El birliği ile Türkiye’nin krizlere sürüklenmek istendiği bir dönem yaşıyoruz. Rövanş ve intikam hevesleri, hesaplaşma, şuur altına yerleşmiş, bir fırsat kolluyor. Dışarısı ile işbirliği yapanlar bize dünün mütareke yıllarını hatırlatıyor. İşgal yıllarındaki İstanbul’da olup bitenler bugün de tekrar ediliyor. Her konuda ülkesine karşı olanlar, milli davalarla mücadele eden işbirlikçiler Ermeni iddiaları lehine Taksim’de oturma eylemi yaptılar. Türkiye’nin sosyal yapısı ve anayasası çok kültürlülüğe ve milli egemenliğin ona buna paylaştırılması yönünde zorlanıyor. Anayasa değişikliklerinin sonunda neye varacağı bazılarınca fark edilmiş değil. Onlar, sadece Kenan Evren anayasası, çekilen işkence ve kötü muamelelerle uğraşıyor. Türkiye’nin demokratikleştiğini zanneden bazı milliyetçiler, iktidarın oltasına tutulmuş Anayasanın tamamen değişmesinden yana... Buna acaba temel giriş maddeleri de dahil mi? Cumhuriyet’in ve milli devletin kuruluşuna dün karşı olanların bugünkü torunları Türkiye’nin varlığından rahatsız. Neticesi hesap edilmeden kurumlar arası çatışma tırmandırılıyor. Seçilmiş Cumhurbaşkanının partiler üstü olup olmadığı tartışılıyor. Yürütme, yargı erkinin yerine geçici beyanlarda bulunuyor. Yandaş yargı için Anayasa zorlanıyor.
Etrafımızda olup bitenler de ülkeyi yönetenler başta olmak üzere; çoğumuzu uyandırmıyor. Dirayetsiz, ufuksuz, teslimiyetçi siyasetçiler eliyle ülke kamplaşmalara götürülüyor. Yabancılar ve sömürge müfettişi rolünü üstlenenler de bunu zevkle seyrediyor ve akıl veriyor. Aklıselim, ülke çıkarı, mutedil olma ve soğukkanlılık sözlüğümüzde yer almıyor. Tahrik, çatışma bizzat toplumun tepesinde yer alanlarca adeta teşvik ediliyor. Sanki “yumruklu demokrasi” arzulanıyor. Uzlaşma kültürü ve mutabakatların altına adeta mayın konuyor. Bu çirkin oyunu, Orduyla ve yargıyla çatışmayı demokrasinin ve demokrat olmanın gereği zannediyoruz. Kısır çekişmelerden ve birbiri ile uğraşma hastalığından kurtulalım. Yazılı ve sözlü basının çok küçük bir grubu Türkiye’ye yönelen ihanet ittifakına ve kuşatmaya karşı şerefli bir mücadele veriyor. Diğerleri ikbal ve menfaat kollama peşinde. Aynen Milli Mücadele döneminde olduğu gibi... Basının basın dışı amaçlar için kullanıldığı ve yönetenler tarafından televizyonlar ve gazetelerin ele geçirildiği ve susturulduğu bir ortamda, bir takım menfaat hesaplarını iterek gaflet ve ihanetleri sergilemek, aslında bir ibadettir.
Muhalefet yapılmasına imkân verilmediği, sindirme, bastırma, korkutmanın demokrasinin gereği gibi yutturulduğu günümüzde; askeri darbe edebiyatı yapılarak demokrasiyi tahrip eden birçok sivil darbe, özelleştirme ve yasa hazırlıkları göz ardı edilmeye çalışılıyor. “Madem ki halkın oyunu aldım ve çoğunluğu temsil ediyorum, düşündüğüm her şeyi yapabilirim” anlayışı demokrasi ile taban tabana zıttır.
Milli iradeye sahip olmak, devletin var oluş ve kuruluş felsefesi ve amacına her türlü saldırı yapılırken; Milli Mücadele ile kazanılmış milli devlete sahip çıkabilmektir. Devleti tanınmaz hale getirmek, ona buna egemenliği paylaştırmak, hatta işbirliği yapmak değil...
Acaba, karşılaştığımız düşündürücü ve acı manzaralardan şikâyetçi olma hakkımız var mı? Hemşehricilik gösterilerinden, grup ve cemaat dayanışmasından sıyrılabiliyor muyuz? Fedakârlık yapabiliyor muyuz?
Aynı fikre sahip olanların birbirine rakip olamayacağını, birbirini ancak tamamlayabileceğini; ne siyasette, ne üniversitede, ne de dernek faaliyetlerinde öğrenebildik. Ben merkezli davranmaktan kurtulup biz merkezli olamadık. Hizipçiliği aşıp fikir üretemedik. Nefislerimizi terbiye etmeyi öğrenemedik. Herkesin kendini tek başına düşündüğü, kendine üstün vasıflar yüklediği ve kendini aşırı beğendiği bir ortamda dayanışma ve güç birliği olmaz. Bizde herkes başkan, herkes reis, herkes önderdir. Birbirimizle işbirliği ve dayanışma itibar kırıcı zannedilir. Herkes bağımsız faaliyette bulunmayı sever. Dayanışma ve işbirliği peşinde olanlar da dışlanır. Aşiret havasından uzaklaşıp şehirli olmanın olumlu taraflarını yakalayamadık. Bir takım kışkırtmalara, yönlendirmelere, haksız ve temelsiz ithamlara hemen teslim olma ve birbirimizi suçlama gibi kötü meziyetlerimiz var. Birimize yönelen suçlamayı hemen doğru kabul etmek bir davranış bozukluğudur. Bu da bizde oldukça fazla... Nefislerimizi terbiye etmeden ülke sorunlarını konuşmayalım.
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle