Konuk Yazar - turkocagi.org.tr
Prof.Dr.Mehmet Öz Türk Ocakları Genel Başkanı
26 Ağustos 2014
Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Türkiyenin Yeni Gündem
Türkiye, tarihinde ilk kez doğrudan halkoyu ile bir cumhurbaşkanı seçti.21 Ekim 2007decumhurbaşkanını halkın seçmesiyle ilgili referandum yapıldığında bunun ileride yol açabileceği sonuçları, yapılmak isteneni, hedefleri herhâlde Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile dar danışman çevresi dışında hiç kimse tam olarak kestiremiyordu. Tabii ki, yeni anayasa arayışında başkanlık veya yarı başkanlık sisteminin gündeme geleceği hemen düşünülüyordu. Ne var ki bu işin nasıl sonuçlanacağı üzerine tek sistemli çalışma belli ki Sayın Erdoğanın liderliği tarafından yapılmıştı.
Mart 2014 mahalli seçimlerinin hemen ardından cumhurbaşkanlığı seçiminin gündeme geleceği sır değildi. 17-25 Aralık sürecinde yaşadığı sıkıntıları paralel yapı olarak adlandırdığı bir odağa yönelik sistemli kampanya ile savuşturan AKP liderliği, fazla bir kayıp vermeden atlattığı mahalli seçimlerin ardından çok ustaca planlanmış bir cumhurbaşkanlığı seçim sürecini hazırladı. Aday belliydi ama son ana kadar açıklanmadı. Beklenti, kamuoyu algısı ve bu algının yönlendirilmesi için planlı ve düzenli bir çalışmanın yapıldığı artık gün gibi âşikâr. Buna mukabil iki muhalefet partisi liderinin önderliğinde oluşturulan çatı aday projesi yeterli halk desteğini sağlayamadı.
Bunun muhtelif sebepleri kamuoyu tarafından yeterince tartışıldı ve aşağı yukarı şu hususlarda mutabık kalındı:
1-Recep Tayyip Erdoğan gibi arkasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlığından son 12 yılın başbakanlığına kadan uzanan derin bir siyasî tecrübe bulunan favoriye karşı Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu fazlaca çelebi kaldı. Saygın kişiliği ve diplomatik tecrübesine rağmen kamuoyu kendisini, ancak adaylık ilanından sonra kampanya sürecinde tanıdı.
2-Başbakanın, yıllar içinde oluşturduğu destekçi tabanı hiç de küçümsenmeyecek bir güce erişmiştir. Oran itibariyle nispeten küçük olsa da imam-hatip kökenliler, çeşitli tarikat ve cemaatlerin de içinde yer aldığı ideolojik çekirdeğin yanında, AKP iktidarından önceye uzanan sosyal devlet politikalarının 12 yıllık dönemde yaygınlaştırılmasının etkisiyle bu iktidarın devamından yana tavır alan kesimler ile istikrar ve güven faktörünün yönlendirdiği merkez seçmenler bu kapsamda not edilmelidir. Buna mukabil muhalefet partilerinin seçmenlerinin (özellikle CHPli seçmenlerin) bir kısmı gösterilen adaydan dolayı sandığa gitmemeyi bir kısmı da daha düşük oranda Selahattin Demirtaşa oy vermeyi tercih etti. MHP seçmeninin küçük bir kesiminin-ama sonuca etki bakımından önemli- Sayın Erdoğana oy verdiği kamuoyu araştırmacılarının iddia ettiği bir başka faktör olarak dikkati çekiyor.
3-Bu seçimin nihai sonucunu değil ama ilk turda bitmesini etkileyen bir mühim unsur da hiç şüphesiz kamuoyu algısını yönlendiren araştırma sonuçları ve bu çerçevede yapılan propaganda ve yayınlardır. Adeta sonucu belli bir seçim algısı oluşturulmuş, Sayın Başbakanın Ramazan ayında ve sonrasında yaptığı mitinglerin birkaç kanal hariç bütün ekranlarda canlı yayımlanması, buna mukabil Sayınİhsanoğluna çok az yer verilmesi de bu algıyı güçlendirmiştir.
4-İktidar partisi bütün teşkilatlarıyla Sayın Erdoğanın kampanyasını desteklerken CHP ve MHPnin kampanyaya desteği sınırlı kalmıştır. Her iki partiden görevli milletvekillerinin Sayın İhsanoğlu ile ülkeyi dolaşmaları, salon toplantıları, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve Sayın Devlet Bahçelinin seçim sürecinin bayram sonrası dönemindeki yoğun çabaları bu gerçeği değiştiremedi. Esasen bütün bu manzaraya bakıldığında Sayınİhsanoğlunun aldığı yüzde 38,5 oy hiç de küçümsenmeyecek bir orandır.
