan şey seçilmişlerin meselesi olmaz. Seçilmişler yanlış yapma hakkına sahip değildir. Anayasa’ya sadakatle bağlı olmaya yemin etmişsiniz, laik devlet üzerine yemin etmişsiniz, devrim üzerine yemin etmişsiniz. Modern cumhuriyeti korumak size tevdi edilmiş. Siz buna açıkça ters düştüğü için rahatsızlık meydana getiren hadiselere ” varsın böyle olsun “ derseniz o zaman o safa girersiniz. Ve oturduğunuz yerde oturma hakkını kaybedersiniz.

Darbe olur muydu ?

Tarih, olmuş hadiselerle uğraşır, olmamışlarla uğraşmaz...

29 Şubat’ta herkes yerindeydi bunun nesi darbe?

”28 Şubat darbedir, bunu da Demirel yaptırdı...“ deniyor. 28 Şubat’ı en iyi bilen sizsiniz, gerçekten darbe veya yarı darbe miydi?

Şimdi, 28 Şubat’ı anlatayım da o tek başına hiçbir şey ifade etmez. Bir gazetenin sayfalarına sığacak bir şey değil. ”28 Şubat darbedir“ diye 28 Şubat’ın üzerinden 11-12 sene geçtikten sonra bu iddialar yapılıyor. Türkiye darbenin ne olduğunu biliyor. Darbe dediğin zaman, darbeciler geliyor, Meclis’i kapatıyorlar yahut Meclis’i kontrol altına alıyorlar, hükümeti ortadan kaldırıyorlar, Anayasa’yı ortadan kaldırıyorlar ve kendilerine göre bir düzen kuruyorlar. Ya idareyi tümüyle ele alıyorlar yahut idare tam kontrol altında tutuluyor. Peki 28 Şubat MGK’dan sonra 29 Şubat günü Türkiye’de hükümet var mı, Parlamento var mı? Var. Anayasa var mı? Var. Peki kimsenin kılına dokunulmuş mu? Hayır. Herkes yerli yerinde duruyor mu? Duruyor. Bunun nesi darbe?

Ama bu nedenle ”postmodern darbe“ denmiyor mu? Hükümet ertesi gün var ama, bir süre sonra hükümet de yok, parti de yok...

Neden postmodern? 4 ay geçiyor aradan, 18 Haziran’a geliyorsunuz. Mart, Nisan, Mayıs geçiyor ve Haziran’ın 18’i. 4 aya yakın zaman geçiyor. Günün başbakanı geliyor ve ”ben istifa ediyorum“ diyor. Ona ”istifa et“ diyen var mı? Yok. Kendisine ben soruyorum...

”Havada ikmal yapacağız“ diyorlardı...

Ben soruyorum. ”Niye istifa ediyorsunuz?“ O (Başbakan Necmettin Erbakan) ”Gerginlik var “ diyor. ”İstifa ediyorsun, ben de sana istifa et diyecektim“ diyen var mı? Yahut ben ona haber gönderiyorum, MİT Müsteşarı ile vesaire ile , ”ben bunlarla muhatap oldum, yani istifa ediversin a canım“ diye. Böyle bir olay var mı? Yok...

Ama siyasi tablo değişiyor...

Siyasi tablo her gün değişiyor zaten. Şimdi geliyor, ”ben“ diyor, ”istifa ediyorum ama başbakanlığı filancaya ver“. Bu benim bileceğim bir iş. Cumhurbaşkanı’nın bileceği bir iş... Ondan sonraki kısmı, gene Meclis’in içinden hükümet kuruluyor, gene Meclis’in güvenoyuna mazhar oluyor, Türkiye yoluna devam ediyor. Bunun nesi darbe? Ben bunu darbe diyenlere diyorum: Allah’tan korkun bunun nesi darbe? Bu işin önü bu. Arkası var.

12 Mart’la benzerliği yok mu?

Hiç yok. 11 Mart günü ben burada oturuyorum, benim arkamda yüzde 50 oy var. Benim gelip elimden hükümeti aldılar. 28 Şubat’ta kimin elinden ertesi gün hükümet aldılar?

Çiller ve Erbakan ikilisinden de aldılar...

