Konuk Yazar-Aygazete
Namık Kemal Zeybek
22 Ağustos 2010
Atatürk dindar bir insandı
“Safiye Ayla’nın Anıları” Milliyet yayınlarından çıkmış. İlk bölümlerinde Atatürk’le ilgili anıları var… İşten onlardan bir bölüm:
“Atatürk hakkında, yaşadığı günlerde olduğu gibi ölümünden sonra da ilgili ilgisiz birçok yakıştırmalar yapıldı. Bunların çoğu, onun büyüklüğü karşısında aşağılık duygusuna kapılanların atmaya çalıştığı çamurdan başka bir şey değildi. Hain ve alçak kimselerdi bu iftiracılar. Onlara göre Atatürk, dinsiz, Allahsız biriydi! Bu kadar ileri gidenler oldu işte… Halkı, Atatürk’ün devrimlerinden soğutmak için, böylesine yalan dolana dayalı propagandalar yapıldı. Oysa benim tanıdığım Atatürk dindar bir insandı. Zaman zaman Dolmabahçe Sarayı’na güzel sesli hafızlar gelir, Kuran okurlardı. Bunların başında Hafız Yaşar vardı. Hafız Yaşar’a birçok kez Dolmabahçe’de rastladım. Atatürk, onun Kuran okuma üslubunu pek beğenirdi. Özellikle belli bölümlerini okutur ve dinlerdi Kuran’ın… Dolmabahçe’de Kuran okunduğu günlerin gecesinde, sofrada içki içilmezdi. Ata’nın yakınında bulunanların çoğu onun bu yanını iyi bilirlerdi; ama nedense, onu, dinsizlik iftirasına karşı çıkıp da savunma gereğini duymadılar! Üstelik de bu hafızlar yakın tarihlere kadar hayatta olmalarına karşın…”
Evet, değerli okuyucu, Safiye Ayla Atatürk için “dindar bir insandı” diyor. Dindarlığı, ruhu olmayan biçimlerden ibaret sananlar bu sözü anlayamazlar. “Kuran okutup dinlemek ve gözleri yaşarmak dindarlığı” ne kadar derin bir dindarlıktır.
Safiye Ayla, Hafız Yaşar’dan söz ediyor. Hafız Yaşar Okur Sultan, Reşat zamanında Saray Baş Müezzini ve üsteğmen; Cumhuriyet döneminde yüzbaşı ve Cumhurbaşkanlığı “İnce Saz Heyeti Fasıl Şefi”.
Hafız Yaşar Hatıralarında bu konuyu anlatmış:
“Atatürk Ramazan ayına çok büyük önem verirdi… Akşamları beni huzurlarına çağırır ve Kuranı Kerim’den sureler okuturlar, kendileri de bunu derin bir hazla” dinlerlerdi.
Peygamber Efendimizden de bahsederken “Hazreti Peygamberin Zaman-ı Saadetlerinde” diye daima saygı ifade eden kelimeler kullanırlardı.
“Mukaddes Mihrabı Cehlin cahillerin ellerinden alıp ehlin eline vermek zamanı çoktan gelmiştir” derlerdi.
“Atatürk her yıl Çanakkale’de şehitlerimiz için bir mevlid-i şerif okuturlardı…”
“Atatürk’ün Yanı Başında” adıyla yayınlanan bir başka eserden de bir bölüm konumuzla ilgili. Anlatan Çankaya Köşkünün Kütüphanecisi “Nuri Ulusu…” Ata’nın kitapçısı… 184, 185 sahifelerden okuyalım:
“12 yıl bilfiil gece gündüz yanında olan bir kişi olarak bu söylenenleri esefle karşılıyorum.