* * *
Bunları daha uzatmak mümkün, ancak asıl önemlisi bu seçimden sonra Türkiye siyasetinin, daha doğrusu Türkiyenin devlet yapısının nasıl bir şekil alacağıdır. Seçimden önce yazdığım bir yazıda önümüzdeki sürecin Başkanlık sistemi ve federalizm tartışmalarına gebe olduğunu ima etmiştim. Başkanlık sistemi konusunda bir tereddüt yok. Nitekim Sayın Erdoğan daha görevine başlamadan bile bir Başkan gibi davranacağını açık açık ifade ediyor, sempatizanları ve medyadaki destekçileri de Reis unvanını fazlasıyla sevmiş durumda. Sayın Erdoğandan başlayarak AKPnin pek çok ileri geleninin açıklamalarından, 2015 genel seçimlerinin bir nevi Başkanlık sistemi referandumu olacağını çıkarabiliriz.
Peki ya federalizm? Yeni, Büyük Türkiyenin üniter,millî devlet yapısında kalacağının düşünülmediği âşikâr. Peki, alternatif ne? Bu soruya sadece Türkiyenin içine bakarak cevap veremeyeceğimiz izahtan vareste
Suriyede ve Iraktaki gelişmeler temelinde Orta Doğunun yeniden şekillenmesi süreci bu noktada belirleyici olacak unsurlardan biri. PKKya indirilen ağır darbelerin ardından başlatılan çözüm sürecinde resmî makamların açıklamalarının tersine, İmralı ve Kandil cephelerinden gelen açıklamalar zımnen bir Türkiye-Kürdistan ortaklığı projesi etrafında anlaşıldığını düşündürüyordu. Abdullah Öcalanın ortak vatan vurgusu, bir perdeleme taktiği intibaını veriyor. Türk bayrağına gösterilen tahammülsüzlük, devlet güçlerinin adeta sahneyi terk etmeleri, Güneydoğudaki belli illerde sağlanan PKK-KCK hâkimiyeti ileriye matuf endişeleri arttırıyor.
Türkiyenin,merkezi Irak hükümetinin karşı çıkmasına rağmen, Kuzey Irak Kürt yönetimi ile petrolün satışını da içeren derin iktisadi çıkar birliği etrafında kurmayı tahayyül ettiği birlik IŞİD tehdidinin ancak Amerikan müdahalesi ile sona erdirilmesi üzerine bir ölçüde gölgelendi(Bu arada Irak merkezi yönetiminde de değişiklikler oldu). Son gelişmeler, IŞİDi kullandığı iddia edilen uluslararası güçlerin, bölge oyuncusu olarak Irakta Kürtlerle, Suriyede ÖSO ile işbirliği kurarak etki ve nüfuzunu arttırmaya çalışan Türkiyeye bir ikazı olarak da okunabilir. Yine Yezidi Kürtlere karşı IŞİDin yaptığı zulüm ve Irak Kürt bölgesini tehdidi karşısında Peşmergenin yetersizliği üzerine PKK unsurlarının savunmada rol oynaması, adeta PKKyı sevimli hâle getirme, terör örgütlüğünden özgürlük mücadelesi veren savaşçılara dönüştürme operasyonunun bir yansıması gibi
Tam da bu günlerde Licedeki PKK sözde şehitliğine, 1984de Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla PKKnın devlete karşı açtığı savaşı başlatan Mahsum Korkmazın heykelinin dikilmesi devletin varlığı ve egemenliğine karşı aleni bir meydan okuma olarak kayda geçti. Neyse ki, bu defa idarecilerimiz ve yargı sistemi harekete geçti ve bu rezalete şimdilik bir son verdi.
Bununla birlikte yöre halkı üzerinde estirilen hava devam ediyor. Nitekim, bir habere göre,cumhurbaşkanlığı seçiminde Güneydoğudaki bazı illerde alınan sonuçlara karşı Sayın Erdoğanın halk üzerinde uygulanan baskıdan şikâyet etmesi ise çözüm sürecinin vardığı noktanın devletin en tepesindeki isim tarafından itiraf edilmesidir. Aynen şunları söylediği iddia ediliyor Sayın Başbakanın/Seçilmiş Cumhurbaşkanının:
İnsanların iradesine silah tehdidiyle el koyanlar karşısında bizler de tavrımızı en güzel şekliyle ortaya koyacağız. İçişleri veTSKtüm imkânlarıyla buralarda neyse, hangi dilden anlıyorlarsa o dilden konuşmaya mecburuz(
)Ne gerekiyorsa bizim bunu yapmamız lazım. Bu işin affı olamaz. Çözüm sürecini biz onlar istifade etsin diye hazırlamadık ki. Çözüm sürecini millet istifade etsin diye hazırladık. Eğer biz onlar istifade etsin diye hazırlamış olursak bunun hesabını veremeyiz.
Bu sözlerin Sayın Erdoğan tarafından söylendiği doğruysa gerçekten de çözüm sürecinin ne kadar kaygan bir zeminde yürüdüğü de anlaşılıyor. Biz, daha sürecin başladığı andan itibaren, bu tehlikelere işaret ettik ancak kanın durması, anaların ağlamaması retoriği baskın geldiğinden iyiniyetli ikazlara kulaklar tıkandı.
Şimdi açık bir gerçek var: Düne kadar aralarında problemler olduğu söylenen PKK-PYD ile Barzani bir araya geldi. Bundan sonra ABDden bağımsız olarak hareket etmesi zor görünen Barzani bağımsız Kürdistan hayalini bir süre daha ertemelenin gerçekçi olduğunu anladı, ama Suriye Kürtleri ve PKK ile ilişkileri sıkılaştırarak da uluslararası topluma bir mesaj vermiş oldu.
Türkiyenin Musul Konsolosluğundaki personeli rehin alan IŞİDe karşı elinin kolunun bağlanması ise aslında Yezidilerden önce Şii Türkmenlerin yer veyurtlarından olmasına, çöllere dağılmasına sebebiyet vermişti. Ama onların Türk olmak gibi bir talihsizlikleri olduğundan bir iki istisna hariç, dünya kamuoyunun da Türk(!) medyasının da ilgisini çekemedi. Hem Irak hem de Suriyede milyonlarla ifade edilen nüfuslarına rağmen Türkmenlerin teritoryal bir varlık alanlarının oluşmamış olmasında, herhâlde Türkiyenin de önemli bir sorumluluğu var.
* * *
Netice itibarıyla, cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında Türkiye hem sistem hem de ülke yönetimi bakımından yeni gelişmelere gebe
Fiilen yarı başkanlık seçimine geçileceği artık kesinleşmiş bir kanaat. 2015ten sonra ne olacağını ise hep birlikte göreceğiz. Çözüm sürecinde ise Suriye ve Iraktaki gelişmelerle birlikte Türkiyenin Kürt meselesi hiç de kolay olmayan bir evreye girmiştir.
Türkiyedeki muhalefet partilerinin yeni dönemde, yeni (Cumhur)Başkan(ı)R. Tayyip Erdoğanın yönetim tarzına muhalefet söylemi dışında, kendi gelecek tasavvurlarını daha net, açık ve tatminkâr bir şekilde kamuoyu ile paylaşmaları, en akılcı yol olarak görülmektedir. İktidar partisinin yönetim kadrolarının, yeni hükümetin nasıl şekilleneceği ve akabinde 2015 seçimlerinde alınacak sonuçlar, Türkiyenin geleceğini belirlemede hayatî bir önemi haiz olacaktır.
Kaynak: http://www.turkocagi.org.tr/index.php/component/content/article/7147
Bu yazı 1,564 defa okundu.
Diğer köşe yazıları
Tüm Yazılar
-
7 Mart 2022
Rusya'nın Ukrayna işgali ve Düşündürdükleri
-
14 Aralık 2021
TÜRK DEVLETLERİ TEŞKİLATI
-
25 Mart 2021
2020lerde Dünya, Bölgemiz ve Türkiye
-
27 Mart 2020
Kut'tan Milli İradeye: Türkler'de Egemenlik Anlayışı
-
1 Mart 2020
Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe
-
1 Şubat 2020
Türk Ocakları: 108 Yıl Önce 108 Yıl Sonra
-
1 Ocak 2020
Kıskaçtan Çıkış: Doğu Akdeniz Meselesi
-
5 Aralık 2019
Suriyeli Sığınmacılar Meselesi: Nasıl Bakmalı?
-
29 Ekim 2019
Barış Pınarı Harekatı ve Sonrası
-
15 Ekim 2019
Kutadgu Biligde Devlet Ve Toplum Anlayışı
-
22 Mart 2019
Tarih Işığında Yeni Zelanda'daki Müslüman Katliamı
-
10 Mart 2019
Dünden Yarına 28 Şubat
-
16 Şubat 2019
Beka ve Siyaset
-
26 Ocak 2019
XX. Yuzyıldan XXI. Yuzyıla Turk Milliyetçiliği: Tarih, Millet ve Din
-
1 Ekim 2016
Türkiyenin Tek Gündemi Beka Meselesidir
-
1 Ağustos 2016
FETÖ/PDYnin Hain Darbe Girişiminden Sonra: Millet, Devlet ve Demokrasi
-
3 Temmuz 2016
Vekalet Savaşları, Terör Ve Türkiye
-
2 Şubat 2016
Terörle Mücadele ve Sistem Tartışmaları
-
29 Aralık 2015
2016ya Girerken '' Havf ile Reca'' Arasındaki Türkiye
-
12 Kasım 2015
Sistem Ve Çözüm
Yorumlar
+ Yorum Ekle