3.5 ay sonra oldu o sevgili kardeşim. Onun 28 Şubat’la hiçbir alakası yok. O hükümet gitmezdi. Hükümet başkanı, ” Benim hükümetimin bulunduğu süre içerisinde ülkede gerginlik oldu “ diyor... ” Gerginlik mi oldu, o zaman sen git muavinin gelsin, gerginliğe de devam edelim, senin hükümete devam edelim “, böyle mi diyecektik? (” Bunu dedirtmeyecektiniz bana “ diye sitem ediyor)... görev benim takdirime kalmıştı. Ben doğruyu yaptım.

Tarihe postmodern darbe diye geçti

1995’te birinci parti olan Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki Refah Partisi, 1996’da, Tansu Çiller liderliğindeki DYP ile koalisyon hükümeti kurdu.

Erbakan, Başbakan olduktan sonra Mısır, Libya, Nijerya’yı ziyaret etti. Bir çadırda Kaddafi-Erbakan görüşmesinde Libya liderinin söylediği sözler muhalefet ve basından sert tepki gördü.

3 Kasım 1996’da Susurluk’ta meydana gelen trafik kazasında devlet bağlantılı karanlık ilişkiler ortaya çıktı. Erbakan olayı ’fasa fiso’ olarak değerlendirdi. Adalet Bakanı Şevket Kazan ise, çetelere tepki göstererek eylem yapanlar için ‘Mumsöndü oynuyorlar’ dedi.

RP’li milletvekillerinin, yerel yöneticilerin açıklamaları; Erbakan’ın Başbakanlık’ta tarikat şeyhlerini ağırlamasıyla kamuoyunda irtica tehlikesi yaygın biçimde tartışmaya başlandı.

Medyada irtica tehdidine ilişkin birçok haber yayınlanmaya başlandı. 22 Ocak 1997’de Gölcük’te komutanlar irtica tehdidini tartıştı.

30 Ocak 1997’de Sincan belediyesinin düzenlediği Kudüs gecesinde cihad konulu bir oyun sahnelendi. İran Büyükelçisi’nin de katıldığı geceye basında tepki gösterildi. Sincan’a giden gazeteci Işın Gürel dövüldü. 6 gün sonra Sincan’da tanklar geçiş yaptı.

Demirel, Başbakan Erbakan’a mektupla uyarılarda bulundu.

Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya ’İrtica, PKK’dan daha tehlikeli’ dedi.

28 Şubat’ta yapılan MGK toplantısında laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu sert bir şekilde vurguladı. 4 Mart’ta Başbakan Erbakan, MGK kararları yumuşatılmazsa imzalamayacağını söyledi ancak 6 Mart’ta imzaladı.

Kararlarla ’irtica’ya karşı zorunlu eğitimi 8 yıla çıkarmak gibi bir dizi önlem alındı.

Tartışmaya Demirel de katıldı: Vali kömür taşımaz

Demİrel ile 28 Şubat dışında güncel konuları da konuştuk. Yerel seçimi değerlendirirken Başbakan Erdoğan ile muhalefet partilerinin liderleri arasındaki “vali” tartışmasına Demirel de katıldı.

İl genel meclisi düzeyinde seçim tahmininiz nedir?

Bu bir yerel seçimdir. Yerel seçimlerde iktidar partilerinin daima avantajı vardır. Bu avantajlar, devletin yerel yönetimlere imkanlarını rey almak maksadıyla gelişi güzel dağıtmaktan başlar, devletin araçlarını, kullanmaya kadar gider. Ayrıca, idari makamları işgal eden kişileri de kullanırlar. Devletin iletişim imkanlarını gelişi güzel kullanır. TRT’yi kastediyorum. Devletin valisine kömür çuvalı taşıtırlar...

Bunu eleştiriyorsunuz...

Evet, evet...

Valinin kömür taşımasını eleştiriyorsunuz ama iktidar bunu övünerek anlatıyor.

Vali kömür taşımaz. Kömür dağıtmasından şikayet etmiyoruz... Kömürü valiye taşıtıyor. Valinin görevi kömür taşımak değildir. Vali kömür taşımaz. Kömür taşıyacak başkaları vardır.

Vali dağıtsa ne olur?

Valiye kömür taşıtırsanız valilik yapamaz. İtibarı kaybolur. Kömür taşıtacak başka adam bulursunuz ama vali bulamazsınız.

