En Sıcak Konular

ERDOĞAN'DAN BAYKAL'A ROZET DESTEĞİ:DİK DURMALI

25 Kasım 2008 14:54 tsi
ERDOĞAN'DAN BAYKAL'A ROZET DESTEĞİ:DİK DURMALI AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın çarşaflı kişiye parti rozetini takmasını, "Türkiye'yi bugüne kadar tanımayanların, artık bütün gerçekleriyle tanımaya başlamaları" olarak niteledi.

ANKARA - AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın çarşaflı kişiye parti rozetini takmasını, "Türkiye'yi bugüne kadar tanımayanların, artık bütün gerçekleriyle tanımaya başlamaları" olarak niteledi. "Böyle bir yaklaşımın olması, rozetlerin takılması güzeldir. Yıllarca farklı kesimlerin, düşüncelerin, giyim tarzlarının bu ülkede yaşadığının farkına nihayet vardılar" ifadesini kullanan Erdoğan olumsuz çıkışlar olacağına işaret ederek, "Sayın genel başkan, buna karşı dik durmalı." dedi.
     Başbakan Erdoğan, partisinin TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada, Baykal'ın, çarşaflı bir kişiye partiye katılırken rozet takmasına atıfta bulunarak, kendisini sevindiren yeni bir döneme girildiğini vurguladı.
     Olayı, "değişim ve dönüşüm" olarak değerlendirip, bunu yapanları kutlayan Erdoğan, şöyle konuştu:
     "Benim aziz milletim, bugüne kadar kendisini tesvih (geciktirme) eden bu çevrelere karşı hep cevabını vermiştir. Ama Türkiye'yi bugüne kadar tanımayanlar var. Ama öyle zannediyorum ki Türkiye'yi bütün gerçekleriyle tanımaya başladılar. Bu, güzel bir gelişmedir. Türkiye'yi nihayet doğru şekilde anlamaya çalıştılar. Her ne kadar, 29 Martta bir seçim varsa da, böyle bir yaklaşımın olması, rozetlerin takılması güzeldir. Gerçekten ben bu değişim, dönüşümün arkasında inşallah, olumlu umutlar taşıyorum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, bu benim hakkım değil mi? Hakkım. Çünkü yıllarca farklı kesimlerin, farklı düşüncelerin, farklı giyim tarzlarının bu ülkede yaşadığının farkına hamdolsun nihayet vardılar. Bu gelişmeler güzel şeyler.
     Tabi, olumsuz çıkışlar olacaktır. Sayın genel başkan, buna karşı dik durmalı, boyun eğmemeli. Bundan sonraki süreçte, bu duruş böyle devam ederse, inanın ülkenin bir çok sorunu da çok daha çabuk çözülür. Siyasetin temeli, tutarlı olmaktır. Bunu çok açık ve net söylemek zorundayım. Dürüst olmaktır, uzun soluklu olarak aynı çizgide yürüyebilmektir."
     Parti grubunda yaptığı konuşmada, küresel mali krize yönelik Türkiye'de atılabilecek adımları sektör temsilcileriyle, sosyal taraflarla, uzmanlarla işadamlarıyla derinlemesine değerlendirdiklerine dikkat çeken Erdoğan, "Telaş ve acelecilikle değil, sağduyu ve aklıselimle meseleyi tüm boyutlarıyla ele alıyoruz. İnancımız odur ki Türkiye bu süreci en az zararla atlatacaktır." dedi.
     Erdoğan, grup konuşmasında İzmir'de gerçekleştirilen Türkiye-İtalya İş Konseyi toplantısı ile ABD ve Hindistan temasları hakkında da bilgi verdi.

Başbakan Erdoğan'ın Ak Parti Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmanın tam metni şöyle:

     "Yoğun bir yurtdışı trafiğinin ardından bugün grup toplantımızda genel bir değerlendirme yapmak ve temaslarımla ilgili sizleri bilgilendirmek istiyorum.
Öncelikle hepimiz üzerinde büyük emeği olan öğretmenlerimizi saygı ve sevgiyle yadetmek durumundayım.
Bildiğiniz gibi, dün 24 Kasım Öğretmenler Günü’nüydü.
Bu vesileyle, tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü kutluyor, ülkemize, milletimize, eğitim camiamıza hayırlı olmasını temenni ederken ölenlere rahmet, hayatta olanlara sağlık sıhhat afiyet içerisinde başarılı hayırlı ömürler diliyorum.
Öğretmenlerimiz, kalplerimizde, zihinlerimizde, hatıralarımızda saygın ve ayrıcalıklı bir yere sahip oldukları gibi, ülkemizin ve milletimizin gelişimi için de hayati bir öneme sahiptir.
Kadirşinas bir milletin mensupları olarak öğretmenlerimize duyduğumuz sevgiyi ve minnettarlığı her daim kalbimizde yaşatıyoruz.
Zira biz, “bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” anlayışını, medeniyet tasavvurunun odağına yerleştirmiş bir kültürden, bir gelenekten geliyoruz, oradan besleniyoruz.
İlime, sanata, öğrenmeye ve öğretmeye ulvi bir değer atfeden, insan emeğiyle birlikte bilgiyi yücelten, öğretmenini, hocasını ana-babasıyla eş tutan bir medeniyetin mensuplarıyız.Türkiye’yi diğer gelişmiş ülkelerden ayıran en önemli özellik, ekonomik kalkınmasını sürdürürken toplum olarak kendisini ayakta tutan kültürel ve sosyal özelliklerini de muhafaza edebiliyor olmasıdır.
