Konuk Yazar-Aygazete
Namık Kemal Zeybek
1 Ocak 1990
Laikliğe karşı etkinliklerin odağı kim?
Laiklik kavramına akılcı ve bilimlik yaklaşım içindeysek ilk sorulması gereken sorular şunlar olmalıdır:
Laiklik nedir? Niye gereklidir? Niçin yararlıdır?
Bu soruların karşılığı doğru verilmezse ortaya akıl ve bilim ötesi bir kavram çıkar. Böylece kutsallaştırılmış olan laiklik, ortaya çıkış amacının tam tersine hizmet eder duruma gelebilir.
Laiklik kilisenin siyaset ve hayat üzerindeki baskılarından kurtulmak için ortaya çıkmadı mı? Toplum tarafından kabul görürken de dine özgürlük güvencesi vermedi mi?
Çok tanımı ve çok türü olsa da, işte tamamının ortalaması budur...
"Kilise veya ithal eden ülkelerin din kurumu, devlet ve siyaset işlerine karışmayacak ve kimseye baskı yapamayacak... Herkes inancında özgür olacak... İnancının gereğini yapmakta da... Elbette başkalarının hak ve özgürlüklerine zarar vermemek şartıyla..."
Bütün bunlar niye gerekli? İnsanların mutluluğu, toplumların gelişmesi ve bilim zihniyetinin oluşması için...
Çünkü, kilise ve benzeri kurumlar veya onları çıkarları için kullananlar insanların mutsuzluğuna, toplumların gelişmesine ve bilim zihniyetinin oluşmasına engel olmuşlardır.
Peki!..
"Laikliğin kendisi din durumuna getirilir ve devlet yönetimi, siyaset ve insan hayatı üzerine baskı aracı yapılırsa ne olur?..." Olur mu?
Olur... Olmuştur... Olmaktadır...
Ülkemizde olan biten birtakım işlerin altındaki gerçek budur.
İnsanların öyle inandıkları için başlarını örtmelerine sınırlar, yasaklar, zorunlu biçimler getirmeye kalkanların akılcı ve bilime uygun bir dayanakları var mıdır?
Başörtü yasağını kaldırmaya çalışmayı laikliğe aykırı sayıp cezalandırma gerekçesi yapmak nedir? Birilerinin başlarını örtmesinin başka birilerine ne zararı vardır. Ve birileri başka birilerinin nasıl giyineceklerini tayin ve zorlama hakkını hangi akıl, bilim, hak ve eşitlik ölçüsüne sığdırabilmektedirler.
Savunduğum başörtüsü değil; insanların inancını yaşama özgürlüğüdür.
‘Laiklik dini’ papalarının, kardinallerinin, başpiskoposlarının, piskoposlarının, papazlarının bu toplumun demokratikleşmesi önündeki engellemelerini ortadan kaldırmadıkça; siyasetin gerçek meseleler üzerinden yapılması imkânı olmayacaktır.
Halkımızın bu konudaki çözümü bellidir, güzeldir ve toplum hayatımıza egemen olmalıdır:
"Kendisi inanmadığı ya da inancını yaşamakta çok eksikliği olduğu halde en ileri dindarlığa saygı duyanlar ile en ileri derecede dindar oldukları halde inanmayanlara veya inancını yaşamakta eksik olanlara saygı duyanlar arasındaki büyük denge..." Kuran-ı Kerim
"Senin dinin sana, benim dinim bana" dememizi buyuruyor.
"Dinde zorlama yoktur" bir başka ayet...
İşte buluşmamız gereken ortak anlayış...
Hayır! Yanlış anlaşılmasın!
"Anlayış" dedim.
Elbette ki inançsızların da benim dinime inanmalarından sevinç duyarım. Ama o başka konu...
Konumuz, inançlı da, inançsız da olsa kutsal olan insana saygı duyulmasını istemekle ilgili...
Konumuz laikliğin en büyük düşmanının
‘laikliği din yapmak’ olduğunu bilmekle ilgili...
Bu yazı 1,220 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
8 Şubat 2011
Mehmet Akif Arnavut mu?
-
12 Ocak 2011
Nasıl Bir Türkiye?
-
3 Ocak 2011
Kürt Sorunu mu? Kürtçe Meselesi mi?
-
19 Aralık 2010
Yüce Kuran ve Çevirileri
-
5 Aralık 2010
Kalkanın Ardındaki Planlar
-
24 Kasım 2010
3997 Kitap Okuyan Adam
-
19 Kasım 2010
Füze Kalkanı mı? Sakın ha!
-
10 Kasım 2010
İranla Dost Olmayalım mı?
-
31 Ekim 2010
TÜSİADın Adı Ne Olacak
-
25 Ekim 2010
Düşünür ne düşünür yazar ne yazar
-
19 Ekim 2010
Padişahlığı İsteyen Parti
-
8 Ekim 2010
Maun Suresinin Anlamı
-
17 Eylül 2010
Milli Birliğe açılalım
-
30 Ağustos 2010
İslamda Tarikat
-
25 Ağustos 2010
İslam Düşmanı,İslam Düşmanı değilmiş
-
22 Ağustos 2010
Atatürk dindar bir insandı
-
12 Ağustos 2010
Milli İrade ne ister?
-
5 Ağustos 2010
Hangi Milliyetçilik?
-
25 Temmuz 2010
Evet mi? Hayır mı?
-
11 Haziran 2010
Cihat Kültürü ve İslamda Cihat
Yorumlar
+ Yorum Ekle