Seçim tahmininizi konuşuyorduk...

Bugünkü siyasi atmosfer, gerek Davos kahramanlığı gerekse Ergenekon davası dolayısıyla, iktidar lehindedir. Yalnız vatandaş işsizlikten, yoksulluktan, keyfilikten, koropsiyondan şikayetçidir. Bu şikayetlerin derecesini bilemiyorum. Ancak vatandaşın hem şikayetçi olması hem de bundan iktidarı sorumlu tutmaması mümkündür. Böyle bir durumda seçim görev alacak yetkilileri tayin eder. Fakat fonksiyonunu ifa etmiş olmaz. Bunlar tartışılmaya devam eder. Seçim genelde ya genel seçim getirir yahut sessizlik getirir. Yahut da büyük tartışmalar getirir. Sistem tartışılır. Yani hem adam halinden memnun değil, ülkeyi yönetenleri sorumlu tutmuyor hem şikayet etmeye devam ediyor hem de oy veriyor. Eğer bu çıkarsa bu seçimden o zaman sistem tartışılır.

Sistemin tarıtışılması sistemin değişmesini de beraberinde getirir mi?

O ayrı mesele. Birinci kademe tartışılmasıdır.

Oransal olarak tahmininiz nedir? AKP yüzde 50yi aşar mı?

Hiçbir şey söylemem. Benim için aşması, aşmaması önemli değil. Benim için söylediğim şeyler önemli. [1]

''ÇİLLER'E HÜKÜMETİ KUR DİYEMEZDİM ÇÜNKÜ..."

Erbakan’a ‘Sen git muavinin gelsin’ mi diyecektim

Demirel: Türkiye’nin, o andaki menfaati Necmettin Bey’in, Tansu Hanım’a hükümet devretmesi değildi. Erbakan, ‘Gerginlik oldu’ diyor, ‘Sen git muavinin gelsin, gerginlik sürsün mü’ diyecektim?

Başbakan gerginlik var diye istifa ettiğinde, niye ortağına görev vermeyi tercih etmediniz, koalisyon hükümeti devam edebilirdi...

Niye ortağına görev vereceğim?!

Yani hedef, askeri rahatsız eden hükümetin değişmesi miydi?

Hayır. Niye ortağını görevlendireceğim. Ben kimi görevlendireceğim biliyor musun? Bir hükümet görevlendirdiğim zaman o hükümetin güvenoyu alması lazım. Bakın, cumhurbaşkanlarının hükümetteki kıstası odur. Birisine hükümet kurma görevi verirsiniz, gelir der ki “Efendim kuramadım.” Yahut “Kuruyorum” der. “Neyle kuruyorsun?” diye sorarsınız. Güvenoyu alamayacağını bildiğiniz kimseye vermezsiniz.

Ama arkasında bir parti grubu olmadığı halde Yalım Erez’e verdiniz örneğin...

Hükümet kurma görevi verdim, hükümet vermedim ki. Hükümet kurup gelseydi “Nasıl güvenoyu alacaksınız?” derdim.

Tansu Çiller’e hükümeti kurma görevi niye vermediniz?

Güvenoyu alamazdı. Öyle bir ortamda güvenoyu alamazdı.

Siz siyasetçi Süleyman Demirel olarak gitseydiniz, hükümeti kurdum derdiniz.. Güvenoyu alırsınız, almazsınız, sizin o tür polemikleriniz de hatırlanır 70’li yıllarda, Adalet Partisi Genel Başkanı’yken. Siz kıyameti koparırdınız o zaman...

Başkası da koparsaydı. Bakın şu da yanlıştır. Cumhurbaşkanı başbakanı atar. Başbakanı ben atayacağım, Necmettin Bey değil ya da Tansu Hanım değil. Yani ben bırakıyorum, filancaya veriyorum bunu, bu olmaz. Yani, o filancayı ben tayin edeceğim. “Biz ikimiz aramızda anlaştık.” O zaman bu bir menfaat işi olur. O gün Türkiye’nin, o andaki menfaati Necmettin Bey’in, Tansu Hanım’a hükümet devretmesi değildi. Söyledim ya, Erbakan diyor ki “Gerginlik oldu.” “O zaman sen git muavinin gelsin, gerginliğe de devam edelim” mi diyecektim? Benim yaptığım doğruydu, netice de onu göstermiştir.

Sonra kapatma davası açılıyor...

Şimdi bir olay daha. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başsavcısı Refah Partisi hakkında dava açıyor: Bu partinin faaliyetleri Anayasa’ya aykırıdır... Eğer siz, siyasi partileri Anayasa çizgisinde tutamazsanız bu ülkede demokrasi yaşamaz. Ne zaman yapıyor bunu? Hükümet devam ederken. Mayıs’ta. Ve bu parti kapatılıyor.

Şimdi efendim, 28 Şubat darbe miydi, değil miydi? Bundan daha haklı gerekçe olur mu? Yani bu ülkede Başsavcının yaptığı iş yanlış, Milli Güvenlik Kurulu’nun yaptığı iş yanlış, Genelkurmay Başkanı’nın yaptığı iş yanlış, Cumhurbaşkanı’nın yaptığı iş yanlış, Anayasa Mahkemesi’nin yaptığ iş yanlış... Eee, kiminki doğru? Böyle devlet idaresi mi olur? Bu doğrudan doğruya devleti yok farz etmektir. Bugün bir takım insanlar aradan 10 sene geçtikten sonra... O gün neredeydi onlar? Bir takım insanlar devletin inkarıyla meşguldü. Yani Türkiye’de her şey mi yanlış birader? Bu doğru, bu yapılan doğru. İşte Anayasa’sı Türkiye’nin, işte olup bitenler. Bütün bu olup bitenler de halkın gözü önünde olmamış mı?

Mesut Yılmaz-Tansu Çiller koalisyonu ile kurulan ANAYOL hükümeti bozulmaya gittiğinde “Refah Partisi ile hükümet kurulursa Türkiye’de kaos çıkar, kriz çıkar” diye bir kaygınız olmuş muydu?

Şöyle bir sıkıntı var orta yerde. Hukuken kabul edilmiş siyasi parti var fakat bu yadırganıyor. Bu partinin daha önceki nesebindeki partiler dini siyasete alet etmekten kapatılmış. Milli Nizam Partisi kapatılmış. Milli Selamet Partisi kapatılmış. Arkasından Refah Partisi’ne geliyor sıra. Bunlar kapatıldığına göre, bu partileri kuran aynı kişiler. Evet, Refah o günkü şartlar içinde legal bir partidir. Sanki legalliğinde noksanlık varmış gibi muamele görüyor. Bunu yadırgarım. Legalse, başka legal partiler hangi haklara sahipse bu parti de o haklara sahiptir. Eğer bu legal parti ‘geçmişinden dolayı’ illegalite kazanıyorsa, bu yanlıştır. Fakat ‘faaliyetlerinden dolayı’ illegalite kazanıyorsa o zaman kanunlar icabını yapmalıdır. Nitekim Refah Partisi’ni Anayasa Mahkemesi daha sonra kapatmıştır.

O partinin genel başkanı olan Erbakan’a hükümeti kurma görevini de siz verdiniz ama...

Bir parti var, legal ve bunu siz hükümet kurmada dikkate almıyorsunuz. Olmaz. Ben cumhurbaşkanı olarak, “Siz hükümet kuramazsınız” demek durumunda değilim. Ama toplum, “Bunlara hükümet verilmez” diye beni zorluyor. Toplum zorluyor, birisi gelip beni zorlamıyor. Ben de toplumun nabzını tutuyorum. Bakın, toplumun nabzını tutmadıkça siyaset yapmak mümkün değil. Ama siyaset yapanların daima bir eksiklikleri vardır zaten. Siyasetin güzelliği ordadır. Şimdi hükümet kurmuşsunuz, olmamış. Yeniden bir hükümet kurmuşsunuz, kısa ömürlü olmuş. Sıra gelmiş buna. Eğer, Erbakan bana gelip, ‘Biz hükümet kuracağız’ derse, ben buna ‘Mazinde sabıka var, hükümet kuramazsın’ diyemem, demedim de. ‘Al, kurabilirsen kur’ dedim. ‘Neyle kuracaksın?’ diyorum, ‘Doğru Yol Partisi ile kuracağım’ diyor. İki partinin yekunu da kurmaya yetiyor, buyur kur.