Nitekim, Türkiye, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin derinlemesine yaşadığı pek çok sosyal sorunu, nispeten sınırlı sıkıntılarla atlatmayı başarabilmiştir.
Bu konuda da en büyük katkıyı sağlayanların başında hiç kuşkusuz öğretmenlerimiz geliyor.
Geleceğin güçlü ve müreffeh Türkiye’si de yine öğretmenlerimizin ellerinde şekillenecektir.
Hükümet olarak, öğretmenlerimize yönelik saygımızı, vefamızı, şükran duygularımızı süslü kelimelere, edebi metinlere, içi boş sloganlara hapsetmedik.
Öğretmenlerimizi 24 Kasım’dan 24 Kasım’a anıp, sonrasında unutmadık.
Çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin ne büyük bir özveriyle, ne büyük bir sabır ve gayretle çalıştıklarını, ne tür zorluklara göğüs gerdiklerini çok iyi biliyoruz.
Onların sorunlarını çözmek için bütün imkanlarımızı zorlayarak önemli iyileştirmeler yaptık.
Bildiğiniz gibi iktidara gelirken, Türkiye’yi 4 temel taş üzerinde büyüteceğiz yükselteceğiz dedik:
Eğitim, sağlık, adalet ve emniyet.
Göreve gelir gelmez en öncelikli hizmet alanını eğitim olarak belirledik ve ilk adım olarak eğitimin payını genel bütçede birinci sıraya yükseltmenin yanında dağıttığımız, tahsis ettiğimiz kadroda da neredeyse yüzde 50 kadroyu öğretmenlerimize tahsis ettik, milli eğitime tahsis ettik.
Zira büyük bir açık vardı, bu açığı böylece gidermenin yollarını aradık.
Geride bıraktığımız son 6 yılda muazzam bir eğitim-öğretim seferberliği başlattık, yaklaşık 130 bin yeni derslik yaptık.
Bu süre içinde;
133 bin 609 Kadrolu Öğretmen,
50 bin Sözleşmeli Öğretmen,
17 bin 397 Diğer Personel olmak üzere toplam 201 bin 6 personel istihdamı gerçekleştirdik.
Buna ek olarak, her yıl 25 bin olmak üzere 6 yılda toplam 154 bin 661 Usta Öğretici aldık.
Öğretmenlerimizin maaşlarında ve özlük haklarında da imkanlarımız nisbetinde iyileştirmeler sağladık.
2002 yılında 9/1 derece-kademeye sahip öğretmenin maaşı 719 YTL iken 2008 yılında bu rakamı 1.196 YTL’ye çıkardık. İlaveleri buna dahil etmiyorum, ek olarak ilaveler var.
Dikkat ediniz, artış oranı tam yüzde 66,3.
Öğretmelerimizin Ek Ders Ücretleri, 2002 yılında aylık 60 saat karşılığı 165 YTL iken 2008 yılında bu rakamı 360 YTL’ye yükselttik.
Buradaki artış oranı da tam olarak yüzde 108’lik bir artış.
Eğitim-Öğretime Hazırlık Ödeneği 2002 yılında 175 YTL iken 2008-2009 sezonunda bu rakamı 475 YTL’ye yükselttik.
2009-2010 yılında ise bunu 515 YTL’ye yükseltiyoruz.
Tam yüzde 194 oranında artış.
Yine, sözleşmeli öğretmenlerimize sosyal ve mali haklar bakımından önemli imkanlar sunduk.
Bu çerçevede, sözleşmeli öğretmenlerimizin yaz tatilinde de maaş almalarını sağladık, ayrıca mazeret tayin talebinde bulunabilme imkanı getirdik.
Öğretmenlerimizin daha modern, daha kaliteli eğitim sunabilmesi için her türlü imkanı seferber ettik, yeni yatırımlar gerçekleştirdik.
Bu kapsamda, 6 yıl içinde 79 yeni öğretmenevi, 27 yeni öğretmen lokalini hizmete kazandırdık.
TOKİ ve İLKSAN işbirliğiyle düzenlenen Öğretmene Konut Projesi ile şu ana kadar 2 bin 814 öğretmenimizi konut sahibi yaptık.
Yaptığımız kampanyayla 90 bin öğretmenimiz dizüstü bilgisayar sahibi oldu.
Tabii, bütün bunların yanı sıra, özellikle atamalarla ilgili çok önemli bir noktayı vurgulamak istiyorum.
Öğretmen atamaları konusunda, tartışmaların ve spekülasyonların önüne geçecek, adil bir sistem kurduk ve işletiyoruz.
Yani, ilk atamalar, isteğe bağlı yer değiştirmeler ve zorunlu tayinler artık elektronik ortamda, eşit, adil, şeffaf, tartışmaya mahal vermeyecek, adalet duygusunu zedelemeyecek şekilde yapılmaktadır.
Yani milli eğitimde kadrolaşmalar yapılıyor, şu oluyor bu oluyor diyenlere atfediyorum, onlara atfedilir. Çünkü bunların hepsi bilgisayar ortamında ve tüm izleyicilerin karşısında, medyanın karşısında şeffaf olarak orada hemen basılıyor ve ondan sonra da kim nereye gidecek oradan belirleniyor.
Atamalarda Elektronik Çağ devrini böylece biz başlatmış olduk.
Öğretmenlerimizin yurt geneline dağılımı ve özlük haklarına ilişkin her türlü işlemler artık elektronik ortamda gerçekleştiriliyor.
