İslâm, İslâmcılar ve Anarşizm
Kimileri dini tanımlarken, bireylerin
dolayısı ile toplumların yaşadıkları her türlü hayat diye tarif eder. Bu, ilkel
dinler söz konusu olduğunda daha bariz bir şekilde ortaya çıkan ve gerçeklik
payı da hayli fazla olan bir tanımlamadır. Ama az önce de belirttiğimiz gibi
ilkel ve/veya bozulmuş (tahrif) ilâhî dinler söz konusu olduğunda geçerlidir bu
görüş. Oysa İslâm söz konusu olduğunda, bu tanım, çöpe atılması gereken bir varsayım
(faraziye) olmaktan öteye geçemez. Çünkü Müslümanların kutsal kitabı Kur’an-ı
Kerim, ilâhî olma özelliğini ilk günkü gibi hem de yenilenerek korumaktadır.
Bir tek harfi bile değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Yine adına açılan vadeli
hayat hesabıyla bu dünyada ortalama 70-80 yıl kadar kalan insanoğlu; sonsuz
hayata kavuşabilmek için, adına açılan bu vadeli hesabın kapanmasını
bekleyecektir. Yani bu ölümlü (fâni) dünyadan göçüp gidecektir. Mutlu sona
kavuşması ise -ancak- yaşanılan değil; inanılan bir dinle mümkün olabilecektir.
Malûm İslâmcılık ve İslâmcılar…
Militarist İslâm, Radikal İslâm vb. Cemaleddin Afganî, Reşid Rıza, Muhammed
Abduh, Seyyit Kutup, Mevdudî…
İslâmcılık, Osmanlı’nın gerileme dönemlerinde ortaya atılmış, o dönemlerin
resmi ideolojisi olmuş bir akım. Genel kanaate göre, ülkemizde, devlet
adamlarından Sait Halim Paşa, kalem erbabından Mehmet Âkif Ersoy… diye giden
çok sayıda insan bu akıma dâhil edilmektedir. Ama biz, aynı zamanda Teşkilat-ı
Mahsusa üyesi de olan Mehmet Âkif’e, İslâmcı demenin biraz havada kalan bir tez
(iddia) olduğu görüşündeyiz. Pîrimiz İslâmcı (dinci) değil; dindardır bize
kalırsa. (Bu konudaki görüşlerimizi, “Mehmet Âkif ve İstiklâl Marşı” adlı makalemizde
ele almıştık.) Aslına bakarsanız siyasal anlamda olmasa bile doğal anlamda her
Türk’ün az veya çok İslâmî bir duyarlılık taşıdığını da kabul etmeliyiz. Söz
gelimi Türk solunun, Filistin’e olan ilgisini bu duyarlılığa örnek olarak
verebiliriz. Hatta öncesinde, Osmanlıcıların ve sonrasında Türkçülerin bile -siyasal
anlamda- az biraz İslâmcı olduğunu söylemek mümkündür. Osmanlı dönemi
İslâmcılarından günümüze İstanbul boğazına inci gibi dizilmiş bir dizi yalı
kalmıştır. Gerçi günümüzde de dizi dizi holdingler dizilmektedir bu zevat
(kişiler) tarafından. Değişen sadece kılık-kıyafettir anlayacağınız. Türkçülere
gelince Ömer Seyfettin Öyküleri, Mehmet Emin Yurdakul şiirleri, Peyami Safa
romanları, Mehmet Ziya Gökalp makaleleri ve sol/sosyalist görüşten Attila
İlhan’ın da hakkaniyetle belirttiği gibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti kalmıştır
geriye. Bu akımın son büyük temsilcisi Hüseyin Nihâl Atsız’dır.
Günümüzde, devlet, İslâmcıların
tekelinde.. Radikaliyle, militaristiyle, cemaatleri ve tarikatlarıyla devlet
uzuvlarına çöreklenmiş durumdalar. Amerika Birleşik Devletlerinin “Yeşil Kuşak”
öğretisi (doktrin) meyvelerini vermiştir anlayacağınız. Batı’nın çıkarlarına
karşı çıkan veya çıkabilecek unsurlar yani Türkçü/milliyetçi cephe (block/blok)
ve sol/sosyalist cephe bertaraf edilmiştir. Liberal/merkez sağ ve İslâmcı/fundamentalist
kesimlere ise taşı, dikeni ayıklanmış bir yol açılmıştır. Komünizme/Sovyetler
Birliğine karşı liberal/batıcılar ve Ortadoğu neftine (petrol) yönelik olarak
da İslâmcılar kullanılacaktır. Kimi zaman jandarma, kimi zaman rol-model bir
Türkiye… Ama gerçekte mankurt bir Türkiye!. Gerçi sol/sosyalistlerin, Sovyet
Rusya karşısında millî bir duruş sergileyemediklerini de kabul etmek durumundayız.
Bir Sultan Galiyev, bir Attila İlhan olmak herkesin harcı değildir sonuçta.
İslâm devleti, İslâm cumhuriyeti,
İslâmî demokrasi gibi lakırdıları (sözleri) duymuşluğunuz vardır mutlaka. Peki
ama cumhuriyetin ve/veya devletin İslâmîsi olur mu Allah aşkına? Siz kalkıp, adı
cumhuriyet olan bir yönetimin (regime/rejim) başına “İslâm” sözcüğünü ekleyeceksiniz.
Sonra da yavuz hırsız misali halkın özgürlüğünü, seçme-seçilme hakkını elinden
alacaksınız. Sergilediğiniz bu ortaoyununa da İslâmî demokrasi diyeceksiniz.