Kaygı duyuyorsanız, DYP sizin kurduğunuz bir parti, orada siyaset yapanlar da sizin arkadaşlarınız. Onları etkilemeyi, bir uyarıda bulunmayı düşünmediniz mi?

Ben Cumhurbaşkanı olarak bir resmi vaziyet bir de bunun arkasında bir de gizli vaziyet alamam. Bu çok önemli bir hadise. Ben cumhurbaşkanı olarak bana bir şey yöneltildiği zaman ya “yaptım” diyeceğim ya da “yapmadım”.

Siyasi partiler için iki duvar var: Biri laiklik ve modernite diğeri tekil devlet

Hükümetini onayladığınızda bir uyarınız oldu mu?

“Hayırlı olsun. Bu önemli bir hadisedir, hayırlı olsun, başarılı olmanızı isterim” dedim. O denenmeliydi zaten. Yani ben şunu yapamazdım, hem hükümet kurma kabiliyetine sahip olacaktı hem hükümet kurmasını ben önleyeceğim. Keyfi hareket olurdu. Mesela hükümet verdim ben, Meclis’e gidip güvenoyu almasaydı bir daha vermezdim ikinci defa. Güveni alamadı derdim. Ama hükümeti kurmuş gitmiş güvenoyu almış, kimsenin diyeceği yok. Buna rağmen Türkiye şunu yaparak geldi. Bu gün de o sıkıntılar var hâlâ, adamın legal bakımından şekli bakımından bir eksiği yok, şekli legalite. Fakat ülkenin bir kısmı tarafından yadırganıyor. Bu yadırganma keyfiyeti hem yadırgananda hem yadırgayanda bir soğukluk meydana getiriyor ve Türkiye yönetiminde sıkıntı oluyor o yüzden.

Psikolojik duvar mı var?

Tabii... Bunların hepsinin kökünde devrim var. Siyasi partiler hiçbir kayda tabi değil. Buraya geliyor mesele. Siyasi partiler iki duvara geliyor. Bana göre duvarlardan bir tanesi laiklik ve modernite, bir tanesi de tekil devlet. Bu duvarları zorladığınız zaman kapanıyorsunuz. Anayasa Mahkemesi geliyor, kapatıyor sizi. Eğer Anayasa Mahkemesi gelip kapatmazsa o zaman kaos oluyor. Yani siyasetin legal ortamı ortadan kalkıyor. Yani Türkiye şu durumda değil: “Siyasi partiler kurulur, siyasi partiler isteğini yapar. İsrail’de olduğu gibi dinci parti de olur, Romanya’da olduğu gibi ırkçı parti de olur...” Türkiye bunu diyecek durumda değil. Bu çok önemli bir hadise.

Neden Türkiye’de böyle partiler olamaz?

T.C’nin kurucuları bu devletin ayakta durmasını her şeyden önce düşünmüştür. Seküriti denen hadise var ya. Yani güvenlik, savunma değil. Devletin güvenliği. Yıkılmış bir devletten sonra devlet kuruyorsunuz, bu devletin ayakta durabilmesi her şeyden önce düşünülmüştür. 1925’te de 1930’da da Terakkiperver Cumhuriyet Partisi’nin, Serbest Fırka’nın kapatılmasının sebepleri budur.

Çiller’i başbakan yapan sizsiniz. Ona tavsiyelerde, nasihatlarda bulunmadınız mı hiç?

İnsanları idari tarzım, kişileri yönetmeye kalkmam. Telkinlerim olur, kişiliğine zarar vermeden yapılan şeylerdir. Yani telkini dinleyen kişi rahatsız olmaz. Kişinin tepesine çıkmam. Öyle bir ortam hasıl ederim, söyleyeceğim lafı söylerim, o düşünür onu sonra. Ona empoze etmiş duruma girmek istemem. Kendisinin çıkarması lazım. Zaman zaman telkinlerim olmuştur gayet tabii.

Netice çıkardı mı?

Sormasanız olmaz mı?..

‘Erbakan benim iyi arkadaşım’

Erbakan’a görevi verirken tavsiyeleriniz oldu mu?

Erbakan okul arkadaşım. Yalnız okul arkadaşım değil, iyi arkadaşım. Okul sonrasında da uzun süre arkadaşlığımız var, ta Odalar Birliği Genel Sekreterliği meselesine kadar. Ondan sonraki kısmında münasebetlerimiz eskisi kadar sıcak değildi. Medenidir yalnız münasebetlerimiz, bugün de medenidir, oldum olası medenidir. Ben ona birçok şeyleri hep söyleyegelmişimdir. Yani hükümet meselesi önemli bir meseledir. Kafi sayıda güven oyuna sahip olabilirsiniz fakat götüremezsiniz, taşıyamazsınız. Hükümeti yürütmek bir sanattır. Zaman zaman kendisinin dikkatini çekmişimdir. Nitekim yazıyla da dikkatini çektiğim bir çok mesele var, şifahen de dikkatini çektiğim çok mesele var. Erbakan çok kendi doğrultusundadır. Tabii hükümet başkanlığı seviyesine gelmiş bir kişiyi de başka birisi idare edemez. Telkinde bulunursunuz. Telkinlerin hepsi onun nasıl karşılayacağına bağlıdır. Orada bırakırsınız. Onu idare etmeye kalkmadım.

Hükümeti kurma süreci nasıl yaşandı?

24 Aralık 1995’de genel seçim yapıldı ve Refah Partisi 21.4 oy oranı ile 158 milletvekili çıkararak birinci parti oldu. Hükümeti kurma görevi RP Genel Başkanı Erbakan’a verildi. Erbakan’ın ANAP’la koalisyon kurma girişimi sonuçsuz kaldı, görevi iade etti.

6 Mart 1996’da Mesut Yılmaz başkanlığında ANAYOL koalisyonu kuruldu. Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller arasında çıkan anlaşmazlık nedeniyle hükümet kısa ömürlü oldu.

Bu hükümetin yerine yeni hükümet kurulması için Necmettin Erbakan’a bir kez daha görev verildi. Erbakan bu kez DYP ile koalisyon kurdu ve 28 Haziran 1996’da Refahyol Hükümeti göreve başladı. Yaşanan gerginlik üzerine koalisyon ortakları arasında Başbakanlığı Tansu Çiller’in üstlenmesi konusunda uzlaşmaya varıldı. Erbakan, istifasını 18 Haziran 1997’de Cumhurbaşkanı’na sundu. Ancak Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümet kurma görevini DYP Genel Başkanı Tansu Çiller yerine ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi. Yılmaz, 30 Haziran 1997’de CHP’nin dışardan desteğiyle ANAP-DSP-DTP koalisyon hükümetini kurdu.

’Gerginlik’ örnekleri

Demirel, Erbakan’ın istifa etme gerekçesi olan “gerginlik” konusunun iyi anlaşılması gerektiğini belirterek o dönemde kamuoyuna yansıyan şeriat yanlısı açıklamaları hatırlattı ve örnekler verdi. Demirel’in hatırlattığı örneklerden bazıları özetle şöyle:

İmdat Kaya: (...) Ya İran Müslümanları gibi ayağa kalkacağız ve bu kahpe rejimi ayaklarımızın altına alacağız. Ya da Müslüman bir partiyi iktidara getirip işi yumuşakça halledeceğiz. Bu kadar adam, PKK kadar değil. PKK vuruyor, biz de vuralım mı? Yok vurmayak da Ankara’da durak...” “... Çankaya, Ezankaya olana kadar bu savaş sürecek...”

Necmettin Erbakan: (...) Türkiye’nin şu anda bir şeye karar vermesi lazım, Refah Partisi adil düzen getirecek, bu kesin şart, geçiş dönemi yumuşak mı olacak sert mi olacak, tatlı mı olacak kanlı mı olacak, altmış milyon buna karar verecek.

Hasan Hüseyin Ceylan: Bu vatan bizimdir, rejim bizim değildir kardeşlerim. Rejim ve Kemalizm başkalarınındır... Türkiye yıkılacak beyler. Türkiye Cezayir olur mu diyorlar? Orada %81 nasıl olmuşsa, %20 falan değil, %81’lere ulaşacağız. [2]

Kaynak: Vatan Gazetesi ( Semra ÇETİN-Bilal ÇETİN )

[1].http://haber.gazetevatan.com/28_Subatin_neresi_darbe_/227022/1/

[2].http://haber.gazetevatan.com/Cillere_hukumeti_kur_diyemezdim_/227185/1/

 



Bu haber 450 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,440 µs