Bu sayede öğretmenlerimiz doğrudan görev yerlerine “Nokta Atama” sistemi ile atanır duruma geldi ve ülke genelindeki öğretmenlerimizin dağılımı daha iyi bir dengeye ulaştı.
Öte yandan, öğretmenlik mesleğini kariyer bir meslek haline getirdik.
Öğretmenlerimizi aday öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen şeklinde bir sınıflamaya tabi tuttuk.
Bu düzenlemelerle gözden düşmüş olan öğretmenlik mesleğini yeniden cazip hale getirdik.
Hiç kuşkusuz, biz, bu yapılanları yeterli görmüyoruz.
Öğretmenlerimizin çok daha iyisine layık olduklarını, çok daha iyisini hak ettiklerini biliyoruz.
Ancak, biraz önce de belirttiğim gibi, imkanlarımızı zorladık ve şu 6 yıl içinde tüm eğitim sisteminde olduğu gibi öğretmenlerimizin durumlarında da önemli ilerlemeler kaydettik.
Bunu sağlamak da bizim boynumuzun borcudur, inşallah  imkanlarımız geliştikçe bunları öğretmenlerimize yansıtmaya devam edeceğiz.
24 Kasım öğretmenler gününün, tüm öğretmenlerimize, tüm eğitim camiasına hayırlı olmasını diliyor, bütün öğretmenlerimize ülkem, milletim adına bir kez daha en kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Önceki hafta Cuma günü, yani 11 Kasım’da, İzmir’de, İtalya Başbakanı Sayın Burlusconi ve beraberindeki heyetle Türkiye-İtalya İş Konseyi’ni gerçekleştirdik.
Sayın Berlusconi bakan arkadaşlarıyla birlikte geldiler, ben de bakan arkadaşlarımla birlikte İzmir’e geçtim ve orada bütün icracı bakan arkadaşlarımız karşılıklı olarak çalışırken, biz de ikili görüşmelerimizi yaptık ve Türkiye-İtalya arasındaki bu zirveyle birlikte şu ana kadar ne durumdayız, bundan sonra neleri yapabiliriz, bunların bir muhasebesini yapmak ve bununla birlikte geleceğin adımlarını da kararlı bir şekilde, her türlü alanda; siyasi, askeri, ekonomik, ticari, kültürel, bu alanlarda neler yapabiliriz bunları görüşme fırsatını bulduk.
Hükümetlerimiz arasında düzenli ve doğrudan bir temas mekanizması oluşturmak amacıyla, her yıl dönüşümlü olarak “Türkiye-İtalya Zirvesi” düzenlenmesini daha önce karara bağlamıştık.
İşte İzmir’de, bu zirvelerin ilkini böylece gerçekleştirdik.
İtalya ile dış ticaret hacmimiz, buraya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum, 17 milyar dolara şu anda yaklaşmış durumdadır.
Sayın Berlusconi de, ben de bir şeye birlikte karar verdik. Hala bu rakam bile her iki ülkenin hedeflemiş olduğu dış ticaret hacmini ifade eden rakam değildir. Bunu çok daha arttırmakta kararlıyız ve bununda adımlarını inşallah attık atıyoruz.
Özellikle enerji güvenliği ve savunma sanayi alanlarında İtalya ile işbirliğimizi artırmak için de çalışmalarımız devam ediyor.
Bildiğiniz gibi ‘atak helikopterleri’ diye başlattığımız ve bütün bu noktada know-how almak suretiyle bunu İtalya ile Türkiye’de üretiyoruz ve inşallah yüzde yüzü Türkiye’de üretilecek olan bu helikopterle birlikte savunma sanayinde çok ciddi bir güce, çok ciddi bir imkana kavuşmuş olacağız. Ve Türkiye olarak bunu dışarıya ihraç etme hakkını da bu anlaşmayla almış bulunuyoruz. Yani olayın bir de bu yanı var. 
İzmir'deki toplantının hemen sonrasında, beraberimizdeki heyetle, G-20 liderler zirvesine katılmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne hareket ettik.
New York ve Washington’da önemli temaslarımız oldu, çeşitli platformlarda görüşmeler yaptık. Orada birçok bakış açımızı yanlış anlatmaya çalışanlara karşı bunları yeniden orada düzeltme imkanını yakaladık.
New York’ta, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliğine seçilmemiz ve bu vesilesiyle bize desteklerini veren tüm Newyork’taki BM çatısı altında bulunan daimi temsilcilere, orada bizim bir akşam yemeğimiz oldu. 
Burada, üst düzey katılımcılarla bir araya geldik ve ülkemiz adına kendilerine bir teşekkürde bulunduk.
Antakya’daki biliyorsunuz çok farklı dinlere mensup olanlardan meydana gelen bir koromuzu da Newyork’a getirdik ve Newyok’ta da hakikaten yapmış oldukları o akşamki gösteri çok çok puan topladı, çok çok ilgi uyandırdı.
Bunun ardından Kolombiya Üniversitesi’nde bir konferansımız oldu, Ulusal Basın Kulubünde ve Bruukings  Enstitüsünde, ABD’nin önde gelen isimlerinin katıldığı platformlarda konuşmalar yaptık, sorulu cevaplı bazı diyaloglarımız oldu. Ekonomi ve dış politika konusunda AK Parti olarak tezlerimizi, iktidarımız olarak ne yaptık, ne yapıyoruz bunları anlatma fırsatını  buldum.
Bildiğiniz gibi, küresel krize karşı uluslararası camiada uzun süredir çözüm arayışları devam ediyor. Tabi ki bunları da görüşme fırsatımız oldu.
Ardından G-20 Liderler zirvesi için 14-15 Kasım’da da Washington’daki toplantıya katıldık. Orada devlet başkanları ve hükümet başkanlarıyla biraraya geldik. Gerek bir gün öncesinde, gerekse ikinci gün zirve toplantılarında tüm liderlerle birebir görüşmelerimiz oldu ve bu birebir görüşmelerde Türkiye ile o ülkelerin şu anda ne gibi ilişkiler içinde olduğunu, gerek siyasette gerek ekonomide, ticarette, diğer ilişkilerde, diplomaside ne durumdayız, bunları görüşme fırsatımız oldu.
Liderler olarak, devam eden mali krizi tüm boyutlarıyla ele aldık ve önümüzdeki dönemde atılacak adımları kararlaştırdık.
Şurası önemli: Zirvede, ortak hareket ve önümüzdeki dönemde zirve toplantılarına devam etme kararını aldık.
Zirvede, ihtiyaç duyulabilecek her türlü tedbiri alma konusunda ciddi bir kararlılık olduğunu da bizzat müşahede ettim ve bu kararlılık da zaten toplantı sonrasında ifade edildi.
Alınacak tedbirler şu ilkeler çerçevesinde oluşturuldu:
-             Mali piyasalarda şeffaflığın ve hesap verilebilirliğin arttırılması,
-             Düzenleyici rejimleri güçlendirmek için gerekli mekanizmaların geliştirilmesi,
-             Yatırımcıların ve mudilerin korunmasını sağlamak amacıyla dünya finans piyasalarının bütüncül bir yaklaşımla değerlendirilmesi,
-             Mali piyasaların tüm alanlarında uluslararası işbirliğinin ve eşgüdümün güçlendirilmesi,
-             Uluslararası finans kuruluşlarının reforma tabi tutulması.
Bu ilkelerin gerçekleştirilmesi sırasında serbest piyasa ekonomisinden taviz verilmemesi ve korumacı politikalara yönelinmemesi konusunda da yine toplantıda görüş birliği oluştu.
Bu beş ilke çerçevesinde özellikle acil ve orta dönemde alınacak tedbirleri içeren detaylı bir eylem planını da yayınladık.
Bu planda yer alan acil tedbirlerin önümüzdeki yıl Mart ayı sonuna kadar hayata geçirilmesini öngörüyoruz.Bu amaçla, zirvede mutabakata varmış olduğumuz kararların ve ilkelerin uygulamasını gözden geçirmek üzere 30 Nisan 2009 tarihinde tekrar biraraya gelmek üzere dağıldık.
Türkiye'de  atılabilecek adımları da sektör temsilcileriyle, sosyal taraflarla, uzmanlarla, işadamlarıyla derinlemesine değerlendiriyoruz.
Telaş ve acelecilikle değil, sağduyu ve aklı selimle meseleleri tüm boyutlarıyla ele alıyoruz.
İnancımız odur ki, Türkiye bu süreci en az zararla atlatacaktır, altını çizerek yine söylüyorum, kimse hükümeti köşeye sıkıştırarak farklı ülkelerde “Şöyle olmuş bizde niye yok. Neden bizde de paketler açıklanmıyor?” şudur budur vesaire gibi bizden 2000-2001 krizlerinde olduğu gibi, ondan önceki dönemlerdeki krizlerde olduğu gibi herhangi bir şey beklemesin. Biz açıklayacağımız paketleri tüm taraflarla görüşüyoruz, görüştükten sonra açıklayacağız. Ama kusura bakmasınlar krizi fırsata dönüştürecek primi de kimseye vermeye niyetli değiliz. Bunu açıkça söylüyorum.
Zira biliyorsunuz puslu havaları sevenler var. Biz puslu havaları sevenlere de fırsat verme niyetinde değiliz. Çünkü bu ülkede tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruma görevimiz var. Bundan kim nasıl etkileniyor bu önemli. Ve bugüne kadar maalesef yanlışlar içerisinde gezmiş dolaşmış olanların da bu yanlışlarını kalkıp biz doğru, adil dürüst davranan insanların haklarından alarak onlara yedirmeye niyetimiz yok. Bu işi zaten samimiyetle düşünenler, hükümetin şu anda attığı ve atmakta olduğu adımları da taktir ediyor. İnanıyorum ki edecektir de.
Bakınız, ekonomi bugün artık dünyada tam anlamıyla küresel bir hususiyet arzediyor.
ABD’de ortaya çıkan bir krizi Türkiye’de, içimizdeki bazı samimiyetten uzak kesimler, adeta bizim iktidarımızın ortaya çıkarmış olduğu bir kriz gibi takdim etmeye çalışıyorlar. Bu Türkiye’de AK Parti iktidarının ortaya çıkardığı bir kriz değildir. Bu krizin kaynağı malum Amerika’dır, bu krizin kaynağı Avrupa’dır. Oradan esen bir rüzgar söz konusudur. Ama bu rüzgar artık küresel bir dünyada yaşadığımıza göre oralarla ilintili olan, oralarla bağlantılı olan her kurumu da etkileyecektir, ama az, ama çok. Ama biz ne diyoruz? “En az inşallah bizi etkileyecektir” diyoruz. Çünkü tedbirlerimizi buna göre aldık, yere sağlam bastık, basmaya devam ediyoruz.
Hiçbir ülkenin, sınırlarını kapatması, bu tür dalgalanmaların etkisi dışında kalması mümkün değil.
Küresel ekonomiye entegre olduğunuz ölçüde büyüme kaydediyor, özellikle dış ticaret ve uluslararası yatırımlar noktasında farklı bir kulvara geçiyorsunuz.
Küresel ekonomiden kopuk olduğunuz oranda da içinize kapanıyor, sadece ekonomik anlamda değil, dünyadaki her türlü gelişmeden bihaber yaşıyorsunuz.
Böyle bir yapıda, bugün yaşadığımız türden küresel krizlere tek tek karşı koymak da takdir edersiniz ki sonuç getirmeyecektir.
İşte bu nedenle ortak bir hareketin, ortak bir tavır geliştirmenin kaçınılmaz olduğunu ifade ettik ve G-20 liderler zirvesinde de işte bu arzumuz somut bir hal aldı.
Umuyorum ve inanıyorum ki, bu ortak tavır, bu dayanışma sayesinde krizin etkileri çok daha hızlı atlatılacak, özellikle bu dayanışma ruhu önümüzde birçok sıkıntıları da çok daha süratle aşmamıza vesile olacaktır.
ABD temaslarımızın ardından süratle İsviçre’ye geçtik. Cenevre’de Birleşmiş Milletler çatısı altında oluşturulan “İnsan Hakları ve Medeniyetler İttifakı” Salonu’nun açılışı için önemli bir toplantı organize edildi. Burayı İspanya restorasyonunu üstlenmek suretiyle yaptı.
İspanya Kralı Sayın Huan Karlos, Başbakan Sayın Zapatero, BM Genel Sekreteri Sayın Ban Ki Moon ve bunun yanında şu anda Medeniyetler İttifakı’nın başında olan eski Portekiz Cumhurbaşkanı Sampaio ile birlikteydik. Ve bütün oradaki daimi temsilcilerinde katıldığı bir toplantı oldu ve biz de eş başkan olarak katıldığımız bu toplantıda yine diğerleri gibi konuşmamızı yaptık ve daha sonra ikili görüşmelerimizin ardından İsviçre’den ayrılarak ülkemize döndük.
Buradaki kurulmuş olan Dostlar Grubu, biliyorsunuz 78 ülke ve 13 uluslararası örgütü bünyesine almış durumda. Yani Medeniyetler İttifakı ciddi bir şekilde büyümeye devam ediyor.
Ve 2 Nisan-3 Nisan tarihlerinde Medeniyetler İttifakı’nın ikinci zirve toplantısını da İstanbul’da gerçekleştireceğiz. Bu toplantıya katılımın da çok çok yüksek olacağına inanıyorum.
Bütün bunların yanında son olarak bildiğiniz gibi perşembe günü Hindistan’a geçtik. Yanımda Devlet Bakanımız Mehmet Aydın Bey, Sanayi ve Ticaret Bakanımız Zafer Bey, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız Hilmi Bey ve milletvekili arkadaşlarımla, yüzü aşkın TOBB bünyesindeki işadamımız vardı. Birlikte önce Yeni Delhi’ye geçtik ve orada ziyaretlere süratle başladık.
İkili dış ticaretimizin bu yıl sonunda 3 milyar dolara bizim dönemimizde ulaşması… Yani şu beş yıl içerisinde 750 milyon dolardan 3 milyar dolara ulaştık ve yeni bir hedef olarak da Sayın Sing ile birlikte orada bir karar verdik. Bu kararımızda 2010 sonunda da Hindistan-Türkiye 6 milyar doları yakalama kararını aldı.
Tabi bütün bunların yanında şu anda Hindistan’dan burada 60 yatırımcı var. Hindistan’ın yatırımcı noktasında sıkıntısı yok ve kişi başına milli gelir her ne kadar düşük gözüküyorsa da orada belli bir grup var ki, dünyanın çok değişik ülkelerinde değişik alanlarda çok ciddi yatırımların sahipleri.
Hindistan’da, Cumhurbaşkanı Sayın Patil ile, Başbakan Sayın Sing ile, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Dışişleri Bakanı, siyasi parti temsilcileri, ana muhalefet partisi lideriyle de görüşmelerimiz oldu. Bu ziyaret vesilesiyle işadamlarımızın, Hintli işadamlarıyla biraraya gelerek karşılıklı olarak muhataplarıyla görüşmeleri oldu ve her iki işadamı grubuna iş konseyinde hitabımız oldu. Onları teşvik eden konuşmalarla gerek Hindistanlı işadamlarını ülkemize davet ettik, gerekse bizim işadamlarımızı da Hindistan’da yatırım yapmaya, gerekirse müşterek olarak üçüncü ülkelerde yatırım yapma noktasında teşviklerimiz oldu.
Ben çok verimli bir ziyaret gerçekleştirdiğimize inanıyorum. Ama hepsinden öte bizim özellikle enerji alanında attığımız adımlarla bildiğiniz gibi  Samsun-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı  ve bunun yanında ikinci bir doğalgaz hattının gelmesi olayı ve bunun Hindistan’a kadar ulaştırılması, ki çoklu bir hat planlanıyor. Çoklu bir hat üzerinden de  Hindistan’a kadar gidilmesi mümkün.
Bunun yanında 39 günde şu anda Rusya’dan Hindistan’a ham petrol nakli gerçekleşirken… Eğer bu adımı gerçekleştirirsek  bu 17 güne inecek, 17 güne inmenin yanında da tabi bir diğer bunun artısı var; o da boğazlarımız  yoğun bu ham petrol taşıyıcılığından, naklinden de büyük ölçüde kurtulmuş olacak. Bir diğer adım tabi navlun fiyatlarında da daha düşük bir imkana kavuşmuş olacaklar. Onun için önümüzdeki haftalarda Hindistan Enerji Bakanı, İsrail ve Türkiye olarak üçlü bir araya gelmek suretiyle bu görüşmeler yapılacak. Bunun için adımları da kararlı bir şekilde atacağız, bu noktada da Başbakanlar olarak orada bir karar aldık. Serbest Ticaret Anlaşması ile ilgili yine orada bir mutabakat ve süratle bir neticeye bağlanması için müzakere heyetinin kurulmasını da karar altına aldık.
Bugün tabi değerli bir çok önemli bir haftayı inşallah yaşayacağız. O da Ticaret Kanunu ile ilgili yarın bir adım atılacak. Tabi bizim beklentimiz  bugün başlamakta, ama yarın inşallah buna başlayacağız. Tabi madde itibariyle 1500 maddeyi aşkın bir kanun. Temenni ediyoruz ki bu kanunun çıkışıyla da ticari hayatımızda bir çok sıkıntıları rahatlıkla aşabilme imkanını yakalayalım.
Ve bütün bu geçtiğimiz haftalar içerisinde yaşadığımız ziyaretler ile birlikte bizim yurtdışı trafiğimizin yoğunluğu kadar Türkiye'ye de yoğun bir trafik söz konusu.
Bugün Norveç veliaht Prensi, yarın Arnavutluk Cumhurbaşkanı, ardından Cuma günü Macaristan Başbakanı Ankara'da temaslarda bulunacaklar.
Sadece şu son bir hafta içinde yaşadığımız baş döndürücü trafik bile Türkiye’nin nereden nereye geldiğini gösteriyor.
Şunu bütün samimiyetimle ifade etmek istiyorum:
Türkiye, çok farklı bir ivme yakalamış durumdadır.
Bölgesinde ve dünyada çok farklı, daha önce hiç tecrübe etmediğimiz bir ağırlık, bir itibar kazanmış durumdadır.
Bu yeni rolümüze, yeni sorumluluklarımıza uygun bakış açısını, buna uygun siyasi yaklaşımı mutlaka ve mutlaka muhafaza etmek durumundayız.
Türkiye’nin tüm kurumlarından, kuruluşlarından, sivil örgütlerinden, medyasından, üniversitelerinden, bilim adamlarından, yazarlarından, özellikle de siyasi aktörlerinden Türkiye’nin bu kimliğine yaraşan, yakışan bir vizyon, yapıcı bir  katkı bekliyoruz.
Bu milli bir meseledir.
Türkiye, içeride sürüp giden afaki tartışmalardan, kısır çekişmelerden, sanal gündemlerden tarih boyunca hiçbir kazanç elde edemedi.
Aksine enerjisini büyümeye, gelişmeye sarfettiğinde, icraatı, yatırımı, üretimi, ticareti konuştuğunda önemli mesafeler katetti.
Bunu, özellikle şu 6 yılda, AK Parti iktidarında artık somut olarak gördük.
Bizi sürekli tartışmaların, polemiklerin, çekişmenin içine çekmeye çalıştılar.
Biz hiç birine aldırmadık.
Biz milletimize hizmet için varız dedik. Bu hizmet heyecanımızı bir gün bile kaybetmedik.
Türkiye’nin gereksiz tartışmalarla kaybedecek tek bir saniyesinin olmadığı inancıyla ülke içinde, ülke dışında var gücümüzle Türkiye’yi farklı bir lige taşımanın mücadelesini verdik.
Hamdolsun, bu yolda da önemli mesafeler aldık, almaya devam ediyoruz.
Bakın burada birkaç tane rakamı da özellikle vermekte fayda görüyorum: Uluslararası doğrudan yatırım yapmaya uygun ülkeler arasında şu anda 13’üncü sırada bulunuyoruz.
1.2 milyar nüfuslu Hindistan'ın da, 70 milyon nüfuslu Türkiye'nin de geçen yıl çektiği uluslararası yatırım 22 milyar dolar.  Hindistan 23 milyar dolar, biz 22 milyar dolar.
Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan son derece objektif ve muteber bir raporda, yapılan anket neticesi bu şekilde çıkıyor.
2007 yılında, en çok uluslararası yatırım çeken 23’üncü ülke olduk dünyada.
En fazla yatırım stoğu bulunan ülkeler arasında 2006’da 25’inci sıradaydık, bugün 21’inci sıradayız.
Bu yıl da, küresel krize rağmen 15 milyar dolar gibi yüksek bir uluslar arası doğrudan yatırım çekmeyi hedefliyoruz.
Şu anda 12 milyar doları aşmız durumdayız.
Yıl sonunda inşallah 15’i de yakalayacağız.
Bunlar son derece önemli rakamlar, bunlar Türkiye’nin nerelerde olduğunu, hangi zirvelere ulaştığını müşahhas olarak gösteren rakamlar.
Bizim arzumuz, Türkiye’nin tüm aktörlerinin, tüm bireylerinin, mesailerini işte bu ve benzeri rakamları artırmaya yöneltmesidir.
Çok şükür hükümet olarak bu ufku da ülkemize kazandırdık ve bu yolda kararlı şekilde yürüyoruz.
Bakınız, şu konuya da özellikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum:
2000 ,2001 krizleri malum.
Krizin Türkiye’de hemen her alanda ağır yansımaları oldu, ancak en büyük yük yine yoksul kesimin, dar gelirli kesimin üzerinde oldu.
Bakın ben buradan bugün bir şeyi daha haykırıyorum. Ülkemde yoksul olan kesimlere hitap ediyorum. Bu işin spekülasyonunu yapanlar çok. Ben diyorum ki işi gücü olmayan vatandaşım, dar gelirli hiçbir geliri olmayan vatandaşım, git kaymakamlığa müracaatını yap, müracaatını yaptığın anda Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Fonu senin yardımına ulaşacaktır.
Şimdi tabi bu işin yolunu bilmemenin bedelleri var. Oraya müracaat ettiği zaman asgari 150 Yeni Türk Lirası’nı oradan bir defa Kaymakamlıktan alır. Bununla iş kalmıyor. Yemeği de gider. Bununla kalmıyor. Kış, kömürü de gider. Bununla kalmıyor. Çocuklarını okutacak. Çocukları için de yine, erkek, kız, ilköğretim, ortaöğretim, onlara da her ay yine biliyorsunuz destek ayrıca gider. Şöyle bir düşündüğünüz zaman nerdeyse asgari ücrete ulaşır. Böyle bir durum ortada söz konusu.
Bütün bunlara rağmen bizim fakir fukaranın, garip gurebanın yanında olduğumuzu söylediğimiz zaman tabi bundan rahatsız olan muhalefet var. Niye rahatsız oluyorlar bundan? Efendim siz diyorlar bizim fakir fukara, garip gurebamızı dilenciliğe alıştırıyorsunuz. Ya bunlar AK Parti’nin iktidarıyla oluşmuş bir tablo değil ki. Bunlar on yılların tablosu. Şimdi on yılların tablosu böyle. Bir taraftan onlara iş imkanı hazırlayacaksın. Nüfus bir taraftan tabi ki artacak. Bütün bunlara iş imkanlarını hazırlarken, öbür tarafta dünyada da olduğu gibi, bugün Amerika’da 6 küsur işsizlik var, bakın oraya vardı, yüzde 6’nın üzerine çıktı, ama Amerika ne yapıyor o da sosyal fonlardan bunları desteklemeye devam ediyor. Türkiye’de de alışılmamış olan bu süreci biz başlattık, biz devam ettiriyoruz ve devam ettireceğiz. Yani siz fakir fukaranın garip gurebanın adresini bulamadıysanız ben ne yapayım? Biz bulduk gidiyoruz ve gideceğiz.
Şu ana kadar toplu konutta 330 bin inşaat, 230 binini  sahiplerine teslim ettik. Ama bütün bu gezmeyi dolaşmayı yaparken, güneydoğusunda, doğusunda ülkemin her yerinde, biz bu evleri bulduk, gördük ve dedik ki biz şimdi bir adım daha atmamız lazım. Nedir o? Bizim şimdi 45 metrekarelik yeni daireler yapmamız lazım. Ve bu yeni dairelere de başını sokacak yer bulamayan vatandaşlarımızın arasından seçeceğiz ve gerçekten hiçbir geliri, hiçbir imkanı olmayanlara, oralara yerleştirerek iş imkanı buluncaya kadar onlardan kira dahi almayacağız. İş imkanı bulduktan sonra, iş imkanı bulduktan sonra, diyeceğiz ki “Şimdi peşinatsız ayda 100 YTL ödemek suretiyle buranın sahibi ol” diyeceğiz.
Şimdi gönül tabi ki bu yolu arzu etmez. Ama eğer böyle bir gerçek bu ülkede varsa, sorumluluk mevkiinde olan bizler buna duyarsız kalamayız, bugüne kadar gelenler duyarsız kaldıysa. Biz kalamayız. Yapmamız gereken ne? Yapmamız gereken işte, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Anayasamız “Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir” diyor. Yani bizim devletimizin dört tane özelliği var. demokratiktir, laiktir, sosyal devlettir, hukuk devletidir. Bu dört özelliğin hiç birini biz ne yapamayız? İhmal edemeyiz. İşte Ak Parti’nin özelliği budur. Ve bunlar üzerinde Türkiye’yi biz büyütüyoruz.
Bakın çok enteresan, bakınız biz her şeyi tam manasıyla çözdük demiyorum. 2002 yılı sonunda iktidara geldik. Ne dedik? Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar dedik. Bunlarla mücadele. Ve bu mücadelemiz devam ediyor.
Bakınız: Şu son 6 yıl içinde,  yaklaşık 5 milyar YTL’yi, yani 5 katrilyonu çeşitli vasıtalarla sosyal yardımda harcadık.
1 milyon 896 bin  çocuğumuz eğitim yardımı aldı.
Az önce verdiğimiz her ay ücret, birde biliyorsunuz her yıl öğretim yılının başında kitaplar sıranın üzerinde hazır, ücretsiz olarak. Bunlar hiç yoktu, ilk defa.
1 milyon 44 bin  çocuğumuza sağlık yardımı yaptık.
37 bin anne adayına gebelik yardımı yaptık.
840 bin, Proje Destek Programları kapsamında, 262 trilyon kaynaktan destek verdik.
55 bin 335 aile, Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi kapsamında, evet, 445  trilyon, lütfen dikkat edin, faizsiz destek aldı.
Hani bazen konuşuyorlar ya ileri geri, işte buyurun, bunlar faizsiz destek aldı.
2003 yılı başından bugüne kadar, buranın altını da özellikle çiziyorum, kömür yardımını fakir fukaraya, garip gurebaya veriyoruz.  İstedikleri kadar konuşsunlar. Biz hem kömür ocaklarımızı böylece harekete geçirdik, hem atıl duran binlerce nakliye aracı bu vesile ile harekete geçmiş oldu. Onları da ülkenin dört bir yanında böylece bu fondan istifade ettirdik.