Hafız Yaşar vardı. Atatürk onu sever ve çok beğenirdi. Bazı zamanlar “Hafızı çağırın” derdi. Hemen emri yerine getirirdik. Ya içki içmeden sofrada veya salonda Hafız Yaşar’ın makamı ile okunduğu Kuran-ı Kerim surelerini huşu ile dinlediğini ve gözlerinden yaş aktığını ve bu gözyaşlarını, ceketinin sol üst tarafındaki mendil cebinde, her zaman muntazaman bulundurduğu beyaz keten mendil ile sildiğine yakinen hep şahit olmuşumdur.
Atatürk Türkçe Kuran çalışmalarını beni henüz köşke intisap etmeden 1926 yılında başlatmış, bu işin başına da Elmalılı Muhammed Hamdi Yazar’ı getirmiş, ama yapılacak tefsirlerle bizzat kendi de ilgilenirmiş.
Eserin bitiminde kendi katkısıyla, Kuran’ın gerçeğini ve Kuranla ilgili özellikleri açıklayan güzel bir önsöz hazırlandı ve basma girdi. Böylece 1926 yılında başlayan bu çalışma 1935’de basıma girdi ve hatırladığım kadarıyla dokuz cilt olarak dokuz, on bin adet kadar bastırılıp, yazarlara, din adamlarına ve kamuya bil-a bedel dağıtıldı.
Bu çalışmalara bende çoğu zaman katılmıştım. Atatürk bazı kereler çalışırken okuduğu tefsirlerin çok tesirinde kalırdı ve de “Hey büyük Allah’ım… Kuran’a inanmayan kafirdir, bize nasıl yol gösteriyor? Bunları tüm dünyaya okutmalıyız” diye de söylenirdi. Sonra o an yanındaki bizlere, “Okurken ruhum coşuyor, size de oluyor mu?” diye de sorardı, ama o anlarda gözleri hafifçe dalar ve kızarırdı.
Neticede Kuran Türkçe yazılarak okunmaya, bu çalışmalar sonucu başlatılmıştır. Dini tarihimizi ve bilhassa Peygamberimizi, savaşlarını, tarih kitaplarından çokça okur ve hayranlığını sıkça dile getirirdi, hele hele Bedir savaşını hep hayranlıkla anlatırdı. “en büyük bir zaferdir” derdi.”
Evet değerli okuyucum, İslam Düşmanı kimi Kemalist geçinenlerle Atatürk Düşmanı kimi dindar geçinenler yalan söylüyorlar. Atatürk dindardı. Sığ gösterişçi değil, yalın ve içtenlikli…
Bu yazı 1,259 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
8 Şubat 2011
Mehmet Akif Arnavut mu?
-
12 Ocak 2011
Nasıl Bir Türkiye?
-
3 Ocak 2011
Kürt Sorunu mu? Kürtçe Meselesi mi?
-
19 Aralık 2010
Yüce Kuran ve Çevirileri
-
5 Aralık 2010
Kalkanın Ardındaki Planlar
-
24 Kasım 2010
3997 Kitap Okuyan Adam
-
19 Kasım 2010
Füze Kalkanı mı? Sakın ha!
-
10 Kasım 2010
İranla Dost Olmayalım mı?
-
31 Ekim 2010
TÜSİADın Adı Ne Olacak
-
25 Ekim 2010
Düşünür ne düşünür yazar ne yazar
-
19 Ekim 2010
Padişahlığı İsteyen Parti
-
8 Ekim 2010
Maun Suresinin Anlamı
-
17 Eylül 2010
Milli Birliğe açılalım
-
30 Ağustos 2010
İslamda Tarikat
-
25 Ağustos 2010
İslam Düşmanı,İslam Düşmanı değilmiş
-
22 Ağustos 2010
Atatürk dindar bir insandı
-
12 Ağustos 2010
Milli İrade ne ister?
-
5 Ağustos 2010
Hangi Milliyetçilik?
-
25 Temmuz 2010
Evet mi? Hayır mı?
-
11 Haziran 2010
Cihat Kültürü ve İslamda Cihat
Yorumlar
+ Yorum Ekle