En Sıcak Konular

ERDOĞAN:''SALDIRILARA SESSİZ KALANLAR HESAP VERECEK''

13 Ocak 2009 14:53 tsi
ERDOĞAN:''SALDIRILARA SESSİZ KALANLAR HESAP VERECEK'' Recep Tayyip Erdoğan, ''Gazze'de sivillerle çocuklarla birlikte insanlık ölüyor.Bu saldıralara sessiz kalanlar, tarih önünde bunun hesabını verecekler'' dedi.

ANKARA - AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, tüm dünya devletlerine bir kez daha seslenerek, ''Gazze'de sivillerle çocuklarla birlikte insanlık ölüyor. Hangi çıkar adına olursa olsun, hangi ince hesap adına olursa olsun, hangi diplomatik çekince ile olursa olsun, bu saldıralara sessiz kalanlar, tarih önünde bunun hesabını verecekler'' dedi.

Erdoğan'ın partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmanın tam netni şöyle:

"Saygıdeğer misafirlerimiz,Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım,Hanımefendiler, beyefendiler,

Haftalık grup toplantımızın başında sizleri en kalbi duygularla selamlıyorum.
Konuşmama, Pazar günü kaybettiğimiz eski Çalışma ve sosyal güvenlik Bakanlarımızdan Necati Çelik kardeşimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum.
Yaşamını emeğe ve emekçilere adayan; farklı bir sendikacılık anlayışını ülkemize kazandırarak, çalışma hayatında barışı, uzlaşmayı, diyaloğu ön plana çıkaran örnek bir siyaset ve devlet adamıydı.
Çalışanların haklarını savunma noktasında en küçük bir yılgınlık göstermedi; her zaman diyalogdan, uzlaşmadan, iş barışından da yana oldu.
20’inci dönemde milletvekilliği, 54’üncü Hükümette Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yaparak çalışanların haklarını parlamento ve hükümet çatısı altında da savundu.
Değerli insan Necati Çelik kardeşimize bir kez daha Allah’tan rahmet diliyor, yakınlarına, Öz Gıda-İş ve Hak-İş camiasına, tüm çalışanlara başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Değerli arkadaşlarım,

İsrail’in Gazze’de başlattığı operasyon 3’üncü haftasına girmiş bulunuyor.
Önce hava harekâtıyla başlayan saldırılar, tanklar ve ağır silahlarla karadan devam ediyor.
Ölü sayısı 900’e yaklaştı. Ancak, bölgedekilerin ifadesine göre, enkaz altında çok sayıda kayıp var, parçalanan cesetler var, hastanelerde ağır yaralılar var ve kayıp sayısı bu rakamın çok üzerinde.
Krizin başından beri ifade ettiğim gibi, Gazze’de tüm bir insanlık adeta test ediliyor, sınanıyor, insanlığın vicdanı, merhameti aslında ciddi bir imtihandan geçiyor.
Geçen süreye ve kayıp sayısının 900’e yaklaşmasına rağmen, masum çocuk ölümleri canlı yayınlarla dünya üzerindeki her eve ulaşmasına rağmen, ateşkes sağlanamıyor. Bildiğiniz gibi BM Güvenlik Konseyi’nin, Amerika’nın çekimser, diğer 14 üyenin ise oybirliğiyle vermiş olduğu ateşkes kararına İsrail’in tepkisi ‘biz bu ateşkes kararını tanımıyoruz’ olmuştur. Bağlayıcılığı olmasına rağmen böyle bir tepkiyi İsrail’in ortaya koyması, İsrail’in uluslararası anlaşmalara karşı da konumunu, durumunu tekrar belirlemesi bakımından çok önemlidir. Zira bugüne kadar BM Güvenlik Konseyi’nin İsrail’le ilgili Ortadoğu’da almış olduğu kararların hemen hemen büyük bir çoğunluğuna -100’e yakın belki de 100’ü aşkın karara- uymadığını görüyoruz. 
Saldırıların durması için uluslararası toplumun önemli bir bölümü maalesef bunun dışında duyarsız bir tutum sergilemeye devam ediyor.
Adeta, “İsrail işini bitirsin, yapacağını yapsın, arkasında enkaz bıraksın, sonra devreye gireriz” şeklinde bir tavır sergileniyor.
Bu saldırılara karşı susmak, harekete geçmemek, sebep olunan drama ortak olmaktır.
Ölen masum çocuklardan, İsrail’le birlikte, sessiz ve tepkisiz kalan herkes sorumludur.
Şunu özellikle ifade etmek istiyorum:
Uluslar arası toplum, harekete geçmekte zaten çok geç kalmıştır.
İnsanlık vicdanı, insanlık onuru, telafisi zor bir şekilde yara almıştır.
Ancak, bizler umutlarımızı yitirmedik, yitirmek de istemiyoruz.
Daha fazla çocuğun ölmesi, daha fazla masum insanın hayatını kaybetmesi önlenebilir ve önlenmelidir.
Gazze’de yaşananlar, artık diplomasinin sınırlarını aşmış durumdadır.
Bir yandan masum insanların üzerine bomba yağdırmak, bir yandan da bu insanların yaralarını sarmasını engellemek, bununla kalmayıp ekmeği, suyu, elektriği, yakıtı, ilacı bu insanlardan esirgemek, hakla, hukukla, evrensel değerlerle, diplomasiyle bağdaşmıyor.
Bir zamanlar, yine söylüyorum, İspanya’dan kovulan Museviler o zaman mağdurdu ve mağdur oldukları için Türkiye onlara, Osmanlı olarak bağrını açmış ve bu topraklarda onları adeta kabul etmiş ve onlara ev sahipliği yapmıştı. Ama şimdi o mağduriyeti yaşamış olan Museviler maalesef, Musevi olarak bugün ifademi kullanmıyorum, İsrail olarak Filistin’de bomba yağdırıyor ve mağdur bir toplum meydana getiriyor Filistinliler olarak.
Bunu ben bir Müslüman olarak oradaki Müslüman kardeşlerimi sahiplenme noktasında değil, birinci derecede insan olarak sahiplenme durumunda ve bir Müslüman yaklaşımıyla olaya yaklaşıyorum.  Biz bu yaklaşımımızı sadece Filistin’de yapmadık. Dün Gürcistan’da da yaptık ve geçenlerde de söyledim: Gürcistan’a da ilk yardım, insani yardımı biz gönderdik ve orada barış sürecine nasıl katkı yaptığımızı, nasıl bir gayret sarf ettiğimizi herkes biliyor. Biz buralarda da kalmadık, ta Somaliye de ulaştık, Lübnan’a da ulaştık. Bütün buralardaki çağrılara hep ‘evet’ dedik. Olaya insanlar noktasından yaklaştık. İnsanların düştüğü o mağduriyeti ortadan kaldırmaya yönelik hamleler olarak yaklaştık. Bugün de bu anlayışla yaklaşıyoruz ve öbür yandan bir de bakıyoruz ki, ne yazık ki Filistinlilerin karşısındaki yaklaşım, insani olmaktan öte bize o tarihin acı sayfaları yeniden açılıyor mu sorusunu sormaya doğru sevk ediyor. Çünkü yaklaşım tarzlarını hiç beğenmiyoruz ve bizim bu konuşmalarımız üzerine bakıyorsunuz ki uluslararası medyada bazı yaklaşımlar da çıkmıyor değil. İşte bunlar duygusal yaklaşımlardır vesaire. Geçen de söyledim yine söylüyorum. Benim duygusallığım Filistin’deki o şehit olan, ölen çocuklara, kadınlara, bütün sivillere karşıdır. Ama İsrail’in bu uygulamalarına karşı değildir. İsrail’in uygulamalarına karşı, İsrail’in uygulamalarına karşı, bir siyasetçi olarak duruyorum. Bir insanlığın bu dram olarak ortaya konulmuş bu uygulamaya bir sorumluluk mevkiindeki bir Başbakan olarak karşı duruyorum ve ona göre de atılacak adımları şüphesiz ki bundan sonra çok daha farklı atacağımızı ifade etmek istiyorum. Ve bu arada bakınız hala acımasızca devam eden… Bu artık bir savaşa dönüşmüştür, bu hal katlanılır, çekilir bir süreç değildir.
Buradan tekrar tüm dünyaya, tüm devletlere bir kez daha seslenmek istiyorum:
Gazze’de sivillerle, çocuklarla birlikte insanlık  ölüyor.
Gazze’de, tekrar söylüyorum, masumiyet ölüyor.
Değerli kardeşlerim, Gazze’de insanlık vicdanı ölüyor.
Gazze’de, insanlık onuru ölüyor.
Hangi çıkar adına olursa olsun, hangi ince hesap adına olursa olsun, hangi diplomatik çekinceyle olursa olsun, bu saldırılara sessiz kalanlar, inanıyorum ki tarih önünde bunun hesabını vereceklerdir.
Değerli kardeşlerim, bütün bunların yanında her zaman bölgesel ve küresel barış için çaba gösteren, katkı veren Türkiye'nin tavrı bu olayla ilgili olarak bellidir, nettir.
Biz barıştan yanayız, biz huzurdan yanayız, güven ve istikrardan yanayız.
Biz, kan akmasına, sivillerin-çocukların ölmesine, şiddet ve çatışmaya her zaman karşıydık, bugün de karşıyız, yine karşı olacağız.
Bölgede çatışmalar sürerse, kan akmaya devam ederse, kin ve nefret hakim olmaya devam ederse, barışa ulaşamayız, güvenliği ve huzuru sağlayamayız.
Bu olaylar bölgesel tansiyonu daha da yükseltir, barış ve diyalog arayışlarını önemli ölçüde ortadan kaldırır, Ortadoğu’yu adeta bir korku ve ateş çemberine hapseder.
Bizim hassasiyetimiz, yine söylüyorum, insanlık adınadır, barış adınadır, bölge insanının huzur ve esenliği adınadır.
Buradan bir şey daha söylüyorum: İkide bir Türkiye’de bir şeyler söyleniyor. ‘Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eşbaşkanıdır. Oradan çekilsin.’ Bunu anlatmak istiyorum. Ve bugün baktım yine sağolsun yavru muhalefetin lideri bir şey söylüyor. Diyor ki “BOP’ta bulunuyor, çözsün.” Bir başkası farklı şeyler söylüyor. Değerli arkadaşlar, Büyük Ortadoğu Projesi’nin amaçları bellidir ve o amaçların içerisinde Türkiye’nin üstlendiği görev de bellidir. Ama bunu okumamışsa, kendi partisinin içerisinde bulunan dışişleri mensupları da kendi Genel Başkanları’na bunu anlatmadıysa ben ne yapayım? Ve o zaman dışişlerinin içerisinde bunlar memurdu, bürokrattı ve bunları az çok bilirler ve Genel Başkanları’na da bunu anlatmaları gerekirdi. BOP, Ortadoğu barışına yönelik olarak kurulmuş ve bunun yanında ekonomik kalkınmasına yönelik olarak kurulmuş, oradaki özgürlüğe yönelik, kadın haklarına yönelik kurulmuş, eğitim özgürlüğünü daha ileri safhalara taşımak için kurulmuş ve atılmış bir adımdı. Ve burada Türkiye’ye de bir görev verildi ve biz bu görevi üstlendik. Bu aslında şu anda zaten doğmadan ölen bir proje durumuna düştü. Bunu kalkıp da ikide bir gerek ana muhalefeti, gerek yavru muhalefeti bu şekilde kullanıyor. Bunun bizi bağlayıcı hiçbir yanı yoktur. Bu konuyla ilgili olarak bizi bağlayan, Tayyip Erdoğan’ın attığı bir imza yoktur. Bu sadece insani olarak bizim üstlendiğimiz bir görevdir. Bunu ikide bir kullanmak, sadece siyasi istismardan başka bir şey değildir. Bunu da burada çok açık ve net söylüyorum. Eğer kendi yanında çalışanları, o bürokratları bunları bulup da çıkarıyorlarsa ben her türlü bu noktadaki mücadeleye varım.  Ama kusura bakmasınlar ne ana muhalefeti, ne yavru muhalefeti, ne yanındakiler, bizim şu anda Ortadoğu’da duyduğumuz hassasiyeti bugüne kadar duymadıkları gibi bundan sonra da duyamazlar. Balkanlarda duyduğumuz hassasiyeti bugüne kadar duymamışlardır, bundan sonra da duyamazlar ama biz duyarız. Türk Cumhuriyetleri’nde bizim duyduğumuz hassasiyeti onlar hiçbir zaman duymamışlardır, lafını yapmışlardır, biz ise icraatını yapmışızdır, onlar ise hiçbir zaman bunu yapmamışlardır, yapamazlar, bu kadar açık ortada.
Yavru muhalefet iktidarda değil miydi bizden önce? İktidardaydı. Kaç yıllığına iktidardaydı. Beş yıllığına. Üç buçuk yıl sonunda niye bırakıp kaçtı? Neden? Acizlik. “Biz ülke yönetemeyiz” dediler bırakıp kaçtılar. Ama bakın biz işin başındayız ve bu süreci işletmemiz onları rahatsız ediyor. Ve bu rahatsızlıkları devam edecek. Niçin? Bu başarı devam ettiği sürece. Gerek içerde gerekse dışarıda. Ve kararlı bir şekilde de bunu sürdürüyoruz.

Değerli arkadaşlarım;

Biz birileri gibi insaniyetimizi bastırmayı doğru bulmuyoruz, insani duyarlılığımızı arka plana atamıyoruz.
Sivillerin, çocukların ölümüne yönelik rahatsızlığımızı dile getirmemizden ne yazık ki rahatsız olanlar var.
Türkiye bugüne kadar taraflar arasında arabulucu olduysa, diyalog ve işbirliği için devreye girdiyse, bu hakkaniyetli tavrını koruduğu içindir, dürüst davrandığı, çifte standarda düşmediği içindir.
Biliyoruz ki bu değerleri yitirirsek, hakkı-hukuku dile getirmezsek, öncelikle kendimize olan saygımızı kaybederiz.
Kendine saygısını yitirenler, başkalarından da saygı göremezler…

Değerli arkadaşlarım,

Geride bıraktığımız 2 haftalık süreç içerisinde, bu operasyonlar devam ederken ne yazık ki dünya genelinde propaganda noktasında da çok ciddi dezenformasyonlar sürdürülüyor.
Örneğin, adeta, o masum, mazlum çocukların toplu halde oyun bahçelerinde, okullarda, camilerde, hastanelerde katledilmesi mazur gösteriliyor. Özellikle İsrail’le bağlantılı olan Yahudi dayatması veya Yahudi desteği altında olan medya tarafından.
Çok enteresandır. “Teknik hata yapıldı”, ifadeye bakın. “terörist olan gruplar çocukların arkasına saklanıyor”, “yanlışlık oldu, hata oldu, kaza oldu” gibi tüm dünyayla dalga geçer gibi haberler yapılıyor.
Üzülerek söylüyorum, ülkemizin bazı medya kuruluşlarında, İsrail’in bu saldırılarını mazur göstermeye yönelik tavır sergileniyor. Bizim de bu noktada attığımız adımlar veya söylemlerimizi bu şekille ilgili ‘yarınlar düşünülmelidir, yarınlarda işte şu ilişkiler bu ilişkiler ne olacak’ diye soranlar oluyor. E bunları eğer çok soruyorsun, eğer ne olacağını da çok merak ediyorsan o zaman bir randevu istersin gelirsin, otururuz sizinle özel bunları konuşuruz. Çünkü her şeyi kalkıp da buradan veya meydanlardan konuşmanın da anlamı yok. Nerede, neyi, ne zaman, nasıl konuşacağımızı da bilmeliyiz.
Türkiye olarak da, hükümet olarak da, Ortadoğu tarihinde barışı en fazla arzulayan ve bölge ülkelerini barış noktasında en çok teşvik eden biz olduk.
Cesur adımlar attık, somut ilerlemeler kaydettik.
Yani diplomasinin gereği neyse bunları A’dan Z’ye yapmaya çalıştık. Şahsım olarak ben gittim. Özel temsilcim gitti. Bakıyorsunuz ki bir tane köşe yazarı çıkıyor ve ondan sonra diyor ki, ‘siyasette, uluslararası diplomaside, özel temsilci diye bir şey yoktur’ diyor. Ve bunlar da medya içerisindeki bir sivil toplum örgütünün başında olan bir insan olarak bunu söylüyor. Önce insan bunu bir sorar, öğrenir. Böyle bir mekanizma var mı? Ama tabi bunlar kendi zat-ı şahanelerine bunları yakıştıramadıkları için sorma lütfunda bulunmuyorlar. Evet beyefendi, özel temsilci vardır. Ve dünyada şu anda birçok, en ileri ülkelerin, en gelişmiş ülkelerin özel temsilcileri vardır. Ve karşılıklı olarak bunlar oluşturulur ve bunlar karar vericilere altyapıyı hazırlarlar ve ondan sonra karar vericinin önüne gelir, onlar da karşılıklı olarak oturur kararı verirler. Şu anda benim özel temsilcim yanındaki arkadaşlarıyla beraber Kahire’de, Kahire’den Şam’a geçti ve şu anda da tekrar Kahire’ye geçmiş olması lazım. Ve bu mekik diplomasisini yoğun bir şekilde sürdürüyoruz ve inşallah temenni ederiz ki bunun neticesinde hayırlı bir karar çıksın.
Tabi bütün bu adımlar atılırken Türk medyasının inanıyorum ki büyük bir çoğunluğu bu konudaki hassasiyetini koruyor. Ama arada sırada bu tür çıkanları da ne yazık ki oluyor.
Ne şahsım, ne hükümetimden ve partimden herhangi bir arkadaşım, bugüne kadar -bunun da altını özellikle çiziyorum- anti-semitizme, Yahudi karşıtlığına asla prim vermemiştir. Zira ben öyle Yahudiler de tanıyorum ki, işte geçen hafta burada Türkiye’deki Musevilerin dini lideri Sayın Haleva’nın açıklamasını sizlere okudum ve bunu da takdirimizi ayrıca ortaya koydum. Tabi ki biz doğru olanın bu konuda tepkisini tam hak çizgisine oturtarak açıklamasını, yapanların da her zaman yanında olduğumuzu söyledik, söylüyoruz ve anti-semitizmle ilgili olarak ‘bir insanlık suçudur’ ifadesini kullanan bir liderim ben. Bunu kullanmış birisiyim. Ama İslamafobiya konusunda da insanlığı, ‘hadi bakalım sizde şimdi tavrınızı ortaya koyun’ dediğimizde çok tereddüt geçirenler de oldu. Sonra bunları da er ve geç, hamdolsun onlar da deklarasyonlara bunu işlediler. Bunu da bu şekilde başardık. Ama şu anda görüyorum ki, Filsitin’de, Gazze’de ne yazık ki bunun bir uygulaması yapılıyor ve orada Müslüman çocuklar, kadınlar, siviller acımasızca maalesef bir katliama tabi tutuluyor.
Ve tarihimize zaten bakıldığında , bu görülür.
Kültürümüze bakınca bu görülür.
İnşa ettiğimiz medeniyete bakınca bu çok açık ve net görülür.
Bizim, “bu Yahudidir, kötüdür, bu Yahudidir acımasızdır,  bu Yahudi değildir, şöyledir iyidir” vesaire gibi yanlış bir anlayış içerisinde olmamız mümkün değil. Böyle bir anlayışı desteklememiz, söz konusu dahi olamaz.
Nitekim, gerek İsrail içinde, gerek Türkiye’de ve dünya genelinde, bu vahşeti telin edenler de var. Onları da görüyoruz. Görmemiz lazım. Bu hukuksuz saldırılara karşı çıkan Musevi cemaatlerini de büyük bir memnuniyetle ve takdirle izlediğimizi de buraca ayrıca ifade etmem gerekiyor.
Bakıyorsunuz, bu noktada atılan adımlara; “Başbakan’ın bu açıklamaları sert, üslubu sert” diyenler de var.
Herhalde bu fosforlu bombalardan daha sert değil.
Biraz daha hassas ne olur!
Ve o tanklardan çıkanlardan herhalde daha set değil. Bunları insaf dairesi içerisinde değerlendirmelerini bekliyoruz.
Kusura bakmayınız, ben de her şeyden önce bir insanım, her şeyden önce Başbakanlık görevinin yanında ben de bir babayım.
Ve bizler dürüstlüğü, doğruluğu şiar edinmiş bir medeniyetin çocuklarıyız. Onun için de biz bu olanlar karşısında duyarsız kalamayız. Üzerimize düşeni yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Bugün yaptığımız budur. Ama yarın bu ne olacak? O sorunun cevabını da yarın göreceğiz. Çünkü her an bunların değerlendirmesini yaparak bu sürece katılıyoruz. Ve bunu da burada konuşurken, burada kalsın diye söylemiyorum. Burada ana muhalefete de sesleniyorum. Diğer muhalefete de sesleniyorum. Eğer sizlerin hükümet olarak bize ‘şunu şunu şunu da yapmanız gerekir’ diyorsanız, siz de özel temsilcilerinizi lütfen bize gönderin, oturalım, konuşalım ve hakikaten müşterek bir şeyler yapalım. Şu anda bizler Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak insani yardım konusunda adımlarımızı attık, atıyoruz, atmaya devam edeceğiz. Sağolsun Kızılayımız eliyle yardımlarımızı gönderiyoruz, göndermeye devam edeceğiz. İlk yaralı kafilesinden 10 kişiyi, refakatçileriyle beraber aldık, şu anda burada tedavi altındalar. İnşallah toplantıdan sonra ziyaretlerine gideceğim. Ve bu yaralıları alma noktasındaki çalışmalarımızı da devam ettireceğiz. Bu noktada imkanlarımız biliyorsunuz geniş ve buna yönelik olarak büyükçe bir uçağı, bir ambulans uçak haline getirdik ve onunla bir taraftan hastalarımızı alacağız, yaralılarımızı alacağız, bir taraftan da oraya ilaç göndermeye devam edeceğiz. Gıda, giyecek vesaire bunları göndermeye devam ediyoruz, devam edeceğiz. Tabi ki orada tir tir titreyen yavrucakları gördüğümüz zaman ve oyuncaklarının yanında, bisikleti üzerinde maalesef katledilmiş çocukları gördüğümüz zaman, eli ayağı kopmuş anneler, çocuklar gördüğümüz zaman, bomba sesinden uyuyamayıp sabaha kadar orada ağlayan yavruları gördüğümüz zaman bizim herhalde rahat durmamız, yatmamız mümkün olmasa gerek.
Hiçbir milleti, hiçbir dini, hiçbir ülkeyi topyekün suçlamıyoruz, mahkum etmiyoruz. Ama yönetimleri de eleştirilemez, sorgulanamaz, hata yapmaz görmüyoruz. Özel temsilcim bununla ilgili olarak koşturmacayı yapıyor ve yapmaya da devam edeceğiz.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nezdinde şu anda geçici üye olarak dışişleri bakanımız biliyorsunuz geçen hafta boyunca sürekli Amerika’daydı. New York’taki bu görüşmelere katıldılar ve orada sürekli olarak diyaloglar yapıldı. Bütün ülkelerin orada olan dışişleri bakanları ile görüşmeler yapılırken, biz bir taraftan o ülkelerin bazılarının başbakanlarıyla, devlet başkanlarıyla görüşmeler yaptık ve bu çalışmalar sürüyor. Şimdi bugün yine aynen parlamentoda bilgilendirme toplantısında söylendiği gibi orada arkadaşlarım cevap verdiği halde tatmin olmayanları görüyorum. Bugün yine yavru muhalefetin lideri şunu söylüyor: İsrail’in Başbakanı geldi, TC Başbakanı 5 saat 6 saat ne konuştu? Benim söylediğime inanmıyorsun ki, ben ‘İsrail-Suriye arasındaki ilişkilerin beşinci raundunu konuştuk’ diyorum, sen hala kalkıyorsun bu olaylarla ilgili hale getirmek istiyorsun. Bana inanmıyor maalesef sağda solda yazılan çizilene inanmak suretiyle karar veriyorsun. Bu kararı verdiğin sürece neyi anlatayım sana, ‘bak konuştu
umuz budur’ diyorum, söylenen budur. Ama sen eğer bana inanmayacaksan tabi ki, sen bunu devam ettireceksen ben sana daha ne anlatayım? Olayın aslı bu. İsrail-Suriye’de 4 raunt yaptık, 5. raundun görüşmelerini yaptığımız bu toplantıyı farklı yerlere çekmenin anlamı yok ki. Ama siyaseti bu tür şeylerde istismar aracı olarak kullanmanın adıdır bu, örneğidir bu. Zaten siyasetin veya siyaset demeyeyim politikanın, o çirkin yanı, insafsız yanı budur. Bunu da bu kadar açık konuşuyorum.
Sivil toplum örgütlerimiz özellikle savaşın yaralarını sarmak ve Gazze’nin ihtiyaçlarını gidermek için dünyaya örnek olacak adımlar atıyorlar. Bundan dolayı kendilerini tebrik ediyorum.
Türk Kızılay’ı, yardım kuruluşları bölgeye sağolsun yardım ulaştırmak için gayret sarfediyorlar, bundan sonraki süreçte de bu yardımlarını devam ettirecekler, bizler de dışişleri teşkilatımız olarak elimizden gelen desteği kendilerine veriyoruz ve bölgede gerek insani yardım konusunda gerekse kalıcı barışın sağlanması noktasında bu desteklerimiz devam edecektir.

Değerli arkadaşlarım,

Pazar günü,  Aday Açıklama toplantımız vesilesiyle görüşlerimi etraflıca ifade etmiştim.
Ortada devam eden bir dava, bir mahkeme süreci, devam eden bir soruşturma var.
Savcılarımız, hakimlerimiz, tamamen bağımsız şekilde çalışmalarını yürütüyorlar.
Süreç tamamen hukuk çerçevesinde, tamamen Anayasa ve ilgili yasalar çerçevesinde işliyor.
Pazar günü ifade ettim, bugün burada bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Esasen, hükümet olarak da, siyasetçiler olarak da, vatandaşlar olarak da bize düşen, hukuk kurallarının en sağlıklı şekilde işlemesine yardımcı olmaktır.
Bunun dışında, durumdan vazife çıkarmak, Anayasa ve yasalara aykırı olduğu gibi, hukukun sağlıklı şekilde işlemesine de zarar verecektir.
Bakınız, bütün modern devlet sistemlerinde, yasamanın yeri ayrıdır, yürütmenin ayrıdır, yargının yeri ayrıdır.
Bu üç erk birbirine müdahale edemez.
Yasama kendine düşen görevleri yerine getiriyor, yürütme de kendine düşen görevleri yerine getirecektir, şüphesiz ki yargı da. Yürütme özellikle emniyetimiz açısından kalkıp da adaletin kendisine tevdi ettiği, verdiği bir görevi yerine getirirken niçin birileri bundan rahatsız oluyor, ben bunu hayretle karşılıyorum.
Esasen hükümet olarak da, siyasetçiler olarak da, vatandaşlar olarak da bize düşen hukuk kurallarının en sağlıklı şekilde işlemesine yardımcı olmaktır. Bunun dışında durumdan vazife çıkarma gayreti içerisinde olanlar anayasaya ve yasalara aykırı olduğu gibi hukukun sağlıklı şekilde işlemesine de -şunu bilelim ki değerli arkadaşlar- zarar verecektir.
Bakınız bütün modern devlet sistemlerinde yasama bu noktada gayet serbest hareket eder. Onun için biz de meclisimizin biliyorsunuz arka planında, herkes çok rahat görsün diye ‘egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ ifadesi yer alır. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sözü olarak.
Bu üç erk birbirine müdahale edemez.   
Demokrasi de bu üç erk üzerine ve bu üç erkin birbirinden bağımsızlığı üzerine kuruludur.
Hükümet olarak, iş başına geldiğimiz andan itibaren biz birçok kirlilikleri ortaya çıkarmanın gayreti içerisinde olduk, karanlıkları aydınlığa kavuşturmanın gayreti içerisinde olduk ve gelirken bir şey söyledik. Dedik ki, “Biz mafyalarla çetelerle mücadele edeceğiz” dedik. Asla bizim mafyalarla çetelerle mücadelemiz, bir intikam hırsına dayalı değildir. Fakat bazıları, başta ana muhalefet, öbür tarafta yavru muhalefet adeta ‘kızım sana söylüyorum gelinim sen işit’ kabilinden ifadelerle bunun bir intikam hırsından kaynaklandığını ortaya koyma gayretine giriyorlar. İnsan biraz burada insaf eder, biraz sıkılır. Allah aşkına günlerdir çukurlardan çıkarılan bu bombalar, bu silahlar neyin nesi, bu haritalar neyin nesi? Birilerini vurmaya yönelik, öldürmeye katletmeye yönelik bu planlar neyin nesi?
Bu konuda yargı yürütmeye böyle bir görevi vermiş ve yürütme de bunu sümenaltı etmeden meydana çıkarmışsa, o zaman güvenlik güçlerimizi, polisimizi de, jandarmamızı da alkışlamanız gerekir, tebrik etmeniz, teşekkür etmeniz gerekir.
Hangi kurumun içerisinde olursa olsun eğer bunu yapanlar varsa, bunu işlemiş olanlar varsa, bunun karşılığını görmesi lazım. Yargı bunun için var.
Nerde olursa olsun, sıfatı ne olursa olsun burada hassasiyetimizi korumamız lazım. Ama kişilerin işlemiş olduğu suçlar sebebiyle kimse de kurumları zan altında bırakma yetkisine sahip değildir. Eğer bu bir siyasetçi ise siyaset kurumunu, eğer bu bir polisse emniyet teşkilatımızı, bir askerse silahlı kuvvetlerimizi, bir yargı mensubu ise yargıyı, kimseyi biz kalkıp da bu noktada suç işledi derken, kurumunu biz zan altına sokamayız ve sokanlara da ‘iyi yapıyorsun’ diyemeyiz. Bu hassasiyeti gösteren bir anlayışın temsilcileriyiz.
İşte dün gece olanları görüyorsunuz, yine bakıyorsunuz ki insanı hayrete düşüren lav silahlarından tutunuz el bombalarına varıncaya kadar, binlerce mermiye varıncaya kadar, harbe mi gidiyoruz nedir bu hal? Bakın neler yapılıyor, ne tür adımlar atılıyor? Yani bu ülkede neler olmuş neler oluyor, kim bilir bunlar daha işin başı, daha neler gelecek insanı düşündürüyor. Yani birilerinin bu işe güvenle cesaretle gitmesi gerekiyordu. Ben burada özellikle şunu söylüyorum: Bu nokta da güvenle, cesaretle vicdanının sesine uyarak adım atan herkesi kutluyorum, tebrik ediyorum ve hayırlı olsun diyorum.
Zira biz çocuklarımıza, daha ileri gidiyorum torunlarımıza, tertemiz bir Türkiye bırakmak zorundayız, bunun şu anda adımlarını atıyoruz ve bu Türkiye’yi biz böyle kuracağız. Yoksa kuru hamasetle bu iş çözülmedi ,çözülmez. Çok şeyler bu ülkede sümenaltına girdi. Bunları içimizde çok bilen arkadaşlarımız var, biz de bunları çok iyi biliyoruz ve bunları maalesef bize yaşattılar. Bildiğimiz içindir ki, bu konudaki hassasiyetimizi koruyoruz.
Türkiye’yi adalet ve emniyet üzere kalkınacaktır. Bunu yola çıkarken söyledik. Ne dedik? Eğitim, sağlık, ama arkasından geldik hemen adalet ve emniyet. “Dört temel taş üzerinde Türkiye’yi yükselteceğiz” dedik. İşte bunlar bunun çalışmalarıdır.
Defalarca hatırlatmamıza rağmen, ne hikmetse, Ana muhalefet Partisi’nin lideri, devam etmekte olan hukuk sürecine her fırsatta müdahale etmek istiyor.
Ana muhalefet liderinin hukuk fakültesi mezunu olduğunu biliyoruz.
Bir süre avukatlık yaptığını da biliyoruz.
Üzerinden çok zaman geçti ama, her halde hukukun temel ilkelerini benden daha iyi bilir, unutmamıştır.
Dikkat ediniz, bir dönem geliyor, çetelerle, mafyayla, gladyoyla mücadele edilmeli diyor, bir dönem geliyor, çetelere, mafyaya avukatlık yapıyor.
Bir dönem çetelerin üzerine gidilmesi için soru önergesi veriyor, bir dönem geliyor “ıvır zıvır” ifadesini kullanıyor.
Bir dönem “şeriatın kestiği parmak acımaz” diyor, 6 ay geçince hukuka, savcılara, hakimlere kontrolsüz şekilde hücum ediyor.
Neden korkuyorsunuz Sayın Baykal?
Neden çekiniyorsunuz?
Bağımsız mahkemeler gerekenleri, gereken usullerde yapıyorlar.
Telaş etmenize hiç gerek yok.
Anadolu’da güzel bir laf var; ‘abdestinden şüphesi olmayanın, namazından şüphesi olmaz’. Olay bu kadar basit.
Bazı isimlerle gönül bağınız, iletişiminiz, ilişkiniz olabilir.
Bu ülkenin savcısı, hakimi soruşturmasını yapar, kararını verir, masumsa masumiyetini açıklar, şüpheliyse mahkemeye zaten sevkeder…
Bu paniğiniz niye?
Hiç korkmayın, hiç telaş etmeyin, hele hele mahkemeler üzerinde siyasi baskı oluşturmaya hiç yeltenmeyin.
Bir kez daha söylüyorum…
“Aksi ispat edilene kadar herkes masumdur”.
Bizim hukuka bakışımız budur, bizim tutuklananlara, yargılananlara bakışımız budur.
Akla karanın er geç açığa çıkacağından biz şüphe duymuyoruz.
Gelin, siz de adalete güvenin.
Gelin siz de hukuk sistemine güvenin.
Gelin siz de bu ülkenin hakimlerine, savcılarına, mahkemelerine güvenin.
Ve lütfen, mesuliyet makamında biri olarak, elinizi ve dilinizi hukukun üzerinden lütfen çekin.
Tabi ben bu arada bir duyuruyu daha yapıyorum, anayasanın bu konuyla ilgili maddesini de lütfen anayasayı, hukuku koruyacak olanların da lütfen bu konu üzerindeki hassasiyetini de özellikle rica ediyorum. Özellikle bunu duyurmak istiyorum. Çünkü birileri söylediği zaman hemen burada ‘yargıya müdahale var’ deyip de, Sayın Baykal söylediği zaman ‘ne kadar da güzel söylemiş, bize destek çıkmış’ diyenleri de kınıyorum. Bunu da açıkça söylemek zorundayım.
Kurumları yıpratarak, kurumları birbiriyle çatıştırarak bu ülke bugüne kadar hiçbir yere varamadı.
Geçmişte bunun acısını hep birlikte ziyadesiyle yaşadık.
Bırakın demokrasi işlesin, bırakın hukuk işlesin.


Değerli arkadaşlarım,

Kıymetli misafirler.

Şimdi geliyorum 29 Mart seçimlerinde aday olacak arkadaşlarımızı belirleme çalışmalarımızla ilgili açıklamalarıma. Tam bir hassasiyet içinde bu çalışmalarımız devam ediyor.
En son Pazar günü, belirlemiş olduğumuz Büyükşehir, il ve ilçe adaylarımızı açıkladık.
Dün gece yarısına kadar yine çalışmaya devam ettik, bugün devam edeceğiz, yarın devam edeceğiz ve bu hafta sonuna kadar da inşallah bitiririz diye, bunu da burada ifade etmek istiyorum.
İlgili kurullarımız çalışmalarını sürdürüyor, inşallah bu gayretli çalışmalarımız, bu geniş çağlı tabana dayalı çalışmalarımız en kısa zamanda en ideal şekilde neticesini verecektir.
Siyasi tarihimize ilkleri yaşatan AK Parti, 29 Mart seçimlerinin aday belirleme sürecinde izlediği yolla, bu ilkleri artık gelenek haline getirmiştir.
Parti içi demokrasi değerli arkadaşlarım bütün kurallarıyla işletilmiş, teşkilatımızın her kademesi sürecin içinde olmuş, her türlü görüş, her türlü öneri ve eleştiri dikkate alınmış, AK Parti’ye yakışan, demokrasimize yakışan bir süreç işletilmiştir, işletilmektedir.
Daha önce de ifade ettim…
Propaganda sürecinde de farklı bir parti olduğumuzu bir kez daha ortaya koyacağız.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye genelinde gerek merkezi yönetim olarak, gerek yerel yönetim olarak yaptıklarımız bizi anlatmaya yeter. Yeter ki gerek milletvekili arkadaşlarım, gerek tüm teşkilatımız, gerek yerel yöneticilerimiz şu yaptıklarımızı halkımıza ne yapsınlar, mal etsinler yeter.
İnanıyorum ki, halkımın feraseti bu noktada AK Parti’nin gene yerelde de oylarını arttırarak geleceğe yürümesini sağlayacaktır.
Biz bir defa kısır siyasi çekişmelerin içerisine girmeyeceğiz, sadece yaptıklarımızı anlatacağız. En küçük birime ta mezraya, KÖYDES projemiz var ya, onun da ötesine geçeceğiz, mezraya kadar. Büyükşehirlerde neler yaptık, illerde neler yaptık, ilçelerde neler yaptık bunları halkımıza mal edeceğiz. Tabi bu arada önümüzdeki projelerimizi de halkımıza anlatacağız.
Öyle, boş vaatlerle, ulaşılamaz hedeflerle değil; “cek-cak”larla değil, şu anda yapıyoruz, bunu şu tarihte bitireceğiz. Başlanmış yürüyor, ne zaman biteceği belli. Bunları ortaya koyacağız.
Bütün bu adımlardaki kararlılığımızı halkımıza hissettireceğiz.
Zira biz, siyasete dürüstlüğü, şeffaflığı, samimiyeti hakim kılmış bir partiyiz.
Biz, milletle aynı dili konuşan, milletle gönül birliği yapmış bir partiyiz.
Seçim meydanlarına yine bu ruhla, bu anlayışla çıkacak, öncü parti, ilklerin partisi olma mesuliyetimizi yerine getireceğiz.
Etnik, dini, milli duygular üzerinden siyaset üretmedik, üretmeyeceğiz.

Değerli arkadaşlarım,

Bugüne kadar nasıl 70 milyon vatandaşımızı kucaklayan bir parti olduysak, seçim sürecinde de, sonrasında da aynı kucaklayıcı tavrımızı muhafaza edecek ve bunu gittiğimiz her yerde halkımıza anlatacağız.
Şurası da çok önemli…
Özellikle İzmir, Eskişehir, Diyarbakır, Mersin gibi Büyükşehirlerimizi AK Belediyecilikle tanıştırmak istiyoruz. Tabi bu noktadaki gayretimiz farklı olacaktır. AK belediyecilikten bu illerimiz de nasibini alsın istiyoruz. Alamadığı için farklılığı görüyoruz ve bunun için projelerimizi, bunun için yapacaklarımızı şu anda hazırladık, hazır ve bunları seçimde masaya yatıracağız.
O illerdeki vatandaşlarımızın, AK Belediyeciliğin ne olduğunu, örneklerle görmesi, tanıması gerekiyor.
Antalya’yı, Konya’yı, Kayseri’yi, Kocaeli’yi, Erzurum’u, Sakarya’yı, Samsun’u, Bursa’yı, Gaziantep’i, Ankara’yı, İstanbul’u nereden alıp nerelere taşıdığımızı bu kardeşlerimizin, bu vatandaşlarımızın iyi görmesi gerekiyor.
Bu işin, yerel idareciliğin erbabı da, ustası da AK Partidir, bunu göstereceğiz.

Değerli arkadaşlarım,

Bildiğiniz gibi, yola çıkarken AK Parti hükümeti, imtiyaz değil adalet üretecek, bütün sosyal kesimlerin hükümeti olacak dedik.
Ne statükonun esiri olacağız, ne de popülizm yapacağız dedik, yol boyunca bu tutum içinde başımız dik olarak yürüyüşümüzü sürdürdük.
İşçiye de işverene de, memura da çiftçiye de, üreticiye de tüketiciye de eşit mesafede olacağız dedik ve öyle olduk.
İmkânlar çerçevesinde bütün sosyal kesimlerin dertlerine çare arıyor, çözüm yolları geliştiriyor, vakti zamanı geldiğinde, gerekli kaynağı oluşturduğumuzda, bu imkânları, bu kaynakları milletimizin menfaatleri, ihtiyaçları doğrultusunda kullanıyoruz.
Hükümet olarak, sorunlarını kendi sorunumuz olarak gördüğümüz toplumsal kesimlerin başında esnaf ve sanatkârımız geliyor.
Bakınız; Türkiye’de, 2002 yılında esnafımıza kullandırılan toplam kredi miktarı 152 milyon TL seviyesinde idi.
Şimdiki rakama dikkat edin;
2008 yılı sonunda, esnaf kardeşim, ekranı başındakiler veya şu anda yayın durmuşsa bunu duyacak olanlar, bu rakam tam 21 kat artarak 3.3 milyar TL'ye ulaştı.
Esnafın yanında bu rakamı veren bu krediyi sağlayan hükümet değil de kim?
Kredi kullanabilen esnaf-sanatkâr sayısı lütfen buna da dikkat edin; 2002 yılında 50 bin 435. Peki şimdi ne değerli kardeşlerim: 15 kat artarak 765 bine esnafa biz dönemimizde kredi kullandırdık. Buda ortada, kim esnafın yanında? AK Parti iktidarı.
Aynı şekilde, kredi limitini de 10 kat artırdık. Bizden önceki iktidar yani ANAP-MHP-DSP iktidarı 5.000 TL kredi verirken, biz 10 kat arttırdık, 50.000 TL kredi veriyoruz. Kim esnafın yanında? Halep ordaysa arşın burada arkadaşlar.
Şurası daha da önemli: Esnafımızın kullandığı krediye uygulanan faiz oranı 2002'de yüzde 59 düzeyinde idi, 2008 yılı sonu itibariyle yüzde 15.6'ya kadar çektik.
Şimdi, küresel finans krizinin de etkilerini göz önünde bulundurarak, esnafımızı rahatlatacak önemli bir karar aldık.
Esnaf ve sanatkarımızın, kefalet kooperatifleri aracılığıyla kullanacağı kredi faizinin artık yüzde 50'sini, yani yarısını biz karşılıyoruz.
Bir başka deyişle, bugün yüzde 15.6 olarak uygulanan faiz oranı, yüzde 12'ye inmiş olacak.
Karar, 10 Ocak’ta Bakanlar Kurulumuzda imzalandı ve yürürlüğe girdi.
Esnaf ve sanatkârımıza hayırlı olsun.

Diğer bir konu sicil affı.

Karşılıksız çek, protestolu senet, her türlü kredi ve kredi kartı yüzünden kara listeye giren esnaf-sanatkâr, şirket ve vatandaşlarımızın, yalnız şunu söyleyeyim, kredi kartı mağduru ifadesini ben kabul etmiyorum. Ben açık konuşurum ama dostça konuşurum, ne demek kredi kartı mağduru? Parayı kullanıyorsun, ondan sonra ödemiyorsun kredi kartı mağduru oluyorsun, bu nasıl iş? Burada bir defa kredi kartını kullanmada kusura bakmasınlar ciddi bir yanlışlık var, haksızlık var. Öbür tarafta kazandığı kadar tüketmesini bilenle, kazanmadığını tüketme gayreti içerisine gireni aynı kefeye koyabilir miyiz? Nasıl oluyor da mağdur oluyor? Bunu da konuşmamız lazım. Biz dürüst bir toplumu inşa etmenin gayreti içerisinde olacağız, benim insanım dürüsttür, dürüstlüğü sever dürüstlüğün yanındadır, bunu sağlayacağız.
Bunu siyasi istismar vesilesi yaparak kredi kartı mağduru gibi bir ifadeyi kalkıp da literatüre sokmanın bir anlamı yok, ciddi bir yanlıştır.
Biz şirket ve vatandaşlarımızın bu borçlarını kapatmaları halinde kara listeden çıkarılması için gerekli yasa tasarısını hazırladık, Bakanlar Kurulu'muzda kabul ettik ve TBMM'ye sunduk.
Tasarı Genel Kurul gündemine girdi ve inşallah bu hafta yetiştirirsek meclisimizden çıkartacağız.
Yine, Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kefalet Kooperatifleri Merkez Birliği (TESKOMB) ile bir çalışma yaparak, esnaf-sanatkâr kefalet kooperatifleri kanalıyla kredi kullanan ancak bunu ödeyemeyerek takibe, hatta icraya, hacze uğrayan esnaf ve sanatkârımıza yönelik bir uygulamayı daha hazırladık.
TESKOMB'un yapacağı uygulamayla, 100 bini aşkın esnaf ve sanatkârımıza yeni bir fırsat getiriyoruz.
Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki, bu borcun ana paradan çok, temerrüt faizi önemli bir yekûn tutuyor.
Yeniden yapılandırma uygulamasıyla, ana parasını ödeyecek olan 100 bine yakın esnaf ve sanatkârımızın temerrüt faizi 5 yıla kadar taksitlendirilecek.
Yani bu yeniden yapılandırmayla, 100 bine yakın esnaf ve sanatkârımızın evi ya da işyeri hacizden kurtulacak.
Bu uygulamaların da esnaf ve sanatkârımıza hayırlı olmasını diliyorum.
Son olarak kısaca bir hususa da değinip konuşmamı tamamlamak istiyorum.
AB projesi her zaman Hükümetimizin öncelikli projesi oldu.
İktidara geldiğimiz andan itibaren bu hedef doğrultusunda çalıştık, önemli eşikleri geçtik ve katılım müzakerelerini başlattık.
Biz hükümet olarak bu noktada ev ödevimizi kararlılık ve samimiyet içinde yapıyoruz.
AB projesi her zaman hükümetimizin önemli projesi, temel hedefi oldu. İktidara geldiğimiz andan itibaren bu hedef doğrultusunda çalıştık, önemli eşikleri geçtik, geçiyoruz. 

Değerli kardeşlerim,

AB üyelik sürecinde Türkiye’nin yapması gerekenlerin yanında tabii ki AB’nin de yapması gerekenler var.
Biz Avrupa Birliği’nin, müzakere sürecinde Türkiye'ye eşit ve adil davrandığını somut olarak görmek istiyoruz.
AB tarafının, kamuoyunun şevkini ve heyecanını kıracak, adalet ve eşitlik duygusunu zedeleyecek politikalardan ve açıklamalardan uzak kalmasını hassasiyetle arzuluyoruz.
Öncelikle, her dönem başkanlığını adeta iki fasıl açma alışkanlığı içerisinde sürdüren AB’yi anlayamıyorum. Bunu bir rutine bağlamanın anlamı nedir? Bugüne kadar hangi ülkeye böyle bir rutin uygulaması yaptınız? Bunu anlamakta zorlanıyoruz. Biz dersimizi çalışıyoruz, bu niye üç olmuyor, dört olmuyor bunun üzerinde duracağız. 
Şimdi ilk defa bu ayın 19’unda Brüksel’de AB komisyonuyla bir araya gelecek, bu konuları enine boyuna konuşacağız.
İnşallah 2009’la birlikte yeni bir adım atalım istedik ve bu yeni adımda dışişleri bakanlığımızın çok daha farklı bir performans sergileyebilmesi için, müzakere süreciyle ilgili Başmüzakerecilik görevini İstanbul Milletvekilimiz Egemen Bağış Bey’e verdik ve AB Genel Sekreterliğini de Egemen Bağış Bey’e bağladık. Böyle bir süreci başlattık. Bu adımla birlikte inanıyorum ki 27 ülkenin sürekli olarak taranması, 27 ülkeyle olan bağlantılar, bu süreçte çok daha farklı olacaktır, çok daha yoğun bir şekilde sürecektir. Bunun yanında da dışişleri bakanımızın artık gerek Afrika’daki yapılanmamız, gerek Latin Amerika, o bölgelere doğru açılması, gerek merkezdeki çalışmalarımız da inşallah çok daha fonksiyonel hale gelme fırsatını bulacaktır.
18-19 Ocak tarihlerinde AB Komisyonu Başkanı Sayın Barosso’nun davetine icabetle beraberimde bir heyetle Brüksel’e gidiyoruz.
İnşallah Brüksel’de büyük bir kapalı salon toplantısını Brüksel merkezli olarak Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızla yapacağız. Vatandaşlarımızla yapacağımız o toplantının bu sürece önemli bir katkısı olacağına inanıyorum.
Sözlerime son verirken, başarılı bir yasama haftası geçirmenizi diliyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum."

 


 



Bu haber 334 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,124 µs