Ve bu yıl sonu itibariyle toplam miktar, kömür dağıtımında 7 milyon tonu aşmış olacak ve 2 milyon 84 bin aile, bu kömür yardımından istifade etmiş durumda.
Şimdi bugünlerde yine bir kampanya başlattılar.
Bizim sosyal yadımlarımızı, yoksul kesimlere verdiğimiz ayni, nakdi yardımları, kömür yardımını dillerine doladılar.
Ve şu ifade var ya çok çirkin: “Bunu yandaşlarına dağıtıyorlar” diyorlar. Elinize dilinize dursun. Elinize dilinize dursun. Bütün bu yardımlar kaymakamlıklarımız vasıtasıyla, o ilçedeki fakir fukara garip gurebaya verilir. Bana böyle bir şikayet gelsin, o kaymakamın yakasında ilk önce benim elim olur. Ben sarılırım. Asla bugüne kadar böyle bir şikayet almadım. Ve bu konudaki çağrım her zaman geçerlidir. Bu yorumlara biz dikkat etmeden yolumuza aynen devam edeceğiz. Çünkü ülkemizin gerçeklerini biliyoruz. Ama onlar Patnos’un dilini bilmezler. Onlar Pervari’nin dilini bilmezler. Onlar mezra nedir bilmezler. Onlar köyün yolu nereden geçiyor bilmezler. Susuz köylerin yollarını bilmezler. Buranın yolu var mı yok mu bilmezler. KÖYDES diye bir şey bunların hayatında var mıydı? Yoktu. KÖYDES literatüre bizimle girdi. Bizimle girdi. Bunlarda yoktu böyle bir şey. Hedefimiz ne? Hedefimiz suyu olmayan köy kalmasın, mezra kalmasın.
Beni mezradan arıyor vatandaş. Diyor ki “Bizim mezranın  suyu yok, yolu yok. Ne yapacağız Başbakanım?” diyor. Kaç hane var? 10 hane var. Değerli arkadaşlar 10 hane var diye “Biz buraya yol götürmeyiz” demedik. Ben Muş Valimi aradım, dedim “O mezraya ulaşacaksın ve o mezranın yolunu da yapacaksın.” Ve biz insanın olduğu yere böyle yaklaşırız. İnsan var mı? Oraya bizim elimiz uzanacak. Buraya geldiysen bu göreve bunu yapacaksın.  Duymamazlıktan gelemezsin. “10 hane varmış ne olacak ya?” diyemezsin. İnsan var orda, ulaşacaksın. Suyunu yolunu götüreceksin. Onun için biz yola çıkarken ne dedik: “İnsanı yücelt ki devlet yücelsin” dedik. Bizim hedefimiz bu.
Bütün bunlarla birlikte birçok sıkıntıların yaşandığı evlerimizi, Anadolu’nun değişik yerlerinde gittik gördük.
Ve öyle birkaç kişiyi seçip mikrofona çıkartmak suretiyle, “İktidar yandaşlarına kömür dağıtıyor, şunu dağıtıyor bunu dağıtıyor” diyenleri benim milletim çok iyi biliyor ve bunları da benim milletim affetmez. Zamanı geldiğinde sandıkta gereğini yapar.
Bütün bunlardan sonra tabi yeni bir döneme giriyoruz. Bunlar beni sevindiriyor. Ve bu tabi eğer hakikaten asil bir çıkışsa, asil bir hareketse ben bu değişim dönüşümü yapanları huzurlarınızda kutluyorum. Çünkü bu bir uyanıştır aynı zamanda. Benim aziz milletim bugüne kadar kendisini tezyif eden bu çevrelere karşı hep cevabını verdi. Ama Türkiye’yi bugüne kadar tanımayanlar vardı. Ama şimdi öyle zannediyorum ki Türkiye’yi bütün gerçekleriyle tanımaya başladılar. Bu güzel bir gelişme. Türkiye’yi nihayet doğru şekilde anlamaya çalıştılar. Bu da güzel bir şey. Her ne kadar 29 Mart’ta bir seçim varsa da, yani böyle bir yaklaşımın olması, rozetlerin takılması güzel bir şey.
Samimiyetimle söylüyorum gerçekten ben bu değişim dönüşümün arkasında inşallah olumlu umutlar taşımak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu benim hakkım değil mi? Hakkım. Çünkü yıllar yılı bunu bekledik. Farklı kesimlerin, farklı düşüncelerin, faklı giyim tarzlarının bu ülkede yaşadığının farkına hamdolsun nihayet vardılar, bunun için şu anda mutluyum. Bunun için mutluyum. Ve bu gelişmeler güzel şeyler. Temennim odur ki, bunun arkası da gelsin. Kesilmesin. Tabi olumsuz çıkışlar olacaktır. Sayın Genel Başkan buna karşı dik durmalı. Boyun eğmemeli. Bunlar her yerde olabilir. Ve bundan sonraki süreçte bu duruş böyle devam ederse inanın ülkenin birçok sorunu da çok daha çabuk çözülecektir.
Siyasetin temeli tutarlı olmaktır. Bunu çok açık net söylemek zorundayım. Dürüst olmaktır, uzun soluklu olarak aynı çizgide yürüyebilmektir.
Aksi  hep istismarla anılır, hep kaybettirir."


 



Bu haber 398 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    Yazarlar

    En Çok Okunan Haberler

    Şirket Haberleri ŞİRKET HABERLERİ


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,266 µs