Bize kalırsa, bu sandalye -affedersiniz- sandık kapmaca oyununa kargalar bile
gülecektir. Dahası bu gülünçlük (trajikomik), en başta İslâmiyet için bir zül
olacaktır.
Türkiye’de ve diğer İslâm ülkelerinde batıcılığa,
batı değerlerine karşı (anti) tez olarak ileri sürülen görüşlerde bile zaman
zaman gözle görülür bir şekilde batıcılık etkisi hissedilmektedir. Misal
Cemaleddin Afganî vb. İslâmcı aydınlar modernleşmeyi yani İslâmî modernizmi,
Batı’yı esas alarak kurgularlar. “Yâ Rabbi, bana eşyanın hakikatini göster.”
duası, maddenin sırlarına vâkıf olma çabası dururken; kılık-kıyafet
modernciliği daha doğrusu şekilciliği de cabası.. Modern Haçlı ordularının üstümüze
saldığı savaş uçaklarını duayla düşürecek, savaş gemilerini duayla batıracak,
füzelerini iman dolu göğüslerinde yumuşattıktan sonra karşı kalenin çatalına
yani doksanına takacak cemaatçilerimiz, imam-hatiplilerimiz boy boydur ne de olsa!.
Peki ama ya sanayileşmenin temelini oluşturan endüstri meslek liseleri?!.
Kuru bilgi bir işe yarasaydı, cami
imamlarının hepsi birer ermiş (evliya) olurdu. Öyleyse dinde esas olan ihtisas
(uzmanlaşma, bilgilenme) değil; ihlâstır, inanmadır. Tabi mutlak olana inanma,
samimi olarak inanmadır söz konusu olan. İmam Gazalî de, son tahlilde bunu idrak
edenlerden olmamış mıdır zaten? Peki, ya ülkemizdeki hal ve gidişat ne
âlemdedir? 3-5 ev, 3-5 insan bulunan mezralara bile gösterişli camiler dikme;
cemaati bile olmayan bu camilere, “torpille” imam tayin ettirme yarışındaki
şekil Müslümanları, özden habersiz (bî-haber) bir şekilde kabuğu cilâlayıp durmaktadırlar
ne yazık ki. Haliyle israf ve iltimas (torpil, kayırmaca) minare -affedersiniz-
diz boyu!..
İslâmcılar ahkâm kesmeyi pek severler.
Özellikle de milliyetçilere ve sosyalistlere karşı… Milliyetçiliğin, dinde yeri
yoktur; sosyalistler zaten “Din, afyondur.” demiş falan filan. “İslâm’da şu
şöyledir.” derseniz, kaynağınız (referance) vahiy olmalıdır. Olmadı, sünnet…
Ama siz kalkıp “Ben, ‘bu böyledir’ diyorum.” yahut “Filan, ‘öyledir’ diyor.”
derseniz o zaman kaynağınız birey olur ki… Hadi diyelim ki, kendinizi
-hâşâ/asla- Tanrı’nın yahut -Yûnus Emre’nin deyişiyle- yalavacının (peygamber)
yerine koymuyorsunuz; öyle bile olsa ya onlarla aldatıyorsunuz ya da şirke giriyorsunuz
demektir. Misal bir milliyetçilik bahsi… Son yalavaç (peygamber) “Sizin en
hayırlınız günaha girmeksizin kendi kavmini (millet) ve kabilesini
(aşiret/oymak) savunandır.” derken; hâlâ insanları dinden çıkarma (aforoz)
pespayeliği ile meşgul olanların, ortaçağ papazlarından ne farkı var ki?
Pespaye de ne derseniz açıklayalım: Alçak, hain, istismarcı, muhannet, namert, şerefsiz!..
İslâm nedir? Selâmdır. Selâm,
esenliktir. Müslüman, selâmı alan kişidir. Kimin selâmını? Yüce Tanrı’nın!. Selâmı
alan kişi bulunduğu ortama aydınlık, esenlik getirir. Getirmiyorsa, selâmı
almamıştır. Ortamı bozar, karıştırır. Fitne-fücur çıkarır. Kimine iftira atar,
kimine dinsiz der. Ortam ve ortamı kullanan toplumda karışıklığa sebep olur. Gerçek
mümin bilgili, görgülü, edepli, erdemli, ilim-irfanla donanmış olmalıdır ki
mümin olabilsin. Bu vasıfları taşımayan bir insan mümin değil olsa olsa
anarşist olur. Zira bu vasıflardan mürekkep bir toplumda, bu vasıflara düşman
yahut yabancı bir kişi bu vasıfları göz ardı ederse yahut kaldırmaya cüret
ederse ne olur? Anarşi olur ister istemez. Böyle bir sonuca yol açanlar da
haliyle anarşist olur!. Bugün Ortadoğu’da olup bitenler de bir nevi anarşidir.
Radikal İslâmcı denen güruh da anarşist!. Peki ama Batı’da sömürü düzenine
karşı durmak, anarşizmle anlam bulurken; bizde tam tersine bu düzenin sürmesi,
sömürgeciliğin (imperialism) çıkarlarına zeval gelmemesi için sokağa
dökülenlere, birbirlerini öldürenlere ne demeli? “Allah, ıslah etsin.” demeli tabi
ki. Zira Allah kerimdir!.
İslâm’ın, -sözde- İslâmcılardan (-özde-
dincilerden) ve anarşistlerden kurtulması dileği ile..
Aziz Dolu Atabey
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle